Üye Girişi
x

Giriş Başarılı.

Yanlış Bilgiler.

E-mail adresinizi doğrulamalısınız.

Facebook'la giriş | Kayıt ol | Şifremi unuttum
İletişim
x

Mesajınız gönderildi.

Mesajınız gönderilemedi.

Güvenlik sorusu yanlış.

Osmanli Yaşam Şekli

Osmanli Yaşam Şekli Hakkında Bilgi - Osmanli Yaşam Şekli Nedir Özet


Araştırmalar



 OSMANLILARIN YAŞAYIŞ ŞEKLİ





Aile hukuku, aile yapısının tarih içindeki evrimi, aile ile ilgili konular ; mutfak çocuk eğitimi , yaşlılık ,gençlik düğün ,doğum ölüm gelenekleri toplumları yakından ilgilendirir. Aile yapısının üniversal boyutları vardır ancak ulusal ve bölgesel yönleri ağır basar ve aile,bir kültürel çevreye ait olmayı yansıtan kurumdur.Bizim ülkemizde bu açıdan Akdeniz ve Ortadoğu ülkeleriyle bir kültürel çevre teşkil eder.
Aile bir toplumun en muhafazakar, az değişen kurumlarından biridir ve şimdi bu asırda değişmektedir.bu değişme sebebiyle yazar “aile” kurumunun bir tarihçinin araştırmalarında konu olması gerektiğini düşünmektedir.Bu nedenle Osmanlı toplumunda aile yapısı üzerine yazdığı makaleleri yeniden ele alıp düzenlemeyi uygun görmüştür.
Yazar kitabında öncelikle Osmanlı ailesinin toplumsal çerçevesini genel hatlarıyla açıklamıştır.Daha sonra Osmanlı hanedanı ailesinin dini ve fiziki ortamları üzerinde durmuştur.Bunların ardından ailenin hukuki temeli ve günlük yaşamı ile ilgili makalelerini bir araya getirmiştir.Son olarak da 19 yy ile birlikte aile yapısında gerçekleşen değişim ve Türkiye’de aile yapısı üzerindeki yansımalara değinerek kitabını sonlandırmıştır.
OSMALI AİLESİNİN TOPLUMSAL ÇERÇEVESİ
“Osmanlı Ailesi” çok geniş içerikli bir kavramdır.Bu kavramın içinde her şeyden önce imparatorluğu yöneten “hanedan” vardır .Osmanlı içindeki hukuki farklılaşmaya rağmen tarihi-kültürel doku, imparatorluğun her dinden halklarını aile yaşamları ile birbirine benzeştiriyordu.Bunda Osmanlı kadar Osmanlı öncesinin de payı vardır.
Osmanlı ailesi yaşadığı mekan bakımından göz atılırsa bu topluluğun halkının birbirinin kefili olduğu göze çarpar.Bu mekanlar köyler veya mahallelerdir.Bu fiziki ortamı oluşturur.Ayrıca üç kuşağın bir arada yaşadığı ,ama aynı zamanda bir hukuki ve mali birim olan “hane” kavramı da önem taşımaktadır.
Günlük yaşam ve üretimde Osmanlı ailesi ,çekirdek ailenin yaşam kalıplarından çok büyük ailenin yaşam ve üretim kalıplarına uymaya meyillidir.Zaten geleneksel köyler ve şehirlerde çekirdek aile ,hayatın sürdürülmesi için uygun bir aile tipi değildir.Ailenin üretimi yıllık tüketim stoklarının hazırlanması ,kırsal alandaki iş bölümü ailenin güvenliğinin sağlanması bakımından üç kuşağın bir arada barınması gerekir.Bu kültür mirasının aktarımı içinde gereklidir.Genellikle hane halklarının ikamet ettiği hane tipleri de birkaç kuşağı barındırmaya müsaittir.Avlu etrafında yer alan odalar veya küçük binalarda geniş aile bireyleri yaşar ;aile içi eğitimde çocukların eğitimi kuşaklar tarafından yerine getirilir.Tüketime yönelik malzeme yiyecek,giyecek ile organik bir bağ içindedir.
Ancak bu yapı İstanbul , Selanik ,İzmir gibi büyük liman şehirlerinde daha değişikti.Çekirdek aile tipi daha yaygındı.Coğrafyaya ,yetiştirilen hayvana ve askeri yapıya göre aşiretler arasında farklılıklar olsa da şehirlerde ve köylerdeki aile tipi dinlere göre farklılık arz etmediği için “Osmanlı ailesi” kavramı altında inceliyoruz .Müslim ve gayrimüslimler arasında önemli yaşam farkı ve aile yapısında akrabalık ilişkilerinde derin ayrılıklar olduğu konusundaki yaygın yanlış kanaattir.Millet sistemi farklı dinden insanların evlilik ve akrabalık kurarak kaynaşmasına manidir ve her halk kendi kampında yaşamıştır ama kültürel etkileşim ve hayatın temel kurumlarındaki ortaklık şaşılacak derecede yüksekti.
AİLENİN DİNİ AİDİYYET ORTAM OLARAK “MİLLET” SİSTEMİ
Osmanlı devleti bir Müslüman devletti ve son İslam imparatorluğu olma vasfını taşımaktadır.Gayrimüslimler bu imparatorluk altında himaye altındadır.
Kılık kıyafet ayrımı ve ayrı mahallelerde oturma zorunlulukları gayrimüslimlerde benimsemişlerdir.Gayrimüslim halk için Müslümanlara karışmama ,dini bu yolla

