Üye Girişi
x

Giriş Başarılı.

Yanlış Bilgiler.

E-mail adresinizi doğrulamalısınız.

Facebook'la giriş | Kayıt ol | Şifremi unuttum
İletişim
x

Mesajınız gönderildi.

Mesajınız gönderilemedi.

Güvenlik sorusu yanlış.

Atatürk Ve Hukuk

Atatürk Ve Hukuk Hakkında Bilgi - Atatürk Ve Hukuk Nedir Özet


Araştırmalar



HUKUK ALANINDA YAPILAN İNKILAPLAR




-HUKUK ALANDA INKILAP

1-Anayasanın (Teşkilatı esasiye Kanunu) Kabulü:
Anayasa, bir devletin yönetim biçimini belirtir. Yasama, yürütme, yargılama güçlerinin nasıl kullanacağını gösterir. Vatandaşların temel haklarını ve görevlerini bildirir. Devletin temel kanunudur. Başka bir deyişle, diğer kanunlardan önce gelir. Hiçbir kanunun, anayasaya aykırı olamaz.
Yeni Türk devletinin ilk anayasası, Ocak 1921’de TBMM tarafından kabul edildi. Bu anayasanın önemli hükümlerinden bazıları şunlardır:
*Egemenlik kayıtsız, şartsız milletindir.
Bu hükme göre, Türk tarihinde ilk defa millet, devlet yönetiminde söz ve karar sahibi olmuştur.
*Yürütme ve yasma yetkisi, milletin tek ve gerçek temsilcisi olan TBMM’de toplanır ve belirir.
1921 Anayasası, kuvvet birliği anlayışını benimsemiştir. Yani kanunları yapan da uygulayanda TBMM’dir. Anayasanın bu özelliği, Kurtuluş Savaşı sırasında önemli kararların vakit kaybetmeden alınmasını ve uygulanmasını sağlamıştır.
Anayasalarda devletlerin şekline ait hüküm, çok önemlidir. Ancak, 1921 Anayasası’nda bu konuda açık bir hüküm almamıştır. Bu anayasamızın birinci maddesinde, 29 Ekim 1923’te “Türkiye Devleti Bir Cumhuriyettir.” hükmü eklenmiştir. Bu hali ile anayasa, 1924 yılına kadar yürürlükte kaldı. Kurtuluş Savaşı’ndan sonra, yeni dönemin şartlarına uygun olarak, 20 Nisan 1924 tarihinde, yeni bir anayasa yürürlüğe konuldu.

2-Türk Medeni Kanunu’nun Kabulü ve Karakteri:
Devlet yapısı laikleştirilirken hukuk kuralları içinde laikliğe aykırı olanları atıp akla uygun yenileri kabul etmek bir zorunluluktur.
Hukuk düzeninin temeli medeni hukuktur. Kişilerin hak ve borçları, alenin kuruluşu, işleyici, sona ermesi, miras sorunları, kişiler ile mallar arasında mülkiyet ilişkilerin ve diğer hakların doğması, sürmesi, bitmesi, kişilerin birbirleriyle yaptıkları çok çeşitli işlemler, sözgelimi; kiralama, satın alma, ödünç verme gibi çok çeşitli ilişkiler hep medeni hukukun konularıdır. Bir memlekette hukuk yenileşmesi yapılacak ise, ilk önce modern ve akılcı bir Medeni Kanun’un kabulü gerektir.
Osmanlı devletinin son zamanlarında yalnız Hanefi Mezhebi kurallarına göre kişilerle eşyalar arasındaki ilişkilerin bir bölümü düzenlenmişti. Bunu adı Mecelle’dir. Bu güzel bir kanunun kitabı olmakla birlikte yalnız Hanefilerin ve salt eşyalarla insanlar arasındaki ilişkiler açısından uygulanabiliyordu (Mecelle’de birkaç borç ilişkisinde düzenlenmişti). Bu bakımdan tam bir medeni kanun sayılmazdı.


