KÖYLERİMİZ VE BAŞLICA SORUNLARI
ÜLKE topraklarımızın yüzde 86'sında devam eden erozyon ve erozyon sonucu yaşanan sosyoekonomik sıkıntılar bir gerçek. Son yıllarda dünyanın bir çok ülkesinde erozyon sorunu ciddi şekilde ele alınıyor; uygulanan tekniğin, biyolojik, hukuksal ve idari önlemlerle başarılı olacağı örnekleniyor. Türkiye'de köy ve köylü sorunları etüt edilip çözümlenmeden tarımsal sorunların çözümü, erozyon ve çölleşme ile mücadelede başarılı olunması imkansız gibi görünüyor. Sanayi hammaddesinin ve ekonominin önemli ölçüde tarımsal ürünlere bağlı olduğu ülkemizde, tarımsal verimlilik ve çiftçilere düşen gelir oranı, diğer sektörlere göre hayli düşük kalıyor. Ürettiğini pahalıya mal eden ve pazarlama imkanı bulamayan köylüler, sosyoekonomik arayış nedeniyle topraklarını bırakarak kent merkezlerine göç ediyor. Tarımsal bünyenin ıslah edilmesi, çiftçilerin gelir seviyelerinin arttırılması ve insanca yaşama şartlarına kavuşturulması, başta toprak ve su olmak üzere, doğal kaynakların rasyonel kullanılmasıyla bütünleştirilebilir.
Erozyona açık tarım alanları
Türkiye'de, toplam 78 milyon hektar (ortalama değer alınmıştır) arazi varlığı bulunuyor. Resmi kaynaklardan alınarak ortalama değer olarak sunulan arazi kullanma şekilleri, fiili durumları itibariyle incelendiğinde, Türkiye için hayati öneme haiz problemlerin bulunduğunu söylemek mümkün. Tarım topraklarımızda yıllardır bilinçsizce uygulanan kimyasal gübreleme, hatalı toprak işleme, tek ürün kültürü vb. gibi nedenlerle, organik madde düzeyi giderek azalıyor ve bitkilerin faydalandığı 0-40 cm toprak katmanında olması gereken organik madde yüzde 5 miktardan, yüzde 1 seviyelerine gerilemiş bulunuyor. Hatalı uygulamaların oluşturduğu bu olumsuz gelişmenin kısa vadede çözümlenerek, toprağın doğal yapısına uygun hale getirilmesi imkansız gibi görülürken, son yıllarda toprağın fiziksel, kimyasal ve biyolojik özelliklerini ıslah etmek için geliştirilen "biyoteknolojik" yöntemler, ümit verici bulunuyor. Kırsal alanlardan kentlere göç ve nadas uygulamaları nedeniyle, yıllık 12 milyon hektar tarım alanı, tarım dışı ve erozyona açık bırakılıyor. Ayrıca, 2 milyon hektar tarım alanı amaç dışı kullanım nedeniyle çölleşiyor.
Geleneksel olarak sürdürülen hayvancılık, aşırı ve bilinçsizce yapılan otlatmacılık sonucu mera alanlarında ot verimi düştü ve 17 milyon hektar mera alanı ıslaha muhtaç duruma geriledi. Alan olarak yüzde 50 oranında bir azalma söz konusu olup, 17 milyon hektar mera alanıysa, hayvan otlatmasına uygun olma özelliğini yitirdi. Bu olumsuz gelişme Türkiye'de hayvancılığın ve kırsal alanda istihdamın gerilemesine de yansıdı.
