Üye Girişi
x

Giriş Başarılı.

Yanlış Bilgiler.

E-mail adresinizi doğrulamalısınız.

Facebook'la giriş | Kayıt ol | Şifremi unuttum
İletişim
x

Mesajınız gönderildi.

Mesajınız gönderilemedi.

Güvenlik sorusu yanlış.

Hakîri

Hakîri Hakkında Bilgi - Hakîri Nedir Özet


Araştırmalar






Hakîri
 
I.BÖLÜM
SEYH BEDREDDIN HAREKETININ TEMELLERI
A- SEYH BEDREDDIN HAREKETININ DINSEL TEMELLERI:
Seyh Bedreddin hareketini anlayabilmek, ancak bu hareketin dayandigi dinsel ve sosyo - ekonomik temelleri görmek suretiyle mümkün olabilir. Biz burada öncelikle dinsel temeller üzerinde duracagiz.
Seyh Bedreddin hareketinin, büyük ölçüde heteredoks kitlelere dayandigi açiktir. Bu nedenle önce kisaca Türk-Islam heterodoksisinin Anadolu’daki olusumuna ve bu heterodoks kitlelerin Anadolu’ya göçleri ve bu göçler sonrasi bu kitlelerin merkezi idareye karsi ortaya koydugu ilk hareket olan Babailer Ayaklanmasina (1240) dikkat etmek gerekmektedir. Çünkü Seyh Bedreddin hareketinin, farkli yönleri olmakla birlikte, Babailer isyani ile baglantili oldugunu bilmekteyiz.
X.yüzyil sonlariyla birlikte sufilik, dinsel yasamin ve düsüncenin farkli bir yolu haline geldi , XI. yüzyilda hizla yayildi. Horasan ve çevresinde bulunan türkmen gruplari da islamlasma ile birlikte islamin ilimli bu akiminin etkisinde kaldilar. Deyim yerindeyse bu soft islam, yogun popülaritesinden dolayi Islami ortodoksi yani ulemanin siddetli tepkisini çekti. Horasan'daki Sufi hareketi Melametilik, Hallac ve Batini yorum olmak üzere üç önemli etkiye maruz kaldi.(1) Anadolu’da Türk-Islam heterodok-sisinin olusumunu anlayabilmek için Anadolu’ya göçler konusuna kisaca deginmek gerekir. Anadolu’ya ilk büyük göç dalgasi Malazgirt Savasi (1071) sonrasi, ikinci ve daha büyük bir göç dalgasi ise Mogol Istilasi sonrasinda gerçeklesmisti. Bu göç hareketinin önünde ise savasçi-kolonizatör dervisler bulunmaktaydi. Bu dervisler Anadolu’da ve Balkanlardaki iskan ve kolonizasyonun gerçeklesmesinde öncü rol oynadilar.(2)
Türkistan, Harzem, Horasan, Azerbaycan, Suriye ve Irak gibi degisik muhitlerden gerek fetihlerle birlikte gerekse fetihlerin sonraki göçlerle Anadolu’ya gelen dervisler degisik dinsel mezhep ve tarikatlere mensuptular. Süphesiz XI. yüzyildan itibaren Anadolu’da yasanan gelismelerin - sosyo - kültürel ve dinsel çesitlilik, sosyo - ekonomik ve siyasal istikrarsizlik gibi unsurlarin da bu dinsel akimlarin faaliyetlerini kolaylastirdigi söylenebilir. Özellikle, köylerde yasayanlar ve göçebe kitleler heterodoks tasavvuf akimlarina mensup seyh ve dervislere ve onlarin tekke/zaviyelerine büyük ilgi gösteriyorlardi.(3)
Göçebe/yari göçebe kitlelere uygun gelmeyen ehli sünnet akidelerinin ön planda oldugu görüsler yayan seyhler ve mutasavviflar daha çok sehirlerde ve gelismis muhitlerde faaliyet gösteriyor, göçebe/yari göçebe kitleler arasinda pek ragbet görmüyorlardi. Bu kitleler arasinda daha çok heterodoks tasavvuf akimlarina mensup dervisler etkiliydiler. Çünkü onlar bu kitlelere çok daha uygun gelen basit, anlasilir, senkretist düsünceleri yaymaktaydilar.
Islam’in göçebe/yari göçebe Türkmenler arasinda daha çok tasavvuf ve heterodoks tarikatler araciliyla benimsenmesinden de anlasilacagi üzere, Islam’in yüzeysel ve esnek bir yorumunu yayan bu akimlarin ne kadar yaygin olduklari tahmin olunabilir. Bu akimlarin temsilcileri olan eski Türk saman (kam, baksi) larini andiran babalar ve dervisler bu kitlelere oldukça uygun gelen eski inançlarla da baglantili bir islam yorumu sunuyorlardi. Bu yorumu yayan babalar ve dervisler sünni seyh ve mutasavviflarca siddetle elestiriliyordu. Örnegin, bu seyhlerin zikir törenlerine erkeklerin yanisira kadinlarin da katilmasi ortodoks sufi ve ilahiyatçilarin büyük tepkisini çekmekteydi.. Halbuki bu zikir törenlerine kadinlarin da katilmasi ve bu törenlerde vecd halinde sergilenen rakslar Islam öncesi inançlarin Islami sekil altinda devamindan baska bir sey degillerdi(4)
Süphesiz Anadolu’ya göçler sonrasi yerli halkin müslüman olmasinda ön planda yine heterodoks seyh ve dervisler vardi. Bu heterodoks babalar kurduklari zaviyeler araciligiyla, esnek islam yorumlarini Anadolu ve Balkanlar'daki yerli dinsel ve kültürel unsurlarla da besleyerek, Anadolu ve Balkanlardaki yerli halklara sunuyor, onlari yeni idareye ve ahaliye isindiriyorlardi.(5)
XIII. yüzyil baslarindan itibaren Anadolu’nun her yanina yayilmis bulunan ve devletin nüfuzundaki sehirlerin ve gelismis çevrelerin disindaki köylerde ve göçebe asiretler arasinda çok uygun bir faaliyet ortami bulan bu Türkmen babalarinin, Yesevilik, Kalendirilik ve Haydarilik gibi heterooks tarikatlere mensup bulundukalrini biliyoruz. Senkretist (bagdasimci) düsünceleri yayan bu babalar, propagandalarda bulunduklari sosyal açidan sehir halkina ve düzenine oldukça yabancilasmis çevrelerde zaman zaman siyasal propagandalarda da bulunmaktaydilar. Anadolu’da bunun en ünlü ve etkili olmus bir örnegi olarak, bu heterodoks babalardan Vefai tarikatina mensup Baba Ilyas önderliginde"mehdici" bir nitelik tasiyan Babai Ayaklanmasi (1240), bu babalarin ve propagandalarda bulunduklari kitlelerin güçlerini göstermek bakimindan oldukça dikkat çekicidir. Ekonomik ve siyasal ortamin elverisli olmasinin yanisira, kendisine yabancilasmis bir yönetime (Anadolu Selçuklu Devleti’ne) nefret duygusundan da kaynaklanan bu hareket güçlükle bastirilabilmis, ancak sonuçta merkezi yönetimin gücü de tükenmistir. Bu tükenmislik, 1243’te Mogollar’in Anadolu’ya saldirmalarina olanak saglamis ve Anadolu Mogol egemenligine girmistir. Seyh Bedreddin hareketi de sosyal/dinsel ideolojisi bakimindan, benzeri nitelikte bir hareket olmus ve Babailer ayaklanmasi ile birçok ortak yanlari tasimistir.(6)
