MESLEKLER OLMASAYDI
Meslek sadece para kazanma aracı değildir. Meslek, her şeyden önce yetenekleri kullanma, kendini gerçekleştirme ve geliştirme yoludur.
Yüce Yaratıcı’nın verdiği kapasiteyi kullanmak ve geliştirmek insana haz verir. Kişi kendisine haz veren bir işi yaptığı zaman yorgunluk duymaz; dolayısıyla stres denilen iş hastalığına da tutulmaz. Meslek, bir insanın günlük hayatının üçte birini oluşturmaktadır. Bu faaliyetler kişinin istidat ve kabiliyetlerine uygunsa ve kişi işiyle uğraşırken doyuma ulaşıyorsa, hem en üstün verim, hem de mutluluk gerçekleşir. Buna göre, hayatta mutluluğu kazanabilmenin en önemli şartı, kendimize uygun bir meslekte bulunmamızdır. Yanlış yerde bulunan insanın doğru işler yapması beklenemez.
Bir söz var: "Hayatta iki tercihinde isabetli olamayan körelir: İşini tercihte isabet edemeyenin zekâsı, eşini tercihte isabet edemeyenin hayatı körelir". Çocuklarımızın zekâlarının körelmemesi ve yaratıcı insan olabilmeleri için meslek seçiminde, onların istidat ve kabiliyetlerinin yanında, yaparken haz duydukları meslekleri seçebilmeleri için yardımcı olmak zorundayız.
Bir kimsenin kendisine uygun mesleği seçebilmesi için öncelikle kendi kişisel özelliklerini çok iyi tanıması gerekir. Bununla birlikte mesleklerin özellikleri ve kendi beklentileri konusunda da açık ve net bilgi sahibi olmak gerekir.
Meslek Seçiminde Dikkate Alınması Gereken Yetenekler:
Soyut Düşünebilme: Bu, kelime, sayı veya şekillerle ifade edilen soyut kavramları öğrenebilme ve bunları kullanarak akıl yürütebilme gücüdür. Bu yetenek üniversite giriş sınavlarında sözel ve sayısal alanda ölçülür. Bu yeteneğe sahip kişilerin fizik, biyoloji ve sosyoloji gibi mesleklerde başarılı oldukları görülür.
Akıcı Bir Dille Yazabilme: Kelimeleri ustalıkla kullanabilme, zengin bir kelime dağarcığına ve çağrışım gücüne sahip olma şeklinde tanımlayabileceğimiz bu yetenek, dil-edebiyat programlarında başarı için gerekli olan ve yazarlarda görülebilen özel bir yetenektir. Bu yeteneği, kelimelerle ifade edilen kavramları kullanarak akıl yürütebilme yeteneği ile karıştırmamak gerekir.
Başkalarını Anlayabilme: İletişim sırasında karşıdaki insanın ne düşündüğünü, neler hissettiğini anlayabilme gücü olarak tanımlanan bu yetenek, empati olarak adlandırılmaktadır. Psikolojik yardım hizmetlerinde çalışanların (psikologların, psikolojik danışmanların), öğretmenlerin, hekim ve hemşirelerle yöneticilerin bu yeteneğe sahip olmaları mesleklerinde başarılı olmalarını sağlayabilir.
Şekil İlişkilerini Görebilme: Şekilleri ayrıntıları ile algılayabilme, şekiller arasındaki benzerlikleri ve farkları görebilme gücünü yansıtan bu yetenek, teknik alanlarda ve plastik sanatlar alanında başarı için gereklidir.
Uzay İlişkilerini Görebilme: Bu yetenek, cisimleri üç boyutlu görebilme, bir şeklin düzlem üzerinde veya bir cismin uzayda hareketini göz önünde canlandırabilme (örneğin bir evin olanına bakarak yapılmış hali) gücünü ifade eder. Bu yetenek, mimarlıkta, plastik sanatlarda, marangozluk ve terzilik gibi mesleklerde başarı için gereklidir.
Mekanik Yetenek: Uzay ilişkilerini görebilme, şekil ilişkileri yetenekleri ile ilişkili olan bu yetenek, bir makinenin işleyişindeki ilkeyi kavrayabilme, makinenin parçaları arasındaki ilişkiyi görebilme, makine desenleri çizebilme veya bir makineyi geliştirici fikirler üretebilme gücünü ifade eder. Makine tamiri ve yapımı alanında çalışanlarda bu yeteneğin çok güçlü olması gerekir.
El-Parmak Becerisi: Elleri ve parmakları ustalıkla kullanabilme de bir özel yetenek olup, kuyumculuk, cerrahlık gibi küçük objelerle çalışmayı gerektiren mesleklerde çalışanların bu yeteneklerinin gelişmiş olması meslek başarısı için çok önemlidir.
Göz-El İşbirliği: Düz bir çizgi çizebilme, bir hedefi uzaktan vurabilme gibi becerilerde ifadesini bulan ve yetenek, el-parmak becerisi gibi mimarlıkta, sanatta, kaynakçılıkta, marangozlukta ve cerrahî alanında başarı sağlanması için gerekli bir yetenektir.
Kas Koordinasyonu: Güçlü kaslara sahip olmak ve bunları eşgüdümle kullanabilmek de bir yetenektir. Bu yetenek, sporla uğraşan kimselerde çok gelişmiştir.
Renk Algısı: Bu yetenek, renkleri ve aralarındaki ince farkları algılayabilme gücünü ifade eder. İç mimarlık, dekorasyon gibi sanat dallarında, gıda üretimi ile ilgili mesleklerde çalışanların renk körü olmamaları, renkleri iyi algılamaları gerekmektedir.
