YAHYA KEMAL BEYATLI (1884 - 1958)
Asıl adı Ahmed Agâh olan Yahya Kemal, 2 Aralık 1884'te Üsküp'te doğmuştur. Üsküp Belediye Başkanı Nişli İbrahim Naci ile şair Lefkoşçalı Galip'in yeğeni olan Nakiye Hanım'ın oğludur. Yahya Kemal, "islâm tesettürünün en şedîd bir muhitinde doğduğunu, yaşadığını ve öldüğünü" söylediği annesinin okuma-yazma bilmediğini ve "çok kuvvetli mutekid olduğunu" belirtmektedir. Çocukluk yıllarını, sonradan şiirnie de yansıyacak olan Rakofçi Çiftliği'nde geçiren Yahya Kemal, önce, babasının "eti senin kemiği benim" sözleriyle Gani Efendi adlı Hoca'ya teslim ettiği Yeni Mektep'e gitmiş, ancak buradaki öğrenciliği pek başarılı geçmeyince Üsküp'te yeni açılan Mekteb-i Edep'e kaydedilmiştir. Kendisi bu okul değiştirme olayına değinirken, "bu bana müslümanlıktan çıkmak gâvurluğa karışmak gibi bir şey göründü.(...) Yeni Mekteb'den Mekteb-i Edep'e geçişim Şark'tan Avrupa'ya geçişim oldu" demektedir.
Yahya Kemal daha sonra Üsküp İdadisi'ne girmiş (1892), ailesini Selanik'e nakledince oradaki İdadi'ye girmiş, annesinin ölmesi, babasının yeniden evlenmesi üzerine tekrar Üsküp'te okumak zorunda kalmıştır. 1902'de yatılı olarak Selanik'te okumuş, bir süre tekrar Üsküp'te okuduktan sonra İstanbul'a gönderilmiştir (1902). İstanbul'da Vefa İdadisi'nde okuyan Yahya Kemal, Mühendishane mezunu olan ancak ilerici düşüncelerinden ötürü askerlikten çıkarılan Serezli Zeki Bey'in etkisinde kalarak Jön Türk olmak üzere Paris'e kaçmıştır (1903).
Şunları yazmaktadır: "Alafranga neslin bir çok çocukları gibi bir Paris sevdasına tutulmuştum. (...) Memleketi zindan, Avrupa'yı nurlu bir âlem gibi görüyordum. İstanbul'un hafiyelik havasından ürkmüştüm. (...) Kendi millî muhitimin cenderesinden kurtulmak, Tevfik Fikret'in şiirinde, Halid Ziyâ'nın nesrinde ve bu iki müteceddidin peşine takılmış gençlerin eserlerinde, Fransızcadan tercüme edilmiş romanlarda gördüğüm âleme atılmak istiyordum".
Paris'te bir yıl yatılı olarak Meaux Okulu'nda okuyup Fransızcasını ilerleten Yahya Kemal, daha sonra Siyasal Bilgiler Yüksek Okulu'na girmiştir (1904). Bu sırada Ahmed Rıza, Abdullah Cevdet, Samipaşazade Sezai, Prens Sabahattin gibi ileri gelen Jön Türkler'le ilişki kuran Yahya Kemal, Abdülhak Şinasi Hisar ve sonradan Türkiye Komünist Partisi'nin lideri olan Şefik Hüsnü ile dost olmuş, 1912 yılında İstanbul'a dönmüştür. Dokuz yıl kaldığı Paris'ten İstanbul'a dönüşü talihsiz bir savaş gününe rasgelmektedir: "İtalya'nın Trablusgarp'u istilâsı münâsebetiyle Boğazlar kapalıydılar".
İstanbul'a dönen Darüşşafaka'da edebiyat ve tarih öğretmenliği yapan (1913) Yahya Kemal, Medretü'l-Vaazin'de de uygarlık tarihi dersleri vermiştir (1914). Daha sonra Darülfünun'da uygarlık tarihi, batı edebiyatı tarihi ve Türk edebiyatı tarihi derslerinde "müderris" olarak görev almış (1916-1919), Mütareke'den sonra Ati, İleri, Tevhid-Efkâr Hakimiyet-i Milliye gazetelerinde ve arkadaşlarıyla çıkardığı Dergâh dergisinde Millî Mücadele'yi destekleyen yazılar yazmıştır. Barış antlaşması için Lozan'a giden heyette danışman olarak yer almış (1922), daha sonra Urfa milletvekili olmuştur (1923).
Cumhuriyet'in ilânından sonra Varşova (1926) ve Madrid'te (1929) orta elçi olarak görev yapan Yahya Kemal, Madrit'teyken Lizbon elçiliğini de yürütmüştür (1931). Daha sonra Yozgat (1934-35), Tekirdağ (1935-1943), ve İstanbul (1943-1946) milletvekili seçilmiş halkevleri sanat danışmanlığı yapmış ve Pakistan Büyükelçisi iken emekli olmuştur (1949).