Arazi kullanma şekilleri
(Hektar)
Tarım Alanı
Çayır-Mera Alanı
Orman Alanı
Diğer Alan
Toplam Alan
26 000 000
22 000 000
20 000 000
10 000 000
78 000 000
Çayır-Mera Alanlarının Yıllara Göre Değişimi
Yıllar
Çayır-MeraAlanı(milyon hektar)
Toplam Alana Oranı(%)
1938
41.06
52.6
1950
37.90
48.6
1955
31.00
39.7
1960
28.66
36.7
1965
28.23
36.2
1970
26.14
33.5
1975
21.75
27.9
1990
21.70
27.8
(Büyükburç 1998)
Ormanların tahribi
Dünyanın hiçbir yerinde ormanlar Akdeniz havzası kadar tahrip görmedi ve Anadolu ormanları da bu tahripten nasibini aldı. Bir zamanlar güneşi göstermeyen ulu ağaçların anası toprağa ne oldu da, bir mısır sapını bile besleyemez duruma geriledi? Yıllardır bilinçsizce faydalanma, yangın ve tahribatlar sonucu insanların erişemediği dağlık ve kayalık alanlarda yine de bir miktar ormanımız kaldı. Orman varlığımızın yüzde 93'ü sarp ve çok meyilli alanlarda olup acilen korunmaya alınması gerekiyor. Orman Bakanlığı kayıtlarına göre; yurdumuzun yüzde 10'u verimli koru ormanı (7,0 milyon hektar), yüzde 3,5'i baltalık (2,5 milyon hektar) ve yüzde 13,1'i bozuk ve ıslaha muhtaç (10,5 milyon hektar) olmak üzere toplam yüzölçümün yüzde 26,6 'sı (20,0 milyon hektar) orman alanı.
Ülkemizde, 1937-1998 tarihleri arasında yaşanan orman yangınları, 1,8 milyon hektar alanda zaman ve ürün kayıplarına neden oldu. 440 bin hektar alan, orman sınırları dışına çıkarıldı. Hayvan otlatması, yasa dışı ağaç kesimleri, yasal ağaç kesimleri, bilinçsizce yapılan gençleştirme çalışmaları, bilinçsizce yapılan ağaçlandırma çalışmaları, izin ve irtifak hakları, açma ve yerleşme, dal ve yaprak faydalanması, ev ve sanayi atıkları, asit yağmurları, aşırı derecede ve kapasite üstü yer altı suyu faydalanmaları vb. gibi yasal ve yasal olmayan etkenlerde orman tahribine neden oluyor.
Köy ve köylü sorunları
Ülkemizde varolan 40 bin köy yerleşim yerinin 17 bini kırsal yoksulluğun yoğun olarak yaşandığı bölgelerde bulunuyor. Geleneksel tarım yöntemi ve aile işletmeciliği şeklinde geçimlerini sağlamaya çalışan insanlar eğitim, sağlık, ulaşım, haberleşme vb. gibi sosyal sorunlarla , tarımsal üretimden para kazanamadıkları için ekonomik sorunlar yaşıyorlar. Köy yerleşim planları yok ve bu nedenle köylülerin sağlıklı barınma ve insanca yaşama şartları da bulunmuyor. Günümüzde köylü ifadesi şaşkınlığın, davranış bozukluğunun, perişan yaşamın görüntüsü olarak kullanılıyor ve bu ifade, köylünün içerisinde bulunduğu sosyal ve ekonomik sorunları özetliyor.
Kurumsal yapı hatalarından dolayı, köylerde misyoner olarak rehberlik edecek tarımcı, ormancı, sosyolog, zoolog, veteriner vb. gibi eleman istihdamı bulunmadığı için, köylü, atasından gördüğü yöntemlerle sosyal ve ekonomik yaşamını sürdürüyor. Başta toprak olmak üzere, doğal kaynaklar üzerinde bilgisizlik ve bilinçsizlikten kaynaklanan tahrip edici yoğun baskı var.