Ocak’in belirttigi bu benzer yönler sunlardir:(7)
1- Her iki hareketin lideri de sufi’dir.
2- Her iki hareket de "mehdici" bir ideolojiyi kullanir.
3- Her iki hareket de dervislerden olusan bir kadro tarafindan yönlendirilmis, hareketi bu dervisler ve müritleri yaratmistir.
4- Her iki hareketin de nihai hedefi siyasidir.
Ayrica Seyh Bedreddin’in kendisine karargah olarak seçtigi Dobruca ve Deliorman bölgesinin, Babailer ayaklanmasinin da hareket alanlari oldugu gözönüne alinirsa, bu iki hareket arasindaki siki iliski daha iyi anlasilabilir.(8)
Özetlemege çalistigimiz üzere Anadolu ve Rumeli’de, Seyh Bedreddin ve propagandaci dervislerinin faaliyetlerine ve dinsel egilimlerine uygun kitleler bulunmaktaydi. O dönemde Anadolu’daki siyasal ve sosyo-ekonomik ortam da halki, tahrike müsait kiliyordu. Senkretist inançlarin etkisi altinda bulunan bu göçebe / yari göçebe heterodoks kitleler, sözlü gelenege dayali bir halk islami olusturmaktaydilar. Bu konuda Hilmi Ziya Ülken su bilgileri sunuyor:(9)
"Tasavvuf bir noktada siilige, imamilige yaklasir. Mutasavvifa büyük itimat, O’nun (insan-i kamil) ve (Gavs-i azam) olmasindandir. Iste, tasavvuf sisteminin tarihte çok kere heterodoxe isyanlar ve ihtilaller dogurmasi bundan ileri gelir. Selçukiler zamaninda Babai Isyani, Bedreddin hareketi, Kanuni devrinde Kalender Sultan hareketi ve yakin zamana kadar bir çok hareketler bu münasebetle zikredilebilir."
Görüldügü üzere heterodoks kitleler, sosyo-ekonomik yapilari geregi muhalif karakterleri baskin ve tahrike müsait durumdaydilar. Babailer ayaklanmasindan baslamak üzere Anadolu’da irili ufakli yüzlerce toplumsal harekete neden olanlar süphesiz bu heterodoks kitlelerdir. Ancak burada Anadolu'daki bütün isyanlarin bu kitlelerce gerçeklestirildigini söylemek de istemiyoruz. Siyasal ve sosyo-ekonomik nedenlerle Anadolu'da farkli etnik gruplara ve inançlara mensup insanlarin katildigi birçok isyan hareketi gerçeklesmistir.
Anadolu ve Rumeli’deki heterodoks kitlelerin Seyh Bedreddin hareketindeki rollerinde gayrimüslimlerin rolünü de ihmal etmemek gerekir. Bizansli tarihçi Dukas’in verdigi bilgiye göre, Seyh Bedreddin’in bas müridlerinden Börklüce Mustafa, hiristiyan din adamlariyla isbirligi yapar, müslüman halka, kendileriyle ayni Tanri’ya tapan hiristiyanlara karsi iyi davranmalari için ögütler verirdi. Börklüce ve adamlari hiristiyanlara dostça muamelelerde bulunuyorlar, Dukas’in deyimiyle, Cenabi Hak tarafindan gönderilmis gibi hürmet ediyorlardi. Sürekli Sakiz Adasi idarecileri ve din adamlarina, propagandacilari araciligiyla, hiristiyanlik kurallariyla da anlasmayan kimselerin kesin olarak kurtulus imkanlarina sahip olamayacaklarini onlara bildiriyordu.(10) Kaldi ki Seyh Bedreddin idam edilmeden önce özel mülkiyeti kaldirmak, dinler arasinda esitligi savunmak suçlariyla (!) da itham edilmisti. Bedreddin ve propagandacilarinin yaydigi bu diger dinleri ve mensuplarini da kapsayici görüsleri, bu kitlelerin de Bedreddin hareketinin içerisinde yer almalarini saglamistir.
B- SEYH BEDREDDIN HAREKETININ SIYASAL VE SOSYO-EKONOMIK TEMELLERI:
Bilindigi üzere, Timur ve Osmanli ordulari arasinda meydana gelen Ankara Savasi (1402) sonrasinda Anadolu’ya siyasal istikrarsizliklarin ve sosyo-ekonomik rahatsizliklarin hakim oldugunu görüyoruz. Bu kriz dönemi, Fetret Dönemi (1402-1413) olarak adlandirilmaktadir.
Öncelikle Ankara Savasi ve öncesinde yasananlara kisaca deginmek gerekir. Bu savas öncesi dönemde Timur ile Osmanli hükümdari Yildirim Bayezid (Bayezid I)’in arasi açik durumdaydi. Anlasmazlik bu iki devlet arasindaki güç ve nüfuz mücadelesine dayanmaktaydi. Bu anlasmazligin yansidigi örnek olaylari Timur’un Yildirim Bayezid’e yazdigi mektuptan anlayabilirz. Timur 13 Mart 1402’de yolladigi mektubunda, kendisine bagli Erzincan (Kemah) Emiri Matahherten’e ait olan yerlerin haksiz yere isgal edildigini, kendisine bagli diger
Anadolu Emirlerinin (Yelman, Circiz ve Haci Pasa) egemenlik bölgelerine müdahale edilmemesini, buna karsilik kendisinin de Sivas, Elbistan ve Malatya gibi yerlere müdahale etmeyecegini belirtiyordu. Ayrica Ahmed Celayir(11) ve Kara Yusuf (12) gibi sultanlarin Yildirim tarafindan korunmasini da istiyordu. Yildirim’in bu taleplere olumsuz yaniti ve sonrasinda, Timur ordulari önünden kaçan Ahmed Celayir’in Osmanli ülkesine siginmasi bardagi tasiran son damla olmustu. Bu gelismeler sonucunda Timur'un ordusu ile Osmanli ordusu Çubuk Ovasi’nda karsilasmis; Osmanli ordusu yenilmis ve Yildirim esir alinmisti.(13)
Ankara Savasi sonrasinda Timur, Yildirim’in ogullari Süleyman, Isa, Mehmed ve Musa Çelebilere kendi hakimiyeti altinda, Rumeli, Balikesir, Bursa, Amasya, Tokat, Sivas ve çevresi hükümdarliklarini vermis ve diger birçok beylikleri ise yeniden canlandirmis idi .(14)
Timur’un Anadolu’dan ayrilmasi sonrasinda Yildirim’in ogullari arasinda siddetli bir iktidar mücadelesi basgösterdi. Bu sirada Osmanli ülkesi hemen hemen Murad I. dönemi baslarindaki sinirlarina çekilmis, ancak Uc beyleri sayesinde bütünlügünü koruyan Rumeli, Osmanli Imparatorlugu’nun agirlik merkezi durumuna gelmisti(15).
