İSLAM'DA YARDIM VE YARDIMSEVERLİK
"… İyilik ve takvada birbirinizle yardımlaşın, günah ve düşmanlık üzerinde yardımlaşmayın. Allah'tan sakının, Allah'ın cezası şiddetlidir." (Maide, 2)
Kimi kıt görüşlü kimseler, semavi dinlerin, ibadetler, farzlar ve haramlar dışında başka hiçbir şeye önem vermediğini zannederler. Halbuki İslam, köprü yapmak, yolları onarmak, su depolar yapmak, cami bina etmek gibi halkın genelinin faydalandığı ve toplumun refaha kavuşmasına sebep olan kamu hizmetiyle ilgili işlere çok önem vermektedir. Peygamber-i Ekrem (s.a.v) şöyle buyururlar:
"Her kim, Müslümanların meseleleriyle ilgilenmez hale gelirse, onlardan değildir."
Hz. Resul'(s.a.a) dan "Allah katında insanların en sevimlisi kimdir?" diye sorulduğu zaman şöyle buyurdular: "İnsanlara en faydalı olanıdır."
Yine şöyle buyururlar:
"İnsanların en iyisi, diğer insanların kendisinden faydalandığı kimsedir."
İslam, bu gibi iyi işleri "sadaka-i câriye ve bâkiye" olarak adlandırmaktadır. İmam Sadık (a.s) bu konuda şöyle buyurmaktadırlar:
"İnsan öldükten sonra artık amel defteri kapanır ve onun için bir sevap yazılmaz. Sadece hayatında, ölümünden sonra da devam edecek faydalı bir şey (hastahane, yol, köprü vs. gibi bir sadaka-i cariye) yaptıran veya toplumda ölümünden sonra da amel edilen iyi bir âdet bırakan ya da kendisi için (Allah'tan) bağışlanma dileyecek sâlih bir evlat yetiştiren kimseler bundan müstesnadırlar.
Kur'an-ı Kerim'de de şöyle buyurulmaktadır:
"Mal ve çocuklar, dünya hayatının süsüdür. Kalıcı olan iyi işler, Rabbinin katında sevap bakımından daha hayırlıdır, umut etmek bakımından da daha iyidir."
İNSANLARA HİZMET
Nice meseleler var ki, bir kişi yalnız başına onların karşısında duramaz. Ama eğer bir veya birkaç kişi daha ona eklenirse, meselelerin hepsi rahatlıkla çözümlenip, ortadan kalkar.
Gerçekte "yardımlaşma" ilkesi olmazsa, insan hayatının bir anlamı olmaz ve olumsuz bir hayata dönüşür.
Bu yüzden Müslümanların, kendi din kardeşlerinin ihtiyaçlarını gidermeye çalışmaları ve sorunlar karşısında birbirlerini yalnız bırakmamaları emredilmiştir. Hz. Peygamber-i Ekrem (s.a.a) buyuruyor ki:
"Kim, Müslümanların meseleleriyle ilgilenmez hale gelirse, onlardan değildir. Yine kim, Müslümanları yardıma çağıran birini duyar da onun yardımına koşmazsa, Müslüman değildir."
İmam Sadık (a.s) şöyle buyururlar:
"Kim, gücü yettiği halde, herhangi bir konuda kendisinden yardım talebinde bulunan mümin kardeşine yardım etmezse, Allah Teala, onu bizim düşmanlarımızdan bir grubun ihtiyaçlarını gidermeye mübtela eder. Kıyamet günü de Allah, onu bu suçla (düşmanlara yardım etme suçuyla) azaplandırır."
"Kimin bir evi olur, mümin kardeşi de onda ikamet etmeye muhtaç olduğu halde (onun ikamet etmesine) müsaade etmezse, Allah Teala, "Ey meleklerim, benim (şu) kulum, (öteki) kuluma evinde oturması için müsaade etmedi; izzet ve celalime andolsun ki o, hiçbir zaman benim cennetlerimde ikamet etmeyecektir." diye buyurur."
"Kim ki, mümin kardeşi çaresizlikten kendisinden bir şey ister, o da kendi eliyle veya diğer bir kimsenin eliyle onun ihtiyacını giderebilecek durumda olurda gidermezse kıyamet günü Allah onu, elleri boynuna bağlı olduğu halde haşreder ve bütün insanların hesabı bitinceye kadar da böyle kalır."