2
devam ettirme söz konusudur .Bu nokta önemlidir zira Osmanlıdaki millet biçiminde teşkilatlanma ve ferdin bu kesimdeki aidiyeti
Modern dünyadaki azınlık statüsü ve psikolojisinden hem objektif hem de sübjektif esasları itibariyle farklıdır.
“Millet” sözü dini bir aidiyeti ifade eder Osmanlı nizamında fert doğduğu millet kompartımanının içinde o cemaatin otoritesine bağlı olarak yaşar,ancak ihtida ederse bu kompartımanı değiştirirdi.Millet ulus anlamında bir kavram olmayıp bir içtimai teşkilatlanma ,bir ruh hali ve tabanın birbirine bakışını ifade eder.Cemaatler arasındaki ilişki azdır,çatışma azdır ama gerilim devamlı vardır .Çekişme rekabet eğilimi Osmanlı cemiyetinde son asırdaki uluslaşma ve modernleşme ile başlamıştır.
19. asırda her dinden bir gurup genç imparatorluğun eğitim müesseselerinde bütün diğer insanlarla birlikte eğitilmiş,bürokrasiye girmiş yükselmiş ve Osmanlı seçkinleri içinde yer almışken ;bir gurup bu sürecin dışında kalmış, ulusça akımlar ve çalışmalara katılmış,diğer kalabalık üçüncü grup ise asırlardan beri sürdürdüğü hayatı köylü ve şehirli zanaatkar ve esnaf olarak devam ettirmiştir.

AİLENİN FİZİK ORTAMI : MAHALLE
Osmanlı mahallesi geleneksel kentin bir kesimidir,yani kapalı bir cemaatin yerleşmesi olarak kendini gösterir .Geleneksel yerleşme savunma ve iklim koşullarına karşı koyabilme nedeniyle üst üste inşa edilmiş bitişik nizam binalarından ,serinlik ve havalandırmayı sağlayan dar sokak ve dehlizlerden oluşur .Ama önemli olan iklim ve coğrafyaya göre biçimlenen fiziki doku değildir ,mahalle bir içtimai kültürel biçimdir ve birbirini tanıyan ve birbirlerine kefil olan hanelerden oluşur.bunu önemi ise mahalle ve köy halkının birbirine yabancılaşmış sosyal ve hukuki yönden bağımsız hanelerden oluşmasını önler,birey ailesi gibi yaşadığı mahallenin de bir üyesidir.18yy ve hatta 19 yy başlarında büyük şehirlerin mahallelerinde bile toplumsal sınıflaşmaya göre biçimlenmiş belirli bir mekan farklılaşması yoktur.Dinsel farklılık hariç ,dil ve etnik farklılık önemli değildir , imparatorluğun her sınıf ve her bölgesinden insanlar belirli kurallar ve etiket çerçevesinde yaşarlar .Mahalle mescidi ve kahvehane bir toplantı ve tartışma mahalli olup kamuoyunun oluştuğu merkezlerdir.
Aslında burada üzerinde durulmak istenen konu mahallenin hukuki varlığından çok ;kültürel içtimai bir birim olduğudur.

