KİRALIK KONAK – ROMAN ÖZETİ
Naim Efendi çok zengin, zengin oldugu kadarda hesapli bir kisiydi. Babasindan kalma bir servetti. Büyük bir ihtimamla idare ve muhafaza ediyordu. II. Abdülhamit döneminde devletin yüksek mevkilerinde bulundu. Bir çok defalar valiliklerde dolasti. Sürayi Devlet Azasi, Rüsümat Müdiri Umumisi oldu. Inkilaptan iki sene evvel dolasik bir “TEVLIYET” (Mütevellilik) davasi yüzünden istifasini verdi ve Hükümet islerinden tiksinerek bir köseye çekildi. Fakat memuriyet döneminden kalma bayramlasma ve özel deftere imza olayini hiçbir zaman aksatmazdi.
Bütün çocuklugu, bütün gençligi Istanbul ‘un en kalabalik konaginda geçen Naim Efendi eglenceli meclisleri, ahbap arasindaki sohbetleri, misafirlere ziyafetleri çok severdi. Fakat öyle bir zaman yasadi ki bunlarin hepsi yasakti. Naim Efendi yeni sazdan, yeni sarkilardan zevk almak söyle dursun, son senelerde yazilan ve konusulan Türkçe’yi de anlamiyordu.
Bundan bes sene öncesine kadar karisi Nefise Hanimefendi yani basinda idi, rahatini huzurunu mümkün mertebe koruyordu. Zira, bu ihtiyar kadin ölünce evin içinde yalniz kaldi. O öldükten sonra yerine Sekine hanim geçti; fakat Sekine Hanim hiçbir cihetten annesine benzetmiyordu. Tabi ki babasi gibi çekingen, içinde titiz, iradesiz, tembel bir kadindi; hususiyle kocasinin nüfusuna ve çocuklarinin arzularina son derece uyardi. Kocasi ise kirk bes yasinda bir züppeden baska bir sey degildi.
Naim Efendinin damadi Düyunu Umumiye Müfettislerinden Servet Bey, Naim Efendinin safligindan yararlanarak bütün iradesini konak içerisinde istedigi gibi yürütüyordu. Servet Beyin oglu Cemil henüz yirmi yasinda bir mektup çocugu olmasina ragmen Beyoglu’ndaki büyük lokantalarin, gazinolarin, barlarin sadik gediklisi idi. Bu yasinda bir çok zevkleri vardi. Biraderinin küçük sirlarinda vakif olan Seniha ise son çikan moda gazetelerinin resimlerine benzerdi. Körpe ince ve çolak vücudu ipek böcekleri gibi daima biçim degistirme, baskalasma içerisindeydi.
Pazartesi günleri Seniha’nin çay günleridir. Avrupa’nin bütün kibar kadinlari gibi o günleri giyinir; kusanir ve tam beste konagin salonunda nadir görülen bir hanimefendi vakariyle ziyaretçilerini beklerdi. Seniha salonun bir kösesinde iki genç kizla halasinin torunu Hakki Celis’in kendisine okudugu siirleri dinler, gözüküyordu. Bu genç kendisinden iki ay küçük olmasina ragmen ve bir çok siiri bazi mecmualarda çikmasina ragmen ona parmaklari mürekkep lekeli ve pantolonunun dizleri çikmis zavalli bir mektep çocugu gibi görünmekten kurtulamiyordu. Saat bese henüz gelmisti ki; Faik Bey konagi ziyarete geldi. Faik Bey Cemil’in yakin arkadaslari arasindaydi. Kumral, zayif, uzun saçlari iyi taranmis bir gençti. Küçük yasindan beri Avrupa’nin muhtelif sehirlerinde dolasmis, oturmus oldugu için hareketlerinde hiç sahte görülmeyen bir frenk zarafeti ve kivrakligi vardi. Faik Bey ile Seniha arasindaki münasebetin bir arkadaslik derecesinden fazla oldugunu genç kizin bütün erkek ve kadin arkadaslari bili verirlerdi.
