HOŞ GÖRÜ
Topluma bakıyoruz;
Sinirler gergin…
Kişi kendisiyle kavgalı…
Herkes birbiriyle kavgalı…
Evde ana kızına, babası oğluna dargın…
Nedir bu kavga,bu telaş!...
Sokakta herkes birbiriyle küskün sanki… Müşteri satıcısından, satıcı alıcısından şikâyetçi…
İşveren işçisine, işçi işverene muğber… Birbirini kandırma çabasında…
Dairede amir-memur saygınlığı zoraki işliyor… Mürai sözler… Menfaat için el oğuşturmalar…
Arkasından ver yansın saygısızca çekiştirmeler…
Siyaset arenası başka bir alem; seviyesiz tartışmalar… Yersiz sataşmalar… Çirkin atışmalar…
Suçlamalar…dışlamalar..tehditler..”haddini bildirin…” gibi haddini aşan sözler
Birçok yanlışlıklar bazı işlere temel kural gibi oturmuş adeta… Başarılı olmak için onlara uymak zorunda insan sanki.
Alış verişte yalan söylemek, güçlülere karşı el oğuşturmak, amirlerine yağcılık yapmak,
Olduğundan başka görünmek, ispiyoncu olmak gibi çirkinlikler…
Bütün bu çirkinlikler “HOŞGÖRÜ” ortamının güveleridir. İçin için, sessizce bir güvensiz ortamı oluşturur, toplumda sevgi ve saygıyı yok eder, toplumu menfaatçiler toplumu yapar…
Bunların hepsi, samimi diyalog kopukluğunun doğurduğu olumsuzluklardır. Ve maalesef toplumu rahatsız eden üzücü gerçeklerdir.
O halde toplumun her kesiminde samimiyet temelinde dayanan iyi bir diyalogun oluşturulmasına ihtiyaç vardır, ferdin huzuru, toplumun huzuru için…
Toplumumuzun hak ettiği beklenen ve özlenen “Hoşgörü Ortamı”nın meydana gelmesi için de; inancımızın gereği haklara saygı, karşılıklı güven, insanca sevgi, affetmenin büyüklüğün şanından olduğu şuuru… Ve Cenap Şehabeddin’in “Menfaat sandalyeye benzer, onu başının üzerine alırsan seni alçaltır, ayağının altına alırsan seni yükseltir.” sözüyle özetlediği, toplumdaki imkânları paylaşmada en çok ihtilaflara yol açan menfaatin sınırını. Karşılıklı menfaatlere zarar vermeyecek şekilde kanaat ölçüsüyle ayarlayabilmek…
Çeşitli vesilelerle Mevlana ikliminden ve Yunus penceresinden sevgi mesajlarının sık sık anons edildiği günümüzde, kin ve nefretin ahtapot kıskacıyla kucakladığı dünyamızda huzura giden yollardan biri olan hoşgörüyü hayatiyete geçirip. Tam işlerlik kazandırmak ne güzel…
Güzel insanımızın layık olduğu bu ortamı gönül bağıyla, el birliği ile gerçekleştirmek gerek…
Ancak;
Hoşgörülü olmayı iki açıdan değerlendirmek mümkündür: Biri, ferdin kendi adına ve kendine ait konularda hoşgörülü olması, diğeri de fert veya toplum veya kurumların başkalarına ait bir konuda onlar adına hoşgörülü olmasıdır.
Ferdin kendisiyle ilgili ve kendisine ait bir konuda hoşgörülü olması güzeldir. Takdire değer örnek bir davranıştır, fazilettir. Fakat başkalarının toplum namına hoşgörülü olması ise, kötülüklere ve felaketlere zemin hazırlayan bir yanlışlıktır.
Bunun için hoşgörünün sınırı iyi çizilmeli ve aynı zaman da yetki kargaşası da olmamalıdır.
Zira yetkisiz hoşgörü anarşiye, sınırsız hoşgörü toplum değerinin erozyonuna yol açar.
Toplumda görülen yanlışlıklar yerinde ve zamanında düzeltilmezse, artık yanlışlıklar yanlış olmaktan çıkar, normal görülmeye başlanır. Bu dinimizin ruhuna da aykırıdır. Dinde “Emr-i bil mağruf vennehyi anil-münker “ düsturu vardır ki bu, her müslümana farz-ı kifayedir.
Ayrıca “Haksızlık karşısında susan dilsiz şeytandır” prensibi de yanlışlıklar metoduna uygun olarak, kırıcı ve itici olmadan düzeltmenin gerektiğini öğütler.
Öyleyse hiç kimse, kendisinin dışında, başkaları adına hoşgörülü olamaz. Hele hele hoşgörülü olacağım diye esastan taviz veremez, ne Allah adına, ne toplu adına…
“Merhametten maraz doğar “düsturu, uzun tecrübelerin sonucunda kabul edilmiş, ağırlıklı bir hükümdür. Toplumda görülen değerlerin ihlali karşısında ona uygulanan müeyyide toplumun kınamasıdır. Yazılı olmayan bu müeyyidenin hoşgörü uğruna işletilmemesi değerlerimiz açısından büyük tehlikedir. Buna da dikkat etmek gerekir.
Sonuç olarak;
• Fert ilişkilerinde hoşgörü bir fazilettir.
• Allah indinde yüksek mevkiler kazanmaya vesiledir.
• Affedilmeye sebeptir.
• Yerinde ve zamanında sergilenen hoşgörü, toplum huzuruna büyük katkı yapar.
Ancak;
• Hiç kimse başkaları adına hoşgörülü olamaz. Hele hele Allah ve Peygamber adına, ortada kesin delililer var iken, çağın gereği şeklindeki yanlış bir düşünce ile hoşgörülü olmak dini hafife almaktır.
• Tavizin ve korkaklığın adını da hoşgörü koymamalıdır.
• Toplum felaketine zemin hazırlayan küçük olaylar küçümsenemez, toplum namına hoş görülemez.
• Böyle bir yanlışlık değerlerin yok olmasına yol açar.
• Ve ayrıca dinin “Emr-i bil mağruf vennehyi anilmünker”prensibine de ters düşer.
• Yersiz ve zamansız hoşgörü ya da merhamet, felaketlere zemin hazırlar. Zira”Canavara karşı merhamet göstermek, dönüp seni parçalamasına fırsat vermektir.”
Bunun için;
• İnanç ve fikir bağlamında Allahu Teala’nın vaaz ettiği ölçüde hoşgörülü olunmalıdır. Ayetteki ;”Senin dinin sana benim dinim bana” ölçüsünde.
• Amel bağlamında ise niyet önemlidir. Allahu Teala da amelleri niyetlere göre değerlendirir. Hadis-i şeriflerin vazettiği ölçüye göre,”Müminin niyeti amelinden hayırlıdır.””Ameller niyetlere göredir.”