TOPLUMSAL TABAKALARI İTİBARİYLE OSMANLI AİLESİ
Osmanlı toplumunda yasal olarak kabul edilen ,irsi bir aristokrasi yoktur.Sosyolojik kavramlar çerçevesinde üretici ve denetici veya yönetici ve yönetilen sınıfla mevcuttur.Ortaya çıkan güçlü derebeyi ve ayanlar ise kısa zamanda silinmiştir.Kapalı kastlar veya imtiyazlı sınıfları devam ettiren evlilik düzeni , evlilikle doğan soyluluk imtiyazları veya irsi haklar söz konusu değildir.Devleti yöneten hanedanın evi olan “Harem” ise özgün bir müessesedir.Osman oğulları sülalesinin hakimiyet kalıpları da özgündür.Hanedanın azalığı , evlilik kuralları , padişah çocuklarının ve soyun devamı için geliştirilen usul ve adetler Osman oğulları hanedanına özgün kurallardır.Altı asır boyunca hiç kimse Osman oğulları ailesini uzaklaştırmayı ve tahtlarına gelmeyi düşünmedi , böyle düşünenlerden sırf hükümdarlar değil etraftaki halk da hoşlanmadı.hakimiyet Osman oğullarınındı.
Osmanlılar onaltıncı asırdan sonra doğulu Müslüman hanedanlarla evlilik bağı kurmadılar.Padişah oğulları cariyelerle evlendi , padişah kızları da yabancı veya yerli hanedanlardan olmayan devşirme paşalar veya halktan çıkan rütbe sahipleriyle evlendiler.Osman oğulları ailesinin yaşadığı mekan olan saray hanedan azasının ilişkileri ve Harem-i hümayun halkının , sultanların yaşam ve eğitimi , 19.yy da büyük

3
gelişme ve değişim geçirdi.Osmanlı sarayı elli yıldan kısa bir süre içinde şaşılacak bir hızla değişen dünyanın diplomasisine ve protokol şartlarına uyum sağlamakta, hanedan mensupları ve saray hizmetlileri bünyesel bir değişiklik geçirmekte ama bu arada klasik Osmanlı saray teşkilatının bazı temel müessese ve ananatı da kendini koruyabilmektedir.
Osmanlı toplumunun seçkin zümresi ilmi gücünden elde etmiş olan ulema aileleridir.ulema sınıfı hiyerarşiye bağlanan bir eğitimden gerçek belli bir bürokratik hiyerarşiye göre terfi etmektedir.17. ve 18. yüzyıllarda ilmiye aileleri gerçekten irsiyet kazanmış hanedanlar haline dönüşmüştür.Osmanlının modernleşmesinde üst sınıf ilmiye üyelerinin daha çok merkezi devlet paralelinde hareket etmeleri de dikkate değer bir konudur. Onlar diğer toprak sahibi nüfuzlu grupla birleşip merkezi devlete uyum sağladıkları görülmüştür.Yine Osmanlı ilmiye sınıfının servet , eğitim ve görgü sahibi bir sınıf olması dolayısıyla bu sınıf kadınlarının da modernleşme hareketlerinde öncü rol üstlenmeleri doğal karşılanmalıdır görüşü yaygındır.
AİLENİN HUKUKİ TEMELİ
Yazar bu bölümde aile hukukunu araştırırken sadece büyük merkezleri değil aynı zamanda eski köy ve aşiret yapısını muhafaza eden diğer küçük yerleşmelerde rastlanan hukuki uygulamaları da dikkate almak gerektiğini anlatmaktadır.Örneğin kız tarafına damat adayının “mehr” adı altında bir para ödediği görülüyor.Bu olay sadece Türkiye’ye yada diğer Arap ve İslam ülkelerine mahsus değildir.evlilikte bu tür para ödemeler veya taraflardan birinin maddi istismarı bütün geleneksel-kırsal toplumlarda rastlanan bir özelliktir.
İslam hukukuna göre mehr’in mutlaka verilmesi gerekir ve İslam hukuku mehr konusunu evlenen kız lehine düzenlemiştir.Ancak toplum yapısının bu gibi düzenlemeleri ne derece kabullendiği tartışılır.imparatorlukta ilk bakışta bölgeden bölgeye, şehirden şehre ;aynı şehirde mahalleden mahalleye farklı renkler ve adetler göze çarpsa da genelde Akdeniz dünyasının binlerce yıllık bir ortak kültür çevrisi olduğu gerçeğinden diyebiliriz.Bu kültürel çevre bir aile tipi ortaya çıkarmıştır.Ancak 150 yıldır metropolleşen ve kentleşen dünyada eski yapılar değişime uğramakta ve aslında bu değişim ülkelerde ve toplumlarda benzerlikler ve paralellikler taşımaktadır.Geçen zaman ve kentleşme Osmanlı toplumunda da aileyi ve ilişkiler sistemini değiştirmiştir.19 yy İstanbul ailesi her ne kadar bu günkü modern aile tipinden farklıysa da aile yapısının temelden değişmeye başladığı açıktır.


