Üye Girişi
x

Giriş Başarılı.

Yanlış Bilgiler.

E-mail adresinizi doğrulamalısınız.

Facebook'la giriş | Kayıt ol | Şifremi unuttum
İletişim
x

Mesajınız gönderildi.

Mesajınız gönderilemedi.

Güvenlik sorusu yanlış.

Çanakkal1

Çanakkal1 Hakkında Bilgi - Çanakkal1 Nedir Özet


Araştırmalar



Çanakkale'de Sahabe Suuru / Talha Ugurluel

Çanakkale Savasi hakkinda söylenenlere kulak verenler öncelikle sasirir, ardindan neden Çanakkale'yi bu kadar önemsiyorsunuz derler. Nasilsa o da bir cephe. Büyük dünya savasinin sadece bir parçasi. Tarih böyle sahnelerle dolu. Hem 1. Dünya savasinin o kadar çok cephesi varken neden Çanakkale?
Bu soruya verilecek en güzel cevap yine Çanakkale'yi anlatmaktan geçer. Hem cepheyi hem de cephede yasananlari, cephedeki kahramanliklari ve kahramanlari.
Çanakkale Savasi bir milletin varlik ve yokluk savasidir. Çanakkale Savasi madde ile mananin alabildigine iç içe girdigi farkli bir zaman dilimidir. Yine Çanakkale Savasi, vatani, dini ve namusu için kendinden geçen nice insanimizin sahabe ruhuyla bütünlestigi meleklestigi, ve tarihin çok az sahit oldugu ulvilikte davranislar sergiledigi ilginç bir mekandir.
Osmanli Devleti'nin büyük bir acziyet içine düstügü ve dünyanin birçok yerinde savas vermek zorunda kaldigi bu elim cephelerde,düsmana büyük bir kahramanlikla gögüs gerilirken, Istiklâl Marsi Sairimiz Mehmet Akif Ersoy, Mehmetcigin ulvi keyfiyetini çok iyi kesfetmis ve Çanakkale Sehitleri isimli siirinde Bedrin Aslanlari ile Çanakkale Sehitlerini yan yana getirmistir. Gerçekten de dikkatli bir gözlemle incelendiginde cephelerde mücadele veren Mehmetcigin, sahabe suuruyla kanatlandigi görülecektir. Simdi hep birlikte bu kahramanlara kulak verelim, aralarinda yüzlerce yil olmasina ragmen bakalim davranislari ve hissiyatlari noktasinda bir fark görebilecek miyiz ?
EBU AKIL GIBI BIR KAHRAMAN
18 Mart deniz harekati ile istediklerini elde edemeyen düsman askerleri 25 Nisan kara çikartmalari ile bu küçücük yarimada da adim adim ilerliyor, topragin her santimetresini kana ve yasa boguyorlardi. Vatan, din, namus diyen Mehmetçik ise imkanlarinin son damlasina kadar bulundugu mevkii koruyor ve gerektiginde canini bile vermekten çekinmiyordu. Nisan'in sonlarinda baslayan bu önü alinmaz düsman sevkiyati tüm hiziyla sürmekteydi. Güney grup komutanligimiz savunma ve tahkimat emri vermisti. Siperler birbirlerine alabildigine yaklasmisti. Sol kanadimizdan Fransiz birlikleri taarruza baslamislardi. Düsman taarruz öncesinde Türk siperlerini acimasizca dövüyor ardindan saldiriya geçiyordu. Fransizlar da öyle yaptilar. Önce saganak saganak top gülleleri, havada uçusan sarapnel parçalari ve ardindan düsman saldirisi. Mehmetçik yek vücut karsi koydu bu hayasizca akina. Fransiz askerleri püskürtülmüstü. Fransizlarin ardindan bu kez de Ingilizler sag taraftan saldiriya basladilar. Onlarda öncelikle siddetli bir topçu atesine tuttular siperleri. 15 Haziran tarihinde büyük bir taarruz harekatina giristiler. Bu harekatta basarili da oldular. Sag kanadimiz yarilmis, Ingiliz askerleri 2 km kadar içeriye girmislerdi. Durum bir hayli kritikti. Ya geri çekilecektik ya da her seyi göze alarak son nefesimize kadar düsmana karsi dayanacaktik. Önemli bir emrin karar asamasinda bakin neler yasandi ve bu hayati emri kimler, nasil bir durumda ve neleri göz önüne alarak verdiler.

