YUNUS EMRE VE İNSAN SEVGİSİ
Yunus Emre, 13. yüzyılın ikinci yarısı ile 14.yüzyılın ilk yarısında yaşamış bir Türk ozanı ve düşünürüdür. Düşüncelerini, şiirlerinin bulunduğu "Divan"da ve "Risalet al-Nushiyye"de açıklamıştır. Yunus'un görüşlerinde insan sevgisi ve hoşgörü esastır. Varlığın yaratıcısı Tanrı'dır. Tanrı gönül temizliği ile kavranır ve sevilir. Tanrı'nın yarattığı en olgun varlık insandır. İnsan hatalar da yapabilir. Ancak Allah sevgisi, insanı yanlışlardan ve geçici nesnelerin tutkusundan kurtarır. İnsan felsefesine önem verildiği derecede yeryüzünde mutluluk sağlanır. Erdemli davranışlar da Tanrı'ya ve ilahi gizlere yaklaşmayı sağlar. Yunus Emre, insanın değerini kimi şiirlerinde şöyle belirtmiştir:
Ak sakallı bir hoca
Bilemez hali nice
Emek yemesin hacca
Bir gönül yıkar ise
Gönül Çalabın tahtı
Çalap gönüle baktı
İki cihan bedbahtı
Kim gönül yıkar ise
Bir kez gönül yıktın ise bu kıldığın namaz değil
Yetmişiki millet dahi elin yüzün yumaz değil.
Zor günlerde, zor günlerin aşılmasında halkın moralini ve manevi yapısını güçlendirenlerin en başlarında yer almıştır.
Sadece kişi ve kişileri değil insanlığı ve tüm dünya insanlarını kucakladığını şiirlerindeki üstün duygularla birbirlerini tamamlayan mesajlar halinde adeta ilan etmiştir. Bu ilkeleriyle de daima insanlık anlayışı ve sevgisi içinde olmuştur.
O; tüm dünya insanlarının
olma" ilke ve düşüncesini şiirlerinde konu ederek birleşmiş milletlerin 10 aralık 1948 de kabul ettikleri "insan hakları evrensel beyannamesi" ni ve insanlar arasındaki ayrılık ve farklılıkları da kabul etmeyerek eşitliğin tanınması halka yakın ve alçak gönüllü olunması düşünce ve prensiplerine dayalı olan "demokrasi" nin de temelini atmış oluyordu.Hakk yolunda olmak isteyenlere de rehber
özgürlüğü için kardeşlik duygularıyla dolu "insanlık" ve "insancıllık" savaşı vermiştir
Denilebilir ki Yunus Emre:
Tüm dünya insanlarına o yolda gelişmeleri için insancıl olma şeklinin mesaj ve dersini de vermiştir. Bir başka deyişle : Yunus Emre "insan sevgisi tohumunu" kendi ilkeleriyle tüm dünyaya eken ve yayan ilk insan olmuştur.
Önemli olan şudur: Yunus Emre insan sevgisi çağırışını sadece İslam alemine değil din ve ırk ayrımı yapmaksızın tüm dünya insanlarına karşı yapmıştır. Bu duygularını açıklayan bir şiiri şöyledir.:
dünya benim rızkımdır kavmi benim kavmimdir
diyerek yüce Allah'ın kulları için yarattığı tüm nimetler benim rızkımdır. O halde yüce Allah'ın yarattığı tüm insanların kavmi de benim kavmimdir, tüm dünya insanları aynı kavimdendir kardeştirler demiştir. Yunus'a göre her doğan çocuk önce yüce Allah'ın kulu olarak dünyaya gelir o halde her kul için ırk, renk, dil, ve din ayrımı yapılmamalıdır.
Bu konuda şöyle düşünüyorum:
Uzay yolculuğu yapan "astronotlar" dünyamızın diğer uydular ve gezegenleri yanında çok küçük olduğunu söylüyorlar. O halde: Yunus'a göre bu küçük dünyada yüzlerce ülkelerin ve milletlerin ayrı ayrı yaşayıp birbirleriyle "toprak kavgası" yapmaları gereksizdir yazıktır, yanlıştır.
Yunus Emre bin yıl sonrasını gören bir insan olarak bence bu konuda şöyle düşünmek gerekiyor:
bir gün gelecek tüm dünya insanları birleşecek ve "dünya birleşik devletleri" ni kuracaklardır. Böylece Yunus Emre'nin insancıl görüşü de belki de binlerce yıl sonrasında da olsa gerçekleşecektir. Çünki bana göre: (Yunus Emre dünya görüşlerinde hiç aldanmamıştır) o insancıllığı bu üstünlükleriyle ebediyetleştirmiş olacaktır.
