Nuri İyem'in Biyografisi
Hazırlayan: Gülin Şenol - Arkitera
Nuri İyem 1915 yılında hayatının uzun yıllarını geçireceği İstanbul’da doğdu. Sağlık memuru olan babasının görevi sebebiyle çocukuluğu Anadolu’nun bir çok kentini dolaşarak geçti. İlkokulu Mardin’de tamamladıktan sonra İstanbul’a gelmiş, Vefa Lisesi’nde başladığı orta öğretimini Pertevniyal Lisesi’nde devam etmişti. Resime olan ilgisi küçük yaşlarından itibaren belli olan Nuri İyem, lise zamanlarında derslerine olan ilgisinin azalması ve resim tutkusunun artmasını şöyle anlatıyor;
"Resme olan tutkum arttıkça arttı. Derslere boş vermeye başlamıştım. Kendimi tamamen resme adamıştım. Evde resim... Sınıfta resim... Karakalem, yağlıboya... Ne bulursam onunla çalışıyordum." [TANALTAY, Dr. Erdoğan; Sanat Ustalarıyla Bir Gün, s.40]
Babası bir doktor, annesi ise din adamı olmasını isterken İyem, resimlerine hayran olduğu Nazmi Ziya’nın da desteğini alarak Akademi’ye yazıldı. 1933 ve 1937 yılları arasında Nazmi Ziya, Hikmet Onat, İbrahim Çallı ve Leopold Levy’nin stüdyosuna katılan Nuri İyem birincilikle buradan mezun oldu. İyem’in Akademi’de aldığı ilk eğitim akademik figüratif gelenekler içerisindedir. Ancak Levy’nin stüdyosuna katıldıktan sonra empresyonizm akımından etkilenmiştir. Akademi yıllarında Nuri İyem’in enetellektüel kiliğinin gelişmesinde Sanat Tarihi, Estetik ve Mitoloji dersleri veren Ahmet Hamdi Tanpınar'ın, büyük etkisi vardır.
İyem, 1938 yılında askerliğini bitirdikten sonra 1940 yılında Akademi'ye yeni açılan yüksek eğitimi için geri döndü. Yüksek eğitimin Akademi'deki ilk mezunu olan Nuri İyem, İkini Dünya Savaşı yıllarının bunalımlı havasının da etkisiyle meslektaşları olan Kemal Sönmezler, Selim Turan ve Avni Arbaş ile birlikte balıkçılar ve liman çaklışanları üzerine gözlemler yapıp bu insanların hayat mücadeleleri üzerine bir sergi açmaya karar verdi. Daha sonra Turgut Atalay, Haşmet Akal, Agob Arad, Fethi Karakaş, Ferruh Başağa ve Mümtaz Yener de bu gruba katıldı. Leopold Levy’nin bu genç öğrencileri limanlarda yaptıkları resimlerinden oluşan ilk sergilerini 1941 yılında “Liman: İstanbul” başlığı ile Beyoğlu’nda açtılar.
d grubunun şekilciliğine karşı çıkan toplumsal içerikli resimleriyle, bu genç sanatçılar bir bakıma amaçlarına da ulaşmışlardı. Açılışa, İstanbul Valisi Lütfi Kırdar, basın mensupları, üniversite hocaları, sanatseverler ve özellikle genç sanatçılara bir yıl boyunca yardımlarını esirgemeyen liman işçileri de gelmiştir. İstanbul'da sıkıyönetim olduğu dönemde düzenlenen serginin açılışını balıkçı Ferman Reis yapmış, sergiyi Hasan Ali Yücel başta olmak üzere pek çok üst düzey resmi görevli gezmiştir. Bu arada İstanbul Belediyesi bütün ressamlardan birer resim satın almıştır.
Liman sergisi adı verilen bu etkinliğin ardından Yeniler adı altında birleşen sanatçılar, özellikle Akademi dışındaki yazar ve sanatçılardan destek görmüşlerdir. Yeniler, bir sanatçı olarak varolmanın yolunu sanat anlayışları ve toplum gerçekleri arasında bir orta yol çizerek bulmaya çalıştılar.
Bu sergiden sonra Bu grup “Yeniler” adı ile anılmaya başladı. Grubun Kadın temasıyla oluşan ikinci sergisi yine aynı yerde sergilenirken üçüncü sergi Eminönü Halk eğitim Merkezi’nde açıldı. Yeniler grubu sosyal gerçekleri tanımlayan bakış açıları ile Türk resmi’nde çok önemli bir kırılma noktası oluşturdu.