Wittek’in deyisiyle, baskent "Ulema kenti", Bursa’dan "Gaziler kenti " Edirne’ye tasinmisti.
Kardesler karasindaki mücadelede ilk olarak Mehmed Çelebi ile Musa Çelebi anlasarak Bursa’da bulanan Isa Çelebi’yi ortadan kaldirdilar. Sonra Musa Çelebi ile Mehmet Çelebi anlastilar ve Musa Çelebi Süleyman Çelebi’yi yenerek Edirne’ye girdi. Ancak kardesi ile yaptigi anlasmaya aykiri olarak Edirne’de padisahligini ilan etti. Bunun üzerine Mehmet Çelebi ile Musa Çelebi arasinda savas basladi.(16)
Musa Çelebi Edirne’de padisahligini ilan ettikten sonra, Uc beyi Mihaloglu’nu Rumeli Beylerbeyi, ve Uc’da yetismis büyük fikih bilgini Simavna Kadisioglu Seyh Bedreddin’i Kazasker yaparak gazi agirlikli bir devlet idaresi kurdu.
Böylece Uc beyleri her zamandan daha güçlü bir sekilde Osmanli devletinin kaderini belirleyebilecek bir konuma geldiler.
Stanford Shaw’in da belirttigi gibi fetret dönemi iç politikasi oldukça karmasikti. Mücadele, gazilik gelenegi ile merkezi unsurlar - ki bunlar, Selçuklularin ileri islam kuruluslarini isteyen Türkmen beyleri, kapikullari ve hiristiyan danismanlar olarak özetlenebilir - arasindaki iktidar mücadelesinden dogmaktaydi. Yildirim’in ogullari da birbirleriyle olan mücadelelerini sözü edilen bu gruplara dayanmak suretiyle yürütmüslerdi. Bu gruplar çikarlari dogrultusunda destek verdikleri güç odaklarini degistirebilmekteydiler.(17)
Musa Çelebi’nin sinir unsurlarina ya da gazi gelenegine dayali bir yönetsel yapi kurdugundan söz etmistik. Ancak, kisa zaman sonra Musa Çelebi bu tavrini degistirdi. Uc beylerinin (gazilerin) timar ve ganimet yoluyla sagladiklari serveti kiskanarak, kapikullari kurumunu canlandirdi ve mevki ve timarlari onlara verdi. Gazilerin akinlarini durdurmalarini emretti. Bu sekilde timarlarin gazilerden alinmasi, bunlarin Musa Çelebi’den desteklerini çekmeleriyle sonuçlandi.(18)
Musa Çelebi’nin bu sekilde önemli bir güç kaybina ugramasi, Mehmed Çelebi karsisinda yenilmesini saglayan önemli unsurlardandi.(19) Bu sekilde Mehmed Çelebi kardesi Musa Çelebi’yi yendikten sonra, Beylerbeyi Mihaloglu Mehmed Bey’i Tokat’a göndererek hapsettirdi ve Kazasker Seyh Bedreddin’i ilim ve fazlina hürmeten Iznik kalesine gönderip, aylik vermek suretiyle burada gözhapsinde bulundurulmasi için ferman buyurdu .(20)
Yukarda özetlemege çalistigim siyasal ortamda sosyo-ekonomik yapi bizim açimizdan ayri bir önem tasimaktadir. Seyh Bedreddin hareketi ancak bu sosyo-ekonomik yapi anlasilmak suretiyle ele alinabilir. O dönemin sosyo-ekonomik yapisindan dolayi halk kitleleri idareye karsi tahrike müsait durumdaydi ve bu nedenle sik sik devlet karsiti toplumsal hareketler meydana gelmekteydi.
Ankara Savasini izleyen Fetret Dönemi (1402-1413) sirasinda, Anadolu ve Rumeli büyük bir ekonomik buhran içerisinde bulunmaktaydi. Bu ekonomik buhranin birbiriyle baglantili unsurlarini su sekilde siralayabiliriz:
1- Yogun Issizlik,
2- Akinlarin durmasinin yol açtigi ekonomik sikinti,
3- Nüfus baskisi.
Timur ordusu’nun Anadolu’yu yagma ve tahribine, taht kavgalarinin yolaçtigi iç çatismalarda eklenince fetihler tümüyle durmus ve bu nedenle devletin gelirleri tükenmisti. Bu siyasal kargasa ortamindan yararlanan eskiyalar da zaman zaman halka saldiriyorlardi. Bu savaslarin ve taht mücadelelerinin egemen oldugu istikrarsiz ortamin yol açtigi büyük göç hareketleri ve bu sirada girisilen yagma ve eskiyalik hareketleri de toplumsal alanda huzursuzluklar yaratmistir.(21) Dönemin siyasal karisikliklari, siyasal otorite bosluguna yol açmis, göçmen ailelerin yerlestirilmesi, bekarlara is bulunabilmesi gibi sorunlarla ugrasilmasi olanakli olmamistir.(22) Ege bölgesinde denizciligin sekteye ugramasi da yogun issizlige yol açmisti. Ayrica Anadolu’daki kargasa nedeniyle Rumeli’ye yigilan akincilar da ayri bir huzursuzluk ve muhalefet kaynagiydilar.(23)
Ayrica Mehmet Çelebi’nin iktidari elde etmesi sonrasinda, merkezi iktidarin yeniden kurulup, iki basli bir aristokrasinin olusmaya baslamasi, halk üzerindeki ekonomik ve mali baskiyi artirmaktaydi.(24)
Akdag’in da belirttigi gibi, gerek Rumeli’deki akincilar, gerek medrese ögrencileri ile Egedeki issiz bekarlarin Seyh ve adamlari çevresinde toplanivermeleri, hareketin önderine mehdi veya peygamber gözüyle bakacak kadar bagli mürit olmalarindan degil, içinde bulunduklari zor sartlardan kaynaklanmaktaydi.(25) Seyh Bedreddin’in ideolojisi içinde bulunulan sosyal bunalimi karsilayacak sekilde gelistirilmisti. Öte yandan, topraklarin, mülkiyetin ortak kullanimi seklinde bir düzen vaad ederek, bu issizlik ve kargasaliktan bunalmis kitlelere esitlikçi bir düzen kurmayi vaad ederek, onlara çözüm yollari gösteriyor, kendi yaninda yer almaya davet ediyordu.(26)
II. BÖLÜM
SEYH BEDREDDIN VE GÖRÜSLERI
A- SEYH BEDREDDIN’IN YASAM ÖYKÜSÜ :