Nitekim dünya insanlarınca hala bir çözüme vardırılamayan insan hakları, her insanın hür ve eşit olma ilkesini Yunus Emre bir şiirinde :
72 millete bir gözle bakmayan
şer ün evliyasıysa hakikkâta ası dır
Diye belirttiği insancıl düşüncelerini 700 yıl öncesinden korkusuzca ve hiç çekinmeden böylesine ilan etmiş ve bu gerçeklere göre de "özgürlüğü" "insan haklarını" "insanlığın hür ve eşit olan Yunus Emre nin inanç dünyasındaki Allah sevgisi, insan sevgisi, hoşgörü ve her konuda düşündürücü olan şiirlerinden örnekler sunmaya çalışacağım. Yunus Emre'deyince O'nün ilk akla gelen etkinliği kuşkusuz engin anlamlı "hoşgörü" anlayışıdır, o halde önce bu öğütlerinden oluşan şiirlerinden bazılarını sunayım.
Her kim bizi yerer ise hak dileğin versin ana
Bizlere taş atanlara güller nisar olsun ana
Çerağıma kastedenin hakk yandırsın çerağını
Demiştir'ki, bu güzel şiiri şöyle yorumlamak mümkündür:
Bizleri yerenlerin dileği kabul olsun, bizlere taş atanlara güller saçılsın ışığımı söndürenin ışığını da Allah yaksın
Demek istemiştir.
Bize didar gerek, dünya gerekmez.
Bize davi gerek, mani gerekmez.
Şiiri ile de bize mana gerekir, dava gerekmez demiştir.
Ben gelmedim davi için, benim işim sevgi için .
Dostun evi gönüllerdir gönüller yapmaya geldim.
Şiiri ile de ben bu dünyaya kavga için gelmedim, sevgi için geldim dostun evi yani yüce Allah'ın evi gönüllerdir, gönüller yapmaya geldim demiştir.
Yunus Emre bir çok şiirinde, kibirlililerden ve haset duyanlardan yakınmış ve bir nevi manevi hastalık olan ve insanlara çok zarar ve hasetlik, kıskançlık veren kibir için şöyle demiştir:
kibir yolu insanlık yolundan ayrıdır.
Diyerek kibirlilik ve insanlığı böyle karşılaştırmıştır.
bugün yalan söyleyen yarın utanasıdır.
Diyen Yunus Emre
eğriliğ koyasın doğru yola varasın
kibir kini çıkargıl, erden nasip alasın..
Demiştir. Yine kibir üzerine olan bir şiirinde;
giderdim gönlümden kini, kin tutanın yoktur dini
Demiştir ki çok düşündürücüdür...
diken olma gül ol eren yolunda..
Nasip oldu Macaristan'da da Yunusumuzu anlattım orada bana "Yunus bizimdir" onun adı "Yanoş İmre'dir" dediler . Bu iddia ve düşüncelere göre ben de:
Milli Şairimiz Mehmet Akif Ersoy'un Çanakkale Şehitlerimiz için:
Sana dar gelmeyecek makberi kimler kazsın
Şiirine nazire olarak Yunus Emre'mize "15 mezar yeri azdır ona dünya insanları sahip çıkıyor o halde Yunus'umuza dünya bile dar geliyor." Demek istiyorum bana göre o mezarlar Yunus Emre'nin manevi makamlarıdır.
Sırası gelmişken hemen şunu da arz edeyim ki: asıl adı "Yunus" olan Yunus Emre, "hakk aşıkı" yani Allah aşıkı anlamında olan "Emre" sözcüğünü şeyhi olan Tapduk Emre'de olduğu gibi adına ilave etmiş olmasını bir şiirinde
ilk adım Yunus idi, adıma aşık taktım
diyerek belirtmiş ve böylece Türkiye'mizde Atatürk'ten evvel soyadı yok iken dünyamızda ilk defa kendi soyadını bulan ve koyan ilk insan olmuştur.
Daha ilk öğrenim çağında, küçük yaşta bir köy çocuğu olmasına rağmen, zamanın alfabesine de uygun olarak:
elif okuduk ötürü, pazar eyledik götürü
yaratılanı severiz yaratandan ötürü.
deyimini, bir şiir ölçüsü ve hoşgörü anlamı içinde söyleyiveren Yunus Emre bu şiiriyle kul olan insanlar dahil, tüm yaratıkları, yüce Allah'ın yarattıkları olarak kayıtsız şartsız sevmeliyiz, demiştir.
Ve: yine o yıllarda hüküm süren yokluklar kıtlıklar içinde kıvranan insanların dert, acı ve üzüntülerini içi yanarak görüpte:
ete deriye hüründüm.. Yunus oluban güründüm
demiş olmasıyla da ileride çok üstün ve ulu bir kişi olacağının müjde ve işaretini daha o zamanlarda vermiş oluyordu. Ona daima ihtiyacı vardır ve olacaktır diyebiliyoruz.Yunus adına şöyle bir kıyaslama yapmak istiyorum: 1940Tı yıllarda "Hitler" adında bir şahıs çıktı tüm dünya insanlarını gruplara böldü, uzun yıllar süren harplerde milyonlarca insan öldü ama, aradan geçen 20-30 yıl sonrasında bu düşman uluslar birbirleriyle yakın oldular aynı gruptan oldular, müttefik oldular.
