DEMOKRATİK CUMHURİYETİN KRİTERLERİ
1)Laiklik;
Türkçe'ye Fransızca'dan geçen "lâik" sözcüğü, Yunanca "Laikos"tan gelmektedir. Halk anlamına gelen "laos" adılından türetilmiş ve din adamı olmayanları belirtmek için kullanılmıştır. Aynı zamanda; dinî olmayan şey, fikir, kurum analmına geliyordu. Eski çağlarda bu sözcük, "rahipler sınıfı"na mensup olmayan anlamında kullanılıyordu. Hristiyanlıkta da kilise adamlarına "Clerici", bunların dışında kalan halk yığınlarına "laici" deniyordu. Zamanla bu sözcük, devlet ile din arsındaki ilşkileri anlatmak için kullanılmaya başlamıştır. "Lâik" ve "Lâiklik" kavramları değişik ülkelerde, çeşitli dönemlerde birbirinden farklı anlamlarda kullanılmış ve farklı tanımlamaları yapılmıştır. Lâikliğin, üzerinde herkesin kolyca anlaştığı tek ve genel tarifinin yapılamayışının bazı nedenleri vardır. Lâiklik sadece felsefî, ideolojik bir kavram olmayıp, hayata geçirilen, uygulamaları olan bir ilkedir. Böyle olunca uygulandığı ülkenin dini, siyasi, sosyal şartları, lâiklik anlayışını etkilemektedir. Teokratik bir monarşiden cumhuriyete geçen bir ülkede lâiklik uygulaması ile, tek sorunu mezhepler karşısında devletin tarafsızlığını sağlamak olan köklü bir demokrasideki lâiklik uygulaması elbette birbirine benzemeyecektir. Bir islam ülkesinde lâikliğe geçişin gerektirdiği değişikliğin derecesi ve anlamı ile, Hristiyanlık, Budizm ya da Konfüçyanizm'in yaygın olduğu bir ülkedeki uygulaması, karşılaştırılamayacak kadar farklıdır. Lâiklik kavramı, çağdaş toplum yaşamında "dinden bağımsızlığı" anlatmaktadır. Ancak lâiklik "dinsizlik ya da dinin insan yaşamından kaldırılması" demek değildir. Türk Dil Kurumu'nun sözlüğünde Lâiklik "Dinle ilgili olmayan işleri, dinsel görüşlerin dışında tutmak" diye tanımlanmaktadır. Lâiklik için genel bir tanımlama yapacak olursak; "Devlet düzeninin ve hukuk kurallarının din kurallarına göre değil, akıl ve bilime göre düzenlenmesi, inancın bireysel bir sorun haline getirilerek vicdan özgürlüğünün sağlanması" diyebiliriz. Bir başka ifade ile "lâikleşme" devlet ile din kurumlarının toplumdaki yerlerinde, yetkilerinde ve güçlerinde birincisi lehine, ikincisi aleyhine değişiklik olması demektir. Lâik devlette kişiler, din ve vicdan özgürlüğüne, ibadet özgürlüğüne sahiptirler. Lâik devlet, bireylerin bu özgürlüklerini sağlar ve korur. Bir din veya mezhep mensuplarının başka din veya mezhep mensuplarına karşı baskı ve zorbalığını önlemek lâik devletin görevidir. Lâik Devlette "Kimse ibadete, dinî ayin ve törenlere katılmaya, dinî inanç ve kanaatlarını açılamaya zorlanamaz. Kimse dinî inanç ve kanaatlerinden dolayı kınanamaz."