Seyh Bedreddin, kaynaklarda, Bedreddin Mahmud, Bedreddin Mahmud bin Kadi-i Simavna, Simavna Kadisioglu Seyh Bedreddin, Bedreddin Simavi gibi adlarda gibi adlarla yer almaktadir. Bedreddin’in babasi ayni zamanda Simavna Kadisi olan Israil’dir Bu nedenle Simavna Kadisioglu diye de anilmistir. Annesi ise Simavna tekfuru’nun kiziydi ve sonradan müslüman olarak Melek Hatun adini almisti. Kaynaklara göre Bedreddin’in XIII. yüzyilin ikinci yarisi sonrasinda (1358 veya 1365) Edirne kirindaki Simavna Kalesi’nde dogmus oldugu anlasiliyor.(27) Daha sonralari zamanin seçkin din bilginleri arasinda yerini alacak olan Bedreddin oldukça iyi bir egitim gördü. Ilk egitimini Edirne’de kadi olan babasi Israil, Mevlana Sahidi ve Mevlana Yusuf’tan aldi. Mevlana Yusuf’un ölümü üzerine önce Bursa’da, sonra Konya’da müderris Mevlana Feyzullah gibi zamanin ünlü alimlerinden fikih, mantik ve astronomi egitimi gördü. Mevlana Feyzullah’in ölümü üzerine Misir’in Kahire sehrine giderek (1383) Seyyid Serif Curcani ile birlikte, müderris Mübareksah Mantiki (Ölm. 1413) nin mantik, felsefe ve ilahiyat derslerine devam etti. Bu arada Mübareksah ile birlikte Hacca giderek dört ay kadar, Seyh Zili ve onun bilginlerinden dersler aldi. Sonra yeniden Kahire’ye dönerek, ünlü bilgin Seyyid Serif Curcani, Hekim Haci Pasa ve Sair Ahmedi ile birlikte Seyh Ekmeleddin Babarti’nin medresesinde onun derslerini izledi. Ayni zamanda Misir’da Memluk Sultani Berkuk’un oglu Ferec’e de ders verdi. Bu sirada Bedreddin, Sultan Berkuk’un armagan ettigi bir Habesli cariye ile evlendi ve bir oglu oldu. Yine burada Seyh Hüseyin Ahlati’ye intisap etti, bu seyh ile dostlugu ona tasavvufa yöneltti. Seyh Hüseyin Ahlati’nin emri ile Tebriz’e gidip o sirada Timur’un ulema arasinda yaptirdigi toplantilara katildi ve bu toplantilarda büyük basari sagladi, ünü her tarafa yayildi. Burada alti ay seyhlik ettikten sonra 1405’te Halep’e, Konya’ya ve oradan Tire’ye gitti. O sirada Sakiz Adasi’nin hiristiyan hakiminin daveti üzerine Sakiz Adasina gitti ve hakim müslüman olarak, Bedreddin’in müridi oldu. Daha sonra Aydin ve Izmir üzerinden Edirne’ye dönerek, anne babasina kavustu. Edirne’de bir süre sakin bir yasam sürdükten sonra, yeniden Bati Anadolu gezisine çikti. Ankara Savasi (1402) yenilgisi sonrasi Yildirim’in ogullarinin taht mücadeleleri sirasinda Edirne’de hükümdarligini ilan eden (1411) Musa Çelebi tarafindan kazaskerlige getirildi. Üç yila yakin bu görevde kalan Seyh Bedreddin bu sirada adamlarinin önemli görevlere gelmelerini sagladi. Yildirim’in diger oglu Çelebi Mehmed’in diger kardeslerini yenerek saltanati elde etmesi Musa Çelebi’nin de bu sirada öldürülmesi üzerine Seyh Bedreddin bin akçe maasla Iznik’e sürgün edildi (1413). Burada oturmasi zorunlu kilinarak, göz hapsine alindi. Tüm bu önlemlere karsin sosyo-ekonomik durumun da uygun olusu, Seyh Bedreddin’in propagandasina müsait bir ortam sagliyordu.(28) Resmi Osmanli tarihçisi Hoca Sadettin Efendi Tacü't Tevarih aldi eserinde Seyh Bedreddin'in çevresindeki insanlarin artisini söyle anlatiyordu: Seyhi sevenler sayilmayacak kadar çogaldi. Otagiysa O'nun gence yasliya durak oldu.(29) Bedreddin’in bas halifelerinden Börklüce Mustafa Aydin, Torlak Kemal ise Manisa dolaylarinda ayaklaninca (1416), Seyh, Iznik’ten ayrildi. Isfendiyarogullarina sigindi, sonra Sinop üzerinden Kirim’a geçti. Kirim’dan Eflak Beyi Mircea’nin yanina gitti. Bu bey ile dostluklari Bedreddin’in kazaskerligi dönemine rastlamaktaydi. Mircea’nin da sagladigi hareket serbestisi nedeniyle Silistre dolaylarinda örgütlenmeye yandaslarini artirmaya basladi. Az zamanda çevresinde dervisler, timarli sipahiler, medrese ögrencileri, tavcilar (akincilar) ve devlet ricalinden olusan önemli bir yandas kitlesi toplandi. Karaburun taraflarinda Börklüce Mustafa'nin yaninda yaklasik besbin kisi yandasi vardi. Isyan burada basladi ve ilk baslarda basarili oldu Dede Sultan olarak anilan Börklüce Mustafa'nin üzerine gönderilen Izmir Sancak Beyi Aleksandir'in ve ardindan gönderilen Saruhan Sancak Beyi Timurtas Pasazade Ali Bey'in bozgunu ugramasi üzerine Çelebi Mehmed Veziri Azam ve Beylerbeyi Beyazid Pasa ile oglu sehzade Murad'i büyük bir kuvvetle Börklüce Mustafa ve taraflari üzerine gönderdi. Börklüce ve taraflari teslim olup, çogu Börklücenin gözleri önünde çok sert bir sekilde katledildi. Bunlar ölürken "yetis Dede Sultan" diye bagiriyorlardi Dede Sultan yani Börklüce Mustafa ise elleri tahtaya baglanmis olana bir deve üzerinde sehirde teshir edildikten sonra katledildi. Manisa taraflarinda ayaklanan Torlak Kemal'in çevresinde de yaklasik üç bin kisi bulunmaktaydi. Börklüce isyaninin bastirilmasi sonucunda Torlak Kemal hareketi de kanli bir sekilde Beyazid Pasa tarafindan bastirildi. Bu olay halk arasinda derin izler birakarak su agidin yakilmasina neden olmustur:(30)
Aydin ellerinde ceran gezerdi,
Analar al yesil tugra bezerdi,
Bacilar tugraya sedef dizerdi,
Sedef'in üstüne ayet yazardi,
Iris pirim iris, gör ki olani,
Kurtar muhanetten elde kalani,
Basparmak üstünden bir bulut agdi,
Bulut degildi bir koca dagdi,
Alazlanip gelen billah çaragdi
Irahmet çekildi, ok, cida yagdi,
Iris koç yigidim ugrular geldi,
Ugrunun solugu bagrimi deldi...
Kilis üsüsürdü, beyi, sultani,
Atini kosturdu veziri, hani,
Biz de helal ettik bu kusça cani,
And verdik yoluna, dökeriz kani,
Iris Dede Sultan, kavgaya iris,
Imdi can günüdür, gazaya giris...
Aydin'da Ortaklar, Karaburun'da,
Kiliç ceran oldu, oynuyor kinda,
Bir elim harmanda, bir elim kanda,
Kenara kurariz biz de yakinda,
Iris koç yigidim er meydanina,
Sultanin ettigin koma yanina...
Sultanoglu, leskerine basvurdu,
Buyrugunu dört bir yana duyurdu,
Kiliç çaldi, ana, bebe savurdu,
Yalim esti her yanlari kavurdu,
Vur yoldas vuralim, kavga günüdür,
Ahiri evveli, gine ölümlüdür...
Sultana pasadan mustu salindi,
Lesker ortasinda ziller çalindi,
Dedemin basina ferman kilindi,
Bir seher vaktiydi kaddi alindi,
Sesimi banlasam varabilmez.
Gayri benim yüzüm gülebilmez.
