ESKİŞEHİR ODUNPAZARI EVLERİ
Eskişehir ismindeki 'eski' kelimesi sizi yanıltmasın.... önce Yunan işgali ve sonucunda şehrin bir kısmınin yanması; arkasından 1950'li yıllardan itibaren başlayan çarpık inşaatlar pek çok yer gibi burada da tarihi evleri yok etti. Bu yıkımdan tek kurtulan yer belki de Odunpazarı semti. Kent, ancak yeni yeni buralara sahip çıkıyor... Anadolu Universitesi ve Eskişehir Büyükşehir Belediyesi Odunpazarı'ndaki eski evlerin bazılarını restore ediyorlar ve bu mahalle gerçek bir kültür yuvasına dönüşüyor....
Karikatür Müzesi
Cumhuriyet Müzesi
Lületaşi Müzesi
Etnoğrafya Müzesi
Odunpazarında açılan yeni müzeler... Binalar restore edildikçe kafeler, sanat merkezleri bunları takip edecek...
Bu ilk etap Odunpazarı fotoğrafları eşim Ayla Canay Tek tarafindan çekildi
Eskişehir, adını nerden alır pek bilinmez ama şimdi Şahin Tepesi diye bilinen tepenin yamaçlarına kurulmuş olan mahalleyi gezince Eskişehir’in temellerini bu mahalleden attığını kestirmek olasıdır.
Akşamcılarıyla, yatırlarıyla ünlü, her taşında bir hatıranın saklı kaldığı mahalleyi gezmek tarihin içinde tadına doyulmaz bir fanteziye can vermektir. Eğer Eskişehir’e yeni geldiyseniz mahalleye girerken sizi uyaran ‘Aman yalnız ve hava kararınca gezme’ tavsiyesi daha bir merak uyandırır zihinlerde. Hiç bitmeyecek gibi görünen bir yokuştan çıkarken, her sokağından şırıl şırıl akan tarihi çeşmeler ilk dikkatinizi çeker. Yıllarca en büyük sorunu su olan kentin, bu mahallesini tarihle örülmüş çeşmeler değildir farklı kılan. Anadolu’nun İslam kültürüyle yoğrulmuş bu mahallesinde çeşmeler kadar dikkat çekici olan evlerdir.
Tarihe Odunpazarı Evleri olarak geçen evler kendisini halen teslim etmemiştir, bacasız sanayi denen tek dişli canavara… inadına halen direnmeye devam eden evler değildir aslında. Evleri ev yapan aslında içindeki hatıralardır. Direnen hatıralardır. Dededen toruna, torundan ise kim bilir kime devredilecek olan hatıralardır.
İnce ve dar sokaklara kendinizi attığınızda ise nereye çıkacağınızı bilmeden yürümeye başlarsınız.
Her meraklı bakışta içinizi ürperten vicdan sızıntısıdır. İtilmişliğin, soyutlanmanın suratınıza fırlattığı sarsıcı tokatla daha bir dikkatle atmaya başlarsınız adımınızı. Zenginliği apartman katlarında sofrasına koyduğu ekmeği kapıcıya getirmek sanan vicdanın uyanışı ile sokağın sonunda bulduğunuzda kendinizi top oynamak için halı sahaya gitme ihtiyacı duymayan çocukların arasında bulursunuz. Tepmeye çalıştığınız topun şimdi oyuncak müzelerinde sergilenen plastik top olduğunu fark etmezsiniz bile o anda.
Babasının inşaatlarda işçi olduğunu söyleyen bir çocuğun sizi süzen bakışlarından anlarsınız ‘ne iş olsa yapılabileceğini…’ herhangi bir evin damından fırlamış gibi duran minarelere bakarken, üflesen yıkılacak gibi duran evlerin duvarlarında, camlarında okursunuz ‘tarihi satılık ev’ yazısını. Satılık olanın ev mi tarihi mi olduğunu düşünürken, bilmeden kendinize baktığınız bir aynanın iki yüz yıl önceden kaldığını aklınızın ucundan bile geçiremezsiniz.
Elinden tuttuğu torunu ile bakkalından dönen bir babaanne ile karşılaştığınızda babaanneniz ile en son ne zaman el ele tutuşup bakkala gittiğiniz sorusu ile yüzleşirsiniz. Evinizin önüne kedilerin gelme olasılığını ise hiç aklınıza getiremezsiniz, yavrularını doyuran bir kediye yemek artıklarını veren bir kadını gördüğünüzde.
Süpürgenin elektrikle tanıştığı yıllardan kalma ilk örnekleri tamir etmeye çalışan bir tamirciyi gördüğünüzde ise evinizi her hafta sonu temizletmeye çağırdığınız ‘temizlikçi’nin evinizi temizlerken kullandığı makineleri düşünür müsünüz, bilinmez ama kendi işini kendi yapamayanların utancı yüreğinizi kaplayabilir.
Her geçtiğiniz sokak bir öncekine benzese de aslında benzeyenin sadece evler olduğunu hemen anlarsınız, penceresinden karşı komşusu ile sohbet eden kadını gördüğünüzde. Sizi anlamsızca süzen bakışlardan rahatsız bile olmazsınız o anda. Yıllar önce o pencereden sevdiği erkeği belki görürüm umuduyla kaçamak bakışlar atan genç kızı aklınıza getirirsiniz; torunu o penceren sarkan yaşlı kadının yarım ağız size gülümseyen gözleri ile göz göze geldiğinizde. En güzel çayın hatıralara açılan herhangi bir evin kapısının eşiğinde içildiğini ise o çayı yudumlamadan anlayamazsınız bile. Açılan sadece bir kapı değildir o eşikte otururken aslında. Ev sahibesi teyze size mahalleyi anlatırken çayın getirildiği tepsinin yüzyıllık olduğunu anlamazsınız. Utanmanın halen insana özgü olduğunu anlarsınız sizinle göz göze gelen genç kızların kaçışmalarından. Sevdaların halen yaşatıldığı evlerin hiçbirinde markalara rastlayamazsınız, halen külahlı dondurma yiyen çocukları görürsünüz. Sokak aralarında asılı çamaşırlarda kotların markası yoktur, reklamlar halen girememiştir Odunpazarı Evlerine. Dış cephe kaplamaları Amerikan Sayding diye çığıran ses yoktur damını onaran bir genci gördüğünüzde.
Zenginliği tembellikle karıştıranların utancıdır Odunpazarı…
Tarihe kafa tutanların, inadına direnenlerin mekanıdır Odunpazarı…
Para değil hatıra biriktirenlerin, gerçek servetin hatıra ve ustalık olduğunu anlatanlarındır Odunpazarı…
Torunu ile aynı evde uyayabilmenin zenginlik olduğunu haykıranlarındır Odunpazarı…
‘Babam işsiz şimdi’ derken hayata gülücük atabilenlerindir Odunpazarı…
Hala sokak aralarında top oynamanın verdiği hazdır Odunpazarı…
Başkalarına değil hayata pembe yalanlar savurabilenlerindir Odunpazarı…