Lâik devlette, devletin siyasi yapısını, hükümet ve idarenin işleyişini, toplumun yaşayışını düzenleyen kanun ve kuralları, dini prensipler değil, akıl, mantık, ihtiyaç ve hayatın gerçekleri tayin eder. Siyasi veya bireysel çıkar veya nüfuz sağlamak amacıyla yahut devletin sosyal, iktisadi, siyasi, veya hukuki temel düzenini din kurallarına dayandırmak amacıyla dinin veya din duygularının yahut dince kutsal sayılan şeylerin kötüye kullanılması lâikliğe aykırıdır. Lâik devlette eğitim kurumları ve eğitimin içeriği, din kurallarına göre düzenlenemez. Hiç kimse, kendisinin (veya kanuni temsilcilerinin) isteği dışında, devletin resmî olarak benimsediği bir din veya mezhebi öğrenip o yolda eğitilmeye zorlanamaz.
2)Cumhuriyetçilik;
Cumhuriyet sözcüğü, Türkçe'de halk anlamına gelen, Arapça "cumhur" kökünden türemiştir. Bu nedenle cumhuriyet, halkın katılımının sağlandığı yönetim biçimi olarak da anılmıştır. Gerçekten de devlet başkanlığı makamına kalıtım yoluyla değil de, seçim yoluyla gelinen her yönetim şekline, genel anlamda, Cumhuriyet adını vermek yanlış olmaz. Böyle düşünüldüğü zaman, devlet başkanlığı makamına seçim yoluyla değil de, kalıtım yolu ile gelinen bütün monarşiler, cumhuriyet sayılamazlar. Örneğin; İngiltere, İsveç, Hollanda, Danimarka, Belçika, İspanya vb. devletler, cumhuriyet değil, krallıktır. Başka bir deyişle, monarşidirler. Ancak bu devletler, demokrasi ile yönetilmektedir. Demek ki, demokrasi, bir hükümet biçimidir. Cumhuriyet ise, bir devlet yönetim şeklidir.
Cumhuriyet, demokrasi ile birlikte uygulandığı zaman daha değerlidir. Çünkü böyle bir sistemde, hem devletin yöneticisi, hem de meclis ve hükümet, halk tarafından seçilmektedirler. Demokrasilerde kuramsal olarak da olsa, halkın egemenliği üzerinde, hiçbir gölge bulunmaması gereklidir. Yukarıdaki açıklamadan da kolaylıkla anlaşılacağı gibi, cumhuriyetin olduğu yerde, demokrasinin mutlaka varolması söz konusu olmayabilir. Öyle cumhuriyetler vardır ki, demokratik değildir. Ya da tam tersine, demokrasinin tam olarak uygulandığı bir devlet, cumhuriyet değil, krallık olabilmektedir.
İlk Çağ’da eski Yuna ve Roma’da da cumhuriyetin uygulandığı öne sürülmüştür. Oysa bu toplumlarda, küçük bir yurttaş topluluğu seçme ve seçilme hakkına sahipti. Bu toplumlarda siyasal eşitlik yoktu. Bunlar, siyasal ve ekonomik bakımdan sınıflı topluluklardı. Cumhuriyet, Fransız İhtilâli ile gerçek anlamına kavuşmaya başlamıştır. Fransız Cumhuriyeti'nde bile, genel ve eşit oy uygulamasının gerçekleşmesi, uzun bir süre almıştır. Ancak doğal haklar sistemine dayanması bakımdan Fransız Cumhuriyeti, çağdaş cumhuriyetlere önemli bir örnek olmuştur.
Osmanlı Devleti’nde ise, Tanzimat dönemiyle beraber, cumhuriyet düşüncesinden söz edilmeye başlanmışsa da, hiç kimse böyle bir rejimin Osmanlı'da kurulabileceğine inanmamış, Osmanlı aydınları meşrutiyetin kurulmasını yeterli görmüşlerdir. Daha da ötesi, Cumhuriyetçi olmak büyük bir suç sayılmıştı.
