.: Alaeddin Keykubat ile Hubyar Sultan :.
Babaîler isyanı, Anadolu Türkmen Tarihi’nin en önemli olaylarindan birini teskil eder. Seyh Ebu'l-Beka Baba İlyâs-i Horasanî Mogol istilâsi sırasında Harezmşahlar'ın hakimiyetindeki Horasan’dan Anadolu'ya gelmis bir Türkmen Şeyhi’dir. Baba Resul diye de tanınan Baba İlyas 637'de (1239/40) Anadolu Selçuklu Sultani II. Giyaseddin Keyhüsrev'e karşı iktidar erkini ele geçirmek amac ile bir halk ayaklanması hareketi başlatır.
Farslaşmış ve kuruluşunda yer almış Oğuz boylarına yabancılaşmış, Anadolu Selçuklu yönetimine başkandıran Türkmen oymakları Babailer İsyanınını gerçekleştirmişlerdir. İsyanla ilgili Sivas-Tokat yöresinde araşırma yapan ve izlerini araştıran Hüseyin BAY; “Essahname” adlı yayınlanmamış eserinde; İsyanının esas olarak Bayat ve Beğdili boyları tarafından gerçekleştirildiğini, isyan güzergahındaki köy ve yöre adları vererek anlatmaktadır. Prof.Dr. Ahmet Yaşar Ocak’da aynı şekilde isyan bölgesini ve yönünü Malya Ovası’na değin haritada da göstermektedir. Dr.İsmail Kaygusuz, Babai İsyanı önderi Ebul Vefa yolağından Dede Garkın’ın baş halifesi Baba İlyas olmasına rağmen başlatanın Bayat boyundan Baba İshak-ı Şami olduğunu söylemektedir ki bizde bu görüşe katılıyoruz. Dr.Kayguzu’un Hacı Bektaş-ı Veli’yi “Anadolu’ya gönderen Ahmet Yesevi ya da onu izleyen çevre değil, Alamut İmamı Alaeddin Muhammed III (1221-1255) olmuştur. Alamut’tan Horasanlı Baba İlyas’a yeni bilgiler getirmiş ve onun hizmetine girmiştir” Görüşü bir yanı ile doğru olmasına karşın diğer yanı ile “Ahmet Yesevi”den kopuk oluşu “Anadolu Alevi Sözel Tarihi”ni redetme anlayışıdır ki bu yanına biz katılmıyoruz. Hâce Ahmet Yesevi (1103-1228)’in de biz Batıni İsmaili daisi olduğunu ve Alamut Piri Hasan Sabbah (D.1044-Ö.Mayıs1124) ile irtibatlı olduğu kanısındayız. Ahmet Yesevi’nin görüşlerine baktığımzda Batıni bir duruş ve eşitlikçi bir sosyal yapı öngörmektedir. Pir-i Türkistan Hâce Ahmet Yesevi’in kuramını Anadolu’da gerçekleşirende Hünkar Hâce Bektaş-ı Veli (1209-1271/3) olmuştur. Alamut Devleti'nin kurucusu Heft Bab-ı Seyyidine Kelam-i Pir Hasan Sabbah’nın Batıni öğretisi; eşitlikçi ve paylaşımcı yaşama biçimi ile, örgütlenme yöntemiyle Hatay’dan-Hitay’a kadar yayılmış ve yüzlerce kale olmak üzere çevre kasaba ve köylerde de yaşama geçirilmiştir. İsmaililerin hakim oldukları bölge İpek Yolu’nun geçtiği ticari kervan yollarıdır. Bu yön doğudan batıya doğru uzanan,Horasan-Deylem-Akrad-Dersim hattı, önemli Alevi merkezleri ve aynı zamanda Alevi Türkmen göçlerinin olduğu güzergahtır. Bugün dahi Türkistan’dan Pamir’lere kadarki bölgede İsmaili ve Kızılbaş adıyla topluluklar yaşamaktadır ki görüşlerimizi doğrulamaktadır.