Şimdi bir (Saddam) çıktı o da milyonlarca insanın ölümüne aç kalmasına sebep oldu, ama göreceğiz pek yakın gelecekte Irak ta komşu ülkeleriyle dost olacaktır.
Dünyamızda insanlık tarihinde harpler, savaşlar hep böyle örneklerle doludur.
İşte belirtmek istediğimiz 20-30 yıl sonrasını göremeyen süper ülkeler ve 1000 yıl sonrasını gören Yunus Emre.
Biz Türkler için Yunus Emre'nin öz Türkçe'mize olan hizmetleri çok büyük ve eşsiz denecek kadar önemlidir. 700 yıl öncesinde Arapça ve Farsça'nın Anadolu'muzda pek revaçta olduğu bir çağda Türk halkının rahatça ve kolayca anlayabileceği şekilde ve Türk geleneklerine de uygun olarak, hece ve vezinler kullanarak ve sadelik içinde kalarak öz Türkçe'yi kullanıp şiirler yazmış olması bir Türk olarak Türkçe'mize "can" katmıştır.
Türk dilinin o özellik ve güzellikleriyle çağımıza kadar gelmesine büyük etkileri olmuştur.
O, tüm dünya insanlarına medeni ve sosyal düzen kurulmasını anlamlayan düşüncelerini yayarken, en derin, en büyük olayları en sade sözcükler kullanıp öz Türkçe'yle konuşmuş ve yazmış olmasıyla Anadolu'muzda ondan önceki yıllarda olduğu gibi süregelen yabancı dil akımını ve onların birlikte getirdikleri Türkçe ahlak ve geleneklerine uymayan ters düşen düşünce, kültür ve edebiyatına da böylesine engel olmuş durdurmuş ve önlemiştir.
Nitekim: Zamanla Yunus Emre adı öylesine duyulmuş, öylesine yüceltilmiş eşine rastlanmayacak ölçüde öylesine sevilmiştir ki bu üstünlükleri:
a- Türk milletinin kalbinde yüzyıllardır yeri olan "Milli Şair"
b- Tasavvufi şiirleriyle ilahi güçte "Tasavvufi Şair"
c- Türk halk edebiyatının nirengisi, yaratıcısı Türkçe şiiri dehasının temsilcisi, mihrakı,
d- Dünyamızın ilk ve tek "insancıl şairi"
e- Evrenselliğe ve ölümsüzlüğe erdirilmiş büyük Türkçe düşünürü ve feylesofu olarak kabul ettirmiştir
Bu insancıl üstünlüklerini düşününce de tüm insanlık alemi Yunus Emre ye minnettardır.
Daha; 40-50 yıl önce bile memleketimizde her konudaki yazarlarca anlaşılmasında çok güçlükler çekilen yabancı dil ve sözcüklerine itibar edilmesi yeni kuşaklarca anlaşılamaz bir hal alıyordu. Böylece de Türkçe diline karşı olan saygısızlıkları düşününce de Yunus Emre'nin 700 yıl öncesinde Türkçe'mizi saf ve sade olarak kullanmış olmasını büyük ve milli bir olaydır diye düşünüyorum. O, dünya insanlarını birbirlerine yaklaştırmayı amaç kabul eden şiirlerinde belirttiği tüm inanç ilkeleriyle insanlığı savunmuş, insanların dert ve acılarını açık ve seçik bir anlam ve anlatım düzen ve akışı içinde ve Türkçe konuşarak ve yazarak dile getirmiştir.
Zor günlerde, zor günlerin aşılmasında halkın moralini ve manevi yapısını güçlendirenlerin en başlarında yer almıştır.
Sadece kişi ve kişileri değil insanlığı ve tüm dünya insanlarını kucakladığını şiirlerindeki üstün duygularla birbirlerini tamamlayan mesajlar halinde adeta ilan etmiştir. Bu ilkeleriyle de daima insanlık anlayışı ve sevgisi içinde olmuştur.
O; tüm dünya insanlarının
olma" ilke ve düşüncesini şiirlerinde konu ederek birleşmiş milletlerin 10 aralık 1948 de kabul ettikleri "insan hakları evrensel beyannamesi" ni ve insanlar arasındaki ayrılık ve farklılıkları da kabul etmeyerek eşitliğin tanınması halka yakın ve alçak gönüllü olunması düşünce ve prensiplerine dayalı olan "demokrasi" nin de temelini atmış oluyordu.Hakk yolunda olmak isteyenlere de rehber
özgürlüğü için kardeşlik duygularıyla dolu "insanlık" ve "insancıllık" savaşı vermiştir
Denilebilir ki Yunus Emre:
Tüm dünya insanlarına o yolda gelişmeleri için insancıl olma şeklinin mesaj ve dersini de vermiştir. Bir başka deyişle : Yunus Emre "insan sevgisi tohumunu" kendi ilkeleriyle tüm dünyaya eken ve yayan ilk insan olmuştur.
