BİREY VE TOPLUM
Bugün bir çok insan, bu prensibe sorgulanmaz bir gerçek olarak inanır. Böyle olunca, "insanın kendi hatırı için, kendi rasyonel şahsi çıkarı için varolma hakkı" diye bir hakdan bahsedildiğini duyan çoğu insan; otomatikman, bu hakkın, başkalarını kendi çıkarı için feda etmek anlamına geleceğini varsayar. Bu varsayım, müthiş bir yanılgının ifadesidir; zannetmektedirler ki, başkasına zarar vermek, onu köleleştirmek, soymak, katletmek bir insanın çıkarınadır. Başkalarını tahrip etmek, bir insanın "ego"suna zararlı bir şeydir. İnsanın başkalarıyla etkileşiminde, kendi çıkarına olan tek ilişki türünün, kimsenin kimseyi feda etmediği bir ilişkiden başkası olamayacağı fikri, insanlığın kardeşliği için çalıştıklarını söyleyen bu sözde-hümanistlerin aklına hiç gelmez. Esasen, "değerler," "arzular," "şahsi-çıkar" ve ahlak bağlamı, her zaman "rasyonel" kavramı ile birlikte düşünülmezse, ne onların ne de başkalarının aklına böyle bir fikir gelecektir.
Rasyonel bir insan, ahlakının, rasyonel-egoizm olduğunu gururla söylemelidir. Genel olarak rasyonel bir ahlaka sahip olmak demek olan: Rasyonel egoizm, özel olarak:
a) İnsana-özgü bir hayatı mümkün kılan değerlere sahip olmaktır.
b) Tanrılara insan kurban edilen dönemlerin zihniyetinden kurtulup bugüne hala gelememiş; endüstriyel bir toplumun insaniliğini bir türlü keşfedememiş; o an karşısında duran ava hamle yapmaktan başka hiçbir egoizm düşünemeyen irrasyonel vahşilerin arzularınca, duygularınca, içgüdülerince, ihtiyaçlarınca üretilmiş değerleri reddetmektir.
c) İnsan kurban ederek insani hiçbir iyilik doğamıyacağını bilmektir.
d) Kazanmadığını arzu etmemek, kimseyi kendi çıkarına feda etmemek, kendini kimsenin çıkarına feda etmemektir.
e) İster kişisel ister sosyal, ister maddi ister manevi, bütün insani ilişkilerin tek rasyonel prensibi olarak mübadele prensibini kabul etmektir. Mübadele prensibi:
aa) Başkalarıyla ilişkisi değer mübadelesi şeklinde olan insanların rasyonel çıkarlarının birbiriyle çatışmayacağını bilmektir.
bb) Elde ettiği şeyi üretici çalışma ile kazanarak elde etmek; hak edilmeyeni almamak ve vermemektir.
cc) Başka insanları, efendi veya köle olarak değil, bağımsız eşitleri olarak görmektir.
dd) Başka insanlarla, serbest, gönüllü, şiddetsiz, zorlamasız; bütün tarafların kendi bağımsız yargıları açısından yararlanacağı bir değer takası ilişkisi içinde bulunmaktır.
ee) Sadece başardıkları için karşılık istemek; kendi başarısızlığının yükünü, başkalarına yıkmamak; başkasının başarısızlıklarına, kendi hayatını ipotek etmemektir.
Manevi alanda, yani insan bilincini ilgilendiren konularda, mübadele aracı farklıdır, ama prensip aynıdır. Aşk, dostluk, saygı, hayranlık: bir insanın başka bir insanın erdemlerine olan duygusal mukabelesidir; bir insanın başka bir insanın karakterindeki erdemlerden aldığı kişisel, egoistçe zevke karşılık yapılan manevi ödemedir. Ancak bir zorba veya bir altrüist, bir başka insanın erdemlerini takdir etme eylemindeki derin egoizmi inkar edebilir; ancak o, bir dahi veya bir budala karşısında olmak, bir kahramana veya bir hayduta raslamak, bir ideal kadınla veya bir şırfıntıyla evlenmek arasında, -bir insanın egoistçe çıkarı ve aldığı zevkin miktarı açısından- fark olmadığını iddia edebilir. Manevi alanda; mübadeleci, sahip olduğu zayıflık ve kusurları yüzünden değil, sadece erdemleri yüzünden sevilmek ister; sevgisini, başkalarının zayıflık ve kusurlarına değil, sadece erdemlerine yöneltir.
Sevmek, değerlendirmektir. Sadece bir rasyonel-egoist, kendine saygı ve güven duyan bir insan, sevmeğe muktedirdir; çünkü, sadece o, değerlerine ve değerlendirme işine; sağlam, tutarlı, tavizsiz bir sadakatle sahip çıkar. "Ego"suna kayıtsız kalan insan, kendine değer vermeyen insan, hiçbir şeye, hiçbir kimseye değer veremez; yani, hiçbir şeyi, hiçbir kimseyi sevemez.
İnsanların özgür, medeni, barışçı, müreffeh, rasyonel bir toplumda birarada yaşayabilmeleri, sadece rasyonel-egoizm temeli üzerinde, yani adalet temeli üzerinde mümkündür.
İnsanın, bir insan toplumunda yaşamasının ona sağlayacağı kişisel bir yarar var mıdır? Evet, sözkonusu olan gerçekten insan bir toplumsa. Toplumsallıktan elde edilebilecek iki büyük değer vardır: bilgi ve mübadele. İnsan, bilgisini nesilden nesile genişleterek geçirebilen tek canlıdır; potansiyel olarak herhangi bir insanın elde edebileceği bilgi miktarı, bütün hayatını bu işe vakfetse dahi bilemeyeceği kadar fazladır; dolayısiyle, başkalarının keşfettiği bilgilere erişmek, insana, ölçülemeyecek kadar büyük yarar sağlar. İkinci büyük değer, toplumsal işbölümünün yararı olarak ortaya çıkar; işbölümü, bir insanın gayretlerini özel bir çalışma alanına teksif etmesini ve başka çalışma alanlarında uzmanlaşmış insanlarla mübadelede bulunmasını sağlar. Böyle bir işbirliği içinde bulunan insanların elde edebilecekleri bilginin, hünerin ve verimin büyüklüğü; ıssız bir adada veya kendine-yeterli bir çiflikte yaşayarak, ihtiyaç duydukları herşeyi orada üreten insanların hiç tahayyül edemeyecekleri bir ölçektedir.
Toplumsal yaşamın bu faydaları, öte yandan, ne tür insanların başkalarıyla değişebilecek değerler üretebileceği, ne tür bir toplumda bu tür insanların yaşayabileceği hususunu da belirleyecektir: sadece rasyonel, üretken, bağımsız insanlar, başkalarıyla değişebilecek değer üretebilir; bu tür insanlar, sadece rasyonel, üretken ve özgür bir toplumda yaşayabilir. Parazitler, soyguncular, yağmacılar, talancılar, zorbalar, haydutlar, insan için değer üretmez; bu tür insan-altı canlıların yaşam tarzının doğurduğu ihtiyaçların tatminine yönelik olan bir toplum, insana yarar sağlamaz. İnsana-özgü bir hayat yaşamak isteyenleri: kurbanlık hayvan olarak gören; onları sahip oldukları erdemler yüzünden cezalandıran; insana-özgü bir hayatın gereklerini yerine getirmeyenleri, kötülükleri için mükafatlandıran böyle bir toplum, ancak altrüist ahlak üzerine kurulabilir. Eğer içinde olmanın fiyatı insana-özgü bir yaşam hakkını terk etmekse, o toplumun insana hiçbir yararı yoktur.