Babai İsyanı”nın nedeni ve amacı:
Rum (Anadolu Selçukluları dönemide feodal beyler (atabeyler, emirler) topraklar sultan tarafından temlik edilmekte ve bunlar üzerinede yaşayan köylülerden vergi toplama hakkı verilen yurtlar olarak bilinmektedir. Toprağı kullanma ile birlikte –satış, devretme ve miras hakkı kuşkulu- toprak üzerinde özel mülkiyet kurumu doğmuştur.. Bu dönemde büyük zenginlikler feodalların ellerinde yoğunlaşmış olsa da, tarım ürünleri, değiş dokuş edilen ya da satın alınan mallar ve mamul mallar savaş ganimeti sultana gidiyordu. Sultanın evlenmesi durumunda ya da başkentte bulunmadığı uzunca bir süreden sonra dönüşünde bu, feodallara duyurulur ve onlar da sultanın sarayına armağanlar götürmek zorundadırlar. Sultan, gezi ve ziyaret esnasında geçtiği yerlerde kendisine güzel erkek ya da kadın tutsaklardan, altın dolu keselerden Türk ve Arap atlardan vb. oluşan armağanlar topluyordu.. Tükenmeye yüz tutan hazine zaman zaman bağışlarla doluyordu. Feodallar sultana verdikleri haraçları, durumları gittikçe kötüleşen köylülere fazlasıyla ödetiyorlardı. Perişan durumdaki köylüler, dayanılmaz bir zülüm altında bunalıyorlardı. Feodallar, köylülere, sultanın kendilerine baktığı gibi bakıyor. Böylece ülkede zorbalık ve baskı eğemenliği sürüyordu. Elbetteki köylülerin ellerinden ürünlerinin zorla alınmasını devlete şikayet edilmesi sonuçsuz kalıyordu.
Böylece Horasanlı Baba İlyas ve Şamlı Baba İshak, feodal hükümete karşı, Sultan I.Alaeddin’in son dönemlerinden itibaren (1230’dan sonra) oluşmaya başlayan nesnel koşulların tam olgunlaştığı; feodal beylerin köylü ve konar-göçer halk yığınlarını ağır haraç ve vergilerle canından bezdirdiği son on yılda yarattığı ihtilalci Babai Siyaseti’yle, Konya’ya yürümeyi ve iktidarı ele geçirerek eski düzeni yıkıp, kendi düzenlerini kurmayı amaçlamışlardır.
Elvan Çelebi (ö.1360); babasının dedesi Baba İlyas Horasani’yi devlete başkaldıran birisi olarak göstermemek için bütün kabahati Baba İshak’a ve Karamanoğulları’nın atası Köre Kadı (Nure Sufi)’ye yıkmaya çalışmaktadır. Gıyaseddin Keyhüsrev Amasya’da yerleşmiş bulunan Baba’ın gün eştikçe büyüyen şöhretinden ve çoğalan müridlerinden endişelenmeye başlamıştır. Ortada bir çok dedikodu dolaşıyordu. Baba İlyas’ın hasmı olup, sultandan bir takım menfaatler uman Çat Köyü kadısı Köre Kadı bu dedi koduların hasıl ettiği uygun ortamdan yararlanmak istemiş, sultanla şeyhin arasını iyice açmıştır. Bu durum Elvan Çelebi’nin Osmanlı yönetimine yaranmasından başka bir şey değildir. Baba İlyas Haraşna (Amasya) Çat Köyü’ndeki Zaviyesini “Askeri Komuta Karargahı” haline getirerek Babai Hareketinin Başkomutanlığına atadığı Bayat boyundan Baba İshak ve 60 Türkmen Babası ile isyanı organize etmiştir. Babai İsyanını yörelerde teşkilatlayan bazı önderler şunlardır;
Piri Baba, Şeyh Nusret, Gajgaj Dede, Davut Baba, Pertev Sultan, Emir-i Çin Osman, Ayna Dola, Hacı Mihman, Şeyh Edebalı, Hacı Bektaş-ı Veli, Sarı Saltuk, Barak Baba, Aybek Baba, Baba Merendi, Taptuk Baba, Emircem Baba, Şeyh Hasan Oner, Şıh Bahşiş, Şeyh Ahmet Tavil, Geyikli Baba, Dur Hasan Baba, Şeyh Balı, Hubyar Sultan, Karaca Ahmet....
12 Ağustos 1239 (10 Muharrem 637) günü Baba İshak isyanı başlatır. Baba ishak bu başkaldırı eylemine Maraş, Adıyaman, Malatya bölgelerindeki Türkmen Boyları katılırlar.
Adıyaman’dan Çorum’a değin geniş bir coğrafyayı içine alan Türkmen Babai Ayaklanması’nı söylence ve tarihsel veriler ışığında nesnel değerlendirmek gerekir.
Söylencelerde Hubyar Sultan’ın Baba İlyas, Piri Baba ile görüştüğünü ve meşveret ettikleri anlatılmaktadır.
