Aslında gerekli bir ihtiyaç olmasına rağmen ülkemizde yıllar boyu
lüks damkası yemekten kurtulamamış öyle çok şey varki,bu duruma ilk etapta anlam vermek gerçekten zor oluyor.Bunlardan biri de
fotoğraf çekmek ve çektirmek.Kişi başına düşen yıllık fotoğraf sayısı iki elin parmaklarını bile geçmeyen ülkemizde ,nüfus kağıdı ve ehliyet alma gibi zorunlu ihtiyaçları olmasa,
vesikalık bile çektirmeye üşenen ya da bunu bir lüks harcama olarak gören bir toplum içinde büyüdük,geçmişte buna hak vermemekte mümkün değildi.
İlk olarak nispeten
pahalı olan bir fotoğraf makinesi edinmeniz,ardından da
36'lık bir film satın almanız gerekiyordu.Bunu makineye yakmadan,heba etmeden takma başarısını gösterecek kadar yetenekliyseniz,fotoğraf çekmeye başlıyordunuz.Daha sonra
tab ettirme aşaması bir başka risk ile karşınıza çıkıyordu .Eğer filmlerin ,yani hatıralarınızın yarısı yanmadan basılmışsa kendinizi şanslı sayabiliyordunuz.Sonra her şeye sil baştan başlanıyordu.Düşünün bir kere; Her seferinde para veriyorsunuz ve fotoğrafların tümünün çıkma
garantisi yok.Üstlelik tüm mutlu aile anılarınızı mahallenizin fotoğrafçısı ile
paylaşmak zorundaydınız.Zaten
üşengeç bir toplumuz,kim götürecek
tab ettirmeye şimi o
filmleri?
Ama şimdi öylemi?
Dijital fotoğraf makinenizi bir kere satın alıyorsunuz.Tüm harcamanız bu.Aynı kart üzerine istediğiniz kadar
çekin,silin,çektiğinizi beğenmediğinizi silin,bir daha çekin .Artık hiç bir mutlu anınız unutulmayacak,size
özel şeylerde size kalıcak.
Hızlı,ucuz,basit ve güvenilir.Dijital devrimi fotoğrafçılığa yansıması,işte bu yüzden en çok bizim insanımız
etkilendi.Şu anda nerdeyse herkesin elinde bir fotoğraf makinesi var,olmayan ise
cep telefonu ile idare ediyor :)