İyem, ilk ödülünü mezuniyet projesi olan ve daha sonra UNESCO’nun 1946 yılındaki sergisinde sergilenen “Nalbant” resmi ile 1944 yılında aldı. 2. Dünya Savaşı sonrasında sanatı kübizm akımı içerisine giren ve 1946 yılında ilk özel sergisini açan İyem’in bu sergisi ayrıca aynı yıl Yeniler’in dördüncü karma sergisine de katıldı. Nuri İyem sonraki yıllarda düzenli olarak Yeniler’in 1947 ve 1951 yılları arasında Fransız Kültür Merkezi’nde her iki senede bir yapılan sergilerinde yer aldı. 1948 yılında resimde soyutlamaya dönen İyem, manzara ve objelerin soyut resimlerini yaptı. 1950 yılından itibaren İyem’in resmi yeni bir özgürlük fikrini açıklar ve aynı zamanda boyanın esas kalitesi ile daha çok ilgilenirken subje meselasi ile daha az ilişki kurmaya başladı.
Yeniler grubu 1951 yılında dağılana kadar bu arada bir süre de Resim- Heykel Müzesi'nde Halil Dikmen'in yardımcısı olarak çalışan Nuri İyem, daha sonra Türk Ressamlar derneğine katıldı. Müzedeki görevi sırasında Türk resminin ilk dönem ustalarını da tanıma fırsatı bulan İyem özellikle de Hoca Ali Rıza'ya hayranlık besliyordu;
"Doğrusu ya, Türk resmi uzun yıllar seyircisiz kaldığı için, toplumsal yaşama katılmada emekledi durdu. Kendi payıma Hoca Ali Rıza'yı, Türk resmini Halk'a doğru götürmekteki çaba ve başarılarından ötürü, ayrıca seviyor ve sayıyorum."[İYEM, Nuri; "Galerilerin Yararı", Gösteri, Mayıs- 1981, S.6, s.49]
İyem nü ve porte çizimleri ile devam eden ikinci kişisel sergisini 1952 yılında maya Sanat Galersi’nde açtı. Bu tarihten sonra her sene kendi kişisel sergilerini açan İyem, 1956 yılında Venedik 1957 yılında da Sao Paulo Bienalleri’ne katıldı.
1960'lı yıllarda, Anadolu insanını onların yaşamını, iç dünyasını, köyden kente göç edenleri ve gecekondu yaşamını anlatan figüratif resimler üretmeye yoğunlaştı.1965 yılına kadar soyut ve nonfiguratif işlerine devam etti. 1959 ve 1970 yılları arasında bir çok duvar resmi yapan İyem’in bu çalışmalarında hiçbiri günümüze ulaşmadı. Aynı zaman dilimi içerisinde İyem’in güzel sanatlar üzerine ayzdığı makaleleri Yeditepe ve Dost dergilerinde yayınlandı. 1973 yılında Türkiye Cumhuriyeti’nin 50.yılı şerefinebir onur ödülü alırken, 1986 yılında İyem’in sanattaki 50.yılı onuruna Tepebaşı Tüyap Ticaret Merkezi’nde bir retrospektif sergisi açıldı ve sergiyle ilgili bir kitap yayınlandı. 1989 yılında Sedat Simavi Güzel Sanatlar Ödülü’nü, 1997 yılında da Tüyap İstanbul Sanat Fuarı’nda onur ödülü de alan Nuri İyem’in bir çok işi Evin Sanat Galerisi’nde sergilenmektedir. Bu projenin devamı olarak bir retrospektif sergisi olan “Dünden Yarına: Nuri İyem” 2001 yılında sergilenmiştir. İyem’in sergilenen 1504 resmini içeren bir cd ve bir sanat kitabı yayımlandı.
Nuri İyem, gençlik yıllarından bu yana özellikle Yeniler grubu ile birlikte edindiği sanatın halka ulaşması, Türk insanının resimle buluşabilmesi arzusu yaşamının sonuna kadar devam etti. İyem sanatın toplumsal yanı ile yakından ilgilenmiş, sanatçı kimşl,iğini sanat-toplum ilişkisi üzerind e kurmuştur. İyem sanatın toplumla buluşması üzerine şunları söylüyor;
“Türkiye'de resme karşı sanıldığı kadar ters bir davranış yok.Eğer sen ressam olarak onlarla konuşmaya razı olabilirsen, onlarla diyalog kurabilirsen düşüncelerini, resimlerini onlara yavaş yavaş kabul ettirebilirsin." [TANALTAY, Dr. Erdoğan; Sanat Ustalarıyla Bir Gün, s.42]
Belki de bu yakınlaşmayı sağlama çabası ve ümidiyle İyem, sürekli üretmişti. Bu inanç doğrultusunda Hoca Ali Rıza, 14 Kuşağı ve Bedri Rahmi'nin sürdürdüğü çabaları büyük ölçüde ilerleten, bu uğurda Akademi'ye cephe alan ve sıkıntılı uzun yıllar geçirdi.
Nuri İyem’in ailesinin kendisiyle ilgili planlarına ve isteklerine karşı başlayan, resim adına hayatının her devresinde devam eden mücadeleleri ile dolu olan 90 yıllık hayatı 2005 yılında İstanbul’da sona erdi.