Üye Girişi
x

Giriş Başarılı.

Yanlış Bilgiler.

E-mail adresinizi doğrulamalısınız.

Facebook'la giriş | Kayıt ol | Şifremi unuttum
İletişim
x

Mesajınız gönderildi.

Mesajınız gönderilemedi.

Güvenlik sorusu yanlış.

Bilim Felsefesi

Bilim Felsefesi Hakkında Bilgi - Bilim Felsefesi Nedir Özet


Araştırmalar



Bilim Felsefesi

Sınırları önceden belirlenmiş bir alanda, bilmek amacı ile genel geçer bilgilere ulaşmak için sistemli olarak, belli bir yöntemle elde edilen bilgilerdir.

Bilimlerin özelliklerini ve yöntemlerini daha açık görebilmek için öncelikle farklarını bilmek gerekmektedir. Çünkü hem konu hem de yöntem açısından birbirinden oldukça farklı bilimsel alanlar bulunmaktadır.

Bilimler alanları, yöntemleri ve sonuçları açısından öncelikle iki grupta toplanırlar:

Formel Bilimler (Aksiyomatik bilimler - Normatif bilimler - İdeal bilimler - Disiplinler / Matematik, Geometri, Mantık) :

Konuları; insan zihninin doğadan soyutlayarak oluşturduğu ideal, soyut kavramlardır. (Sayılar, geometrik şekiller, akıl ilkeleri vb) Bu nedenle deney yöntemini kullanmazlar. Belli bir kabul edişten ( aksiyom ) yola çıkarak; bu genel doğrudan özel sonuçlar çıkaran bilimlerdir. Tümevarım (dedüksiyon) olarak adlandırılan bu akıl yürütme; doğru kabul edişe göre kesinlik kazanır. Ancak aksiyomlar, yani kabul edişler, farklı olursa bu kez varılan sonuçlar da farklı olacaktır. Örneğin Okildes'ten bu yana kabul edilen ve düzlem koşullarında geçerli olan geometri doğruları; bir başka sistem olan uzay geometri için geçerli değildir. Kısaca Formel bilimlerin doğrusu kabul ediş sınırları içinde kesinlik taşırlar. Başka bir kabul ediş sistemi ise yine kendi içinde kesinlik taşımaktadır.

Bu açıdan bakıldığında; formel bilimler kendi sistemleri içinde doğruluk ve kesinlik taşımaktadır. Ama bu onların önemini azaltmaz. Çünkü ancak formel bilimlerin ölçüler ve tutarlık konusunda vardığı noktadan sonra diğer bilimler mümkün olabilmiştir. Bir başka deyişle formel bilimler diğer bilimlerin olması için gerekli ve zorunludurlar.

Formel bilimler pozitif bilimlerin dilidir. Pozitif bilimlerin özünü oluşturan ölçü ancak matematik bilimleri ile mümkündür. Yine bilgilerin kendi içinde tutarlılığı ve sonuçların dile getirilişleri ile doğruluğunun denetlenmesi ancak mantıkla mümkündür.

Pozitif (Olgusal) Bilimler :

Konuları sınırları önceden belirlenmiş olan somut varlık alanlarıdır. Evrenin belli özellikleri olan bir bölümünü ele alan bu gruptaki bilimler, soyut kavramlar üzerine araştırma yapmazlar. Deneylenemeyen konuları ele almazlar. Konuları içine giren somut varlık alanlarını incelerken genellikle tümevarım (endüksiyon) yöntemini kullanırlar. Tekil doğrulardan yola çıkarak, genel doğrulara ulaşmaya çalışırlar. Ancak pozitif bilimler bazen (özellikle de insan söz konusu olunca) bilinenden bir tek gerçeklikten yola çıkarak ona benzer olan durum için yargıya varırlar. Yani benzerliklerden hareketle akıl yürütürler. Bu yöntem benzeşim ( analoji/andırım) olarak adlandırılır.

Tümevarım ve andırım yöntemi ile elde edilen doğru bilgilerden sonradır ki pozitif bilimler, alanları içinde bir genellemeye varırlarsa; bundan sonra tek olaylar için dedüksiyon yöntemini uygularlar.

