Karacaoğlan ve Ulusallığı
Kısaca Hayatı ve Edebi Özellikleri :
Karacaoğlan’ın hayatı hakkında bilgimiz azdır ve çoğu halk rivayetlerine dayanır. Büyük kişileri, mesela Yunus Emre’de olduğu gibi, Karacaoğlan’ı da her kasaba, hatta her köy kendine mal etmeye çalışmıştır.
Karacaoğlan hakkındaki en güçlü rivayet onun Varsak köyünden, Sayıl Oğullarından olduğudur:
“Kozan Dağından neslimiz
Arı Türkmendir boyumuz
Varsak’tır durak yerimiz
Gurbet ilde yar eğer bizi”
Karacaoğlan’ın maceralarından dolayı Silifke, Mut, Gülnar, daha çok bu-
raların köyleri halkı şairi hemşehrileri sayarlar. Onun mezarının başına gidip adak tutarlar. Her yıl Mut halkı Karacaoğlan adına anma günleri düzenlerler.Ka-
racaoğlan güney illerin çocuğudur. Aşiret aşiret, oba oba, köy köy bütün o böl-
geleri gezmiş ve şiirlerinde anmıştır. Yer adları şiirin yapısı ile kaynaşmış, coğrafya şiir güzelliğinin bölünmez bir parçası olmuştur. Bu yer adlarının he-
men hepsi Toroslar, Çukurova, Gavur Dağları, Antep ve Maraş ovaları çevresine düşer. Buralar Karacaoğlan şiir geleneğinin vatanıdır. O içinde yaşadığıçevrenin ve insanların lirik ve gerçekçi şairidir.
Şairin dili, yaşadığı zamanı belirtmekte önemli bir tutanaktır. Onun dili, XVII. Yüzyılın çağdaş aşıklarının dilinin benzeri olup, daha da sade halk dilidir. Ancak o, halkın bugün de kullandığı, çoğu aydınların dilinde bulunmayan söz-
cükleri kullanmıştır. Bu da doğaldır. Çünkü Karacaoğlan şehir, kasaba çocuğu değil, aşiret halinde yaşayan Türkmen çocuğudur. Kullanacağı dil de kendi çev-
resinin dili olacaktır.
Karacaoğlan’ın kendi şiirlerinden, tarih olaylarına değinenleri de onun yaşadığı çağı bize anlatır:
“Haleb’i Osmanlı alacak
Dağı taşa katar bir gün”
Karacaoğlan eski geleneklere uyarak sazı ile bütün Anadolu’yu gezmiş-
tir. Bunun böyle olduğunu şiirler bize açıkça anlatıyor. Şiirlerinde Konya, Kara-
man, İçel, Tokat, Ankara, Aydın gibi yerlere kadar uzanmıştır:
“Felek vermezsin dengi dengine
Yolum düşürdün yine engine
Kader getirdi Karaman iline
Çimenler mahzun, gülleri mahzun”
Şairimizin asıl yurdu olan Çukurova ve güne illerinde ömrünün çoğunu geçirdiği, adım adım oraları dolaştığı kesindir. Şair aynı zamanda gittiği yerleri
de övmekten geri kalmaz:
“Şu benim mekanım, şu benim yollarım
Aradım yuvayı, Bursa’da buldum
Güzeller çok imiş, eğlendim kaldım
Kokar menekşesi, gülü Bursa’nın”
“Çukurova bayramlığın giyerken
Çıplaklığın üzerinden soyarken
Şubat ayı kış yelini kovarken
Cennet dense sana yakışır dağlar...”
Karacaoğlan’dan önce halk edebiyatı hiç kullanılmazken divan edebi-
İkinci Meşrutiyetten sonra Milli Edebiyat akımı başladığı zaman, milli zevke ve milli dile dönüş sonucu, Karacaoğlan’ın ünü ve etkisi meydana çıktı. Karaca-
oğlan’ın halk zevkine uygun ve divan edebiyatından uzak şiirleri çabuk yayılmıştır.
Halk zevkini büyük bir güçle temsil eden Karacaoğlan, halk şiir geleneğine sonuna kadar bağlı kalmıştır. Karacaoğlan hemen hemen tüm şiirlerinde halk duyarlığını öne çıkaran, halk düşüncesine bağlı kalan, halk beğenisine uygun bir havanın egemen olmasını sağlamıştır. Aruz ölçüsü ile söylenen tek bir esere rastlanmaz. Hecenin yalnız 6-5 ve 4-4’lük biçimlerini kullanmıştır. Karacaoğlan’ın dili sadedir. Doğup büyüdüğü yerlerin başka yerlere göre Arap ve Fars kültürü ile ilişkili bulunması sebebiyle bu dillerden geçmiş yabancı sözler de kullanmıştır. Aslında bu sözcükler de aslını kaybetmiş, Türkçeleşmiş sözlerdir. Bu sözleri oranın halkı da kullanır. Türkçe sözlerin önemli bir bölümü de bölgesel nitelik taşır. Karacaoğlan’ın kullandığı dil süslemelerden, özentilerden uzaktır; şair o dille günlük yaşamı şiirleştirmiştir.