Özellikle büyük Fransız İnkılabından sonra hukuktaki laikleşme çok hızlanmıştır. Laik ve akılcı yöntemlerle ilkönce Fransızlar üstün bir medeni kanun hazırlanmışlardır. Daha sora Avusturyalılar, Almalar, nihayet İsviçreliler her biri birer büyük eser olan laik Medeni Kanunlarını yapmışlardır. Hukuk reformu yapmak isteyen milletler, hep bu kanunlardan birini almışlardır. Saydığımız bu kanunlar, akıl esası üzerinde hazırladığı için her milletçe alınabilirler. Örneğin, Hıristiyan olmayan Japonlar, Alman Medeni Kanununu aynen alıp başarı ile uygulamışlardır (Japonlar bütün hukuk sistemlerini daha XIX. Yüzyıl sonralarına doğru tümden laikleştirmişler ve bütün kanunlarını Batıdan aynen almışlardır).
Türk devlet ve hukuk sisteminin laikleşmesi için yeni bir medeni kanunun kabul edilmesi şarttı. Laik ve akılcı ilkelere göre bu kanunun hazırlanması çok uzun sürebilirdi. Bu nedenle Japonlar gibi, ileri bir laik Avrupa medeni kanununun alınması uygun ve pratik görüldü. Her üç kanun üzerinde gereken çalışmalar yapıldı. Sonuçta, İsviçre Medeni Kanunu’nun alınmasına kara verildi. Bu tercihin sebepleri şunlardır: İsviçre Medeni Kanunu, Avrupa’da hazırlanan madeni kanunlardaki yasaların en sonucu idi. Daha önce çıkarılan medeni kanunlardaki bazı eksiklikler bu yasada giderilmişti.

Bu kanun, çeşitli sorunlara son derece pratik ve akılcı çözüm yolları getiriyordu. İfadesi, kavramları karmaşık değildi. Böylece İsviçre Medeni Kanunu bir kurul tarafında Türkçe’ye çevrildi. Ufak bazı değişiklikler yapılarak eski olan İsviçre Borçlar Kanunu ile birlikte, Türklerin Medeni Hukuku olarak TBMM tarafından kabul edildi ve yürürlüğe girdi (4.10.1926).

Bu kanunun kabulü ile özellikle şu alanlarda büyük yenilikler yapılmıştır. Bu yenilikler, Türk Medeni Hukukun karakteridir. Kadınla erkek arasında toplumsal ve ekonomik alanda tam bir eşitlik sağlamıştır. Kadın her mesleğe girebilir. Aile hayatında da eşler arasına eşitlik getirilmiştir. Esas, tek kadınla evliliktir. Boşanma hakkı kadına da verilmiştir. Aile toplumun temeli sayılarak korunmuş, çocukların iyi yetiştirilmeleri için ana-babaya yükümlülükler konulmuştur. Evlenme işlemi eskiden olduğu gibi devlet denetimi dışında tutulmamıştır. Çok ciddi bir iş olan aile kurma, resmi nikah memuru önünde yapılır. Nikah devletçe kıyılır ve korunur ama resmi nikahtan sora eşler istedikleri türde dini tören yapabilirler, buna kimse karışamaz . mirasta kız ve erkek çocuklar arasındaki adaletsizlik kaldırılmıştır. Kişilerin mallarla ve birbirleriyle olan ilişkilerindeki çelişkiler ve boşluklar giderilmiş, modern bir sistem getirilmiştir.

Hukukun temeli olan Medeni Kanun böylece, İsviçre’den alınan biçimiyle hem Türk insanı hem de Türk hukukçusu tarafından kısa sürede benimsendi. Türk hukukçusu karaları ve yorumları ile bu kanuna milli hayatımıza uydurmuş, böylece laiklik ve akılcılık temelleri üzerinde yepyeni milli bir hukuk doğmuştur. Türk hukukçuları artık kendimize özgü bir Medeni Kanun yapabilirler.

Medeni Kanunun diğer temel yasalar izlemiştir. Bunlar, yargılama işlerini düzenleyici modern kanunlardır. Ceza Kanunu ile getirilmiştir. 1926 yılında itibaren de ticaret işlerini düzene sokan yeni bir kanunla çeşitli diğer yasalar yürürlüğe konmuştur.

3-Türk Kadının Tarihteki Yeri:
Eski Türk toplumlarında kadının yeri çok yüksekti. Kadının insan topluluğun yarısını oluşturduğu pek iyi bilen atalarımız kadınla erkek arasındaki bazı başka milletlerle mevcut eşitsizliği neredeyse tanımıyorlardı. Dinamik Türk toplumunda kadının da hareketli olmak zorunda bulunması hem aile hem de aile dışı hayatta ona üstün bir yer sağlamıştır. Eski Türklerde kaç göç yoktu. Kadın erkeğe daima denk olmuştu. Atatürk bu gerçeği şu biçimde ifade ediyordu: “Kadınlarımız... milletimiz için de ne kadar yüksek önemi olduğunu söylemek gereksizdir. Bizim milletimizde kadın eskiden bu önemi gerçekten en yüksek derecede kazanmıştır.” Evet, eski Türklerde kadın aile içinde en üstün yere sahip bulunduğu gibi, siyasal hayatta da rol oynardı. Kağan seçimi ve başka önemli devlet işleri için toplanan kurultaylara kadınlarda katılırlardı. Boy şeflerinin eşleri onların vekili sayılır, kağanın eş olan hatun ise hükümdarla birlikte bütün önemli işlerde ve yerlerde çalışırdı.