Dervis Pasa'nin oglu, Kurmay Yüzbasi Kemal Bey de o günlerde cepheler arasinda kosusturanlardan biriydi. 2. Tümen içinde kah ileri hatlara kadar gidiyor, askerleri ile omuz omuza mücadele veriyor, kah geri hatlarda durumu kontrol ediyordu. Savasin ölüm kalim ani denilebilecek 21 Haziran gününde, Tümen komutanligindan gelen bir emirle ileri siperlerin durumunu incelemeye yollandi. En uç kisimlarda dolasiyor, askerlerinin ve siperlerinin durumunu gözlemliyordu. Kursun yagmur gibi yagmaktaydi. O sirada elinden yaralandi fakat yarasina aldirmayarak isine devam etti. Tam tepelerinde top mermileri patliyor, kocaman sarapnel parçalari dört bir yana dagiliyordu. Iste ne olduysa o anda oldu ve bir sarapnel parçasi Yüzbasi Kemal Bey'in tam kasigini parçaladi ve geçti. Yara bir hayli agridi. Doktorlar Kemal beyin derhal ameliyat edilmesini istediler. Askerlerinin kollarinda ameliyat mahalline götürülürken kendine geldi.

- Beni nereye götürüyorsunuz?, diye sordu.

- Sargi yerine efendim, dediler.

- Beni hemen tümen karargahina götürünüz, diye üsteledi. Itaatsizlik edemezlerdi çünkü emri veren yüzbasilariydi. Yüzbasi Kemal Bey'i derhal Tümen karargahina götürdüler. O sirada karargah çadirinda siddetli bir tartisma yasaniyordu. Önce Fransizlarin ardindan Ingilizlerin taarruzlari ile ön siperler perisan bir duruma gelmisti. Hele Ingilizlerin 2 km kadar içeriye girmeleri durumu daha da vahim bir hale getirmisti. Yüzbasi Kemal Bey çadira getirildigi sedye içerisinde âdeta yaralarinin acisini unutmus, bu siddetli tartismanin sonucuna kulak kesilmisti. Derken subaylardan biri ilk hattaki siperlerin bosaltilmasini önerdi. Bu öneri çadirda yankilanir yankilanmaz yaralarindan oluk gibi kan akan ve bunun tesiriyle yüzü gözü sararmis ve solmus olan ve adim adim ölüme yaklasan Kemal bey dirilir gibi oldu. Basi sedyeden yükseldi ve haykirarak;

- Aman geri çekmeyin, sakin cepheyi geriye almayin! diye seslendi.

Tartisma devam ediyordu. Az sonra bir baska subay Kerevizdere mevkiinin kritik durumundan bahsederek, askerlerin dayanamayacagindan bahsetti ve orasi için bir çekilmenin söz konusu olup olamayacagini sordu. Sedyeden yine bir haykiris yükseldi.

- Dayanir.

Daha sonra yaninda bulunan neferlerden birine;

- Bir ezan okur musun, dedi.

Kemal Beyin bu emri üzerine asker yüksek sesle ezan okumaya basladi. Ezanin her namesinde çadirin içindeki hava daha bir ulvilesiyor, çadirdakilerin gözlerinin kenarlarinda damlaciklar birikiyordu. Ezan sesinin en yüksek tinisina çiktigi o demde artik çadirda aglamayan bir tek göz kalmamisti. O güzel bas sedyeden bir kez daha yükseldi. Arkadaslarina döndü ve

- Bu nidanin yok olmasini ister misiniz? Ey aziz kardeslerim, diye sordu.

- Hayir elbette hayir, diye cevap verilince;

- Öyleyse hazirlanin ve sakin cepheyi geriye çekmeyin, dedi. Karargah çadirinda karar verilmisti. Hiçbir siperde geri çekilme harekatina girisilmeyecek, eldeki topraklar son askerimize kadar savunulacakti.