EVLENME
Bir çok geleneksel toplumda olduğu gibi Osmanlı toplumunda da ayrı dinden gruplar arasında evlenme pek azdı.Geleneksel ailenin yapısı içinde en önemli üye kadındır.Fakat gerek aile içindeki gerekse toplumdaki statüsü , üretim fonksiyonu ile orantılı değildir.Kadının aile ve toplum içindeki konumu çocuklarının sayısı ve yaşlılık ile yükselir.Geleneksel toplumda kadının özgürlüğü söz konusu değildi.yine üretim sürecine kendi özgün kararıyla katılmadığı için bu toplumda erkeğin özgürlüğünden söz etmekte mümkün değildir.Ancak kadının ailenin erkeklerine bağımlılığı ,evlilikten sonrada devam eder ve kırsal kesimdeki kadın; şehirdeki hemcinsinin aksine bir aileden diğerine transfer edilen üretim unsuru konumundadır.
Osmanlı imparatorluğunda şer’i hukukun , özellikle kamusal alanda ve toprak düzenine ilişkin işlemlerde yerini geniş ölçüde örfi hukuka bıraktığını biliyoruz . Bugünkü ayrıma göre özel hukuk alanına giren düzenlemelerin ise şer’i hukuka bırakıldığı fikri yaygınsa da yazar aynı kanaatte değildir.özellikle aileye ilişkin ,evlenme boşanma gibi konularda şer’i hükümlerin dışına çıkıldığı anlaşılmaktadır.


4
Farklı uygulama daha çok yerel örf ve adetin etkisinden dolayı olmaktadır.
Görünen o ki Osmanlı kadısı tayin edildiği ve kısa müddet kaldığı bölgelerde mutlaka şer’i hukuk kurallarını ısrarla uygulamaz.Büyük çelişki yoksa örf ve adete iltifat eder ve yerel geleneklerle çatışmaktan kaçınır.
EVLİLİK DIŞI İLŞKİLER
Bütün geleneksel toplumlarda olduğu gibi 16.yy Omsalı toplumunda da evlilik dışı ilişkiler, çocuk doğurmak gibi olaylar tepki ile karşılanıyordu .Aslında genel olarak dünya üzerinde toplumların ortak tutumu bu yönde idi.Ancak bu konuda 16.yy Osmanlı toplumunun eski doğu toplumlarının katı ceza uygulamasını terk ettiğini söylemek gerekir.
Babasız çocuk doğuran veya nikahsız yaşayan kandınlar toplumca hoş karşılanmamış, şehrin asayiş amirinin gözetimine bırakılmışlardı.Örneğin 16.yy sonlarında taşrada da bu gibi kadınların derhal subaşına teslim edildiklerini görüyoruz.Osmanlı şehirlerinde konut bölgesinde bekar,Nüfusun bulundurulmamasına gayret edilirdi.Büyük şehir İstanbul da bile ,çalışmak için gelen bekar erkek nüfusun merkezi iş bölgesindeki bekar hanlarında barındırıldığı ve bir tür gözetim altında tutulduğu, hele mahallelerdeki münferit bekarların mutlaka ayrı kaydedildiği görülmektedir.



