DOĞU KARADENİZ TEKNİK GEZİSİ DOĞAL VE KÜLTÜREL DEĞERLER
Tokat – Erbağ Türkiye’nin en verimli ovadan biridir. Yolun sağ ve kenarlarından bir dizi kavaklar yer alır. Söğütler tek tek ve gruplar halinde bulunur. Tuğla fabrikaları doğa görüntüsünün güzelliğini bozmuş. Kuru dereler var. Kızılçam türü az da olsa yer alır. Buradaki bir mezarlık kenarında sedirler var. Tepelerde çok yaygın kermes meşeleri (quergus coccigera) bulunuyor. Asmalar (üzüm bağları) sıra sıra güzel görünümler katıyor. Yeşil ırmak yeşil yeşil akıyordu. Küçük kümeler halinde gelincikler toprağa kırmızı renkleriyle sevimli görüntüler katmış. Rhus coriaria’lar var. Yeşilin güzel tonları burada mevcut. Buğday tarlaları toprağı kaplamış. Şeker pancarı ve soğan tarlaları da bu yörede oldukça fazlaydı. Arazi verimli bir arazı ve toprak kestane kahverengindedir. Yol kenarında iğde ağaçları, ak söğüt ve büyük gruplar halinde kavaklar var. Kavakların dip kısımlarında iğdeler güzel bir kontras oluşturmuş. Mor çiçekli haşhaş tarlaları, akasyalar, küçük çatılı evler bir uyum içerisindedir. Evlerin yakınlarında patates ve mısır, lahana bahçeleri var. Yol ilerledikçe iki kenarda kızılçam “Alle” oluşturmuş sanki. Sıra bitkileri dediğimiz fasulye bahçeleri var. Ceviz ağaçları geniş tepeli yapısıyla yer kaplıyor. Niksar’ın tepeden görünüşü çok güzel. Patlangaç çalısı sarı çiçekleriyle dağlı kısımlarda yer alıyor. 500 m yükseltide Erica çalısı, kestane, çınar, az sayıda Fraxinus ornus (çiçekli dişbudak) türleri mevcut. Burada insanlara güzel bir mekan ve dinlenme – beslenme hizmeti için “Kavlağan Alabalık Tesisleri” kurulmuş. “Kavlağan” burada çınar ağacının mahalli adıymış. Bu kısımlarda Rosa caniha, mahlep, sumak türleri var. 1200m yükseltideyiz, burada (Akkuş’a varmadan önce) piknik yeri yanı orman içi dinlenme yeri bulunuyor. “Ketendere orman içi piknik yeri” adıyla anılır. Burada iki katlı renkli evler çok güzel görüntü oluşturmuş, fakat ahşap olmasını daha çok isterdik. Sarıçam ormanları var. Çam içinde yayla. Birçok yayla evi var. Ahşap kaplama evlerinde olduğunu görmek güzel. Akkuş’a gelmeden önceki bulunduğumuz yer sarıçamın bozuk ve düşük rakımındaki yayılış alanına girmektedir. Akkuş civarında Fagus sylvatica (kayın) ilk defa karşımıza yoğun halde çıkıyor. Kayın ormanları bir harika. Akkuş’ta kayın ormanları gördük. Burada orman içi dinlenme yeri daha da güzelleştirmelidir. Çok güzel olan kayın ormanlarına bu şekilde pek iyi organize edilmemiş dinlenme yeri hoş olmamış.