Böylece Anadolu’da Börklüce Mustafa ve Torlak Kemal isyanlari basarisizlikla sonuçlanmisti. Kimi kaynaklara göre Seyh Bedreddin, onlarin, onlarin kendisinden habersiz hareket ettikleri için basarisiz olduklarini ileri sürdü. Çelebi Mehmed’in Rumeli’ye geçtigini haber alinca Deliorman’a (Agaç Denizi)(31) gitti. Burada yakalanarak Serez’e götürülerek, ulemadan olusan bir mahkemede yargilandi. Yargilama sonunda Mevlana Haydar Acemi’nin verdigi ‘mali haram, kani helal " yollu bir fetva üzerine, Serez’de asildi (1420).(32) Asilma olayini B.N.Kaygusuz eski kaynaklara dayanarak su sekilde anlatiyor: Fetva sonrasinda, Serez çarsisi içinde bir idam sehpasi hazirlandi. Yakininda bir nalbant dükkani vardi. Ogün gök solgundu. Serez halki Bedreddin'in asilacagini ögrenmis, kasabayi matem havasi kaplamisti. Bedreddin zindandan çikarilarak idam olunacagi yere getirildi. Seyhin elbisesini çikarmislar mübarek vücudunu üryan ve perisan halde birakmislardi...Müritleri biraz uzakta duruyorlar, yasli gözlerle seyhlerini izliyorlardi.Dervisle- rinden Mecnun'u yanina çagirarak vasiyette bulundu. Sonra müritlerine dogru bakti. Yüzünde ulvi bir tebessüm belirerek, deve yününden dokunmus ipi cellada uzatti. Bu ip mutlaka tig-i bend olacak. Tig-i bend Bektasilige girenlerde bulunur. Vefa ve teslimiyet alameti sayilir. Zamaninda Imam Muhammed Bakir'i sehid etmek için münafiklarca hazirlanmisken, Ehli beyt'in yoluna bas koymus biri, Sah-i Velayet'in torunu yerine kendi boynuna takip bu dünyadan göçmüstür. Iste Seyh Bedrddin'i bu tig-i bend ile idam ettiler. Ve orada bulunanlar parlayan bir alevin söndügünü saskin bakislarla izlediler.(33)
Seyh Bedreddin'in bedeni bir gece daragacinda kaldiktan sonra, kusluk vaktinde alinip ,vasiyeti üzere yikanarak müritlerince satin alinan nalbant dükkanina defnedildi. Defnedildigi yere onu astiran Çelebi Sultan Mehmed'in de engel olamadigi büyük bir türbe yaptirdilar.Seyh'in mezari Rumeli'nin istilasina kadar büyük bir ziyaretgah idi. Bu bölgenin Türkiye topraklari disinda kalmasi sirasindaki göç esnasinda Serezli Ferid Bey ve arkadaslarinca 1924'te kemikleri Istanbul'a getirildi.(34) 1961'de ise Sultan Mahmut Türbesi'ne gömüldü.
Seyh Bedreddin'in torunu Hafiz Halil, dedesini yargilayip, idama mahkum edenleri söyle nitelendiriyordu:
Geldiler divana ashab-i nifak
Katl için itdiler anda ittifak
Seyh Bedreddin'in anisina Rumeli'de özellikle Deli orman bölgesinde büyük saygi gösterilir.Öldügü kabul edilen günde, onun Serez'de asilmis olmasi anisina Üryanlar Semahi adi verilen bir semah dönülür.(35) Ayrica yine Rumeli Alevileri arasinda büyük nüfuza sahip Bedreddin Ocagi'nin varolmasi da Seyh Bedreddin ve onun hareketinin biraktigi etkiyi göstermek bakimindan anlamlidir.(36)
B- SEYH BEDREDDIN VE BAS HALIFELERININ GÖRÜSLERI:
Kisa yasam öyküsünden de anlasilacagi üzere Seyh Bedreddin zamaninin en büyük din bilginlerinin egitiminden geçmisti. Aldigi iyi egitimin dogal bir sonucu olarak, kendi döneminin en büyük fikih bilginlerinden bir oldu. Süphesiz bu konumu ona büyük bir ün ve nüfuz sagliyordu. Öyle ki Musa Çelebi’nin kazaskeri olmasina karsin Çelebi Mehmed ona zarar vermeye cesaret edememisti. Hatta Bedreddin’in yönetime karsi ayaklanmasi sonrasinda dahi Çelebi Mehmed’in çekingen tutumu sürmüs, Bedreddin’le ilgili karari ulemadan olusan bir mahkemeye havale etmisti. Bu durum Seyh Bedreddin’in sahib oldugu gücü açikça göstermektedir. Seyh Bedreddin’in düsüncelerinde Muhyiddin Arabi’nin etkilerini görebiliriz. Seyh Bedreddin, Vahdet-i Vücud (varligin birligi) düsüncesinin yerine vahdet-i mevcut düsüncesini savunmustur. Doga ve tanri ona göre ayni seydir. Ibadetin yapilis sekilleri üzerinde durmak gereksizdir, çünkü ahiret yönünden hepsi ayni yola çikar görüsünü savunur Bedreddin. Bedreddin’e göre, insan mazhar-i kamildir, yani mutlak varlik, en tam ve en mükemmel tecellisini insanda bulur.(37) Mizanci Murad Bey, Seyh’in Börklüce Mustafa araciligiyla su görüsleri yaydigini belirtiyor: "Allah dünyayi yaratmis, insanlara bahsetmistir. Servet ve tarim ürünleri cümlenin müsterek hakkidir. Insanlar müsavidir. Birinin servet toplamalariyla digerlerinin ekmege bile muhtaç kalmalari ilahi maksada aykiridir. Yalniz, nikahli kadinlardan baska dünyada hersey müsterek olmali. Tanri, kanunlar vaz’etmis. Anlardan istifade için de akil ve iz’an vermistir. Kendi aklinin muhiti dairesinde herkes ilahi emirleri kabul eder. Birinin muhiti, i’tikadi digerininkine benzememek iddiasiyle üzerinde cebir kullanilmasi, ilahi emirlere ve maktadlarina aykiridir. Çünkü, fikir ve vicdan bir ahenk-i tabiat mühsulüdür. Cebrin tesirinden masündur. Bunu için islam, hiristiyan, musevi, mecusi hep Tanri kuludur, birdir, kardastir. Aralarinda muhabbet ve uhuvvet sarttir. Ihtilat ve muhabbetleri sayesinde hak, batila galebe eder. Hükümet ise zülm ve tagallüb mahsulüdür. Anin tecavüzlerini hos görmek, Tanrinin maksadina uygun olmayan emirlerine itaat etmek caiz degildir. Idari hey’et, zaman-i saadet’te oldugu gibi millet tarafindan seçilmelidir. Saray, saltanat, muharebe, asker hep zulmdür. Tekkeler, dervisler, ulema O’nlar da zulm ve tagallüb eserleridir. herkes hürriyet-i tamme üzre fikir ve meslek-i zatide bulunmali. Komsusunun meslek ve mezhebine hürmet etmeli..."