Atatürk ve Matematik
Gültekin BUZKAN
Pazar, 17 Aralık 2006
Günümüzün bilim ve teknolojisinin bel kemigi olan matematik, kendine özgü dogulara, yanlislara ve dile sahiptir. Bir dile sahiptir diyorum çünkü, sadece matematik ile yakindan ilgilenenlerin anlayabilecegi veya "üçgen, kare, dikdörtgen, çember, daire vb.." gibi herkesin yakindan bildigi terimler ve çesitli sembolik gösterimlere sahiptir matematik.
Hiç düsündünüz mü, nereden geliyor bu terimler? Kim, neden üç kenari olan kapali egriye üçgen adini vermis diye. Bu konu üzerine bir arastirma yaptiginizda karsiniza çikacak tek isim vardir ki O da süphesiz önünde saygiyla egildigimiz, büyük önder Mustafa Kemal Atatürk'tür.
Cumhuriyetten önce çesitli okullarda okutulmus bir matematik kitaplarini incelerseniz; içlerinde Arap harfleriyle yazilmis formüller; müselles, murabba veya hatt-i mümas gibi günümüz matematiginde bir anlam ifade etmeyen bir çok terim görürsünüz. Günümüzde Atatürk sayesinde kullandigimiz terimlere baktigimizda, bu eski Arapça terimlerin anlasilmasinin ve hatirlanmasinin ne denli güç olduguna siz de hak verirsiniz elbet. Bir düsünün "Müsellesin sathi yatalay, dikeley zarbinin müsavatina müsavidir." Cümlesinden ne anliyorsunuz? Belki anneanne ve dedelerimiz bize bu cümle içinden bir kaç kelimeyi günümüz Türkçe'sine çevirebilir ama bir çogunuz gibi ben de bu cümleyi ilk okudugumda hiç bir sey anlamamistim. Oysa bu cümle "üçgenin alani, tabani ile yüksekliginin çarpiminin yarisina esittir." Demektir. Belki sadece bu cümledeki kavram anlasilmazligi bile bize Atatürk'ün bu konuda matematige ve dolayisiyla diger ilimlere ne denli degerli bir çalisma biraktigini anlamamiz için yeterli olacaktir. Mesela, Müselles sözcügünü ele alalim. Müselles Arapça 'sülüs' sözcügünden türetilmistir. Arapça'daki sülüs ile müselles sözcüklerinin arasindaki iliskiyi kavrayabilmek, Arapça bilmeyenler için oldukça zordur. Sülüs sözcügünün Türkçe'de karsiligi 'üç' kelimesidir. Üç'ün yanina 'gen' getirirsek üçgen sözcügü olusur. Bu müselles sözcügünden daha kolay anlasilmaktadir. Atatürk'ün matematik dünyasina kazandirdigi diger bazi terimlerden de söyle örnekler verebiliriz;
Yeni Ismi Bölen Bölme Bölüm Bölünebilme Çarpi Çarpan Çarpanlara Ayirma Çember Çikarma Dikey Limit Ondalik Parabol Piramit Prizma Sadelestirme Pay Payda Teget
Eski Ismi Maksumunaleyh Taksim Haric-i Kismet Kabiliyet-i Taksim Zarb Mazrup Mazrubata Tefrik Muhit-i Daire Tarh Amudi Gaye Asar'i Kat'i Mükafti Ehram Mensur Ihtisar Suret Mahrec Hatt-i Mümas Bu Arapça kökenli kelimelerle matematik yapmanin ve yapilanlarin ne ifade etmek istedigini anlayarak çagdaslik yolunda ilerlemenin ne denli zor ve zahmetli olacagini anlatmaya gerek olmasa sanirim. Atatürk'ün buldugu bu ve bunlar gibi bir çok terimler günümüzde hala geçerliligini korumakta ve matematigi bizler için daha anlasilir kilmaktadir. Atatürk bu terimlerin yer aldigi 1937 yilinda yayimlanan bir de geometri kitabi yazmistir. Bu kitapta kullanilan yeni terimler ayrintilariyla açiklanmis ve üzerlerine örnekler de verilmistir. Bu kitap geometri ögretenlere ve bu konuda bilgi edinmek isteyenlere kilavuz olarak Kültür Bakanliginca yayinlanmistir.
Mustafa Kemal bu geometri kitabini yazarak matematige daha anlasilir yeni terimler kazandirmak istegini Sivas'ta girdigi bir geometri dersinde ortaya koymustur. Atatürk 13 Kasim 1937 tarihinde Sivas'a gitmis ve 1919 yilinda Sivas kongresinin yapildigi lise binasinda bir geometri (o zamanki adiyla hendese) dersine girmistir. Bu derste ögrencilerle konusmus ve geometri üzerine çesitli sorular yöneltmistir. Ders esnasinda eski terimlerle matematik ögreniminin ve ögretiminin zorlugunu bir kez daha saptayan Atatürk "Bu anlasilmaz terimlerle bilgi verilemez. Dersler Türkçe terimlerle anlatilmalidir." Diyerek bu konudaki kesin yargisini açikladiktan sonra, dersi kendi bulusu olan Türkçe terimlerle ve çizimleriyle anlatmistir. Bu sirada derste Pisagor teoremini de çözümlemistir.
Elbette ki, matematik ve geometri bilgisi yeterli olmayan bir insanin bilimsel ve dolayisiyla toplumsal açidan bu denli önemli bir çalismayi ortaya çikararak nesiller boyu kabul edilebilir bir forma sokmasi mümkün degildir. Böylece Atatürk sadece siyasi ve idari alandaki dehasiyla degil, sayisal dünyadaki üstün basarisiyla da karsimiza çikmis oluyor.
Sizin de gördügünüz gibi Atatürk’ün yasaminda matematigin önemi bugüne kadar bildigimiz veya ilkokullarda ögrenmis oldugumuz gibi matematik ögretmeninin ona "Kemal" ismini vermesinden çok ötedir. Matematigin bilimsel gelisme acisindan anlasilir bir dilde ögretilmesi gerektigi düsüncesi ve bu konudaki çalismalari sayesinde bize kazandirdigi onca güzellige bir yenisini daha eklemistir. Umarim bu yaziyla birlikte onun baslattigi bilimsel gelisme arzusunun bizler için de ne kadar gerekli oldugunu hatirlar ve bunun yaninda sade ve anlasilir bir dile sahip olmanin bir toplumda her alanda ne denli gerekli oldugunu daha iyi anlamis oluruz.