Ünye orman işletme şefliğinin deniz kenarındaki tesisinde güzel türler mevcut; Pinus pinaster (sahil çamı), Cryptorneria japonika, Alnus glutinosa, Robiaia pseudoacacia (yalancı akasya), güller çok güzel yerleştirilmiş tesis içerisine. Karadeniz bölesi genelde yolun bir tarafında deniz, bir tarafında ağaçların ve evlerin yer aldığı dağlık görüntüden oluşuyor. Ihlamur (Tilia ssp.), kırmızı güller, kavaklar, yalancı akasya, salkım söğüt (Salix bobylonica), at kestanesi, Nerium deonder (Zakkum), Pinus pinaster (sahil çamı), Corylus avellana (fındık), Ficus benjamin, Yucca, Viburnum opulus (kartopu), Ligustrum, çınar (Platonus orientalis), renkli çiçekler Ünye parkında görülen türlerdir. Ünye parkında çiçek parterlerini ve tarlalarını gördük. Aslanağzı sarı renkli güzel bir gruptaydı. Rosa canina v.b. güller insanı mutlu eden bir görüntü oluşturuyorlardı. Ordu’ya doğru yola çıktık. Yol boyunca bir tarafta mavi renkte deniz, bir tarafta yemyeşil bir doğa tek tek aralıklı evler ilk defa gördüğümüz bir görüntüydü. Yol boyunca böğürtlenler toprağı örtmüş. Sığır kuyruğu da yerüstü olarak bulunuyor. Kavak (Populus) söğüt devamlı karşımıza çıkan türler olmuşlardır. Evlerin çok küçük, dar bahçelerinde güller palmiyeler bazen de Viburnum (kartopu türleri) şirin bir görünümdeydiler.
Fatsa’da farklı renkte bir çok villa var. Yemiş ağaçlarını da görüyoruz burada. İskeleye benzer, taşlardan denize doğru çıkıntılar yapılmış, bunlara “Mendirek” adı veriliyormuş. Denizin kenarında villalar inşaat halinde, dolayı bozucu kötü ve bilinçsiz yapılmış hoş olmayan görüntüler.
Menderesönü’nde şakayıkları, sarı çiçekli kara lahanaları evlerin önünde görüyoruz. Denizde bir tepe gördük, üzerinde o kadar çok kuş vardı ki! hayranlıkla izledik.
Ek: Sümela’nın sonra geriye dönerken “Meranda” adı verilen su içersindeki ahşap yapılan ve yanlarında Ladinler sıra halinde güzel görünüm oluşturmuştur.
Yol devamında kenarlarda “Kabalak” diye adlandırılan beyaz kar gibi çiçekli bitkiler mevcut. Yol boyunca kesilmeyen aralıklı ve seyrek evler dağlara yerleşmiş. Süs erikleri ve orman sarmaşığı, beyaz çiçekli yalancı yasemin farklı görünen türlerdi. Yalancı Akasyanın çok yoğun bir şekilde yolun her iki yanında yer almasıyla bize çok güzel bir manzara sunuyordu. Kuşburnu türlerini de gördük.Perşembe’ye yaklaşırken balık üretme yerleri var. Perşembe’ye girdik. Orta refüjde Ladin’ler var. Yol kenarında güvey kandili var.Perşembe tepelerinde 5’er katlı binalar çok kötü görüntüler oluşturmuştu. Buna zıt bir şekilde küçük eski evlerin bahçelerinde güller, lahanalar doğaya renk katıyordu. Pembe minik bir ev ve pembe, kırmızı güllerden oluşan bahçe çok güzeldi. Deniz kenarında küçük kayıklar değişik bir hava oluşturmuşlar. Uzun Pyramidal serviler, karaçam ve yapraklı ağaçlardan oluşmuş karışım hoştu.
Yol boyunca orta refüjde nerium oleander, Alt kestanesi, Sarı salkım (Cistus laburnum), Lauris nobilis (dejane), Berberis vulgaris, Palmiye, Nar ağaçları vardır. Orta yol dönemeçlerinde hercai menekşeler (mor,sarı, beyaz) yucca, Rosacca türleri çok güzeldi. Sarı renkte aslanağızları, beyaz, turuncu renkleri de vardı. Ordu Paşaoğlu konağında Comacyparis lawsoniona, Crytomeris japonica türleri kullanılmış.
Boztepe’deyiz. Çok kavisli, dar, yukarıya doğru çıkan bir yoldayız. Laurecerasus officinalis, Kara yemiş bulunuyor. Yolun her iki yanı fındıktı. Aralarında Yalancı Akasya (beyaz çiçekleriyle). Çok az sahil çamı mevcut. Eğreltiler dikkat çekiyor. Mezarlığın görüntüsü bile çok güzel. Lavanta, Sarbus acoparia, ceviz var. Ordu’yu tepeden görüyoruz.