Fakat, buna da hafif bir flört manasini verirlerdi. Zira Faik Bey, pek çapkin bir delikanli ve Seniha, pek suh bir genç kizdi. Günden güne aralarindaki sevgi çogalmaya basladi. Faik Bey için Seniha’yi sevmek birdenbire vazgeçilmeyen ihtiyarlardan biri oluverdi. O simdi kumara ne kadar düskün ise, Seniha’yi da o kadar ariyor. Seniha’ya kendini o kadar düskün hissediyordu. Dört günlük bir ayriliktan sonra sabah Faik Bey konaga geldi. Henüz herkes uykudaydi. Saçlari karma karisik, yüzü sapsariydi. Yanaklarinda üç günlük bir sakal, toz renginde bir kir tabakasi vardi. Seniha ne var? Ne oldu? Demek isteyen gözlerle Faik Bey’ i süzdü. Faik Bey sessiz bir sekilde hiçbir sey söylemiyordu. Seniha daha sonra kardesi Cemil’ den ögrendigi kadariyla Faik Bey’ in kumarda Üç yüz elli lira kaybettigini ve paraya ihtiyaci oldugunu ögrendi. Cemil parayi Seniha’nin büyükbabasindan istemesini söyledi. Seniha’nin bunun mümkün olmayacagini söylemesi üzerine Cemil Seniha’nin elmaslarini rehin koymasini istedi.
Seniha dolabini açti içinden bir çekmece çikardi. Çekmecenin içinden birkaç tane mahfaza aldi ve birer birer Cemil’e uzatti.
Ve hayatinda ilk defa olarak agir ve ciddi bir sekilde düsündü, kaldi. Hayat bir an içinde, ona çiplak ve en kaba haliyle görünmüstü. Bu dünyada her sey ne bayagi, ne beyhude, ne kirliydi... Bu dünyada güzellik bir hayal, sezgi bir efsane, asalet ve zerafet, insanin üstünde hafif bir cilaydi. En güzel bir yüze bir iskelet ifadesi vermek için iki gecelik bir uykusuzluk, bir sevgiyi bir alisverise çevirmek için birkaç paket iskambil kagidi, en zarif bir adami bir dilenciye döndürmek için üç yüz elli liralik bir borç kafiydi.
Seniha kalbinin bu bir günlük imtihanindan epeyce degismis çikti. Asktan evvel ki alayci, havai, suh ve isveli haline avdet etti.
Konagi kiraya verip kardesi Selma Hanimefendinin yanina tasinma bahsi çiktigindan beri Naim Efendi’ nin rahati huzuru büsbütün kaçti. Selma Hanimefendinin karari o kadar katiydi ki hiçbir mazeretle bunun önüne geçmek kabil olmuyordu.
NAIM EFENDI;
“Burada dogmusum, burada yasamisim, ihtiyarlamisim! Nasil birakir giderim? Diyordu.”
SELMA HANIM;
“Burada, fareler, örümcekler ortasinda yapayalniz ölecegine, benim yanimda benim gözüm önünde ölürsün” diyordu.
Konak, Naim Efendiyle beraber, her gün biraz daha yikilip gidiyordu. Zili bozulan sokak kapisi agir bir tokmakla vuruluyor ve bir çok gicirtilarla mustarip bir hayvan gibi sarsila açiliyordu.
SONUÇ
Kitabin Ana Fikri ve Kitap Hakkindaki Genel Degerlendirme:
Kiralik Konakta Osmanli Imparatorlugunun çöküs dönemindeki toplumsal nedenler dile getirilir.
Kiralik Konak Imparatorlugun çöküs çanlarinin kulak yirtan sesleri içinde, kusaklar arasindaki degisen deger yargilarin buna bagli olarak da yasam biçimlerinin çeliskisini sergileyen bir romandir.
Seniha – Faik – Hakki Celis üçgeni romanin yapisinin iskeletidir. Toplumsal rüzgarlarin savurdugu bu insanlar birer yaprak gibi uçusuyorlar, hiç topraga düsmüyorlar. Kiralik Konaktaki kahramanlarin ortak özelliklerinden biri de düsün-dükleri, ettikleri dünya ile gerçek yasamlari arasindaki baglantisizliklardir. Onlar için yasamin her gerçegi birer beklenmeyen darbedir.
Konagin dagilip satiliga çikarilmasiyla biten roman bir zümrenin çöküntüsünün üç kusaklik hikayesidir.