Halkın içinde yaşamış büyük kişilikler, halkın dili olmaktan başka bir çare bulamamışlar. Karacaoğlan halk arasında sevilen bir şairdir.Bu birkaç örmekle açıklanabilir. Güney illerde aşiretler arasında, Türkmen köylerinde “türkü söylemek” anlamında “Karacaoğlan çağırmak” denir. Böyle derler ama, söyledikleri her zaman onun türküleri değildir. Ayrıca onun adının anıldığı atasözleri de vardır: “Çağır Karacaoğlan çağır – Taş düştüğü yerde ağır”. Karacaoğlan halkımızın benimsediği, sahiplendiği bir kişidir. Onun söylemediği şeyleri ona mal etmek, onun kendi memleketinin insanı olduğunu söylemek bu benimsemenin ve bu sahiplenmenin sonucudur.
Karacaoğlan Şiir Geleneği :
Karacaoğlan şiir geleneği de, her şiir geleneği gibi, içinde doğduğu toplumun yapısı, yaratıcı aşığın kişiliği ve doğa çevresi biçimini vermiş, nakışlarını vurmuştur. Yerleşik düzenin şiiri olarak başlayan aşık şiirini bu gelenek toplumun içine taşımış böylece Güney illerimizin, Toroslar, Çukurova aşiretlerinin sesi halk şiirinde duyulur olmuştur. Karacaoğlan şiir geleneğinin doğaya bakışı sıcak, aydınlık, duru ve sevecendir. Arada bir sevgilisi ile arasına girdikçe, kavuşmalarına engel oldukça, Karacaoğlan doğaya kızar. Onun sevgilisi doğa ile sarmaş dolaştır; Doğadan kopmuş olarak düşünülemez:
“Sana derim sana Beyler Pınarı
Ne taraftan ince belli yar gitti”
diye Karacaoğlan konuşmaya başlayınca Beyler Pınarı ile ince belli yar arasında benzetmenin ötesinde bir birlik kurulur.
Doğa Karacaoğlan’da bir iyileştirici, koruyucu, sıkıntılardan kurtarıcı-
dır. En umutsuz zamanında, sevgilisinden uzak düşüp onun gelmesinden umudu kesince Karacaoğlan doğaya sığınır, teselliyi onda bulur. Onun şiirlerinde doğa, içinde yaşamları, sevgileri, duyguları barındıran bir çerçeve gibidir:
“Yağmur yağar mor sümbüller bitirir
Yel estikçe kokuların yetirir
Sarı çiçek sarvan kurmuş oturur
Karışmış güllere çimenin dağlar...”
derken Karacaoğlan sevgilisini arar.
Sevgiyi de, umutsuzluğu da, gurbete yıkılmışlığa da bu doğa parçası bir ferahlıklar, yücelikler nakışı vurur. Coğrafyanın şiir yapısına böylesine etkin girişi onunla böyle bütünlenişi başka aşıklarımızda görülmez. Bu yönü ile Karacaoğlan geleneği, savaş türkülerinden daha çok birleştiricidir; vatan coğrafyasını kurucudur. Bu değişik doğa anlayışı Karacaoğlan şiir geleneğinin ilk özelliğidir.
Halk edebiyatımızın güzeli anlatmada kullanılan en yalın dizelerini, şiir yükü en yoğun dörtlüklerini bu şiirde buluruz. Bu bakımdan Karacaoğlan geleneği eşsiz derecede güzeldir, tektir.
Karacaoğlan şiiri Güneyin toplum, gelenek, görenek ve doğa koşullarına sıkı sıkıya bağlıdır. Karacaoğlan bu ortak kültürü , usta ellerle yeniden yoğurmuş, ondan yeni bir bileşim, yeni bir şiir yaratmıştır. Bu yüzden bu dar çevreye sıkışıp kalmamış, doğduğu yerin de, çağın da üzerine çıkmış bütün bir millete ve bütün insanlara sesini sevdirmeyi başarmıştır.
Derin, köklü ve milli bir aşk olarak dil sevgisini, Türkçe aşkı vardır Karacaoğlan’da. Hemen hemen bütün şiirlerinde Anadolu’nun çıplak tabiat güzellikleriyle Türk güzellerini birleştirmeye, birini ötekine benzeterek övmeye çalışmıştır.
1