“Boztepe Turistik Tesislerindeyiz” Çocuk parkı var. Cedrus atlantica burada epeyce bulunuyor. Giresun’a girdik. Giresun küçük bir şehir. Karadeniz’e özgü ağaçları görüyoruz. Yol ortasında Laburnum, Nerium oleonde, yol kenarında viburnum, Palmiye, Pittosporum tobira gibi türler yol boyunca izlediğimiz türlerdi. Giresun’da küçük bir parkta Şebboy, Aslanağızı, Hercai menekşesi, Hurma altında çimlerden oluşmuş güzel bir görüntü sergiliyorlar. Eski koncuklar vardı. Eski Rum evleriymiş. Ligustrum vulgore büyük katlı binaların kaldırımlarında. Acer negunda sık dikilmiş. Cercis siliguastrum bina kenarlarında. Hanumeli ve çok büyük At kestanesi de var. Kayaların üzerindeki katlı evler çok ilginç. Trabzon’a giderken Eynesil denen yer daha düz bir yerde ve sahili daha güzel. Trabzon yolunda denizde dalga kıranlar (T şeklinde) çok güzel görünüyor. Zeytin ağaçları oldukça fazlaydı. Sümela Manastırı’na doğru gidiyoruz. Değirmendere güzel ama çok bulanıktı. Maçka’da dere kenarında Alnus glutinasa, Ladin ve Kayın karışımı ve sergeledikleri görüntüler yeşilin tonlarıyla harakaydı. Yolun bir kenarında dere coşkun akıyor, bir tarafta kuşkonmazlar, eğretiler, Ladin ve Kayın ormanı, orman gülleri birer doğa harikasıydı.
Sümena Manastırı çok yüksek ve dik bir dağda bulunuyor. Birçok küçük-büyük taşlardan örülmüş, yüksek merdivenlerle çıkılıyor. Aşağıdan bakıldığında dağın tepesine oturtulmuş büyük bir binayı andırıyor. İçersinde çok geniş olmayan meydan var. Mağarayı andıran yine taştan yapılmış pencereli ve kapılı odalar mevcut. Dini bir töreni andıran resimler yapılmış. Manastır’dan çevreye bakıldığında yeşilin tüm tonlarını görmekteyiz. Ladin ve Kayının ağırlıklı olduğu birçok tür mevcuttur.
Karadeniz ormanları kendine has doğal güzelliğiyle, yemyeşil ve yoğun tabiatıyla güzel, muhteşem görünüyordu. Ladin, Kayın, Göknar, Kestane karışımları, Sarıçam türleri yeşil rengin farklı tonlarıyla, farklı formlarda birliktelik içerisindeler. Orman gülleri sarı, lila, pembe, mor tonlarında neredeyse 4 renkte çeşitlenmişler. Kızılağaç, Yemiş türleride katılıyordu doğanın güzelliğine. Alpin zon’un etkisiyle yüksek yerlerdeki ağaçsızlığı, bodur veseyrek ağaçlar, çayırlar ve karlar kaplıyordu.
Zigana Geçidinde Sarıçam ve Ladin ormanlarıyla karşılaştık. Uzungöl görülmeye değer, hayran kalınacak bir tabiat parkıydı. 2 katlı ahşap otel evlerinde kaldık. Burada evler aşağıda ve düze yakın yerlerde grup halindeydi. Kayın, Ladin karışımı mükemmeldi. Aralarında Kestane gibi değişik türlerde vardı. Toprak diri örtüden görünmüyordu. Göl, köy ve ağaçlar çok güzel bir uyum içerisindeydi.Her iki tarafta dağlar ve barındırdığı ağaçlar ortasında akan su, ahşap yapıda otel ve köy çok güzel görünüyordu. Yol dardı.
Rize’de çayları eşyükselti eğrilerine paralel basamaklar halinde gördük. Orman gülleri, Kestane, Ladin, Kayın, Kızılağaç türleri, Eğreltiler bizi yolda bırakmadılar.
Sarp sınır kapısından sonra Artvin’e gidiyoruz. Sürekli yükselen, dar bir yol, her tarafımız orman. Bu muhteşem güzellikler unutulmaz.
Çorum nehri muhteşem çoşkulu akıyor, ürkütücü güzellikte, tek sorun çok bulanıktı. Bu yörede güney batıda güneşin etkisi ve su eksikliği sebebiyle tür gelişmemiş. Yalancı akasya ile ağaçlandırma yapılmış. Öncü türlerden titreyen yapraklarıyla titrek kavağı (Populus tremula’yı) gördük. Ladin, meşe ve kayın’a aralıklı rastladık. Buraya dünyanın 2. yükseklikteki Borçka Barajı yapılıyordu. Aşağısı kum ocağı gibiydi.