Bu baskı, mera alanında ot veriminin azalmasına ve yok olmasına, orman alanlarında saha ve servet azalmasına neden oluyor, sonuçta erozyona uğrayan topraklar üretim gücünü yitiriyor. Toprak doğal yapısı içerisinde olması gereken ve canlı yaşamı için önemli görevleri üstlenen organik madde miktarının ve bitki besin elementlerinin azalması sonucu, ürün almak amacıyla bilinçsizce ve aşırı dozlarda toprağa verilen kimyasal gübreler, biyolojik mücadele ortamı kaybolduğu için bitki hastalığına karşı kullanılan ilaçlar toprak ve su zehirlenmelerine sebep oluyor. Bir süre sonra ürün alma imkanı kalmayınca, tarım dışına terk ediliyor.
Ülkemizin tarım sektöründe, 4 milyon aile işletmesi bulunuyor. Bu işletmeler maliyet hesabı yapmadan, sadece kendi ihtiyaçlarını karşılayacak anlayışta üretim yapıyor. Tarımsal ürün değerlendirme ve işletmecilik konularında bilgi eksikliği veya yokluğu da bulunuyor. Miras hukuku nedeniyle devamlı bölünen tarım alanları, bir aileyi geçindiremeyecek ölçüde küçülüyor. Bu nedenle doğdukları yerde doyamayan ve mutlu olamayan insanlar kent merkezlerine göç ediyorlar. Göç etmeyenler ise, bir gün göç etmenin hayali içerisinde olduklarından sahip oldukları değerleri bakımsız ve boş bırakıyor. Köylerde çalışacak iş gücü azaldı veya yok oldu. Bu nedenle aile işletmelerine yeni bir şekil verilmesi ve çalışacak iş gücünün köyde yaşamaya rıza göstermesinin temeli atılması gerekiyor. Ekonomik ve toplumsal nitelikli iç ve dış kaynaklı gerekçeden dolayı "köy ve köylünün" Türkiye için yaşamsal özelliği ve önemi sürdürülebilir kılınmalıdır. Taşıdığı potansiyel olanaklar, değişen iç ve dış koşullar nedeniyle bu önem, gelecekte artarak devam edecektir.
Sosyal sorunlar
Yaşamsal alt yapı eksikliği veya yokluğundan dolayı beliren sorunlar köylerde ikamet ve istihdamı sağlayacak tarım sektörünü de olumsuz yönde ve doğrudan etkilediği için, son derece önemle üzerinde durulması gerekiyor. Sağlık, eğitim, haberleşme, ulaşım, barınma, ısınma, işbirliği ve organizasyon eksikliği, siyasi vb. gibi, temelde yaşamsal sorunlar köylerde yaşanan sosyal sorunlar arasında sayılabilir. Ekonomik sorunlarda köylerde ikamet ve istihdamı etkileyen önemli bir unsur olarak görülmelidir. Geçen zaman içerisinde siyasi otoritelerin söylediği "kalkınma köyden başlar" ifadesinin doğruluğunu kabul ederek, henüz bu konuya çözüm getirilememe sebebini araştırarak gidermek gerkiyor. Yapılan araştırmaya göre, köylerden şehir merkezlerine yapılan göç yüzde 35 sosyal olanak ve yüzde 65 ekonomik olanak arayı-şıyla gerçekleşiyor. Sosyal olanak arayışı ile göç yapan ailelerin yüzde 93'ü köy şartlarına göre ekonomik yönden güçlü aileler. Bu nedenle, köylerde ikamet etmeyi engelleyen "Sosyal Sorunlar" ile, istihdamı engelleyen "Ekonomik Sorunlar" birlikte düşünmek ve çözüm yollarını da birlikte ele almak gerekiyor.
Köy ve köylü için çözüm yolları
SORUNLAR analiz edilerek , çözüm yolları "katılımcı" bir anlayış ve düşünce içerisinde olmalı. Yaşanan her sorunun giderilmesi ile ilgili olarak geliştirilecek uygulama projelerinin, köylünün de düşünce ve isteklerine cevap verecek ölçüde hazırlanması ve proje hedeflerinin gerçekçi olması gerekiyor.