Öte yandan Allah Teala’nın bu iş için sevap olarak belirlediği şeyler diğer işlerde misli pek az görülen çok büyük ve değerli şeylerdir.
Hz. Resul-i Ekrem (s.a.a) buyuruyor ki:
"Allah’ın bazı kulları var ki, cennette onları hakim kılacaktır… Bunlar, mümin kardeşlerinin ihtiyaçlarını gidermeye çalışan kimselerdir."
Kim, mümin kardeşinin bir ihtiyacını giderirse, ömür boyu Allah'a ibadet etmiş olan kimse gibi sayılır."
"Kim, Müslümanların bir grubundan sel veya yangın gibi bir belayı defederse (sel veya yangına uğrayanların yardımına koşarsa), cennet onun için farz olur (kesin cennete girer)."
İmam Bâkır (a.s) da şöyle buyururlar:
"Biri, benden bir şey istediği zaman, onun isteğini yerine getirmek için acele ederim. Çünkü geciktirirsem ihtiyacı bertaraf olur (da bu saadet bana nasib olmaz) diye korkarım." İmam Sadık (a.s) da şöyle buyururlar:
"Müslüman kardeşinin ihtiyacını gidermek için onunla birlikte çalışan bir Müslüman, Allah yolunda cihad eden kimse gibidir".
"Müslümanlardan kim diğer bir Müslümanın herhangi bir ihtiyacını giderirse, Allah Teâlâ ona şöyle nida eder: "Senin bu işinin sevabı bana aittir ve ben senin için, cennetten azına razı olmam."
"Kim, mümin kardeşinin bir ihtiyacını giderirse, Allah Teâlâ kıyamet günü onun yüz bin isteğini yerine getirir ki bunlardan ilki, kendisinin cennete girmesidir. Bunlardan biri de yakınlarının, tanıdıklarının ve din kardeşlerinin -putperest olmadıkları takdirde - cennete girmesidir."
"Hangi mümin, kendisi güç durumda olduğu halde diğer bir müminin üzüntüsünü giderirse, Allah dünya ve ahirette onun ihtiyaçlarını giderir. Kim de, bir müminin (açığa çıkmasından) korktuğu bir hatasını (kabahatini) örterse, Allah Teâlâ onun dünya ve ahiret kabahatlerinden yetmiş tanesini örter. Mümin, kardeşinin yardımcısı olduğu müddetçe Allah da müminin yardımcısıdır."
İmam Sadık (a.s) ve İmam Bâkır(a.s)’ın ashabından olan Safvan-ı Cemmal diyor ki: "Bir gün İmam Sadık(a.s)’ın huzurunda oturmuştum. Mekke ehlinden Meymun adında bir adam içeri girdi ve vatanına dönmesi için gerekli yol harcının olmadığın söyledi. İmam Sadık (a.s) bana: "Kalk kardeşine yardım et." diye buyurdu. Kalktım adamla birlikte gittim. Allah’ın izniyle ihtiyacı giderildi. Tekrar İmam’ın huzuruna döndüm. İmam (a.s) benden: "Kardeşinin ihtiyacı hakkında ne yaptın?" diye sordu. "Anam-babam sana feda olsun, Allah onun ihtiyacını giderdi." dedim. İmam şöyle buyurdular:
"Bil ki, benim yanımda Müslüman kardeşine yardım etmen bir hafta Kâbe’yi tavaf etmenden daha sevimlidir."
Yine İmam Sadık (a.s) buyuruyor ki:
"Allah azze ve celle: "Halk, benim ailemdir, bana en çok sevimli olan kimse, onlara daha çok merhametli olan ve onların ihtiyaçlarını gidermeye herkesten daha çok çalışan kimsedir." diye buyurmuştur."
Müslümanları sevindirmek, üzüntülerini gidermek, kıyamet günü insanın sevinçli olmasına sebep olmaktadır.
Bu hususta İmam Kâzım (a.s) şöyle buyuruyor:
"Allah’ın yeryüzünde bazı kulları var ki, insanların ihtiyaçlarını gidermek için çalışırlar. İşte kıyamet günü de korkuları olmayan kimseler bunlardır. Kim, bir mümini sevindirirse, Allah (c.c) kıyamet günü onun gönlünü ferahlandırır.”