(38) Seyh Bedreddin’e göre cennet ve cehennem bu dünyadaki iyi ve kötü hareketlerin ruhlardaki aci veya tatli görünümleri idi. Insani hakka dogru götüren hersey melek ve rahmandir ve aksine sürükleyen ve insanin damarlarinda dolasan sehvani güçler ise seytandir. Bedreddin, ruh ve maddeyi ayni görmekle diger mutasavviflardan ayrilir. Mülkiyette ortakligi savunmustur ki, en çok tartismali ve üzerinde farkli spekülasyonlarin yapildigi yönü budur. Bizans Tarihçisi Dukas bu konuda su bilgileri sunuyor.(39) "O zamanlarda Iyonyen körfezi medhalinde kain ve avam lisaninda Stilaryon ( Karaburun) tesmiye edilen daglik bir memlekette adi bir Türk köylüsü meydana çikti. Stilaryon, Sakiz Adasi karsisinda bulunmaktadir. Mezkur köylü Türklere vaiz ve nasihatlerde bulunuyor ve kadinlar müstesna olmak üzere erzak, elbise, hayvanat ve arazi gibi seylerin kuffesinin umumun müsterek mali addedilmesini tavsiye ediyordu..." Seyh Bedreddin Varidat'inda su görüsleri savunuyordu: "Ibadetin yapilis sekilleri üstünde durmak lüzumsuzdur, çünkü ahiret yönünden hepsi ayni yola çikar... Oyun, eglence ve güzel seslere Tanri'ya kavusmaya vesile olan bir seyi haram görmek ve haram oldugunu söylemek helal olabilir mi? Süphesiz, Anadolu insaninin çogunlugunun bu görüslere egilimli oldugu söylenebilir. Onlarin, sosyal çevreleri ve dinsel geçmisleri nedeniyle,dinsel kurallarin biçim yani zahiri yönlerin üzerinde degil, batini, içsel anlamlarin üzerinde durduklari bilinmektedir. Bugün de Anadolu Alevileri. biçimden çok, öze önem verirler. Siirlerinden anlasildigi üzere Serez'de Bedreddin Dergahi'nda Seyhlik makaminda bulunmus olan Vehbi Baba "Divan"'inda Seyh Bedreddin'e söyle hitab etmekteydi:(40)
Zat-i Hak'dan bir nur dogdu
Dogdu da Siroz'a(41) kondu
Hak yolunda Sehid oldu
Seyhim Sultan Bedreddin Hu
Simavna oldu avazi
Tarikat fethine gazi
Ehlullahi kildi sazi
Seyhim Sultan Bedreddin Hu
Derd-i ilahiden haste
Ledün ilmine sayeste
Tecelli nuruyla beste
Seyhim Sultan Bedreddin Hu
Mahveyleyib kibr ü kini
Ihya eyledi ol dini
Seyhü'l-Ekber'in yakini
Seyhim Sultan Bedreddin Hu
Enel-Hak darina Mansur
Huvel-Hak sirrina manzur
Visal-i yar ile mesrur
Seyhim Sultan Bedreddin Hu
Kesf-i keramete kadir
Hakayik ilmine mahir
Varidati olup zahir
Seyhim Sultan Bedreddin Hu
Sirr-i tevhiddir hep sözü
Sekden halas etdi bizi
Hakk'a tapsirmistir özü
Seyhim Sultan Bedreddin Hu
Dergahinda Vehbi bende
Inayet mürüvvet sende
Sefaat ruz-i mahserde
Seyhim Sultan Bedreddin Hu
C- SEYH BEDREDDIN HAKKINDA FETVALAR :
Kanuni Sultan Süleyman döneminde, Sofyali Bali Efendi Seyh Bedreddin hakkinda padisaha sundugu raporda su görüsleri ileri sürmekteydi:(42)
"Dobruca ve Deliorman vilayeti halki, Allah hepsine lanet eylesin, adi geçen Seyh'ten el alip (kendisine mürit olup), emrine itaat edip, kendisini örnek alip ve can-ü gönülden kabul edip, her ne zaman ki bir yere gelip, toplanip sohbet ettiklerinde, meclislerinde sarap ve dost, arkadas, yasli, genç, kadin ve erkek bulunup, kendini begenmis bu dinsiz Seyh içki'den sunar ve elinde kadeh, sarhos olarak ögüt vermege basladiginda, bas kaldirip "Cennette sarap dedikleri sarap bu güzel ve kalbe ferahlik veren saraptir.Ve Kevser dedikleri iste bu dünyadir ki, Hak sofrasidir. tüm Tanrisal nimetler buradadir. Ahiret isleri, rüsum ulemasi'nin (taklitçi bilginlerin) anladiklari gibi degildir. Bunun, ata sözleri oldugundan habersizdirler." diye nice alayli, anlamsiz ve küfürlü sözler söyleyi, "Sanmayin ki gökyüzü (evren) yok olacaktir ve mülkün sahibi mülkünden disarda olacaktir. O, insandadir. Her kim insani bildi. Hakk'i bildi. (Enel-Hak) Ben Hakk'im!" deyince, o yolunu sapitmis, dinden çikmis müritlerin hepsi "Ene'l Hak!" deyip, o insafsiz Seyh'e secde edip "Benim Pir'im, benim Tanri'm dervis-i çinde "Med Çanak, beri çanak" (?) olup, Seriat'in kapisini yikip, Ye'cüc ve Me'cüc gibi nice fitne ve fesada sebep olur, ne nice temiz, saf kalbli heva ehlinin inançlarinin bozulmasina sebep olurlar."
Hicri onbirinci yüzyilda Seyh Mahmud Hüdayi Efendi de padisaha yazdigi bir raporda, Seyh Bedreddin olayina dair bilgi verdikten sonra söyle diyordu:(43)
"Docalar demekle bilinen köylerde ve her zaman fesat çikarmaktan geri kalmazlar. Ve Kizilbas ile birdir. Önceden beri, aralarinda islem ve anlasmalari vardir. Hatta orada sipahiler Kizilbas seferi oldukta onlara emir verildikte kimisi timardan vazgeçmistir ve kimisi mühürleyip gitmislerdir. "Timar hatiri için ere kiliç çekmeyiz" derler ve asla içlerinde Seriat ve Sünnet eseri yoktur. Müslümanlardan bir adam öldürmek, kafir öldürmek kadarinca gaza bilirler, Rafizidirler. Fesat kaynagi ve fitne doguran kimselerdir. Kalabalik taifedirler. Ve içinde yer yer seyhleri adinda seytanlari vardir. Daima bozgunculuk ve yoldan azdirmakla ugrasirlar. Ve yer yer isik zaviyeleri vardir. Onlar'da haraptir. Ve bu taifeye Simavni derlermis, Açikça ve göz göre göre Çihar'i Yara (Halifelere) söverler. Isik taifesi ve onlarin fenaliklarini anlatmak zordur. Her zaman Kizilbasligin meydana çikmasini ve yayilmasini temenni ederlerdi. Elhamdülillah aksi oldu ve hala hak ancalar olmaz, gene firsat Sah'indir derlermis, Bu çesit Rafizilerdir. Ve mülhid ve zindiktirlar. Firsat esiridirler"
Hicri 1022/Miladi 1613 yilinda, Sivas Sancagi dahilindeki Kadi'lara gönderilmis olan bir genelge oldukça dikkat çekicidir:(44)