Kafkasör Artvin’de boğa güreşlerinin yapıldığı yer etrafı yemyeşil. Ladin, Kayın, Orman gülleri, diri örtü ile doğa güzelliği içerisinde.
Doğu Ladin’i traşlama kesim ile kesmişler, buraları kayın meşceresi halini almış. Üst tarafta Ladin, alt kısımlarda kayın meşcereleri yoğundu.
Hatila Vadisi dar yolu, akan suyu ve etrafında 500’ü aşkın bitki türüyle hatıralardan silinmeyecek bir tabiat parkı (720 bitki türü olduğu söylendi). Farklı yaş ve boyda göknar ve Ladinler tüm bitkilerden daha güzeldi. Kayınların arasından küçük Ladinler fışkırmıştı. Zeytin, Fıstık çamı, Sandal bile vardı.
ATATÜRK KÖŞKÜ
Trabzon’un soğuksu tepesinde, merkezden 8 km. uzaklıkta, çamağaçlarıyla çevrili bir bahçe içersinde yer alır. ART NOUVEU tarafındaki tarihi konak, kentin ileri gelenlerinden KOSTANTİN KAPOGIANNIDIS için yapılmıştır. Yapının inşaatı 1903 yılında tamamlanmıştır. Sahibi ailesiyle birlikte mücadele zamanı Yunanistan’a gitmiştir.
Atatürk ilk kez 15 – 17 Eylül 1924 tarihinde Trabzon’u ziyeretinde belediye ve genel müfettişliğe uğradıktan sonra Soğuksu çevresinde otomobille kısa bir gezintide bulunmuş ve bu gezinti sırasında kçşkü görüp, orada bir süre dinlenmiştir. Atatürk’ün Trabzon’a ikinci kez gelişinde de Atatürk bu köşkte ağırlanmıştır. Atatürk’ün bu köşkü sevmesi nedeniyle Trabzon ili özel idaresi hazineden 2 Mayıs 1931’de köşkü satın almış ve il daimi encümeni kararıyla 18.05.1931 tarih ve 361 sayılı kararla Atatürk’e hediye edilmiştir. Bugün ise Atatürk Köşkü Belediye Halk Müzesi olarak kullanılmaktadır.
Köşk Doğu ve Kuzeye cephelenmiştir. Cephe özellikleri ve mekan düzenlenmesi modern Avrupa mimarisinin özelliklerini taşımaktadır.
Köşkün önünde küçük bir havuz, havuza ulaşmadan önce ise şimşirlerle çevrilmiş bir küçük dikdörtgen bulunmaktadır. Bu dikdötrgen bahçesinin içi ise güllerle (Rosa Trifolium, Rosa ssp.) bezenmiştir. Yine bahçede insanları havuza yönlendiren yolun her iki kenarı da küçük dikdörtgen bahçe ile dizayn edilmiştir. Bu küçük dikdörtgen bahçe de şimşirlerle sınırlandırılmış olup, bir sıra şimşir bir sıra gül olmak üzere düzenlenmiş ve bu görüntü ise peyjaz açısından bahçeye kaligrafik bir estetik güzellik katmıştır.
Köşkün arka bahçesinde ise küçük bir daire ile merkezileştirilmiştir bir Ihlamur (tilia robur) ağacı bulunmaktadır.
Köşkü dışardan çevreleyen bahçede ise Picea orientalis, Cryptomiria japonica, Tilia argentea, tilia cordata, Cedrus libani ve Pinus syluestis ve Sequoiadendren.
Atatürk Köşkü bodrum katıyla birlikte 4 katlı taş bir binadır. İç bölmelerde tuğla malzeme kullanılmıştır. Ahşap doğramalarında iyi bir işçilik gözlenir. Merdivenler ahşap ve korkulukludur. İç tesisatında o zamana göre yeni sayılabilecek kalorifer, lavabo ve banyo gibi tesisat kullanılmıştır. Döşemeler karo mozaik olup, tavanlar lambir tarzda alçı süslemelerdir.