Tüm pozitif bilimlerde konularının gerektirdiği farklı özellikleri dikkate almazsak aynı yöntem kullanılır. Bu yöntem deneysel yöntemdir ve dört ana aşamadan oluşur.

1. Varsayım (Hipotez) :
Ele alınan konuya ilişkin geçici açıklamalardır. Bu aşamada ileri sürülen sav henüz kanıtlanması gereken bir tezdir.
2. Betimleme :
Konunun özelliklerine uygun olarak doğal koşulları içinde izlenmesi, araştırılması, ölçümlenmesi ve nedenlerinin araştırılarak betimlenmesi aşamasıdır.
3. Deneyleme :
İncelenen olayın, doğal durumundan soyutlanarak; laboratuarda, yapay koşullarda ve bilimcinin denetiminde yinelenerek, etkenlerin ve bunların neden olduğu değişmelerin saptanması aşamasıdır.
4. Sonuç :
Yapılan çalışmalardan sonra o konuya ilişkin doğru bilgilerin derlenmesi ve açıklanmasıdır. Bu aşamada iki farklı sonuç çıkabilir.
5. Kuram (teori) :
Henüz tüm deney ve araştırmaların yapılamadığı veya yapılamayacağı durumlarda , ancak hiçbir yanlış örneğin de bulunmadığı sonuçlardır. İzafiyet, kuantum teorilerinde olduğu gibi...
6. Yasa (kanun) :
İncelen konuya ilişkin tüm deneylerin yapıldığı ve çalışmalar sonunda kesin sonuçların alındığı varılan bilgilerdir. Yerçekimi yasası gibi.
Pozitif bilimlerin amacı :

Pozitif bilimler ele alıp inceledikleri alan içindeki nesnel gerçekliğin bilgisine varmak için çaba sarf ederken doğal olarak bir amaca sahiptir. Bu amaç en çok tartışılan entelektüel konulardan biridir. Bilimler bilmek için mi yoksa pratik bazı amaçlar için mi çalışmalıdır? Elbette ki her ikisini de haklı kılacak pek çok örnek vermek mümkündür. Ancak bu gün işleyişe baktığımızda bilimlerin genel amaçları için şunları söylemek mümkündür.

Konusuna giren alan içindeki nesnel gerçekliğin yasalarını bulmak ve bu alanda meydan gelen olayları açıklamak.

Nedenini bildiğimiz olaylar konusunda öngörüde (öndeyi) bulunmak. Yani olayları onlar gerçekleşmeden önce tahmin etmek.

Bilimin sonuçları elbette ki bilimin dışındaki pek çok çevre kurum veya alan tarafından farklı biçimde kullanılacaktır. Tam bu noktada bilim etiği (ahlakı) açısından tartışılacak can alıcı pek çok soru gündeme gelir. Bilimin sonuçları bir grup tarafından diğer insanların aleyhine kullanılırsa bunda bilimin ve bilimcinin sorumluğu nedir?

Bu tür tartışmalar sürüp giderken; özellikle de gelişmiş uluslarda bilim ve teknik ayrılmaz bir bütün oluşturup, bilimin sonuçlarını hızla ve yaygınlıkla pratiğe dönüştürmektedir.

Pozitif bilimlerin türleri:

Pozitif bilimler ele alıp inceledikleri varlık alanının özelliklerine göre bu temel yöntemi kendi özellerine göre kullanırlar. Bazı bilimlerde laboratuar olanakları sınırlı hatta olanaksız olunca , betimleme çalışmalarına daha da fazla özen gösterilir. Yine bazı bilimlerde bir insan ömrü deneyleri tamamlamaya yetmemektedir. İşte bu gibi durumlarda; her bilim kendi koşullarına göre ana çizgiden sapmadan yeni teknikler geliştirerek deneysel yöntemi kullanırlar.

Konuların özellikleri yalnızca yöntemi etkilemekle kalmamakta , giderek tüm bir bilime farklı özellikler kazandırmaktadır. İşte bu açıdan bakıldığında pozitif bilimler de kendi içlerinde sınıflara ayrılmaktadır.

