Doğan Hızlan: Yükselen edebî tür mektup
Doğan HIZLAN
ATTİLÁ İLHAN'ın Edebiyat Dünyasından MEKTUPLAR'ı edebiyatımızda mektup türüne gösterilen ilginin yeni bir örneği.
Bir zamanlar anı kitapları; en çok satanların değişmez liste başıydı. Şimdi de Mektup türü edebiyatın yükselen çizgisine oturdu.
Emre Kongar'ın Kızlarıma Mektuplar'ı; son aylarda, en çok okunan, en çok sözü edilen kitap. Memduh Şevket Esendal'ın Kızıma Mektuplar'ı da bir edebi tür olarak mektubun niteliği üzerine yeniden düşünmeye bizi çağırıyor.
Yazarlar, şairler arasında mektuplaşmaların, anılması gereken önemli örnekleri var:
Cahit Sıtkı Tarancı'nın Ziya'ya Mektuplar'ını, Ataol Behramoğlu ile İsmet Özel'in mektuplaşmalarının yer aldığı Genç Bir Şairden Genç Bir Şaire Maktuplar'ı, Ná zım Hikmet'in Mapusaneden Kemal Tahir'e Mektuplar'ını, Názım Hikmet'in Piraye'ye Mektuplar'ıını, Cemal Süreya'nın On Üç Günün Mektupları'nı, Gönderen; Enis Batur'u sayabiliriz.
Attila İlhan, edebiyatçıların kendisine gönderdiği mektupları yayınlamış.
Hiç kuşkusuz bu toplam, tartışmalara yol açacak. Çünkü bu kitap, gizlilik, açıklık kavramlarını gündeme getirecek.
Kimilerine göre mektup gönderildiği kişide kalır, kimilerine göre mektuplar yayınlanabilir.
Mektupların yayınlanıp yayınlanmaması farklı yorumları ve bakış açılarını getiriyor.
Attilá İlhan, bunları sağlığında yayınlayarak cevapları karşılamayı tercih etmiş.
Aslında mektupların bir özelliği, o zamanki ilişkileri, yıllar sonra ortaya çıkarmasıdır. Bazan o günkü samimiyet, dostluk noktalanmış hatta belki de ilişkiler kopmuş, düşmanlığa dönüşmüştür.
* * *
HÜRRİYET GÖSTERİ, geçen yıl yayımlanan Mektup yazki mektupsuz kalmayasın başlıklı dosyasında (Hürriyet Gösteri, Ağustos-Eylül 2000) mektup konusunda bizi bilgilendiriyor.
Stefan Zweig, mektup yazmayı bir sanat olarak görür.
O zaman mektubun içeriğini değerlendirirken, edebi açıdan da ölçütlere vurmamız gerekiyor.
Madem ki mektup bir edebiyat türüdür, o zaman buna göre okuyalım.
Attila İlhan'ın yayınladığı edebiyatçıların mektupları, bu türdeki ustaların seçilmesini sağlayacak.
Ahmet Oktay'ın, Dünya ve evlerimiz postaneye döndü başlıklı yazısındaki bir bölüme katılacak okurlarımın oranının yüksek olacağı kanısındayım:
‘‘Bu işin ilk profesyoneli Attilá İlhan'dır. Daha 1950'lerde dosyalamaya başlamıştı.
Yine de bu mektup saklama işine pek fazla akıl erdiremiyorum. Saklayacaksanız da ne olacak? Bir insan, bir zamanlar size içini dökmüş, derdini anlatmış, kızgınlıklarını açıklamış. Özel, iki kişilik bir ilişki değil mi bu? Ama siz o mektupları, özenle dosyalıyor, kitaplığınıza diziyor ya da bavula yerleştiriyorsunuz. Ne için? Bir gün açıklamak, yayımlamak amacıyla. Edebiyat tarihine katkıda bulunmak için mi? Benim bir zamanki öfkelerimin, düşmanlıklarımın edebiyat tarihine ne yararı olabilir ki?’’
Mektuplarının başkasının eline geçmesini istemeyenler de var. Oktay Rifat ardında mektup bırakmadı, Bilge Karasu onları kendi eliyle yok etti.