Yaratıcılık: Alışılmış olanın dışına çıkabilme, yeni ve değişik fikirler, yöntemler ortaya koyabilme gücü olan yaratıcılık, her türlü çalışma alanında kendini gösterebilirse de bilim ve sanat çalışmalarında, teknik alanlarda, işletmecilikte kişi, yaratıcı gücünü daha fazla ortaya koyma imkanı bulur.
Yukarıda anlatılanlardan başka müzik, resim gibi çok erken yaşlarda kendini gösteren sanat yetenekleri herkesçe bilinen ve belli çalışma alanları ile ilgili olan yeteneklerdir.
Yeteneklerini tanımak isteyen bir kişi, okulda çeşitli konuları öğrenmeye çalışırken yaşadıkları üzerinde düşünebilir; hangi konuları daha çabuk ve kolay, hangilerini zorlukla öğrendiğine bakarak, yetenekleri hakkında bir fikir edinebilir. Bir kimse geçmiş başarılarını tarafsız bir tutumla değerlendirebildiği ölçüde yetenekleri hakkında doğru bir karara varabilir.
Kişinin yeteneklerinin yanı sıra ilgileri de "Ben neler yapabilirim?" sorusunun cevabında belirleyici bir unsurdur.
Bir kimsenin çalışma alanını belirlerken ilgi adı verilen ve bazı işlerden hoşlanma ve o işleri yapma isteği duyma, buna karşılık bazı işlerden uzak durma gibi davranışlarda ifadesini bulan bir iç uyarıcıya da kulak vermesi gerekir. İlgilerini tanımak isteyen bir kimse, en elverişsiz şartlarda bile istekle yöneldiği, yaparken yorgunluk duymadığı, bilakis bıkkınlık yerine devam etme isteği duyduğu, kendisine zevk veren faaliyetlerin neler olduğunu düşünmelidir. Okulda yük veya angarya olarak nitelendirmediği, bir ödül beklemeden ilgilendiği, dersten sonra daha fazla bilgi için çeşitli kaynaklara başvurduğu konular kişiye ilgileri hakkında ipucu verebilir.
Çalışmakta olduğumuz iş, yaşamımızda çok önemli bir yer tutar. Çalıştığımız işe, bir gelir kaynağı olarak bakarız. Aslında pek çoğumuz işimizden çok daha fazlasını bekleriz. Çalışmakta olduğumuz işin ilginç, yeteneklerimizi ortaya çıkarıcı nitelikte ve diğer ilgi alanlarımız ve sorumluluklarımızla uyum içinde olmasını bekleriz. Çalışma hayatlarımızda genellikle bizi ileri götürecek bir ilerleme duygusu ararız. Bu pek çok insanın ‘kariyer’ olarak adlandırdığı şeyin ta kendisidir. Oysa içimizde pek az insan, istediği türden bir kariyere ulaşmak için plan yapma konusunda yeterli çabayı harcar. İş hayatında nereye gittiğimizi düşünmek, tüm iş hayatımız boyunca yapmamız gereken bir şeydir.
Hayatınızı, en çok zamanınızın nerede geçtiğine göre kategorilere ayırırsanız, en geniş kategori tabii ki iş yeri olur. Ortalama bir insan işe seksen bin saatten fazla zaman ayırmaktadır. Üstelik bu muazzam zaman yatırımı, doğal yasalar bağlamında, aynı zamanda günde sekiz saat, haftada beş gün yaptıkları şeylerle gerçekten değer verdikleri şeylerin çatıştığı bir alanda geçer. Pek çok kişinin işinde stresli olmasının nedeni aslında yapmak istemedikleri bir şeyi yapmalarıdır. Bir işletme fakültesinde bir öğretim üyesi, öğrencileriyle konuştuktan sonra, çoğunun bu fakülteye emin olmadıkları gerekçelerle girdiklerini fark etmiştir. Öğrencilerin atılmakta oldukları meslek, onlara istedikleri mutluluğu getirmeyecek; çünkü hayatlarının en güzel günlerini aslında sevmedikleri bir işi yaparak geçireceklerdi. Öğrencilerin işletmeyi seçmelerinin nedenleri ve kendi temel değerleri hakkında daha fazla bilgi edinmek için, sınıflara basit, isim yazılmayan anketler dağıtmaya başladı. Anket formlarında iki soru soruyordu: "Neden ana dal olarak işletmeyi seçtiniz?" ve "Para söz konusu olmasaydı, bütün işlerin değeri aynı olsaydı, o zaman hangi işleri tercih ederdiniz?"
Gerçekten işletmeyi sevdiği için seçenler olmasına rağmen, çoğu öğrenci içtenlikle ve tutkuyla başka bir şey olmak istiyordu. Fakat bu güçlü duygularına karşın, getireceği parasal güvenceyi düşünerek, ömür boyu doyumsuz olabilecekleri bir alanı seçmişlerdi. İşletmeyi sevmeyen öğrenciler temel değerlerini sıraya koymuş olsalardı, belki pek azı, parasal güvenceyi, sevdikleri bir işi yapmanın vereceği mutluluğun önüne koyacaklardı. Ne var ki değerlerini belirleyip öncelik sıralaması yapmadıkları için, kırk yıl süreyle yapacakları günlük uğraşlarını büyük oranda yanlış öncelikler belirleyecekti.
Hayattaki en önemli şeyler, daha az önemli olanların insafına bırakılmamalıdır. En çok nelere değer verdiğimizi belirleyip günlük hayatımızı bu değerlere uydurmazsak, planlarımız ve hayatımız tepkisel bir zeminde yürür.