Ama bir süre sonra dinsel hukukun yanlış yorumu nedeniyle kadınların pek çok hakkı kayboldu. Toplumun yarasını oluşturan kadınlarımızın önemli haklara sahip olmaması, o toplumun çocuklarının ilk önce aldığı aile eğitiminin eksik olmasına yol açar.bu da bir milletin geleceği için çok sakıncalıdır. Atatürk, bu konularda şöyle demiştir:”Bir toplum, bir millet erkek ve kadın denilen iki cins insanlar oluşur. Mümkün müdür ki, bir kitlenin bir parçasını ilerletelim, diğerini görmezlikten gelelim de kitlenin bütünü ilerlemeye imkan bula bilsin. Mümkün müdür ki, bir toplumun yarısı topraklara, zincirlere bağlı kaldıkça diğer kısmı göklere yüksele bilsin? Şüphe yok, ilerleme adımları... iki cins tarafından beraber, arkadaşça atılmak ve yenileşme alanında birlikte kesin aşamalar yaptırmak gerektir.”
İşte Türk kadınını bu görüşlere uygun olarak eski yüce yerine çıkarmak cumhuriyet rejimi ile gerçekleşmiştir. Yukarıda görülen, Türk Medeni Kanunu ile bu konuda en büyük adım atılmış, kadı gerek aile içinde, gerek toplumsal, kültürel ve ekonomik hayatta erkekle eşit düzeye getirilmiştir

4-Türk Kadınının Siyasal Hakları:
Medeni Kanun ile kadınlara sağlanan pek çok hakka rağmen, henüz siyasal alanda erkeklerle arasında büyük bir eşitsizlik bulunuyordu. Kadınlar, hekimlikten yargıçlığa, mühendislikten avukatlığa kadar her mesleğe girebiliyorlar ama milletvekilliği seçimlerine ne seçmen ne de katılabiliyorlardı. Sağlanan ileri haklar karşısında bu durum büyük bir eşitsizlik gösteriyordu. Halbuki, yukarıda söylendiği gibi eski Türk toplumunda kadınların pek çok siyasal hakları bulunuyordu.

Bu eşitsizlik iki aşama ile kaldırıldı. İlkönce, kadınlara 1930 yılında belediye seçimlerine katılma hakkı verildi. 1934 yılında yapılan Anayasa değişikliği ile de kadınlarımıza milletvekili seçme ve seçilme hakkı tanındı. Atatürk bu konuda şöyle diyordu: “Bu kadar Türk kadının toplumsal ve siyasal hayatta bütün milletlerin üstünde yer vermiştir. Çarşaf içinde, peçe altında ve kafes arasındaki Türk kadınını artık tarihlerde aramak gerekecektir. Türk kadını evdeki uygar yerine yetkiyle almış, iş hayatının her aşmasında başarılar göstermiştir. Siyasal hayata belediye seçimlerinde deneyini yapan Türk kadını bu kez de milletvekili seçme ve seçilme suretiyle haklarının en büyüğünü elde etmiş bulunuyor. Uygar ülkelerin bir çoğunda kadından esirgenen bu hak, bugün Türk kadınının elindedir ve onu yetki ve kendine yaraşır biçimde kullanacaktır.”

Gerçekten 1934 yılında bazı ileri batı ülkelerinde bile kadınlara bu haklar tam anlamıyla tanınmamıştı. Cumhuriyet rejiminin bu tutumu, bazı batı ülkelerine bile örnek olmuştur. Bugün gerçek demokrasilerin hepsinde kadınlara siyasal haklar eksiksiz tanınmış bulunuyor. Bildiğiniz gibi bugün kadın cumhurbaşkanları, kadın başkanlar, bakanlar pek çok ileri ülkeyi en üst düzeye yönetmektedirler. Böylece toplumun diğer yarası da milli hayatın yönlendirilmesine aktif biçimde katılmaktadır. Türk kadını kendisine daha 1934 yılında tanınan bu kutsal haklara bilinçle sahip çıkmaktadır.


Bunun hakkında hemen düşüncelerinizi ya da sorunlarınızı yazabilirsiniz...

Hızlı Yorum Sistemi
x

Mesajınız gönderildi.

Mesajınız gönderilemedi.

Güvenlik sorusu yanlış.

İsim Email Şifre Kuran'daki ilk sure

Yorumlar :

Henüz yorum yapılmamış