Yahya Kemal hiç evlenmemiş, ömrünün son yıllarını Park Otel'de geçirmiştir. Tutulduğu müzmin bağırsak kanamasının tedavisi için Paris'e gitmiştir (1957), ancak iyileşememiş ve bir yıl sonra aynı hastalıktan kaldırıldığı Cerrahpaşa Hastanesi'nde ölmüştür (1958). Ölümünden sonra İstanbul'da Yahya Kemal'i Sevenler Derneği ile Yahya Kemal Enstitüsü kurulmuş, bir Yahya Kemal Müzesi açılmıştır. Beşiktaş'taki Barbaros Serencebey Parkı'na heykeli dikilmiştir.
Edebiyat Hayatı
Daha Selanik İdadisi'nde "Esrâr" takma adıyla şiirler söyleyen Yahya Kemal , "şiire bir aşkla başladım" demekte, ilk şiirini mahallelerinde oturan Redife adındaki genç kız için "türkü güftesi olarak" yazdığını belirtmektedir. İlk yayımlanan şiirinin, hiç görmediği İstanbul'u "tasvir eden" "Hâtıra" adlı ve "mübtedi gençlerin pek bilmediği muzâri vezni ile yazılmış bir manzume olduğun" belirten Yahya Kemal, bu ilk ürününün İstanbul'da yayımlanan Terakkî mecmuasında çıktığını bildirmektedir. İstanbul'a geldikten sonra Tevfik Fikret'in, Cenap Şahabettin'in şiirlerini tanıyan Yahya Kemal, Servet-i Fünun şiirinin etkilerini taşıyan gençlik şiirlerini Ağâh Kemal imzasıyla İrtika, Mâlumat dergilerinde yayımlamıştır. Bu yıllarda, akrabalarından Abdurrahmanpaşazade İbrahim Bey'in evinde Hacı Arif Bey yönetiminde yapılan icra fasıllarını izleyerek Türk müziğini yakından tanımış, klasik bestecilerimizi derinden anlayıp sevmiştir.
Paris'te bulunduğu yıllarda Fransız sembolistlerinin yapıtlarına yakınlık duyan yahya Kemal, şunları yazmaktadır: "Gerçi Hugo'yu iyi anlıyordum, gerçi Gautier'yi ve De Banville'i iyi anlıyordum, gerçi Baudelaire ve Verlaine'i sıtmalı bir ibtilâ ile seviyordum, gerçi şahsî şairliğin en son nümuneleri olan Maeterlinck, Verhaeren gibi şiirleri yakından biliyordum, lâkin zevkim, bütün bu şairlere nisbetle çok geri sayılan Jose Maria de Heredia'nın şiiri üzerinde durmuştu".
Yahya Kemal Heredia aracılığıyla, sonraki yıllarda şiir anlayışını kökten değiştirmesine yol açacak Latin ve Yunan şiirini tanımış, Heredia'nın sonnet'lerinde "şiirin asıl madenine eliyle dokunduğu" duygusuna kapılmıştır. Paris'te Yahya Kemal'i derinden etkileyen ve tarih görüşünün oluşmasını sağlayan ikinci kişilik Albert Sorel olmuştur.
Bu iki etkiyle Türkiye'ye dönen Yahya Kemal, 1918'de Yeni Mecmua'da yayımladğı şiirleriyle büyük ilgi uyandırmış, daha sonra Edebî Mecmua, Şair, Büyük Mecmua, Şair Nedim, Yarın, İnci ve kendi kurduğu Dergâh dergilerinde yer alan yapıtlarıyla kendisini bir yol açıcı olarak kabul ettirmiştir. Bir anlamda modern Türk şiirinin başlatıcısı sayılan Yahya Kemal, "Hayal Şehir" adlı şiiriyle İnönü Sanat Armağanı'nı kazanmıştır (1948).
Yahya Kemal'in yapıtları ölümünden sonra, sağlığında kendisinin tasarladığı başlıklar altında yayımlanmıştır.
AKINCI
Bin atlı, akınlarda çocuklar gibi sendik;
Bin atlı o gün dev gibi bir orduyu yendik!
Ak tolgalı beylerbeyi haykırdı: İlerle!
Bir yaz günü geçtik Tuna'dan kaafilelerle...
Şimşek gibi bir semte atıldık yedi koldan.
Şimşek gibi Türk atlarının geçtiği yoldan.
Bir gün dolu dizgin boşanan atlarımızla
Yerden yedi kat arsa kanatlandık o hızla...
Cennette bugün gülleri açmış görürüz de
Hala o kızıl hatıra titrer gözümüzde!
Bin atlı, akınlarda çocuklar gibi sendik;
Bin atlı o gün dev gibi bir orduyu yendik!