I. Alâeddin Keykubad'in büyük oglu olan II. Giyaseddin Keyhüsrev'in annesi Mah-peri Hatun Alaiye (Kalonoros) hakimi Kirfard'ın kızıdır. I. Alâeddin Keykubad onunla evlenirken dinine karismayacagina söz vermisti. Bununla beraber müslüman Selçuklu sarayinda yasayan bu hristiyan hatun daha sonra kendi istegi ile Islâmiyeti seçmis, dindarligi ve hayirseverligi ile ün yapmistir. II. Giyaseddin Keyhüsrev yaklasik 6 yaslarinda iken atabeg Mübarizeddin Ertokus'un himayesinde Erzincan melikligine tayin edilmistir. Mübarizeddin Ertokus'un ölümü üzerine Sultan Alaeddin Keykubad Semseddin Altun-aba'yi ogluna atabeg tayin etti. Sultan Alâed-din 1237 yilinda ölünce yerine sagliginda veliahd olarak seçtigi oglu Kiliç Arslan'in hükümdar olmasi beklenirken basta Sa'deddin Köpek olmak üzere bazi kumandanlarin baskisi ile II. Giyaseddin Selçuklu tahtina çikarildi (1237). Sultan önce matem elbiseleriyle tahta çikip taziyeleri kabul etti. Daha sonra sarayda serefine cülus senlikleri düzenlendi, hapishanedekilere genel af ilan edildi ve saltanati bir fermanla ülkenin her tarafina duyuruldu.
Giyaseddin rahat bir sekilde tahta çıkmakla beraber küçük kardeşi Kılıç Arslan'ı destekleyen Harezmli beyler ile digerleri arasindaki çekisme bazi huzursuzluklara yol açti. Harezmli beylerin basinda oldugu bilinen Kayir Han ani bir baskinla yakalanip hapsedildi. Bunun üzerine Harizmli diger beyler kendilerini güven içinde hissetmeyerek Malatya istikametinde yola çiktilar. Kemaleddin Kâmyâr bunlari geri çevirmek istediyse de basarili olamadi.
Bu arada Sa'deddin Köpek islerini daha rahat bir sekilde yürütebilmek için bazi emîrleri öldürttü. II. Giyaseddin ile üvey annesi olan Eyyubi melikesini ve ondan dogan iki kardesini Uluborlu'da bir süre hapsetti. Sultan'in zayif kisiliginden yararlanan ve çikar pesinde kosan Sa'deddin Köpek rakiplerini ortadan kaldirmaya devam ediyordu. 1238 Temmuz'unda Sumeysat (Samsat)'a karsi kazandigi bir zaferden sonra sultanin aczinden, eglence ve içkiye düskünlügünden yararlanarak adeta devleti ele geçirme sevdasina kapildi. Halkin Selçuklu soyundan gelmeyen birini hükümdar olarak tanimayacagini gayet iyi bilen Sa'deddin Köpek bu amaçla kendisinin I. Giyaseddin Keyhüsrev'in gayri mesru çocugu oldugunu yaymaya basladi. Fakat taraftar bulmadi ve Beysehir gölü yakinindaki Kubâd-âbâd sarayinda sultanin huzurunda öldürüldü(1239). Sadeddin Köpek'in isledigi cinayetlere yer veren Ibn Bîbî onun meziyetlerini anlatmayi da ihmal etmez ve onun halka iyi davrandigini, mazlumlara yardim edip zalimleri siddetle cezalandirdigini, herkese adaletle muamele ettigini, zengin-fakir, yabanci-yakin arasinda fark gözetmedigini söyler. Toplum içinde çok sert ve hasin oldugu için herkes ondan korkardi. Çok cömert ve hos sohbet idi. Özellikle ikta sahiplerinin çiftçilerden haksiz vergi almalarini önledigi için onlar tarafindan çok sevilirdi. Bütün bu meziyetlerine ragmen Harizmliler'e karsi takip ettigi politika ile degerli insanlari öldürterek devleti sarsintiya ugratmistir. Bu bakimdan da Selçuklu tarihinde kötü bir söhret ve ugursuz bir sima olarak taninmistir. Konya-Aksaray arasinda 634'te (1237) yaptirdigi bir kervansarayin (Zazadin Hani) kitabesinde de kendisinden "Köpek" lâkabiyla bahsedilmesi bu kelimenin bir hakaret maksadi tasimadigini göstermektedir.