ALTINDERE MİLLİ PARKI
Altındere milli parkı sahip olduğu doğal güzeliklerin yanında sınırları içersinde tarihi, mistik bir önem taşıyan Sumela Manastırı ‘nı da bulundurmasıyla doğal ve kültürel değere sahip bir milli parktır.
Altındere milli parkının topoğrafyasını, tipik Karadeniz topoğrafyası gibi yüksek eğimli, dik yamaçlara sahip dağlar ve engebeli kayalıklar oluşturmaktadır. Vadi boyunca akan Çoşandere berraklığı ve sesi ile ortama canlılık hareketlilik, neşe ve huzur katmakta ve yol boyunca her iki yamaçta ağaçlar (Alnus glutinosa, sarı çiçekli orman gülleri (Rhododendron..................) eğretiler (Pteridium ssp.), böğürtlenler (Rubus..............) yer almaktadır. Ayrıca yamaçların üst kısımlarına çıkıldıkça doğu ladini (Picea orientalis) ve kayın (Fagus orientalis) karışımı orman göz doldurmakta insanı kendisine hayran bırakmaktadır.
Jeomorfolojik özellikleri ve doğal bitki örtüsü dışında bir diğer değer kaynağı ise Sümela Manastırı’dır. Sümela Manastırı Maçho’nun 17 km. güneyinde altındere Köyünde, Meryemana Deresinin batı yanında, Mela dağının deniz seviyesinden 1150 m. yükseklikteki kayaların oyularak ve doğal mağaralardan faydalanılarak yapılmış kartal yuvasına benzeyen bir yapı halini almıştır. “Sümela” Rumca karanlık, siyah anlamına gelen “Melas” kelimesinden gelmektedir.
Sümela Manastırı’nın yapımına ne zaman başlanıldığı kesin olarak bilinmemekle beraber 4. Yy’da Kapadokya stili inşa edildiği sanılmaktadır. Kilisenin kuruluşundan itibaren yaklaşık 1000 yıllık tarihi karanlıktır. Trabzon İmparatoru 3. Alexios’un (1349 - 1390) bu manastırın esas kurucusu olduğu frenkslerde ön plana çıkartılmasından anlaşılmaktadır.
Sümela Manastırına orman içinden normal bir yürüyüşle yarım saatte ulaşılmaktadır. Seksensekiz basamaklı bir merdiveni geçerek girilen manastırın girişinde sağ tarafta “Sümela kitaplığı” yazılı kütüphanesi bulunmaktadır.
Ayazma ise; girişin sol tarafında kutsal ve içilebilecek temizlikte su olup, 100m. yükseklikteki kayalıktan damlamaktadır. Asıl kilise frekslerle kaplanmıştır. Ulaşılabilir noktalardaki freksler üzerinde çoğunlukla Rumca ve Türkçe yazılar bulunmaktadır. Bu yazılar freksleri yıpratmış, ferkslerdeki asıl resimleri görünmez hale getirmiştir.
UZUNGÖL TABİAT PARKI
Uzungöl Trabzon’un görülmeye değer yerlerinden biridir. Adını orada bulunan gölden alınmıştır. Yüksek dağların arasında cennetten bir köşe gibi güzel insanı büyüleyen bu yerde çoğunlukla Doğu Ladin’in bulunduğu, kayın ve Doğu Karadeniz Göknarı karışımı ormanlar dağları süslemekteydi.
Mevsimin ilkbahar olması nedeniyle Ladinler üzreinde kırmızı renkte kozalaklar ormana ayrı bir güzellik katmaktaydı. Ayrıca ağaçların üzerinden yükseklere doğru rüzgarla hareket eden polen bulutu da tozlaşmayı sergileyen geçici bir peyjaz oluşturmaktaydı.
Dağların yüksek kısımlarında yer yer açıklık alanlar ve bu açık alnlarda yaylacılık için konaklanacak evler bulunmaktaydı.
Tutistik tesis olarak konakladığımız küçük çatılı kulube evler doğaya uygun olarak inşa edilmiş, ahşap malzemelerden yapılmış.
Yöre halkının yerleşimi ise geneldetaban arazinin düzlüklerinde yoğun idi. Uzun gölü simgeleyen gölün kenarındaki Cami ve gölü besleyen derenin üzerindeki taştan köprü ise Uzun Gölün mimarisini teşkil etmekteydi.