"Sivas sancaginda olan Kadilara hüküm ki; selahiyet çevrenizde Simavni taifesinden bazi kimseler ilhad ve dalalet üzerine olduklari, seriata aykiri nice hareketlerin sahibleri bulunmakla kizilbasligi benimseyip nice müslümanlarin dahi yoldan çikmalarina sebeb olduklari ögrenilerek mesele ser'ile görülüp icra-i mesrü üzere meshur ve mütearef olan kimseler ise meclis-i ser-i serife ihzar edüp ona vechile hak üzere teftis edip göresin; Sah tacin geyüp tariyk-i seriatdan beri olub müslümanlari idlal idüp zararlari muhakkaksa bize yazip arzeyleyesin ; olmayanlarin ser'ile haklarinda lazim geleni icra eyleyesiz; amma bu bahane ile kendi hallerinde olani hilaf-i ser' rencide itdürmekten ihtiraz eyleyesiz . 18 za (Zil-hicce), 1022"
Seyh Bedreddin hakkinda Seyhülislam Ebussuud Efendi'nin görüsü de su sekildedir:(45)
Soru : Seyh Bedreddin Simav ki "Varidat" sahibidir;
"Bedreddin yandaslarina küfür ve lanet etmeyen kafirdir." diyen birisine seriat bakimindan ne yapmak gerekir?
Cevap:Diger kafirler gibi Bedreddin yandasi olanlar kafirdir, demek dogrudur. Ancak bunlarin adini anmayip lanet etmeyen kendi halindeki Müslümanlar kafir olamaz.
Soru: Simavnalu taifesinden bir bölük insan sarap içip izinle birbirlerinin eslerine tasarruf etseler, bunlara ne yapmak gerekir?
Cevap: Öldürülmeleri gerekir...
Soru: Bir kisi, "Kim Seyh Bedreddin dervislerini evine misafir alirsa onu azarlayip ayrica suç parasi almak gerekir." dese bu uygulama dine uyar mi?
Cevap:Misafir olan kötü söhretli Simavi(Seyh Bedreddin) yandasiysa uyar.
SONUÇ: IÇIIIÇII
Seyh Bedreddin hareketi, 14. yüzyilin baslarinda Anadolu’da varolan sosyo ekonomik bunalimin dogal bir sonucu olarak görülebilir. Bu bunalim, Timur ordusunun Anadolu’yu tahrip etmesi sonrasi ortaya çikan iç çekismelerin ve fetihlerin durmasindan da kaynaklanan ekonomik buhrandan dogmaktaydi. Anadolu ve Balkanlar’da bulunan heterodoks kitlelerin sosyal-dinsel yapilarinin da etkisi olmakla birlikte, hareket, esas dayanagini, belli sosyo - ekonomik çikarlara dayanan gruplardan almaktaydi. Hareketin içerisinde gayri müslim kitleler de yer almaktaydi.
Ekonomik buhranin temelinde yogun issizlik, akinlarin durmasinin yol açtigi sikintilar ve nüfus baskisi yatmaktaydi. Bu durum, halk hareketlerine müsait bir ortam sagliyordu. Seyhin ve propagandacilarinin savundugu görüsler bu toplumsal bunalima uygun bir ortam sagliyordu. Seyh’in ve propagandacilarinin savundugu görüsler bu toplumsal bunalima uygun olarak sekillenmisti. Seyh ve bas propagandacilari, Torlak Hu Kemal ve Börklüce Mustafa, bu kitlelere çok uygun gelen senkretist ve esitlikçi görüsleri yaymaktaydilar
VARIDATTAN SEÇME BÖLÜMLER IÇIIIÇII
Ibadetin Hikmeti
Ibadet etmekten amaç, ezeli ve büyük varliga gönüllerin yönelmesi ve kapilmasidir.Yoksa dünya umuruna dalmis bir kalp ile bin sene namaz kilmis ve oruç tutmus olsan, bundan dolayi hiçbir sevap ve mükafat kazanamazsin.
Bosuna Tapinmak
Insanlarin bazisi bazisina, bir kismi gümüs ve altina veya büyüklüge, bir kismi da yenilecek ve içilecek seylere tapiyorlar da, Allah'a ibadet etmekte olduklarini saniyorlar.
Mürside Itaat
Hak isteklisi hastaya, kemal sagliga, cehalet hastaliga, mürsid ise usta hekime benzer.
Insan Olgun Bir Mazhardir.
Kuran'da "Tanri bütün esyanin isimlerini Ademe ögretti.Sonra meleklerden o isimleri sordu." buyurulmustur. Insana ögretilen ve onlarla muttasif olmasi istenilen isimler Isitici, görücü, bilici ve bunun gibi Allahin kendi adlaridir. Bu o demektir ki, Cenab-i Hak ilim, kudret, isitme, görme, istek ve dilek ve emsali isimlerine tamamiyle mazhar olmak üzere melekleri degil insani yaratmistir. Insanin asil serefi de o ilahi isimlere mazhar olusudur. Ondan baska canli ve cansiz hiçbir mahluk böyle bir nailiyet görmemistir...
Ben Allahim (Enel Hak) Denilebilir mi?
Agacin "Inni enellahü",yani "Ben Allahim" demesi bir insanin bu sözü söylemesinde sasilacak bir sey bulunmadiginin kanitidir. Madem ki bütün alem Hakkin suretinden ibarettir. O halde her kim ve hangi sey "Ben O'yum." dese, yalan söylemis olmaz. Çünkü buradaki (Ben) sözcügü alemin bir parçasi olan söylemek mazharini tasiyan sahsa degil, alem suretinin gerçek sahibi bulunan Hakka isarettir...
Ölmeden Evvel Ölmek
Resul-i Ekrem "Ölmezden önce öl." Demis. Fakat hiçbir kimse kendi istegi ve kendi gücü ile ölmez. Bunun gerçekte daha baska anlamlari vardir:
1-Ölmezden önce ölmek, dünyanin zevklerinden ve hayvani hirs ve sehvetlerden sakinmaktir. Onu yapabilen insan, Süphesiz ki, hakiki varlik ile birlesir. Ve sonsuz hayat ile diri olur. Ancak insanlar dünyanin binbir türlü çekici ve aldatici zevkinden, çesit çesit yakici hirslarindan ayrilmadiklari için buna gönül vermezler.Kendi benligini ortadan
2-Ölmezden önce ölmenin bir anlami da Allah'in ahlaki ile bezenmektir.O asamaya ulasmis bir insan için hakikatte ölmek yoktur. Görünüste ölse dahi, güzel sifatlari her zaman anilacagindan gerçekte ölmemis sayilir.
3-Kendi benligini ortadan kaldirip Tanri'dan baska hiçbir sey mevcut görmemek, Allah yolunda yok ve onunla birlikte var olmak da önceden ölmektir. Kendisinin ayri bir sahsiyeti olmayip hak kaynaklarindan bir pinar oldugunu bilen ve ikilikten siyrilarak hakla bitisiveren bir kimse daima diridir. Çünkü onun gözünde ancak bir varlik kalmistir. Bu varligin yokluk ile sifatlanmasi ise imkansizdir.
Tasavvufçu Ne Yapar ?
Sofi, geçmisi düsünüp eseflenmedigi gibi, gelecegi de asla gözönüne getirmez. Bütün zamanini yönelime, içini temizlemeye ve haline uygun seyler düsünmeye harcar.
Tasavvufçu, hiçbir yol tutmaz. Bir türlü ibadet de bilmez. Onun için hepsi birdir. Her zaman Hakka uyar. Haktan baska hiçbir seye bakmaz. Bazen gönül hoslugu için halk ile ugrasirsa da, gerek o sirada, gerek diger zamanlarda hep Hak ile mesgul olur. Her ne kadar su iki çesit ugras arasinda karsitlik bulunursa da, bu ancak görünüstedir. Kisacasi, Sofi zaman adamidir