Sa'deddin Köpek'in öldürülmesinden sonra Mühezzebüddin Ali, Semseddin Isfahanî ve Celaleddin Karatay gibi degerli devlet adamlari samimi olarak devlete hizmet etmeye basladilar. Sultanin liyakatsizligine ve beyler arasindaki çekismelere ragmen Eyyubiler, Artuklular, Küçük Ermeni kralliklari ve Trabzon Komnenleri Selçuklulara tabi olmaya ve gerektiginde asker göndermeye devam ettiler.
BABAÎLER ISYANI
İsyanın sevk ve idaresini de halifesi Baba Ishak'a birakti. Ilk zamanlarinda büyük bir basari elde eden Babaîler daha sonra Amasya'da bozguna ugratildilar. Mübarizüddin Armagan Sah emrindeki Selçuklu ordusu tarafindan Amasya Kalesi'nde muhasara edilen Baba Ilyas yakalanip idam edildi. Baba Ishak Adiyaman yakinlarindaki Kefersüd bölgesindeki Türkmenleri silahlandirdiktan sonra Adiyaman, Kâhta ve Gerger'i ele geçirdi. Seyhi Baba Ilyas'in öldürülmesine mani olamayip intikam duygulariyla Konya üzerine yürüdü. Baba Ishak müridleriyle beraber Kirsehir'in kuzeydogusundaki Malya ovasina geldigi sirada Emîr Necmeddin kumandasindaki Selçuklu ordusuyla karsilasti. Çok çetin geçen savasta Selçuklu ordusu ücretli ve zirhli Frank askerleri sayesinde Babaîleri bozguna ugratti. Çocuk ve kadinlar hariç hepsi kiliçtan geçirildiler (637/1240).
Bunun yaninda yerlesik bir hayat süren Türklerin köylerde yasamakta olan Türkmenleri asagiladiklarini hatta onlari kendilerine bir hasim gördüklerini, Türkmenlerin de onlari tembellikle suçlayarak onlara kin besledikleri, ayrica devletin idari kadrolarindaki Iranli unsurun da Türkmenleri tahkir ettikleri ve sonunda Türkmenlerin bu asagilamaya dayanamayarak onlarla asagi yukari ayni görüsü benimseyen merkezi hükümete karsi isyan baslattiklarini 1237'de Selçuklu tahtina geçen II. Giyaseddin Keyhüsrev'in av partileri ve içki meclislerinde vakit geçirerek devleti ihtirasli fakat liyakatsiz kisilerin eline birakmasini ve bunlarin sikinti içinde yasayan halktan agir vergiler almalarinin da bu isyanin çikisinda etkili oldugunu ileri sürerler.
Babaî ayaklanmasi Selçuklu devletini iyice sarsmisti. Bu durumdan yararlanmak isteyen Mogollar Mugan ve Arran'da karargâh kurarak Dogu Anadolu'ya birkaç kez yagma akinlarinda bulundular. Babaî ayaklanmasindan birkaç ay önce Ani ve Kars'i isgal eden Mogollarin Erzurum'u da kusatma niyetinde olduklari gözden kaçmiyordu. Bu sebeple Selçuklular Erzurum'a önemli kuvvetler yigdilar. Ancak Mogollar 1242 kisinda Erzurum'u kusattilar ve sehir halkinin kahramanca savunmasina ragmen içeri girmeyi basardilar ve binlerce kisiyi öldürdüler. Sehrin subasisi, Sinaneddin Yakut da öldürülenler arasindaydi. Mogollar bu katliam ve yagmalardan sonra sehri yaktilar ve surlari yiktilar. Ele geçirdikleri esir ve ganimetlerle Mugan'a döndüler.