Önemli olan şudur: Yunus Emre insan sevgisi çağırışını sadece İslam alemine değil din ve ırk ayrımı yapmaksızın tüm dünya insanlarına karşı yapmıştır. Bu duygularını açıklayan bir şiiri şöyledir.:
dünya benim rızkımdır kavmi benim kavmimdir
diyerek yüce Allah'ın kulları için yarattığı tüm nimetler benim rızkımdır. O halde yüce Allah'ın yarattığı tüm insanların kavmi de benim kavmimdir, tüm dünya insanları aynı kavimdendir kardeştirler demiştir. Yunus'a göre her doğan çocuk önce yüce Allah'ın kulu olarak dünyaya gelir o halde her kul için ırk, renk, dil, ve din ayrımı yapılmamalıdır.
Bu konuda şöyle düşünüyorum:
Uzay yolculuğu yapan "astronotlar" dünyamızın diğer uydular ve gezegenleri yanında çok küçük olduğunu söylüyorlar. O halde: Yunus'a göre bu küçük dünyada yüzlerce ülkelerin ve milletlerin ayrı ayrı yaşayıp birbirleriyle "toprak kavgası" yapmaları gereksizdir yazıktır, yanlıştır.
Yunus Emre bin yıl sonrasını gören bir insan olarak bence bu konuda şöyle düşünmek gerekiyor:
bir gün gelecek tüm dünya insanları birleşecek ve "dünya birleşik devletleri" ni kuracaklardır. Böylece Yunus Emre'nin insancıl görüşü de belki de binlerce yıl sonrasında da olsa gerçekleşecektir. Çünki bana göre: (Yunus Emre dünya görüşlerinde hiç aldanmamıştır) o insancıllığı bu üstünlükleriyle ebediyetleştirmiş olacaktır.
Nitekim dünya insanlarınca hala bir çözüme vardırılamayan insan hakları, her insanın hür ve eşit olma ilkesini Yunus Emre bir şiirinde :
72 millete bir gözle bakmayan
şer ün evliyasıysa hakikkâta ası dır
Diye belirttiği insancıl düşüncelerini 700 yıl öncesinden korkusuzca ve hiç çekinmeden böylesine ilan etmiş ve bu gerçeklere göre de "özgürlüğü" "insan haklarını" "insanlığın hür ve eşit olan Yunus Emre nin inanç dünyasındaki Allah sevgisi, insan sevgisi, hoşgörü ve her konuda düşündürücü olan şiirlerinden örnekler sunmaya çalışacağım. Yunus Emre'deyince O'nün ilk akla gelen etkinliği kuşkusuz engin anlamlı "hoşgörü" anlayışıdır, o halde önce bu öğütlerinden oluşan şiirlerinden bazılarını sunayım.
Her kim bizi yerer ise hak dileğin versin ana
Bizlere taş atanlara güller nisar olsun ana
Çerağıma kastedenin hakk yandırsın çerağını
Demiştir'ki, bu güzel şiiri şöyle yorumlamak mümkündür:
Bizleri yerenlerin dileği kabul olsun, bizlere taş atanlara güller saçılsın ışığımı söndürenin ışığını da Allah yaksın
Demek istemiştir.
Bize didar gerek, dünya gerekmez.
Bize davi gerek, mani gerekmez.
Şiiri ile de bize mana gerekir, dava gerekmez demiştir.
Ben gelmedim davi için, benim işim sevgi için .
Dostun evi gönüllerdir gönüller yapmaya geldim.
Şiiri ile de ben bu dünyaya kavga için gelmedim, sevgi için geldim dostun evi yani yüce Allah'ın evi gönüllerdir, gönüller yapmaya geldim demiştir.
Yunus Emre bir çok şiirinde, kibirlililerden ve haset duyanlardan yakınmış ve bir nevi manevi hastalık olan ve insanlara çok zarar ve hasetlik, kıskançlık veren kibir için şöyle demiştir:
kibir yolu insanlık yolundan ayrıdır.
Diyerek kibirlilik ve insanlığı böyle karşılaştırmıştır.
bugün yalan söyleyen yarın utanasıdır.
Diyen Yunus Emre
eğriliğ koyasın doğru yola varasın
kibir kini çıkargıl, erden nasip alasın..
Demiştir. Yine kibir üzerine olan bir şiirinde;
giderdim gönlümden kini, kin tutanın yoktur dini
Demiştir ki çok düşündürücüdür...
diken olma gül ol eren yolunda..