Yüzbasi Kemal Bey, bu karar sonrasinda basini huzur içinde yeniden sedyesine indirdi. Az önce vatan müdafaasi ve buralari düsmana kaptirma endisesi ile iri iri açilan gözler simdi yeniden kapanmisti. Çevresindeki askerler telasla sedyeyi sirtlandilar ve sargi yerine dogru yollandilar. Yüzbasi Kemal Bey çok kan kaybetmisti. Her geçen saniye sanki bu dünyadan biraz daha kopuyordu. Ama bu kopus bir ayrilik degil, O'nun için En Güzel'e dogru bir seyahatti. Soganli Dere'nin üstünden Behramli köyüne gelmislerdi. Kemal Bey iyice agirlasmisti. Derken yanindakilere isaret etti. Durdular. Isaretle bir yudum su istedi askerlerinden. Az önce ezan ve vatan sevgisiyle haykiran bu mübarek dudaklardan simdi son cümleler dökülüyordu;

"Ey Rabbim beni Müslüman olarak öldür ve Salih insanlarin arasina dahil et."
Askerlerinin kollarindaki bu mübarek sehit Havuzlar Bölgesine getirildi. Burada 9 tane daha sehit gömülmek için bekliyordu. Yüzbasi Kemal Bey ve Anadolu'nun dört bir yanindan gelen diger sehitler buraya dualarla defnedildiler. Onlar, yillardir aradiklari güzeller güzeline topragin bagrinda kavusmus olarak aksamlarken, Yüzbasi Kemal Bey'in israri ile alinan karar çerçevesinde, siperlerini birakmayan Mehmetçikler, destan üzerine destan yazmaktaydilar. Düsmanin ardi arkasi gelmez taarruzu kirilmis ve birlikleri püskürtülmüstü. Türk askeri bir adim bile gerilememisti.
Iste Mehmet Akif'e, Bedr'in aslanlari ile Çanakkale kahramanlarini kiyaslatan sanli örneklerden biri. Gelelim Insan güzeli Yüzbasi Kemal beyin davranislari ile bizlere hatirlattigi sanli sahabeye. Bakalim O'nu konustuktan sonra bu iki insan arasinda siz fark görebilecek misiniz?

O da bu güzel davaya gönül vermis olarak Hz. Peygamberin yaninda yerini almisti. Bedir, Uhud, Hendek derken hemen bütün muharebelerde bulunmus ve hep güzel dini adina ölümü kollamisti. Ama ne yazik ki aradigi hiçbir yerde maksuduna erememisti. Hz. Peygamberin vefatindan sonra da bu adetini sürdürdü. Nerede bir fedakârlik bekleniyorsa O, muhakkak oradaydi. Zaten bir Ensar olarak o ve toplulugu Hz. Peygamberin indinde fedakarligin simgesi olmamislar miydi? Muhacirler aç ve yokluk içindeyken onlara kapilarini açmamislar miydi? Hz. Ebu Bekir döneminde yalanci peygambere karsi yapilan seferde de bulunacak, orada da her köse basinda Allah yolunda ölümü arayacakti. Hz.Ömer'in oglu Abdullah'in anlattigina göre, savasin en çetrefilli bir zamaninda O'nu agir yarali bir vaziyette çadira getirmislerdi. Üzerine bir örtü örtülmüstü. Âdeta ölümü bekleniyordu. O sirada disaridan bir nida duyuldu. Bu ses düsmana karsi savasan birlikleri toplamaya çalisiyor ve Ensara sesleniyordu.