Doğa Bilimleri: Konusu cansız ve canlı doğa (everen) olan bilimlerdir. Cansız doğa bilimleri konuları gereği daha kesin ve değişmeyen bilgilere daha da kolay olarak ulaşabilirler. Çünkü cansız doğa hemen hemen hiç değişmemektedir. Böyle olunca hem incelemek kolay olmakta hem de varılan sonuçlar çok daha uzun zaman doğru kalabilmektedir. Örneğin Arşimet'in bundan ikibin beşyüz yıl önce bulduğu sıvıların kaldırma gücü yasası bu gün hala geçerliliğini korumaktadır. Astronomi, fizik, jeoloji ve kimya bu bilimlerin başında yer almaktadırlar.

Ancak aynı kesinlikte ve uzun süreler doğru kalan bilgilere canlı doğa bilimlerinde rastlamak olanaklı değildir. Çünkü canlı doğa sürekli bir değişim içindedir. Ve dahası canlılar basamağının üst sıralarına çıkıldığında her canlı türünün zaman içindeki değişiminin yanı sıra bireyler arasında farklılıklar da gündeme gelmektedir. Tüm bunlar canlı doğa bilimlerinin hem araştırmalarını zorlaştırmakta hem de sonuçlarını tartışılabilir kılmaktadır. Ayrıca doğru bilgilerde zaman içinde doğruluklarını yitirmektedir. Bu durumda canlı doğa bilimlerinin temel görevi konuları içindeki değişimleri saptamak ve evrim sürecini açıklamak olmaktadır.

İnsan Bilimleri: Konusu insan olan bilimler canlı doğa bilimlerinin tüm zorluklarını taşımaktan öte; ayrıca insanın özelliği gereği iki temel zorlukla karşı karşıyadırlar. İnsan her canlı gibi değişir. Ama onun kişilik özellikleri öylesine gelişmiş ve bireyselleşmiştir ki insan bilimleri bu nedenle neredeyse genelleme yapamaz duruma düşmektedirler.

Yine insanın yaşadığı bir başka değişim süreci de diğer hiçbir varlıkta görülmeyen toplumsal olma özelliğinden kaynaklanmaktadır. Hatta bu alanda değişim iki boyutludur. Toplumsal yanıyla insan yalnızca zaman içinde değişmemekte aynı zamanda farklı toplumlarda farklı özellikler de taşımaktadır. İşte bu üç boyutlu değişim süreçleri insan bilimlerini daha dikkatli ve özenli olmaya zorlanmaktadır. Tüm bunlara bir de laboratuar olanaksızlıklarını eklersek; insan bilimlerinin niçin 19. yy.la kadar beklemek zorunda kaldıklarını daha kolay anlarız.

Pozitif bilimsel bilgilerin özellikleri:

Seçicidir: Sınırları belli bir varlık alanını konu edinir ve bu sınırlar dışına kesinlikle çıkmaz.

Kuşkucudur: Yalnızca bilim dışı açıklamaları değil bilim çevrelerinin yaptığı açıklamalara bile kuşku ile yaklaşır.

Eleştiricidir : Özellikle de var olan bilimsel açıklamalara eleştirel bir tavırla yaklaşır.

Somuttur : Olgulara dayanır. Var olan gerçeklikleri inceler. Soyut konu ve kavramlarla uğraşmaz.

Nesneldir : Herkes için tek ve değişmezdir. Kişiye gruba veya başka ölçülere göre değişmez.

Evrenseldir : Nesnel olduğu içindir ki evrenin her yerinde aynı şekilde geçerlidir.

Kollektiftir : Tüm insanlığın ortak kültür malıdır.

Akılcıdır : Kendi içinde tutarlı akıl ve mantık ilkelerine uygun bilgilerdir.

Genelleyicidir : Tek tek olgulardan hareket eder ama genellemelere, genel yargılara ulaşır. Sınıflama yapar. Benzer olayları diğerlerinden ayırır.

Ölçülüdür : Matematiksel bir dil kullanır. Kesin ölçülerle, sayılarla ile açıklama yapar.

Deneysel ve uygulanabilirdir : Olgusal olduğu içindir ki deneylerle sınanabilirler. Hatta bilimsel bilgiler teknik aracılığı ile hayatın farklı alanlarında her türlü araç ve gerece dönüşürler.

Birikimli olarak ilerler, dinamiktir : Kuşkucu ve eleştirici tavrı bilime her dönem yeni ufuklar açarak onu dinamik bir alan haline getirir.