Diyerek gül ile dikeni karşılaştırarak faydalı olmayı önermiştir.
işidün en yarenler, aşk bir güneşe benzer.
Aşkı olmayan gönül misalitaşa benzer.
Diyen Yunus Emre'nin şiirlerindeki aşk sözcüğü ve deyimi her defasında "Allah aşkı" anlamında kullanılmıştır.. Yunus Emre'nin şiirlerinde "derviş" sözcüğü çok geçer. Bakınız ne demiştir:
Derviş gönülsüz gerek, sövene dilsiz gerek
dövene elsiz gerek, Önerisinde bulunmuştur.
Yunus Emre şiirlerinde insanların daima helal den yana, doğruluktan yana olmaları için ölüm konusunu çok işlemiştir. Yunus Emre insanları terbiye için daha çok ölüm olayını konuşmuştur :
neye geldik dünyaya, idrak eyle bilmeye
işbu yalan dünyada mağrur olmamak gerek
şunlar ki çoktur mallan, gör nice oldu halleri
sonucu bir gömlek giymiş onunda yoktur yenleri ne
kapı vardır giresi, ne yemek vardır yiyesi
ne ışık vardır göresi, dün olmuştur gündüzleri
Diyerek insanlar için olan ölüm sonrasını böyle anlatmıştır.
Taht sahibi olanların, tahtlarına ve saltanatlarına fazla güvenenlerin de sonlarını şöyle dile getirmiştir:
Nice tahta çıkanlar yere düştü
Nice benim diyene sinekler üstü
Demiştir ki övünenlerin, mağrur olanların birgün olup yüzlerine sineklerin üşüşeceğini bilmelerini istemiştir. Ölüm sonrasını anlatan bir şiiri de şöyledir: Sevelim, sevilelim dünyaya kimse kalmaz.
Bu şiiri ile insanların birbirlerini sevmelerini, çünkü sonuç olarak insanların baki değil dünyamızın baki olduğunu belirtmiş oluyor
Yunus Emre'nin her konuda çok anlamlı şiirleri vardır, bakınız:
Gülme sakın sen ana iyi değildir sana.
Kişi neye gülerse başa geleğen olur.
İşte hepimizin "gülme komşuna gelir başına" diye kullandığımız ata sözünün aslı olan şiir budur .
Nasihat bini bulursa değeri bire iner.
Diyen Yunus Emre gönül kıranlar içinde şöyle seslenmiştir:
Bir kez gönül yıktın ise, bu kıldığın namaz değil
72 millet dahi elin, elin yüzün yumaz değil.
Bu anlama yakın bir başka şiiri de şöyledir:
Duruş kazan, ye, yedir bir gönül ele getir
Yüz kabeden tegrektir bir gönül ziyareti
Yine gönülü örnek göstererek:
Gönül pisi yamayınca. Namaz reva olmayısar
Demiştir ki namaz kılacak kişi abdestini almış vücûdunu yıkamış dahi olsa, şayet o kişinin içi, kalbi, gönlü, vicdanı yani manevi yönü temiz değil ise o kişinin namazının makbul olmayacağı belirtisi vardır..
Yunus Emre bir çok şiirlerinde doğruluğu önermiştir: Sakın katran kabına koyma balı Ki, nazik yerdedir dostun visali. Demiştir ki bu şiiri ile Allah'a kavuşmanın ancak doğrulukla mümkün olacağı önerisi vardır.
Çeşmelerde bardağın doldurmadan konsan
Bin yıl anda durursa kendi kendine dolası değil
Solmuş sol kara gözler, belirsiz olmuş yüzler
Gül derleyen elleri kara toprağın altında gördüm..
Yunus Emre'nin herkes tarafından bilinen ve çok beğenilen bir şiiri de şöyledir:
Mal sahibi müllk sahibi hani bunun ilk sahibi
Mal da yalan mülkte var birazda sen oyalan.
"Mal" sözcüğünün anlamı çok sahip değiştiren, ölümsüz olan insanlığın hayır ve hizmeti için kullanılan, servet sayılmayan değerlere "mal" deniliyor. Bu mal için toplumun hakkı vardır diyenlerde vardır.
Yunus'u "Yunus eden" şiirlerinden birisi de:
Gelin tanış olalım işi kolay kılalım
Diyerek te bir işin "yönetimine" uygun olarak yapılırsa ancak o zaman faydalı olacağı açıklaması vardır.
Karga ile bülbülü bir kafese koysalar
Bir biri sohbetinden daim melül değil mi?
Diyerekte, iki ayrı zıt düşüncede olanların bir arada olmaları halinde onların daima üzüntü içinde olacaklarını belirtmiştir.
Sarraflığı öğrenmeyen bu cevheri boncuk sanır.
Varır verir yok nesneye bilmez neye sattığını.
