Dilimizi Koruyalım
Zaman zaman hortlayan Türkçe tartışması diyen arkadaşa:
Bu tartışma zaman zaman ortaya çıkmıyor. Sürekli var. Sadece internet ortamına taşındıktan sonra sen yeni görmüş olabilirsin. Dost gibi bir kitapçıya gidersen konuyla ilgili birçok kaynak bulabilirsin. En duyulmuş yazar da Oktay Sinanoğlu'dur.
Zaten arapça, farsça, bilmemnece kelimeler var diyen arkadaşlara:
Sürekli kirlenme süreci içinde olan dilimiz Atatürk'ün ve arkadaşlarının çalışmalarıyla cumhuriyet dönemi başlarında biraz temizlenmiş ve kendine gelmiştir. Yeni kelimeler türetilmiş (mesela üçgen, çokgen.... albay, yarbay... bunlar bizzat Atatürk'ün türetiklerinden en bilinenleridir) ve toplumca bilinmeyen ama köylerde, çeşitli yörelerde kullanılan kelimeler toplanmış ve anlamlarına uygun olarak kullanılmaya ve yayılmaya başlanmıştır. Bu kolay mı olmuştur, hayır! Ama sonuçta oldukça başarılı olmuşlar ve arapça, farsça kelimelerden kurtamışlardır ciddi boyutta. Atatürk öncesi yıllarda-yüzyıllarda yapılan hatalar, sonrasında da yapılmış ve yine kirlenmeye başlamıştır dilimiz. Önceleri almanca ve fransızca, şimdi de ingilizce ile...
Şimdi hepimizin bildiği bu kısa tarih bilgisinden sonra; burada sizlerin, bizlerin yapması gekeren şey zaten arapça bilmemnece var, niye ingilizce kullanmayayım demek değildir!
Tam tersine ingilizceleri kullanmadığımız gibi, varolan diğer arapça, farsça vs. sözcükleri kullanmamaya özen göstermeli, karşılığı henüz olmayanları türetmeli veya türetilmesini teşvik etmeliyiz.
Yeni teknolojler, bilimler üretiliyor diyen arkadaşa:
Üretilen herşeyi kendi ülkene getirirken ilgili terimlerin Türkçe karşılığıjnı bulman, türetmen gerekir. Bu konuda kendini geliştirmediysen ve türetemiyorsan, sana (bilim adamlarını kastediyorum) bu konuda yardımcı olabilecek birçok kişi ve kurum var emin ol.
Bu konuda bir örnek vermek istiyorum. Bizzat Oktay Sinanoğlu, biyoloji biliminde kendi keşfi olan (ayrıntılarını hatırlamıyorum) bazı şeyleri amerikada yayınlarken ingilizce kelimeler türeterek ifade etmiş ve o şekilde yayınlamış, aynı kavramların bir de Türkçe karşılıklarını türetmiş ve Türkiye'de bunların kullanılması için zemin hazrlamış. Birkaç yıl sonra ülkesine gelip baktığında ise kendi türettiği Türkçe kelimelerin bir tanesinin bile kullanılmadığını görmüş, yine kendi türettiği ingilizce kelimelerin kullanıldığına şahit olmuş. Bu örneği onun kitaplarında bulabilirsiniz...
Diğer diller de latinceden falan sözcük alıyor diyenlere:
Diğer dillerin neredeyse hiçbirinde Türkçe'deki kadar tretme yeteneği olmadığından buldukları her haltı ifade edebilmek için latinceyi kulanıyorlar. Bunun başka sebebi yok!
Ben de ingilizce kullananların bilinçli veya bilinçsiz biraz eziklik duygusuna sahip olduğunu düşünüyorum. Yani tamam demek yerine ok diyorsanız, bilgisayar yerine computer ya da pc diyorsanız, hoşça kal yerine baybay diyorsanız mutlaka içinizde eziklik ve amerikalı olma özentisi vardır, kimse kusura bakmasın.
Takma adlar konusuna gelirsek, neden ingilizce? Neden japonca ya da rusça değil de ingilizce??? Birçoğnuzun takma adı ingilizce...
Yasa konusuna gelince; insanlar kendi aralarında halledemiyorlarsa ve yasa gerekiyorsa, bence de gereklidir. Gerekirse bazı şeyler insanların kafalarına vura vura kabul ettirilmelidir. Çünkü herkes, tehlikeleri anlamakta çabuk davranamayabilir... Nitekim cumhuriyetr döneminde bazı şeyler kafalara vura vura (elbette mecaz anlamda) kabul ettirilmiştir.