Erzurum'un isgali Mogol tehlikesine karsi Selçuklularin daha aktif olarak harekete geçmesini gerektirdi. Çesitli müslüman devletlerin asker göndererek destekledigi Selçuklu ordusu 1243 yili Temmuz baslarinda Sivas'a 80 km. uzakliktaki Kösedag'da meydana gelen savasi kaybederek perisan bir sekilde dagildilar. Sultan II. Giyaseddin korkusundan geceleyin Tokat yoluyla Konya'ya kaçti. Baycu Noyan Kösedag'da bozguna ugrayan Selçuklu ordusunu izlemek amaciyla yola çikti, Selçuklu ordusuna rastlamayinca da Sivas'a dogru ilerledi. Sivas kadisi Necmeddin zamanin büyük bilginlerinden biriydi. Mogol istilâsi sirasinda Harizm'de bulunmustu. Kadi sehrin ileri gelenleriyle Baycu'yu karsiladi, birçok mal ve hediye sunarak halkin canina dokunulmamasini istedi. Baycu bunun üzerine askerlerine üç gün boyunca sehri yagmalama izni verdi. Selçuklularin bir askeri üssü olan Sivas'ta bulunan bütün savas araç ve gereçleri yakildi ve tahrib edildi. Kösedag felâketi Anadolu Türklerinin hafizasinda uzun yillar aci hatiralarla yasadi. Bozgundan sonra vezir Mühezzebüddin Ali degerli hediyelerle birlikte Baycu'nun yanina gitti ve baris yapti. Kösedag buhranindan yararlanan Ermenilerin Türk topraklarina saldirmalari üzerine yeni vezir Semseddin Isfahanî büyük bir orduyla Ermeni topraklarina girdi. Tarsus'u kusatti. Sehir tam düsmek üzereyken Sultan II. Giyaseddin'in ölüm haberi geldi (1246). Vezir bu haber yayilmadan Ermeni kraliyla bir anlasma yaparak Konya'ya geri döndü. Yaklasik 25 yaslarinda ölen II. Giyaseddin içki ve eglence düskünü bir hükümdardi. Av hayvanlariyla ugrasmaktan ve onlari insanlar üzerine saldirtmaktan büyük zevk duyardi. Yeteneksiz bir hükümdar olmakla beraber I. Alâeddin Keykubad'in attigi saglam temeller nedeniyle ekonomik ve toplumsal ilerleme 1277'ye Muineddin Süleyman Pervâne'nin idamina kadar hizini yitirmedi. Dini ve ilmi birçok müesseseler kuruldu, camiler, medreseler, hastahane ve kervansaraylar yapildi.
Giyaseddin Keyhüsrev aklî ve ahlâkî zaaflari yaninda korkakligi ile de devleti adeta sahipsiz birakmisti. Babaî isyaninda Konya'da kalmaya cesaret edememis Kubad-âbâd'a, Mogol istilâsi karsisinda da Antalya'ya çekilmis, Kösedag'da devleti Mübarizeddin Çavli'ya birakip kaçmisti. Sadeddin Köpek'in önemli devlet adamlarini öldürtmesi, Sultanin da ciddi beyleri bir kenara itip ayak takimiyla düsüp kalkmasi devlet islerinin bozulmasina yetmisti. Sahsiyetsiz devlet adamlarinin siyasî ihtiras ve entrikalari sebebiyle Selçuklu Devleti Mogollarin elinde bir oyuncak haline gelmisti.
Sonuç olarak Babailer neyi amaçlamışlardır?...
Anadolu Selçuklu Devleti; Oğuz Türkmen Aşiretlerinin büyük toprakları fethetmesiyle kurulmuştur. Gazi ruhunu kamçılayan unsurlar ise; Türkmen Şeyhleri, Baba ve Dedelerin doktrini olan Horasan geleneğine özgü; Heterodoks İslam-Türk tasavvufu idi. 1237/8'i Alaeddin Keykubat sonrasi devlet yönetiminden dışlanan Türk beyleri ve Heterodoks İslam Babalari; Acem görünümlü yönetime ve Fars kültürüne karşı reaksiyoner zulme ve baskılara, adaletsizliğe karşı isyan haraketi olan Babai örgütlenmesi, alternatif olarak yapılandırılarak "devlet erki'ni sahiplenmek adına ortaya çıkmışlardır.Babai hareketi yenilgiye uğrasa da uzantıları olan Ahilerin direnişi, Cimri olayı gibi hareketler yerel ve genel düzeyde devam etmiştir.
Özünden kopmuş Selçuklu yönetimi ise; Kürt, Gürcü, Rum, Ermeni asillerini ve Frenk şovalyelerinin oluşturduğu kuvvetlerle Babai Türkmenlerini ancak yenebilmişlerdir.Fakat bu hareket;"Türk dirlik ve birliğini” sağlama yönünden fikri bir harekâtın babası olarak; Osmanlı Devleti’nin kuruluşunu sağlamışlardır. Bu anlayışın ürünü ve hedefi olarak da; Babai İsyanı’na katılan “Kolonizatör Türk Dervişleri”ni, Şeyhleri, Babaları, Dedeleri, Abdalları, Ahileri, Bacılar Örgütünü; Osmanlı Devleti’nin kuruluşunda ÖNCÜ olarak görmekteyiz.
Kaynak : Hubyar Sultan Ocağı ve Beydili Sıraç Türkmenleri - A.KENANOĞLU - İ.ONARLI Hubyar Sultan Derneği Yayınları 1