Şiiriyle de işinin ehli olmayanların fayda yerine zarar göreceklerini ne güzel anlatmıştır.
Daha öncede belirttiğim gibi, Yunus Emre'nin Türkçe olarak Türkçe milletine, Türkçe halkına en faydalı olduğu üstünlüklerinden biri de hiç kuşkusuz şiirlerinde öz Türkçe'yi kullanmış olmasıdır. Tıpkı batı aleminde 14. Yüzyılda Latince dili dışında yazılan eserlerin itibar görmemesi gibi Selçuk'lu imparatorluğundan sonra da Osmanlı imparatorluğu zamanında medreselerde de sadece Arapça ya da Farsça dili kullanılıyordu. Bu iki dil dışındaki eserler, yüksek tahsil programı içine alınmıyordu böyle olunca da bu uygulama ile de Yunus Emre'nin şiirleri
kullanmayanlar şimdi o diller geçersiz olduğu için o dillerle birlikte kendileri de unutulmuşlardır.
Yunus adına ve Türkçe adına açıklamayı gerek saydığım bir üstünlük daha vardır; Birleşmiş Milletlerin Kültür ve Eğitim kuruluşu olan (UNESCO) hem 1971 yılını hem de 1991 yılını "Yunus Emre" sevgi yılı olarak tüm dünya ülkelerinde uygulanmak üzere ilan etmiştir. Bir fani için nasip olmadığı belki de
olmayacağı düşünülünce Yunus Emre'nin insanlar arasında bu tek ve yüce değere ulaşılamaz olduğu gerçeğini gösterir.
öz Türkçe olduğu için yüksek tahsil programı dışında kalıyordu. Bu durumda Yunus Emre sadece Türk halkı tarafından biliniyor, medreselere mensup aydın kişiler tarafından oluşan zümrelerce bilinmiyor, tanınmıyor ve tanıtılmıyordu.
Buna karşılık Yunus Emre'nin şiirlerinden oluşan ilahileri dinleyenler şiirlerini okuyanlar ise göz yaşlarını tutamayıp coşkunca ağlaşıyorlardı.
Yunus Emre kendisi de medrese tahsili yapmadığı için medrese terim eğitim ve üslubu dışında olarak doğayla, halkla,insanlarla anlaşmış anlatmış Kuran-ı Kerimi de bu duygularla yorumlamıştır.
Bu medrese durumunu Yunus Emre bir şiiriyle şöyle anlatmıştır:
Alimler ulemlar medresede bulduysa
Ben harabat içinde buldum ise ne oldu.
Diyerek kendisinin halkın çocuğu olduğunu kendi kendisini halk içinde kalarak yetiştirmiş olduğunu böyle dile getirmiştir.
Ancak, kadere bakınız ki kendi çağında ve kendi memleketinde öz Türkçe'yi kullandığı için yüksek tahsil programı dışında kalmış olan Yunus Emre:
Bu gün:
Amerika'da "İndiana", üniversitesinde, İsviçre"de "Lozan", Pakistan da "lahor" üniversitesinde. Fransa"da Sor-bon üniversitesinin Türkoloji enstitüsünde, Sovyet Rusya da ise, Moskova'da Lenin Grat da, Bakü"de ve Armeniya denilen Ermenistan'da yüksek okullarda hayatı okutulmakta ve öğretilmektedir.Bu konuda bir gerçeği daha dile getirmek istersek;
Yunus Emre çağında Arapça'ya veya Farsça'ya itibar ederek öz Türkçe'yi Başkaları içinde gün veya yıl olarak anma yılı yapılıyor ama çok sınırlı konularla olduğu için ancak bazı zümre ve sanatçılar için oluyor. Yunusumuz gibi tüm dünyayı ilgilendiren başka bir konu olmuyor, lütfen şu eşsiz büyüklüğe dikkat buyurunuz
XIII yüzyılda bir köy çocuğu bir Anadolu insanı olarak tek başına devlet veya bir başkalarının destek ve himayeleri olmadan Yunus Emre böylesine bir dünyada bir numaralı insan olarak tanınmıştır.
Dünyamız kurulalı beri, ancak son yıllarda anneler günü babalar günü gibi genellemeler dışında bir tek insan için yapılan hem de "gün" olarak değil "tam yıl" olarak anılma törenlerinin düzenlenmesi kararı biz Türkler için sonsuz bir övünç kaynağıdır. Böyle olunca da şayet Yunus Emre halen sağ olsaydı Nobel ödülüne en azından "on kere" sahip olurdu diye düşünüyorum.
Burada izninizle sizlere bir açıklamada bulunarak dikkatinizi çekmek isterim . Bir zamanlar batı alemi Türkler için "barbar" derlerdi, şimdi de Yunus Emre için "sevgi yılı" düzenliyorlar. O halde Yunus Emre tüm dünya insanları için Türk milletinin bir evladı olarak Türk milletinin barbar değil insancıl olduğunu diğer ülkeler insanlarına öğretmiştir ki bu olay ülkeler arası bir olay değil "kıt'alar arası" büyük bir olaydır.