Kendini ve dilini savunmaya çalışan yarı-bilinçli insanların verdiği ilk ve tek örnek "yoğurt" kelimesidir. Bu kelimenin bizden dünyaya yayıldığını ifade ederler. Ne mutlu ize ki bir şey kazandırabilmişiz.
Ama şöyle bir ayrıntı var, her ülke bu sözcüğü kabul ettiyse kendine uyarlayarak kabul etmiştir. Mesela almanlar yanılmıyorsam "jogurt" diyorlar. Ve hiçbir ülke yumuşak g harfini kullanarak ifade etmiyor bunu. Neden? Çünkü dillerinde ve abecelerinde öyle bir kelime yok. Ama bakın bizim yazılı basına. w'lar, x'ler, q'lar... Bir sözcüğü türetemiyorsan ve diline yabancı dilden aktarmaktan başka çaren yoksa (ki Türkçe'de böyle bir durum bence sözkonusu olamaz, mutlaka türetebilirsin 70 küsür ek ile...) unu kendi diline ve abecene uygun olarak uyarlarsın. Gidp abuk subuk w, x, q gibi harflerle almazsın. Ve nasıl okuyorsan ona göre yazarsın. Aldığın dilde farklı yazılıyorsa onunla aynı yazmazsın. Bunlar çok ince ama inanılmaz derecde önemli ayrıntılar.
Her ülke, millet kendi diline uygun okur, söyler. İngilizler TRT'ye "terete" demezler, "tiarti" derler. TBMM'te "tebememe" demez, "tibiemem" derler. Yani açılımı ne olurs aolsun kendi dillerine göre okurlar. Ama biz gidip "A-DE-SE-LE" demeyiz, "eydiesel" deriz, "bebece" demeyiz "bibici" deriz, "cenene" demeyiz, "cienen" deriz, "mepeüç" demeyiz, "empeüç" deriz... Evet, ben bunların ğığunu Türkçe'ye uygun olarak söylüyorum, siz de yapabilirsiniz. Sadece ilk bir-iki hafta kulağa farklı gelecek, sonra alışacaksınız.
Hepimiz bu konularda birşeyler yapabiliriz. Ben arkadaşlarıma telkinlerde bulunuyorum, kimse benim yanımda ingilizce kelimeler kullanmıyor. Kullansa bile tepkimi önceden sezdiğinden hemen düzeltiyor. Ama tatlı dille ypaıyorum bunu, tersleyerek ya da ezmeye kalkarak değil. Hepiniz bunu yapabilirsiniz. Ayrıca çeşitli yazılımların Türkçeleştirme çalışmasını yapıyor ya da destek olmaya çalışıyorum. Yani elimizden mutlaka birşey gelir, yeter ki biraz içimizde olsun. Başkalarından beklemeden kendimiz yapmaya çalışalım bazı şeyleri.
Bizler tarih sahnesinde çok küçük birer parçayız. Belki birkaç yüzyıl sonra insanlar bizim yaptıklarımızı, tarih kitaplarında tek bir satır olarak okuyup geçecek ülkenin içine etmişler, dillerini kimliklerini kaybetmişler diyecekler. Ya da tehlikelerin farkına toplum olarak varıp gerekli önlemleri almışlar ve dilini yani toplumu birarada tutan, temelini oluşturan en önemli şeyi korumayı başarmışlar, dış güçlere-tehditlere gereken karşılığı vermişler ve bizi dünyanın en büyük gücü/güçlerinden biri haline getirmişler diye teker teker adlarımızı, dönemlerimiz veya yaptıklarımızı (kişisel olarak değil toplum olarak) okuyacaklar ve bizimle gurur duyacaklardır.
Bütün bunları söylüyorum ama ben hata yapmıyor muyum, kusursuz muyum? Tabiki hayır! Ama elimden geldiğince kendimi düzeltmeye, yıllardan beri kullanmaya alıştığım yabancı sözcükleri kullanmamaya çabalıyorum. Ve emin olun kendi çapımda ciddi bir başarı elde ettiğimi söyleyebilirim.
Herneyse oldukça uzun yazdım, eminim birçoğunuz üşenip okumazsınız. Bu nedenle özet geçecek olursam, dilimizi korumak ve geliştirmek için elimizden gelenden de fazlasını yapmalıyız. Yeni teknoloji ve bilimlerle gelen terimleri olduğu gibi almamalı, kendi sözcüklerimizi türetmeliyiz. Varolan yabancı sözcüklerden kurtulmak için de her türlü çabayı sarfetmeliyiz. Sonuçta bunlar bizim elimzde olan şeyler.