AİLEDE ÖLÜM
Ölüm cemaati harekete geçiren, bireyin kaçınılmaz sonudur.Burada da dinler ve mezhepler arasında fark vardı. Kilisenin kutsamadığı birinin cenazesi Hıristiyanlar arasında bir sorundu.Müslümanlar ve Yahudiler arasında ise böyle bir aforoz söz konusu olmazdı.Dürziler için ölüm yeniden dirilişti,cenaze cemaatin mutlaka katılması ve desteği gereken bir başlangıca yolculuktu.Osmanlı toplumunda ölüm aile mensuplarını,akrabayı ama her şeyden önce mahalle halkını ilgilendiren bir olaydı.Osmanlı devirlerinde ölüm vakası bugünkü gibi tıbben bir hekim tarafından gözden geçirilip tasdik edilmezdi.Ölümün ve defnin olağan olduğuna cemaat şahitlik eder ve cenazeyi kaldırmakla bunu tasdik ederdi.cenaze evinin ,tören ve duanın örgütlenmesi;hane halkı ve misafirlerin ağırlanması,dua ve cenaze yemeği her dinden Osmanlıları birbirine bağlayan müşterek adetlerdi.
AİLEDE MİRAS
Miras İslam hukukunun bugün dahi en kalıcı öte yandan da en çeşitli içtihat ve yorumlara konu olan bölümüdür.Özellikle 1926 da Kanun-u Medeni’nin İsviçre kaynağının Türkiye’de kabulü İslam aleminde de aile hukuku alanında önemli veya önemsiz yeni yorum ,farklılık ve tartışmalar getirmiştir.
Osmanlı cemiyetinde ve ailesinde miras dini farklara göre taksim edilir.Müslüman ailede kız çocuğa verilen hisse erkek evladının yarısı kadardır.Muris olmak veya varis olmak serbest iradeye bağlı değildir.Kanuni mirasçıların korunmuş hakları vardır.
ÇOK EŞLİLİK
Müslüman Osmanlı ailesinin çok eşli bir düzene dayandığı yaygın bir düşüncedir,fakat yanlıştır.Osmanlı cemiyetinde poligami hoş karşılanmaz.Gelir grupları ve toplumsal konumları yakın eşlerin kurduğu yuvada kuma getirilmesi mümkün değildir.Gelir düzeyi düşük geniş halk kesiminde ise bütün bir kurumun yerleşmesi zaten mümkün değildir.
Çok eşlilik saygıyla karşılanan bir uygulama değildir ve mesela kuzey Türkleri arasında yoktur, Rumeli’de de hemen hiç görülmez.Anadolu’da da yaygın olduğu


5
söylenemez,dar bir zümreye has olgudur.Eski dönemlerde çok eşli evliliğin sayı ve oranını tespit mümkün değildir,fakat nüfus kayıtlarının daha mükemmel tutulduğu 19.yy İstanbul’u gibi yerlerde çokeşlilik oranını saptamak mümkün oluyordu.
AİLENİN GÜNLÜK YAŞAMI
Osmanlı toplumunda ailenin günlük yaşamı, her yerde her zaman olduğu gibi çocukların eğitimi ve beslenmesi,karı koca ilişkileri ve hayatın yükünün paylaşılması,evin idaresi,sağlık ve beslenme sorunlarının çözülmesi ve gündelik uygulaması etrafında oluşur.Bu sorunların çözümü ve gündelik uygulamaya konuşu aynı zamanda bir toplumun kültürel hayatı ve kurumlarını oluşturur.
AİLEDE ÇOCUK
20-30 kişilik ailelere de rastlanmasına rağmen Osmanlı ailelerinin ise tıpkı Bizans’taki gibi temelde çekirdek aile özelliğini gösterdiği anlaşılıyor. Ancak kırsal ve kentsel yapı arasındaki fark ise daha çok çocuk ve geniş aile tipinin kırsal alanda daha çok tespit edilmiş olmasıdır.