* Köylerde mülkiyeti elinde bulunduran yaşlı kesim mutlaka ikna edilmeli ve kısa vadede sonuç verecek faaliyetler ön plana çıkarılmalı.
* Köy aile işletmelerinde kadın emeği ve önemi ön plana çıkarılarak bu konuda gerekli eğitim faaliyetleri belirlenmeli. Köyde bulunan genç ve çocuklar tarımda aktif nüfusun temelini oluşturduğundan, bunların eğitim ve bilinçlendirilmesine özen gösterilmeli.
* Sorunların giderilmesine yönelik hazırlanacak uygulama projeleri, en açık şekli ile köylüye anlatılmalı ve proje faaliyetleriyle köylünün menfaat ilişkileri kurulmalı.
* Köylüyü üretim ve ürün değerlendirme bazında örgütleyecek sistem kurulmalıdır. Kırsal sanayi merkezleri oluşturularak tarımsal üretimin belirli kademelerde işlenmesi temin edilmeli ve köylünün gelirini arttırıcı faaliyetler geliştirilmelidir.
* Köylüye alternatif gelir getirici faaliyetler tespit edilerek uygulanması sağlanmalı.
* Sosyal ve ekonomik alt yapı iyileştirilerek, köylünün kendi rızası ile köyde ikamet etmesi sağlanmalı.
* Uygulama projeleri merkezi yönetimle değil, mahalli yönetimle ve misyoner anlayışla uygulanmalı. Köylü proje uygulayıcısına güvenmeli ve ihtiyaç duyduğunda danışmanını yanında bulmalı. Makine, ekipman ve girdi kullanımında köylü eğitilmeli ve verimli kullanım metodları öğretilmeli.
* Köylülerin geleneksel alışkanlıkları tespit edilerek, modernleştirilmesi sağlanmalı.
* Kalkınma, insanların hayat şartlarının iyileştirilmesi olarak tanımlanabilir. "Kırsal Kalkınma" ise, kırsal alanda yaşayan insanların refah seviyelerinin yükseltilmesi anlamını taşımaktadır. Köy ve köylü sorunlarının giderilmesi, insanların doğdukları yerlerde ihtiyaçlarını en iyi şekilde karşılaması ile mümkündür. Bu olgu, mevcut imkanların en iyi ve rasyonel kullanılmasını ve yeni imkanların getirilmesini gerekli kılar. Mevcut imkanların en iyi kullanılması teknik ve teknolojik, yeni imkanların getirilmesi ise yatırım planlamasıdır.
Bu güne kadar uygulanan proje çalışmalarından çıkarılan sonuca göre, kırsal alanda yaşayan bir köylünün köyünde sosyal ve ekonomik yönden kalkındırılması için, yaklaşık bin USD yatırıma ihtiyaç olduğu, bu yatırım yapılmayıp da, köylünün şehir merkezine göç etme mecburiyetinde bırakılması halinde, şehir merkezinde bir kişinin ikamet etmesi için, sadece alt yapı hizmetleri olarak 27 bin 500 USD yatırıma ihtiyaç olduğu tespit edilmiştir. Bu iki yönlü yatırım miktarı incelendiğinde, kırsal alan göçlerinin mahalli yönetimlere ve dolayısıyla ülke ekonomisine getireceği yükün boyutunu görmemiz mümkün olacaktır.
Planlı şehirleşmenin sağlanması ve ülke ekonomisinin sağlıklı biçimde gelişmesi açısından da köy ve köylü sorunlarının mahallinde çözümlenmesi, insanların doğdukları yerde mutlu olmaları sağlanarak, orada yaşamaya rıza göstermesinin temin edilmesi, tarımsal üretim yöntemlerinin modernleştirilerek devamlılığının sağlanması, köylerde küçük aile işletmeleri sayısının azaltılarak "Köy İşletmelerinin kurulması, kırsal sanayi merkezlerinin oluşturulması ve sonuçta köylünün sosyal ve ekonomik yönden kalkındırılması gerekiyor