Kaynak :
1. Bk. Speros Vryonis, The Decline of Medieval Hellenism In Asia Minor and the Process of Islamization from the Eleventh through the Fifteenth Century, Berkeley, 1971, s.364.
2. Bu konuda ayrintili ayrintili bilgi için bk. Paul Wittek,Osmanli Imparatorlugu'nun Dogusu, Çev. F. Arik, Ist., 1947, ss.43-48; Ömer Lütfi Barkan, "Istila Devirlerinin Kolonizatör Türk Dervisleri ve Zaviyeler", Vakiflar Dergisi, II, 1942, ss.279-386.
3. Bu konuda bk. Fuad Köprülü, Türk Edebiyatinda Ilk Mutasavviflar, 2.b., Ank., 1966, ss.167-175; Claude Cahen, Osmanlilardan Önce Anadoluda Türkler, Çev. Y. Moran, 3.b., Ist., 1994, s.245; V. Gordlevski, Anadolu Selçuklu Devleti, Çev. A. Yaran, Ank., 1988, s.319.
4. Bu konuda bk. Fuad Köprülü, "Islam Sufi Tarikatlerine Türk-Mogol Samanliginin Tesiri" A.Ü. Ilahiyat Fakültesi Dergisi , c.XIII. Ank., 1972, ss.143-144; Hilmi Ziya Ülken, "Anadolu Örf ve Adetlerinde Eski kültürlerin Izleri", A.Ü. Ilahiyat Fakültesi Dergisi, c.XVII, 1969, ss.1-28.
5. Bu konuda bk. Ahmet Yasar Ocak, "Bazi Menakibnamelere göre XIII-XV. Yüzyillardaki ihtidalarda heterodoks seyh ve dervislerin rolü" Osmanli Arastirmalari, II, 1981.
6. Bu konuda bk. Cahen, agy, s.359; Fuad Köprülü, Osmanli Imparatorlugunun Kurulusu, Ist., 1981, ss.99-165.
7. Babailer Ayaklanmasi konusunda bk. Ahmet Yasar Ocak, Babailer Isyani, Gen. 2.b., Ist., 1996, ss.76-83, 154-158.
8. Bu konuda bk. Taner Timur, Osmanlilarin Toplumsal Düzeni, 3.b., Ist., 1994, s.125; Irene Melikoff, Uyur Idik Uyardilar, Çev. T. Alptekin, Ist., 1993, ss.143-146.
9. Hilmi Ziya Ülken, Islam Düsüncesi, Ist., 1946, s.146.
10. Bu konuda bk. Necdet Kurdakul, Bütün Yönleriyle Bedrettin, Ist., 1977, ss.35,103.
11. Ahmed Celayir(Ölümü 1410) 1382-1410 yillari arasinda hükümdarlik etmistir ve Celayir Hanedani'nin 4. Hükümdaridir.Bk., W. Barthold, "Ahmed Celayir" md., I.A., c.I, s.182.
12. Karakoyunlu hükümdarlarindan Kara Yusuf(Ölümü 1420) 1389-1420 yillari arasinda hükümdarlik etmistir.Karakoyunlular, XIV.yy'in ikinci yarisinda Erçis merkez olarak güneyde Erzurum, kuzeyde Musul bölgesine kadar uzanan bir türkmen beyligidir. Ayrintili bilgi için bk. Faruk Sümer, Karakoyunlular, c.I, 2.b., Ank., 1984.
13. Bu konuda bk. Mükrimin Halil Yinanç, "Bayezid I" md., I.A., c.II, ss.369-392; Mustafa Kafali, "Timur" md., I.A., c.XII/I, ss.336-346.
14. Ismail Hakki Uzunçarsili, "Mehmed I" md., I.A., c.VII, ss.496-506; Wittek, agy, ss.63-64.
15. Halil Inalcik, "Türkler(Osmanlilar)" md., I.A., c.XII, s.294.
16. Wittek, agy, s.65.
17. Shaw, agy, s.66.
18. Shaw, agy, s.69; Murat Özyüksel, Feodalite ve Osmanli Toplumu, 2.b., Bursa, 1993, s.89.
19. Musa Çelebi'nin yenilmesinde, Balkan devletlerinin ve Bizans'in da Mehmed Çelebi'ye destek vermesinin de önemli rolü olmustur.Inalcik, agm, s.294.
20. Bu konuda bk. Müneccimbasi Ahmet Dede, Sahaif-ül-Ahbar fi Vekayi-ül-a'sar, Çev.I.Erünsal, Ist., tarihsiz, s.188; Oruç Beg Tarihi, ss.71-72.
21. Bu konuda bk. Çetin Yetkin, Türk Halk Hareketleri ve Devrimler, Ist., 3.b., 1984, s.82; Timur, agy, s.125
22. Mustafa Akdag, Türkiye'nin Iktisadi ve Içtimai Tarihi, c.I, Ist., 1979, s.344
23. Yetkin, agy, s.82; Akdag, agy, s.375.
24. Timur, agy, s.123.
25. Akdag, agy, s.346.
26. Yasar Sahin Anil, Osmanli Döneminde Iki Dava: Seyh Bedreddin ve Midhat Pasa Davalari, Ist., 1995, s.77.
27. Bu konuda bk.M. Serefeddin Yaltkaya, "Bedreddin Simavi"md., I.A., c.II, s.444; Abdülbaki Gölpinarli-Ismet Sungurbey, Simavna Kadisi Oglu Seyh Bedreddin, Ist., 1966, ss.2-11.
28. Ayrintili bilgi için bk. Müneccimbasi Ahmet Dede, agy, ss.188-191; Oruç Beg Tarihi, agy, ss.70-72; Mehmet Tahir Efendi, Osmanli Müellifleri 1299-1915, Ist., tarihsiz, ss.64-79; Hayrullah Efendi , Devlet-i Aliyye-i Osmaniye Tarihi, c.III, Haz.Z.Danisman, Ist., 1971, ss.177-179.
29. Hoca Sadettin Efendi, Tacü't Tevarih, c.II, Haz.I.Parmaksizoglu, Ank., 1992, s.110.
30. Bu agit için bk. Erol Toy, Türk Gerilla Tarihi, Ist., 1970, s.105.
31. Deliorman, Dobruca'nin alt tarafinda Bulgaristan'n kuzeydogusundadir.
32. 30 no'lu dipnottaki kaynaklarin yanisira bk. Ismail Hakki Uzunçarsili, Osmanli Tarihi, c.I, Ank., 1994, ss.360-367; Ahmed Refik,Onaltinci Asirda Rafizilik ve Bektasilik, Istanbul, Muallim Ahmet Halit Kitaphanesi, 1932, s.6.
33. Kaygusuz, agy, s.101.Alinti özetlenmis ve sadelestirilmistir.
34. Kaygusuz, agy, s.102.
35. Melikoff, agy, s.146.
36. Halil bin Ismail bin Seyh Bedrüddin Mahmud, Simavna kadisioglu seyh bedreddin manakibi, Yay.A.Gölpinarli-I.Sungurbey, Ist., 1967, s.175.
37. Ülken, agy, ss.195-196.
38. Mizanci Murat Bey'den aktaran Necdet Kurdakul, agy, ss.99-100.
39. Kurdakul, agy, s.
40. Vehbi Baba, Oniki Imam'a ve Alevilerce kutsanan Ondört Masumlara, Haci Bektas'a, Abdal Musa'ya, Kizil Deli'ye ve Hurufilige de medhiyeler yazmaktaydi.Bu konuda bk. Halil bin Ismail bin Seyh Bedrüddin Mahmud ,agy, ss.171-175.
41. Serez.
42. Ahmet Refik, agy, s.4.
43. Ahmet Refik, agy, s.4.
44. Gölpinarli-Sungurbey, agy, ss.49-50.
45. M.Ertugrul Düzdag, Seyhülislam Ebussuud Efendi Fetvalari, 2.b., Ist, 1983, s.193.





Bunun hakkında hemen düşüncelerinizi ya da sorunlarınızı yazabilirsiniz...

Hızlı Yorum Sistemi
x

Mesajınız gönderildi.

Mesajınız gönderilemedi.

Güvenlik sorusu yanlış.

İsim Email Şifre Kuran'daki ilk sure

Yorumlar :

Henüz yorum yapılmamış