Bilimsel tavır :

Pozitif bilimlerin yukarıda saydığımız özellikleri taşıyan bilgilerine ulaşabilmek için onunla uğraşan insanlarda bazı temel nitelikler olmak zorundadır. Bilim çok zevkli keyfli ve bir o kadar da prestijli bir hayat kazandırır insana. Ancak tüm bunlar için o insanda da birtakım özelliklerin bulunması gerekir:

Nesnel tavırlı olmak : Bilimle uğraşanlar bilimsel çalışmaları sırasında, her türlü önyargılarından, inançlarından, eğilimlerinden uzak durmalıdırlar. Yansız ve nötr olmalıdırlar. Ve ayrıca da metafizik değerlendirmelerin her türlüsünden arınmalıdırlar.

Nedensellik ilkesini benimsemek : "Her olayın yine aynı cinsten ve kendinden önce gelen somut bir nedeni vardı" ilkesini benimseyip çalışmalarını ve açıklamalarını bu ilkeye göre yapmalıdırlar.

Kuşkucu ve eleştirel yaklaşım : Bilimsel yöntemlerle kanıtlanmayan savlara kuşku ile bakmalıdırlar.

Sabırlı olmak : Nesnel gerçeği ararken aceleci davranıp, yeterli çalışma ve denetimleri yapmadan açıklama yapmamalıdırlar. Doğru sonuçlara ulaşmak için bıkmadan usanmadan ve titiz olarak uğraşılmalıdır.

Düşünce dürüstlüğü : Doğruluğu bilimsel yöntemlerle kanıtlanmış bilgileri ne bireysel çıkar uğruna kullanmak, ne de bir takım güçlerden korkarak inkar etmek hatta saklamak/susmak ya da kötüsü inkar etmek bilimsel dürüstlüğe sığmaz.

Hoşgörülü olmak : Tüm bu özellikleri içinde barındırıp bir potada eritebilen bilge bir kişilikle ölçülü seviyeli ve tahammüllü bir hayat sürmek.

Felsefenin Bilimlere Yaklaşımı
Bilimlerle ve onların gelişimi ile çok yakın ve organik ilişki içinde olan felsefe; tarihi gelişim süreci içinde ayrılıklar taşısa da bilme belli ortak bir bakış açısı içinde olmuştur. Bu açı onların gelişmesine , yöntem ve ilkeler açısından yardımcı olmak, bilimlerin kullandığı kavramların anlam içeriğini tartışmak ve belirlemek, bilimin vardığı sonuçların doğruluk değerlerini irdelemek ve bu sonuçlardan sonra tavrını gözden geçirip kendine yeni ufuklar açmaktır.

Bir dönem tümü kendi içinde yer alan bilimlerin tek tek felsefeyi terk edip kendi ayakları üzerinde varolmaya başlamasına da yine felsefenin içinden çıkan bilim adamları önayak olmuşlardır. Ancak bu doğal olarak bilimlerin bir süre daha şu ya da bu ölçüde metafiziğin etkisinde kalmasının da nedeni olmuştur.

Felsefenin bilimle ilişkisi pozitif bilimlerin felsefeden ayrılıp, kendi ayakları üstünde durmayı başardıkları 19. ve 20. yüzyılda çok daha netleşmiştir. Bu dönemden sonra felsefe bilim üzerine düşünüp, bilimlerin mantığını kurmaya daha çok zaman ayırmıştır. Bu nedenle de bilim ve mantıkla çok daha önceden de ilgilenmesine rağmen, felsefenin bilimle ilgili alt dalı olan Bilim Felsefesi'nin miladı bu yüzyıllar kabul edilir.

Bu dönemin en çok sözü edilen konusu da felsefenin kendisinin da metafizikten arınıp bilimsel olması gerekliliği olmuştur.

Bilimin Tarih İçindeki Gelişimi
Birçok sosyolog ve antropolog ilkel toplumlarının büyücülerini ilk bilimciler olarak kabul ederler. Ancak insanlık tarihinde bilimin başlangıcı olarak yazınında bulunduğu Mezopotamya ve Mısır uygarlığı kabul edilir. Bu dönemde özellikle geometri, matematik ve astronomi tarımsal üretimin gerek duyduğu bilgileri pratik olarak çözümlemiştir. Başlangıcında bilim pratik amaçlara dayanıyordu, bir de din adamları sınıfına. Yani bilgiler din adamlarının tekelinde bulunuyor bir anlamda ilkel büyücülük sürüyordu. Bölük pörçük bilgiler vardı ama belli bir sistematiği henüz yoktu bilimlerin.