- "Ey Ensar toplulugu, Huneyn'de oldugu gibi bir kere daha toplanin." diyordu. Bu sesi duyan Ebu Akil yattigi yerde, örtünün altindan hortlar gibi olmustu. Daha yanindakiler müdahale bile edemeden O, çoktan çadirdan çikmis ve düsman saflarina dalmisti. Hz.Abdullah O'nu savas sonunda buluyor ve diyor ki -" O'nu buldum. Üstü basi yara bere içindeydi. Âdeta kütükteki et gibi dogranmisti. Yanina yaklastim hâlâ yasiyordu. Ama sadece bir soluk kalmisti. Bir sey söylemek istiyordu. Kulagimi agzina yaklastirdim. Son soluklarini kullanarak söyle dedi. "Kim galip, kim maglup." Iste onun derdi oydu. Son nefesinde bile kendi durumunu degil, davasinin muzafferiyetini düsünüyordu.
BEDR'IN ÇANAKKALE'DEKI AYNASI;
HÜSEYIN*
Çanakkale Savasinin hangi sayfasini çevirirseniz çevirin karsinizda sahabe misal insanlar görecek ve onlarin temiz ahlaklarina imrenmekten kendinizi alamayacaksiniz. Iste simdi karsiniza yine böyle pak bir simayi çikariyoruz. Yer sargi yeri ve cephede yapacagi tüm kahramanliklari sergiledikten sonra elinde kalan bir tek canini da vermekten çekinmezcesine kendisini öne atan ve aldigi agir yaralarla sargi yerine getirilen Hüseyin'imizin yanindayiz. Etraf yaralilarla dolu. Vücudundan oluk gibi kan akanlar, kolu bacagi kopmus bir sekilde sürünenler, inleyenler ve daha neler… Hüseyin'i de onlarin arasina birakiyorlar. Sessiz sakin etrafi süzüyor. Durumunun ümitsiz oldugunun o da farkinda. Çevrede hastalarin etrafinda, onlara yardim etmek için çirpinan insanlar var. Ama bazi hastalarin durumlari o kadar feci ve içler acisi ki ellerinden bir sey gelmiyor. Az sonra yemek dagitilmaya basliyor. Yemek dediysek de bu kupkuru bir parça ekmekten baska bir sey degil. Çevredeki tüm yaralilara verdikleri gibi Hüseyin'in yanina da geliyor ve bir parça ekmek uzatiyorlar. Önce aliyor ekmegi. Kim bilir kaç gündür aç. Kaç gündür bu ekmegi hayal etmekte. Hirsla degil, Allah'a büyük bir sükranlik içinde ekmegi agzina götürüyor. Tam o sirada duruyor. Ekmegi geri çekiyor agzindan ve yaninda duran Mehmetçige geri veriyor. Ekmegin geri iade edildigini gören asker arkadaslari kendisine ekmegi yeme konusunda israr ediyorlar. Bunun üzerine onlara, duyuldugunda insanin tüylerini diken diken eden su sözleri söylüyor:
"Kardeslerim! Bu ekmegi benim yemem dogru degildir. Ben nasil olsa birazdan ise yaramadan ölecegim. Alin bunu, gavura karsi çarpisacak yigitlere yedirin de ekmek bosa gitmesin."

Iste Çanakkale'den bir ruh tablosu. Iste inanmis bir gönlün fedakarligi. Iste kainat durdukça türküsünü söyleyecegimiz yigitler. Gelin simdi baska bir tabloya daha bakalim. Ve kiyaslayalim ikisini. Acaba aralarinda fark görebilecek miyiz? Simdi Mehmet Akif'in siirinden yola çikarak Çanakkale sehitleri ile kiyaslama yaptigi Bedr'in aslanlarinin yanlarina gidelim. Tam Bedir kuyularinin civarina. Yil 623 ve bizler tam Bedir Savasinin ortasindayiz.

Savas sona ermek üzere. Mekkeli müsrikler büyük bir yenilgiye ugramislar. Kimi kaçiyor, kimi esir edilmis bir durumda. Meydan müsriklerin cesetleriyle dolu. Aralarinda çok nadir de olsa sahabelerde var. Onlarin aralarinda dolasan ve yarali olanlara yardim etmeye çalisanlarda bir oraya bir buraya kosusturuyorlar. Iste onlardan bir tanesi vücudundan kan akan bir yaralinin o müthis yanginligini bilmenin verdigi tecrübe ile eline ibrigi almis, su verecek yangin bir sine ariyor. Derken bir cenahtan "su" diye bir yakaris duyuyor. Kosuyor oraya ve tam yaraliya su verecekken bir baska taraftan su diye baska bir inleme duyuluyor. Su vermeye çalistigi yarali suyu kabul etmeyerek sesin geldigi diger tarafi gösteriyor. Suyu getiren kisi çaresiz o yöne gidiyor. Tam ikinci kisiye su verecekken bu kez baska bir taraftan yeni bir su nidasi daha duyuluyor. Su vermeye çalistigi kisi agzini kilitlemis diger yönü gösteriyor. Hemen üçüncü kisiye kosuyor su tasiyan kisi. Fakat bir de bakiyor bu kisi ölmüs. Hemen digerine kosuyor. Bakiyor ki o da Allah'a kavusmus. Bari diyor ilk geldigim kisiye yetiseyim. Ama nafile ona da yetisemiyor. Elinde su ibrigi öylece kala kaliyor. Ve bir destan bu sekilde tablolasiyor. Asirlarca insanligin seref levhalarindan biri olarak kalsin ve ona bakanlar kendilerine çeki düzen verebilsinler diye.

Bunun hakkında hemen düşüncelerinizi ya da sorunlarınızı yazabilirsiniz...

Hızlı Yorum Sistemi
x

Mesajınız gönderildi.

Mesajınız gönderilemedi.

Güvenlik sorusu yanlış.

İsim Email Şifre Kuran'daki ilk sure

Yorumlar :

Henüz yorum yapılmamış