Osmanlı ailesinde çocuk, babanın hukuki denetimi velayeti altındadır. Çocuğun eğitimi aile içinde ön planda anneye ve büyük anneye aittir.Bu nedenle modernleşme döneminde yazarlar kadının; yani annenin eğitimli olmasının üzerinde önemle durmuşlardır. Hiç kuşkusuz, ailenin geleceğine yönelik ana unsuru ve tüm kültürel ekonomik faaliyetlerinin amacı çocuklardır.toplumun geleceği nasıl inşa ediliyor, hangi kültürel kalıplarla idame-i hayat ettiriliyor ve üretim süreci için nasıl hazırlanıyor;bir uygarlığın kendisi hakkında sorulan suallere vereceği en iyi cevap bu görünümdür.Osmanlı ailesini anlamak ve bugünkü gelişmeleri belirleyebilmek açısından ele alınması gereken konular çocuk edebiyatı ve çocuk eğitimidir.
Bir gerçek var ki dünkü toplumda aile ve cemaatin ağırlığını üstünde hisseden çocuk,bugünkü toplumda başka bir atmosferin ve dünyanın üyesidir.Pedagojik değişimin 19. yy.da ortaya çıkışı gözlenmiştir.ancak bütün geleneksel toplumlarda olduğu gibi çocuğa verilecek ilk eğitim dinidir.Ayrıca onun toplumsal kültüre uyumunu sağlayacak iki davranışının,itaat ve edebin öğretilmesidir.19 ve20. yüzyılın modern ve modernleşen devleti,eğitimi düzenlemeyi model yurttaşı yaratmak için gerekli görmüştür.
19yy politikaları,Osmanlı toplumunun klasik dönemdeki çocuk tipini ve çocuk eğitimini üst-orta tabakada değiştirmeye başlamasını gerektirmiştir.
ÇOCUK EĞİTİMİ VE DEĞİŞMESİ
Osmanlı modernleşmesi içinde çocuk eğitimi hem değişen,hem değişmeyen bir alandır ve 19yynin Batı Avrupa eğitimleriyle karşılaştırılamaz.Çocuk ailesinin ve cemaatinin geleneksel sözlü kalıpları içinde eğitimine devam etti.Gerçekte çocuk eğitimi ve çocuğa yönelik edebiyat,bir tarih ve toplum bilincinin ürünüdür.Çocuğun eğitimi üzerinde konuşmak ve düşünmek çağlar boyu her toplumda rastlanan bir konudur.Ama “Rönesans insanı” dediğimiz toplum ve insanın değişirliği bilincine ulaşmış tarihsel tip,çocuğun eğitimine ve çocuk edebiyatına da bu değiştirme süreci açısından yaklaşmıştır.Türkiye bu anlamdaki bir çocuk edebiyatına ve eğitimine,ancak son 150 yılda eğilmiştir.
TOPLUMSAL ALANDA KADIN VE ERKEK VEYA KARI-KOCA
Osmanlı toplumunda olmayan unsur kadınla erkeğin beraberliğidir.İki cinsiyetin diyalogu ,kadınla erkeğin beraberliği bu toplumda yoktu.Geçmişte bu toplumda kadınlar ve erkekler ayrı eğleniyorlardı.Orta oyunu oynanır,karagöz seyredilir,fasıllar dinlenir,taklitler yapılırdı.Kadınlar hamamlarda ve mesire yerlerindeydi ve hep erkek veya hep kadın cemiyeti olarak ayrı törenler,ayrı eğlenceler tertip ediliyordu.Kapalı kompartımanlar halinde yaşam devam ediyordu.