İslamiyet karşısında daima yabancı düşüncede olan batılılar da Yunus Emre adı olunca yabancılık yerine "yaklaşma-yakınlık" duygu ve düşüncesinde olmuşlardır. Denebilir ki Yunus Emre tüm dünya insanlarının o yolda gelişmeleri için onlara insancıl olmanın şeklini ve mesajını da vermiştir.
Yazının ikinci bölümü bir sonraki sayımızda yayınlanacaktır
Gönül iklimi’nin sevgi atmosferinde hepinize selam,
selamların özü gül selamı, sevgi selamı...
İlk insanın yaradılışından beri insanı içten içe saran, bütün canlıları besleyen manevi gıda olarak “SEVGİ” günümüze dek ilahi tesiriyle dertlere şifa, hastalara deva, aşıklara vefa kaynağı oldu.Kıyamete kadar da hayatın dinamizmi sevgi olacaktır.”Diriliş”e sebep ,murad’a götürecek hedef,
Yine hep sevgi olacaktır.İnsanın Allah’a yönelişi,yalnız O’nun, yalnız O’nun hasretiyle yelkenler açması, duygularının kanatlanması; sevgi, sevgi ve sevgidendir.Çünkü Allah insanı yeryüzünün en şerefli mahluku olarak severek yaratmıştır.Mecnun!un destanlaşması, Emrah’ın kalıcılığı, Kerem’in takati, Ferhat’ın dağlar delmesi ve yüzlerce aşk kahramanlarının, binlerce versiyonda görülmesi ruhlarının sevgiyle mayalanmasındandır.
Çöller ve bozkırlar, toprağın bağrındaki tohumlar yağmura ne kadar muhtaçsa,çağın bunalttığı insanoğlu da sevgiye o denli muhtaçtır.Sevgi yoksunu ruhların yükselmesi imkansızdır.Çiçekler ve kelebekler, güller ve bülbüller sevgiyle gerilir, kuşlar sevgiyle uçuşur.Bebekler annenin şefkat dolu kucağında sevgiyle büyür.Gönüller kapısının anahtarı sevgidir.Mutluluğun, huzurun ve güvenin şifresi bu kelimedir.
İnsan ile Sevgi arasındaki münasebet neyse, Yunus ile Sevgi o kadar özdeştir.Sevgi denince hemen hemen ilk akla gelen Yunus Emre’dir.Yaradılışın manasını nasıl sevgide buluyorsak , insanlık sevgisini de Yunus’ta buluyoruz.Horasan’dan kopup gelen sevgi yumağı, Anadolu peteğine dolan bal gibidir Yunus Emre...
İnsanları ilk önce gönüle çağırarak;
“Gönül Çalab'ın tahtı
Çalab gönüle baktı”
Diyen Yunus Emre,
“ben gelmedim daevi için
benim işim sevi için
dostun evi gönüllerdir,
gönüller yapmaya geldim”
diyerek insanları gönülden ağırlamakta, dili ile, üslubu ile iletişim kurarak gönüllere sevgi nakşetmektedir.
“Elif okuduk öttürü,
Pazar eyledik götürü
Yaratılanı hoş gördük,
Yaratandan öttürü...”
Dörtlüğü bile yalnız başına O’nun dünya görüşünü, insanlık sevgisini anlatmaya yeterdir.İnsanlar arsında fark gözetmediğini;
“Yetmiş iki millete bir göz ile bakamayan,
Şer’in evliyasıyla hakikatte asidir” beytiyle anlatırken ayrımcılık yapanların, renk dil, ırk ayrımı yapanların Müslüman gözükseler de Allah’a karşı gelmiş sayılacaklarını ima eder.
Asırlardır Türk milletinin gönlünde yaşayan, adı,şiirleri dilden dile dolaşan Yunus Emre sadece bir şair değildir.Ermişliğinin yanında derin bir tefekküre sahip,hakka çağıran bir gönül eridir.Yunus’ta engin ve zengin bir sevgi vardır.O, “sevelim sevilelim” derken bunu fizikötesine taşırır ve “Yaratılanı sev yaratandan öttürü “ mısrasıyla, fani varlıkla mutlak varlık arasında metin bir köprü kurar.
“Gözsüze fısıldadım, sağır sözüm anladı
Dilsiz çağırıp söyler dilimdeki sözümü”
Demekle bu sevginin dışında kimseyi bırakmıyor.Ve Yunus aşıktır.Öyle ki aşk ile her şeyin son bulacağına inanır:
“-Aşk gelecek cümle eksikler biter”
Yunus’un sevgisi toplum varlığından uzak pasif anlamda bir duygu değildir.Ne dediğini, nereye varmak istediğini gayet iyi bilir:
“Fukara kalbine her kim dokuna
Dokuna sinesi Allah okuna...”
