TARİH ŞUÛRU VE ÖNEMİ
Tarihin ve kültürel değerlerin her millet için büyük bir önemi vardır. İnsanlar, tarihi geçmişlerini, kültürlerini, medeniyetlerinin ortaya çıkışını ve mertebe kazanmalarını tarihin derin sayfalarından öğrenebilirler.
İnsanların geçmiş zamanların güzel hatıraları ile zaman zaman neşelendikleri gibi milletler de mazinin irfan ve zaferlerini yad ederek maddi ve manevi hayatlarını güçlendirirler.
Zira, zihinler yalanlarla ve uydurma bilgilerle de kaplı olsa, hakikatler tarihin berrak yapraklarında mevcuttur.
Mazisi derin, ihtişamlı ve insanı meziyetlerle dolu bir millet, tarihinden asla ayrı düşünülemez. Sonsuz bir müddet yaşamak arzu ve gayretinde olan, yüksek seviyeli ve milli şuurla kaplı bir milletin tarihini yaşatması kendileri için hayati bir görevdir.
Evet, geçmiş zaman gelecek zaman tohumlarının ambarı hükmünde olduğu gibi, gelecek zaman dahi geçmiş zamanın bir tarlası veya onu yansıtan bir aynasıdır.
Tarihte güzide eserler meydana getiren bir millet, ebediyen yaşamaya layıktır. Özellikle, ilim ve irfan adamlarıyla insaniyet namına yüzlerce, binlerce eserler meydana getiren milletimiz ebede kadar ayakta durmaya layıktır.
Millet olarak daima terakki etmek için, ecdadımızın hayatını, hususen mukaddesata hürmet ve saygılarını iyice araştırıp, incelememiz gerekir. Zira ecdadımız, örf, adet ve mukaddesata gösterdikleri itibar ile asırlarca dünyanın dört bir yanında hakimiyet sürmüşlerdir. Ruhlarında sarsılmaz bir iman, bünyelerinde ölmeyecek gibi bir irade taşıyan milletler, hiçbir vakit ve hiçbir surette yok olmaz ve edilemezler. Evet, en müthiş ihanetlere ve saldırılara rağmen, yüce milletimiz çok sağlam bir irade ile tarihine, kültürüne ve mukaddesatına sahip çıkarak hiçbir millete eğilmemiş ve ayakta kalmayı başarmıştır.Tanzimat'tan bu yana çeşitli hile ve sinsi oyunlarla bu milleti, bu ruhtan, bu cevherden ve bu merkezden uzaklaştırmak için büyük gayretler gösterilmiştir. Sonuçta bu milleti kısmen de olsa merkezinden uzaklaştırmayı başarmışlardır, fakat yörüngesinden çıkaramamışlardır. Zira bugün ki şuurlu genç nesil, bu tehlikelere ve oyunlara karşı çok daha uyanık ve dikkatlidir. Artık yabancı kültürlere özenmekten kurtulup, kendi öz kültürü içinde hareket etme zaruretini idrak etmişlerdir. Zaten asıl mesele, biz gençlerin mukaddesata ve milli kültür ve şuura karşı duyacağımız sevgiden ve saygıdan kaynaklanmaktadır. Ancak bu sayede istikbale endişesiz bakabiliriz.
Silkelenip kendine dönme, derlenip toparlanma şuuru, bu yüce milletin çekirdeğinde, özünde mevcuttur. Tarihimize bakarsak eğer Selçuklu Devletinin yıkılmasından sonra Osmanlı Devletinin hemen ortaya çıkıp, asırlarca dünyaya hakim olmaları bunun en bariz örneğidir. Cenab-ı Hak rahmetinin bir göstergesi olarak Anadolu’ya; Mevlanalar, Edebaliler, ziyadar mürşitler, harikulade zekaya sahip mütefekkirler ihsan etmiştir.
İşte bu zatlar, milletin manevi mimarları ve rehberleri oldular. Bunlar, tarihimizin semalarında devamlı parlayan fazilet yıldızlarıdır. Tarihimiz bu zatlar sayesinde Avrupa ve Amerika gibi milletlerin mazisine nasip olmayan bir şeref kazanmıştır. Amerika henüz keşfedilmemişken, Ruslar vahşiler gibi birbirine saldırırken, Avrupa cehalet sisi altında, zulüm ve vahşetin cehenneminde kavrulurken, ecdadımız hikmet ve adaletin, ilim ve irfanın, şan ve şerefin doruklarında idi.
Eğer bu devlet; milleti millet yapan bu değerlerden kopacak olursa, devamını, birlik ve beraberliğini asla muhafaza edemez. Tarih şahittir ki, ecdadımız ne zaman inancına ve kültürel değerlerine sımsıkı sarılmışsa terakki etmiştir. Kendi ruh ve benliğine uygun olmayan kültür, örf ve adetler bu milletin birliğini ve bütünlüğünü tamirden ziyade tahrip etmiştir.
En sağlam ve emin yol, hayatını, dinine ve milletine feda edecek, hakiki inanca sahip, iradeli, iffetli, geçmişi ile geleceğinin hesabını yapabilecek bir neslin yetiştirilmesidir. Ta ki, kaybettiğimiz değerlerimizi, ilim ve irfanın ışığı altında arayıp bulalım.
Elbette bir millet için ilimde, irfanda ilerlemek, medeniyetin ileri safhalarında bulunmak zaruridir. Fakat bu ilerleme ihtiyacı o milleti ruhundan koparmamak, ona tarihini, kültürünü unutturmamak şartıyla fayda verir.
Eğer biz sağlam, şerefli ve haysiyetli bir hayatla ebediyen yaşamak istiyorsak, tarihimizden, ecdadımızdan bize miras kalan bu maddi ve manevi hazinelerden azami derecede istifade etmek mecburiyetindeyiz. Bütün zaferlerin, terakkilerin temelinde inanç, dil, kültür, örf ve ahlak gibi yüce unsurlar yer almaktadır. Bu değerler her milletin maddi ve manevi hayatının ışıklarıdır. Bu manevi unsurlardan mahrum olan bir milletin kanı kurur, bedeni felce uğrar, dağılır ve yok olur.
Geleceği nurlu ve saadetli bir hale çevirmek için, bu manevi değerleri şanlı ecdadımız gibi şuurla kaynaştırıp hayata mal etmeliyiz.
Böylece İslamiyet'le yoğrulmuş bu Müslüman Türk milletinin manevi şahsiyetini, kabiliyetini, dünya üzerine tekrar sunup, o eski haşmetiyle bütün milletlere rehber olacak bir yüce mevkiye çıkarmak tek hedef ve gayemiz olmalıdır.
İstikbal bu yüce müjdeye hamiledir.