3)Milliyetçilik;
Milliyetçilik (Ulusçuluk); bireyde genetik, fiziksel, kültürel, toplumsal ve doğal koşulların etkisi altında gelişen ve bir ulusun bireylerinde ortak olan duyguların, ülkülerin ve değerlerin toplamıdır. Bu duygu ve değerler, her zaman için bireysel çıkarların üstünde tutulur. Ulus için önemli ve kazançlı olan bir günde , ortak sevinç duyulur. Örneğin; ulusal bayramlarda, çeşitli alanlarda (bilim, sanat spor vb. ) kazanılan başarılarda ortak mutluluk dile getirilir. Ya da tam tersine, ulusun genel çıkarlarına bir zarar gelmesi durumunda, aynı şekilde ortak acı paylaşılır. Bu gibi olaylarda toplumun bireyleri dayanışma içine girerler. Örneğin; büyük bir sel felaketi, deprem ve yangın, savaşlardaki yenilgiler, ya da herhangi bir konudaki başarısızlık, ulus açısından önemli birinin kaybedilmesi gibi durumlarda ortak üzüntü paylaşılır.
Ulusçuluk duygusu, insanlık tarihi kadar eski olmasına karşın, Fransız İhtilali’nden sonra önüne geçilmez bir durum almıştır. Her ulusun kendi ulusal devletlerini kurma isteği, çok uluslu imparatorlukların dağılmasına neden olmuştur. Osmanlı Devleti de çok uluslu bir yapıya sahipti. Bu nedenle, onun dağılması da kaçınılmazdı. Genç Osmanlı aydınlarının bu dağılmayı görerek, ortaya attıkları vatan ve siyasal birlik kavramına dayanan“Osmanlıcılık” başarılı olamamıştır. Din birliğini öngören “İslamcılık” düşüncesi de aynı sonla karşı karşıya kalmıştır. İçinde ırk öğesinin yer aldığı “Turancılık” düşüncesinin de, İttihat ve Terakki’nin başarısızlığı ile etkisiz duruma gelmesi, Atatürk’ün, Kurtuluş Savaşı yıllarında daha birleştirici öğeleri olan çağdaş ve yeni bir ulusçuluk anlayışı ile ortaya çıkmasına neden olmuştur.
Bir ulusun oluşumunda kültür ve tarih birliğinin ne denli önemi varsa, o ulusun güçlü bir şekilde, sonsuza kadar yaşayabilmesi için de ülkü birliğinin önemi vardır.
Kuşkusuz bir ulusu meydana getiren bireylerin sosyal ve ekonomik konumları aynı değildir. Kimisi zengin, kimi orta güçte ve önemli bir bölümü de yoksul olabilir. Bu insanların eğitim düzeyleri, yaşayış biçimleri ve sosyal konumları da farklı olacaktır. Böyle bir durumda, bu insanları bir ortak temel etrafında birleştiren değerler neler olabilir?
Bu bireylerin üzerinde yaşadıkları toprak, yani vatan, bağlı bulundukları kültürel değerler, siyasi kurumlar olan devlet, ulusun ifadesi olan bayrak ve ulusal marş gibi değerler, bu ortak değerler arasında sayılabilir. Ayrıca bireylerin atalarının ya da bizzat kendilerinin ortaklaşa yaşadıkları felaket ve acılar, mutluluklar da bu ortak değerlerden sayılır. Bu ve benzeri ortak yanların yanı sıra, daha sonraki zamanlarda yaşanması olası bulunan olaylara karşı hazırlıklı olma düşüncesi, kendi ulusunu güçlü ve çağdaş uluslar düzeyinde görme amacı da, bir ulusun genel ülküsünü oluşturur. Ülküsüz bir ulus, pusulası olmayan bir gemiden başka bir şey değildir. Bu nedenle, genç kuşaklara verilen eğitim programlarında buna özen gösterilmelidir. Ulusal birlik ve beraberliğe sahip olan uluslar, her türlü güçlüğü yenmesini bilmişlerdir. Bunun en güzel örneğini Kurtuluş Savaşı sırasında Türkler vermişlerdir.