Yunus’a göre aşk yalnız Allah’a yönelmektir.
“Cennet Cennet dedikleri,
Birkaç köşkle birkaç huri
İsteyene ver onları
Bana seni gerek seni..”
mısralarında sevgi adına Allah’ı arzuladığını ve kendini aştığını anlıyoruz.”Allah Sevgisi”ni ibadet olarak gören Yunus’a göre; insanlar sevilmelidir, çünkü ruh yönüyle Allah’tan gelme varlıklardır.
“İşitin ey yarenler, aşk bir güneşe benzer
Aşkı olmayan gönül bir kara taşa benzer”
Yunusun dünyası sevgidir, Ona göre hayatın gayesi, hikmeti de sevgidir.Allah sevgisi..İnsan bu sevgiyi kainatta her varlıkta müşahade edebilir.Onun için Yunus’un dünyasında varlıklar önemli bir yer tutar.Bilhassa bitkiler içinde çiçek, mevsimler içinde bahar apayrı b,ir yer tutar.Gül bu baharda gülüverir:
“Varam ol dosta kul alam hem açıluban gül olam
Hem ötüp bülbül olam, turağım gülistan ola...” ve bu gönül dünyasında:
“Hep baharlar açılır,
Tesbih okur çiçekler
Biribirinden seçilir
Tesbih okur çiçekler”
Ve bu güzellik içerisinde;
“Zerrin çiçek zikreder
Mor menekşe şükreder
Cümle bağlar, bahçeler
Tesbih okur çiçekler..”
Bu güzel adamın, bu güzel sesi Hadid Suresindeki “-Göklerde ve yerlerde ne varsa hepsi Allah’ı tesbih eder.Aziz ve Halim olan Odur.Gökleri ve yerlerin hakimiyeti Onundur.Diriltip yaşatan O’dur.O her şeye kadirdir.”Ayeti’nin tebliğidir.
Yunus bu mısraları insanlara ebedi hayatı kazandırmak için , iki dünya mutluluğuna götürecek bir yol açmak için okumaktadır.
“Vatan bize Cennet dürür, yoldaşımız ol Hak dürür
Haktan yana yönelerek diğer yollar dardır bize”
.................................................................................................
Yunus Emre sevgisinin günümüze taşınmasında , Onun tesirinde kalan şairlerin büyük bir payı vardır.Daha Yunus hayatta iken başlayan bu tesir günümüze kadar gelişerek devam etmiş, edebiyatımızda bütün akımların dışında bir “Yunus Emre Mektebi” oluşmuştur diyebiliriz.Bu mektepte talebe(öğrenci) şunu şiar edinecektir:
“İlim ilim bilmektir, ilim kendün bilmektir
Sen kendini bilmezsen ya nice okumaktır”
İlmin de , ibadetin de insanı nefsin kölesi olmaktan kurtarması gerekir.Kişinin bu olgunluğa erişmesini engelleyen kibir, gurur ve kindir.Yunusa göre kuru bilginin manevi bakımdan kimseye faydası yoktur:
“Alimler kitap düzer karayı aka yazar
Gönüllerde yazılır bu kitabın suresi”
Yani gerçek bilgi aşk kitabından okunan bilgidir.Bu bilginin talim yeri Aşk medresesi, ders vereni Allah’tır.İşte bundan dolayıdır ki Yunus Emre kendini okuma-yazması olmayan biri gibi göstermiştir.Bu ondaki alçak gönüllülüğün, tevazuunun yansımasıdır.Fakat Onun çağrısı Anadolu’yu aşarak dalga dalga dünyaya yayılmış, 1991 yılında “Dünya Sevgi Yılı”na hatırlanacağı üzere mührünü vurmuştur.Şiirlerinden Arapça ve Farsça’yı bildiğini anladığımız Yunus Emre xııı.yy.da Anadolu’da yeni bir edebiyat dilinin doğuşunda önemli rol oynamıştır.Risalet-ün Nushiyye ve Divan olmak üzere
İki eseri bilinmektedir.
Yunus ötelerin şairidir.Sevgili burada değil, ötelerdedir.O bir savaş kahramanı değil, barış ve aşk kahramanıdır.
Özetin özeti olarak diyebiliriz ki Yunus Emre’nin dünyası sevgidir.Sevgi hissi de insana yaradılışla verilmiş ebedi bir histir.Zaten yaradılışın esası iman ve sevgidir.
Sevgi, sevgi, sevgi...
---------------------------------------------------------
(*)1991 Yunus Emre Sevgi Yılı münasebetiyle İzmir il Kültür Müdürlüğünün düzenlemiş olduğu bir program çerçevesinde vermiş olduğum konferans metninin kısaltılmış özetidir.