6
AİLENİN TÜKETİMİ
Osmanlı İmparatorluğu’nda yaşam düzeyi ve kültürü açısından birbirine çok benzeyen aile türleri vardı.Bir ailenin oturduğu ev mali vaziyetine göre düzenlenir. Coğrafyaya göre de mimari fark ederdi.Ama Türk hayatında özgün bir yeri olan alandı.
Osmanlı hayatında tüketim kısıtlı idi.Örneğin “Ayna” lüks eşyadan sayılırdı. Osmanlı ailesi demek mümkün olduğunca tükettiğini kendi üreten bir birimdi.Ailenin kadınları yüksek düzeyde bir üretim faaliyetlerinde bulunuyorlardı.18.yy da ki dış ticaretin artışı bazı kentleri zenginlik getirmişti ve bazı merkezler zenginleşmiş ilginç mimari eserler ortaya çıkmıştır Bursa, Selanik ,İzmir ,Beyrut gibi.Fakat bu arada muhafazakar ve kanaatkar şehirlerde vardır Ankara gibi.
İmparatorlukta ,başkentten taşralara kitap, dergi gibi yayınlar fazla akmıyor,düzenli okuyucu ,düzenli bir kültür akışı görülmüyordur.aile hayatı ile ilgili birkaç ayrıntıya daha değinmekte fayda var.bunlardan ilki aile hizmetlileridir.Çok fakir olmadıkça ora sınıf halkın dahi evinde evin de yardımcılar vardı.Kölelik Osmanlı imparatorluğunda bir üretim gücü değildi.Türk mutfağında Türk aile yaşamının ve kültürünün en önemli kurumudur.Türk mutfağı bir imparatorluğun mutfağıdır, içinde değişik iklimlerden ve kavimlerden esintiler ve unsurlar vardır ve bazılarının sandığı gibi sadece İstanbul ve Rumeli’den ibaret değildir.Karadeniz’den Akdeniz’e orta Anadolu’dan Trakya’ya Kırım’dan Girit’e bütün Osmanlı ülkesinde bir mutfak zenginliği vardır.
19 YÜZYIL AİLE YAPISINDA DÖNÜŞÜM
Devlet erkanının Tanzimat dönüşümü ile ne toplumu ne aileyi nede bireyi düşündüğü söylenebilir.sadece idarede dönüşüm 19. asrın modern devleti ailenin iktisadi ,kültürel yapısını sağlamlaştırmayı, gençlerin eğitimini yönlendirmeyi, çocuk ve kadının hukukunu korumayı vazife ediniyor ve buna yönelik tedbirler almayı istiyordu.
Devlet her ne kadar gerçekleşeceği belirsiz olsa da toplumun nasıl yaşadığını öğrenmek istiyor ferdin hayatına inmek onu tanımak ve hayatını iyileştirmek, geliştirmek niyetindedir.Ailenin hukuku Osmanlı cemiyetinde en son değişebilecek en mukaddes, daha doğrusu en kapalı olandır.Osmanlı hukuk reformlarının gerekçeleri , dış dünyaya karşı diplomatik temsil meselesine uyum ve dış ticaret uygulamalarıdır. Bu nedenle mevcut hukuki yapıdaki değişme ve düzenlemeler bu alanlarda başlayıp mali ıslahat nedeniyle idari mevzuata sıçrayacaktır.Hukuk düzeni,kendini içten içe kemiren ve deyişimi hazırlayan bir düşünce sistemi ve prensipler bütünüdür.
19yy dünyasının koşulları içersinde merkeziyetçi ve bürokratik yapıya ve bu tür bir yönetimin gereği olan standart,derlenmiş bir hukuki mevzuata sahip olması kaçınılmaz olan Osmanlı imparatorluğu modernleşmenin ilk adımlarını askeri mekteplerdeki ıslahatla beraber hukuk alanında atmıştır.İmparatorluk dünyanın yeni ekonomik düzenine ayak uydurmak için ilk önce Fransız ticaret kanununu kabul etti.yargı usulünde de nizami mahkemelerin kurulup yargı alanının günden güne şer’i mahkemeler aleyhine genişlemesi Tanzimat tan sonra görülen bir gelişmedir.
Avrupalılaşan Osmanlı yargı düzeninde istinaf ve temyiz gibi müesseselerle, mahkemeler bir hiyerarşiye bağlanıyor ve bir tür denetim geliyordu.Kadı’nın hukuken tek otorite olduğu İslami sistemden oldukça uzaklaşılmıştır.







7

MODERN AİLE ÖZLEMİ
19. yüzyılın sonunda bir modern aile tipine özlem başladı. Ailede fakirlik , halen cariyeliğin sürmesi , kadınların cehaleti , nedeniyle ortaya çıkan bu gibi özlemler değişikliği teşvik ediyor ,sorunların tartışılmasına sebep oluyor , ama öte taraftan da gerçeği görmeyi ve gerçekçi bir yaklaşımla geleceği planlamayı da önlüyordu. II.Meşrutiyet döneminde modernleşmeci fikir akımları ve siyasal girişimler aile ve evlilik kurumuna da dikkatle eğilmekte, yöneticiler hukukçular ve düşünürler arasındaki tartışmalar olmakta ve devrin romancılığı, Türk kadınının sorunlarını didaktik bir üslupla ele almaktaydı.Türkiye bütün Ortadoğu’da son yüzyılın ekonomik yönden en hızlı değişim geçiren ülkesidir. Bu değişimde sadece tarımsal-sınai gelişme değil; önemli ölçüde hukuk reformları , sosyo-kültürel reformlar da etkin olmuştur. Modernleşen Türkiye’de ailenin geçirdiği yapısal değişimi bilmek bu nedenle evrensel bir anlam taşır.
20.yüzyılda toplumsal gelişme kadar, değişme ideolojisi de değişmeyi hızlandırmış ve iktisadi refah ve şehirleşme ve kadın-erkek ilişkileri de eski çizgilerini kaybetmeye başlamıştır.
Türk ailesi sosyolojik değişim geçirmektedir. Toplumsal değişimin getirdiği zorlamalar kadar; kültürel ve dünya görüşü kalıplarının değişimi ve bireylere sunumu ile de büyük aile yıpranmaktadır.
20.yüzyıl sonunda Türk ailesi çocukların eğitimine fizik anlamda yetiştirilmesine ,tüketimine geçmişte olduğundan çok daha fazla önem vermektedir. Nüfus artışının azalmasına rağmen 21. asrın ortalarında faal nüfusu ve dinamik gençliğimiz ile olumlu bir konumda olacağız. Zira Osmanlı’dan bu yana toplumumuz ve ailemiz en önemli görevini büyük başarıyla yerine getirmiş, savaşlar, iktisadi sıkıntılar, salgın hastalıklar zincirini kırarak Türk tarihine sağlıklı ve dinamik nesiller yetiştirmiştir.