Bilimsel çalışmaların pratik kaygıların ötesine geçişi; Ege uygarlığı ile gerçekleşti. Tam da Felsefenin doğduğu çağa. Bu dönemde matematik, geometri ve astronominin yanına fizik ve biyolojiyi ve simya biçimi ile kimyayı da eklemek olası. Ancak bu dönemin tabiat (doğa) bilimleri önemli metfizik izler taşımaktadır. Thales'in tüm evreni canlı sayması gibi.

Bu dönemde özellikle matematik bilimleri alanında bu günde geçerliliğini koruyan büyük başarılar elde edilmiştir. (Thales teoremi, Pisagor bağıntısı, Öklit Geometrisi, Arşimed yasası gibi)

Orta çağda her alanda olduğu gibi bilim alanında da dinin egemenliğini ve buna bağlı olarak da duraklamayı görürüz. Bilimin temel özelliği olan özgür düşünce ve eleştiri bir yana itilince bilimde iyice metafizik bataklığına sürüklenmiştir.

Hıristiyan orta çağının iyice tutuculaştığı dönemde, yeni din İslamiyet yeni olmanın getirdiği dinamikle bilime biraz daha hoşgörülü bakınca, bilimin merkezi yine orta doğuya kaymıştır. Ancak bu dönem İslam düşünürleri de tıpkı Hıristiyanlığın ilk döneminde olduğu gibi İdealist bir tavırla bilime ve felsefeye yaklaşarak, bir anlamda bir tekrardan öteye geçememişlerdir.

Bilimde ve insanlık tarihinde yenileşme ve ilerleme bir başka bahara kalmıştır.

15. ve 16. yüzyılda Reform ve Rönesans'la başlayan değişim süreci; 17. ve 18. yüzyılda Aydınlanma ile yükselen dinamik olmuş, 19 ve 20 nci yüzyılda sanayileşme ile değişim doruğa varmıştır. İçinde bulunduğumuz 21 inci yüz yıl ise bilimin altın çağı olacakmış gibi görünmektedir.

Kilisenin resmi ideolojisini sarsan ilk bulgular 16 ve 17 yüzyılda astronomiden gelmiştir. İlkçağ düşünürü Batlamyus'un kilise tarafından tanrı söylemine dönüştürülen Dünya merkezli evren anlayışına karşı; Kopernik, Kepler, Bruno ve Galile Güneş merkezli evreni koyunca kızılca kıyamet kopmuştur. Bunun bedeli cezalandırılan bilim adamları tarafından ödeniyor görünse de en büyük bedeli etkisini yitiren metafizik anlayışlar ödemişlerdir.

Astronomiyi fizik ve biyoloji izlemiştir. 18. yüzyılda Newton'la fizik maddenin sakınımı yasasını açıklayarak hiçbir şeyin yoktan var olmadığını ve yok olmayacağını söylerken, Mendelson hem de kilisenin arka bahçesinde doğal olmayan yollardan yapay bezelyeler üretiyordu.

19 uncu yüzyıl insan bilimlerinin yüzyılı oldu. Psikoloji ve Sosyoloji pozitif birer bilim olarak mistik ve metafizikten uzaklaştılar.

20. yüzyıl bilimin dışındaki odaklardan çok kendi içinde hesaplaşması ile geçti. Einstein ve Plank'la Fizik Newton'u aştı.

Günümüz ise kimilerine göre iletişim ve teknolojinin kimilerine göre ise "genom"la biyolojinin çağı; ama daha da önemlisi bilimin altın çağı değil mi?

Bunun hakkında hemen düşüncelerinizi ya da sorunlarınızı yazabilirsiniz...

Hızlı Yorum Sistemi
x

Mesajınız gönderildi.

Mesajınız gönderilemedi.

Güvenlik sorusu yanlış.

İsim Email Şifre Kuran'daki ilk sure

Yorumlar :

Henüz yorum yapılmamış