SONUÇ:
Osmanlı ailesi 18.-19.yüzyıl İstanbul’unda çekirdek bir ailedir.bir önceki kuşak hane içinde bulunabilir , ama kural değildir. Küçük şehir ve köylerde büyük aile ve sülale hakimdir.19.yüzyıl sonu 20.yüzyıl başında ise artık İstanbul ailesinin çekirdek aileden oluştuğu ve İstanbul nüfusunun doğumla artmadığı son araştırmalarla ortaya çıkıyordu.Kuşkusuz ki Tanzimat dönemiyle başlayan hukuk reformları aile konusuna da yansımıştır.
Toplum kendi geleneklerini hukuki metinlere uydurmakta ve bir ölçüde geleneklerini de kanun koyucuya kabul ettirmektedir. Ancak gelenek de değişmektedir ve bu değişime de hukukçu yön verebilir. Nitekim bizim tarihimizde hukukun bunu önemli ölçüde başardığını da söylemek mümkündür.
Aile üniversal özellikleri olan bir kurumdur, ama onun yerel renkleri de bu özellikleri kadar önemlidir.













8
YORUM
Yazarın bu eseri herkese ve her yaştan okuyucuya hitap edebilecek nitelikte olmayıp,belirli bir bilgi birikimine ve öngörüye sahip insanların okuyup yorumlayabileceği çok geniş kapsamlı ve konuları derinlemesine irdelenmiş Osmanlı toplumunda aile konusu içeriği bakımından tüm ince ayrıntıları içeren nitelikte olup her türlü ayrıntılı bilgilere ulaşılabilecek bir kaynaktır. Gerek bölümlere ayrılış ve inceleniş bakımından bir ders kitabı niteliğini barındırmakla birlikte olayların sosyolojik bakımdan da yorumlanması ve algılanmasına olanak sağlamaktadır. Kitabın konu ile ilgili tam bir tarihi analiz olduğunu söylemek hiç de yanlış olmaz , zaten yazarın bilimsel kimliği dolayısıyla da bunun aksini düşünmek mümkün değildir. Tüm bilgi birikimini, araştırmalarını aktarmıştır. Anlatılanlarla ilgili çok örnek kullanımı da aslında kitabın konuya hakim insanlar açısından kesinlikle olumlu bir yapıya sahip olduğunu gösterse de bazı bölümlerde gereğinden fazla gibi görünmekle birlikte okuyucuyu yorduğu da söylenebilir. Bunun yanında okuyucunun belli oranda tarihi terminolojiye sahip olması gereken durumlar da vardır. Ancak kitabı okurken yine de bunun en aza indirilmeye çalışılıp gerekli açıklamaklara yer verildiğini de gözden kaçırmamak gerekir. Yine kitabın başvurulan ve yararlanılan arşiv evrakı bölümünü de göz önünde tutarsak böylece yazarın bakış açısından elindeki envanterlerin kullanılışı ve bir araya getirilişi ve buna yazarın bilimsel kimliğinin ve bilgi birikiminin eklenmesiyle bu kitabının ve diğer eserlerinin ortaya çıkışı hakkında daha çok bilgi sahibi olma şansına sahip olabiliriz. Tüm bunlara ek olarak yazarın kişiliği ve eserleri ile ilgili olarak Murat Bardakçı tarafından 2001 yılında Hürriyet Gazetesinde yayınlanmış olan aşağıdaki makale de tüm bu sentezi açıkça ortaya koymaktadır.































Bunun hakkında hemen düşüncelerinizi ya da sorunlarınızı yazabilirsiniz...

Hızlı Yorum Sistemi
x

Mesajınız gönderildi.

Mesajınız gönderilemedi.

Güvenlik sorusu yanlış.

İsim Email Şifre Kuran'daki ilk sure

Yorumlar :

Henüz yorum yapılmamış