Kısacası, insanlara ve Müslümanlara yardım konusuna çok önem verilmiştir , bu işin niyetine ve "keşke imkânım olsaydı da yardım etseydim" şeklindeki arzusuna bile sevap verilmektedir. İmam Bâkır (a.s) "Bazen mümin bir kimse, kardeşinin ihtiyacını duyar, ama çok istemesine rağmen onun ihtiyacını gideremez. Allah (Tebareke ve Teâlâ) onu, bu niyetinden dolayı cennete sokar." buyurur.
İmam Hüseyn (a.s) bu konuyu şöyle açıklıyor:
"Halkın size olan ihtiyaçları, Allah’ın sizin üzerinizdeki nimetlerindendir. Onun nimetlerinden rahatsız olmayın, bıkmayın."
Hz. Ali (a.s) şöyle buyururlar:
"Müslüman kardeşi bir ihtiyacı için kendisine gelipde onun ihtiyacını gidermekten kaçınan ve kendini hayır iş için ehil görmeyen adama şaşıyorum! Farzedin ki umulacak bir sevap ve korunacak bir azap da yoktur! Ama güzel huylara da mı rağbetsizlik göstereceksiniz?!"
İslam büyüklerinden nakledilen bu açık beyanlarla burada zikredemediğimiz diğer hadislerin tümünden şu konu iyice anlaşılmaktadır ki İslam, Müslümanlara yardım etmeyi, onların ihtiyaçlarını gidermek, isteklerini yerine getirmek için çalışmayı ve sosyal hizmetler yolunda adım atmayı, en sevimli ve en önemli ibadetlerden saymakta, her Müslümanı bu büyük işi yapmakla görevli bilmekte ve bu konuda hiçbir müsamaha ve ihmalkârlığa izin vermemektedir.
İNSANI CEHENNEMLİK YAPAN SEBEPLER
Kıyamet gününde vuku bulacak ilginç sahnelerden biri cennet ehli ile cehennem ehli arasında cereyan edecek karşılıklı konuşmalardır; ki Allah-u Teala sonsuz lütfundan dolayı daha şimdiden o konuşmaları Kur’an-ı Kerim’de bizlere naklediyor ki ibret alalım ve şimdiden başımızın çaresine bakıp vakit geçmeden ve pişmanlığın fayda etmeyeceği gün gelip çatmadan kendimize ahiret azığı toplayalım ve o günde bizi cehenneme sokacak sebeplerden uzak durup bizi cennetlik yapacak sebeplere sarılalım.
Bu yazıda Kur’an-ı Kerim’in naklettiği o ilginç konuşmalardan birisini ibret almamız niyetiyle hepimize ders olsun diye nakledip etrafında izahatta bulunmaya çalışacağız:
Kur’an-ı Kerim Müddessir suresinin 40 ila 47. Ayetlerinde bu konuşmayı şöyle naklediyor:
"...(Cennettekiler, cehennem ehli olan) günahkarlara uzaktan uzağa şöyle sorarlar:
Sizi şu yakıcı ateşe sokan nedir? Onlar şöyle cevap verirler:
Biz namaz kılanlardan değildik.
*Yoksulu doyurmuyorduk.
*(Batıla, kötülüklere) dalanlarla birlikte biz de dalıyorduk.
*Ceza gününü de yalan sayıyorduk.
*Sonunda ölüm bize geldi çattı.”
Görüldüğü gibi cehennem ehli cehenneme giriş sebeplerini dört ana maddede sıralıyorlar:
1- Namaz kılmamak 2- Yoksullara yardım etmemek, onları doyurmamak 3- Batıl ve kötülük ehli olanlarla birlikte olup onların yaptığını yapmak, onlarla dost ve beraber olmak. 4- Ceza gününü (kıyameti) yalanlamak
Evet bunlar bir insanı cehenneme götüren sebeplerdendir. Bu ayetten, sayılan bu sebeplerin ne kadar önemli olduğunu da anlamaktayız. Şimdi bunlardan konumuzla ilgili bölüm üzerinde biraz durmak istiyoruz:
YOKSULLARI DOYURMAMAK
Bu şıktan maksat insanın fakir ve zavallı insanlara karşı duyarlı olması ve onlara karşı vazifesini yerine getirmesidir.
İnsanın sahip olduğu mal, mülk, servet kısacası her şey Allah-u Teala’ya aittir. Bu imkanları insanlara veren Allah, o servetinin bir kısmını da başka insanlarla paylaşmasını ve onların sıkıntılarının da giderilmesi için harcanmasını emretmiştir. Zekat, sadaka veya diğer yardım şekilleriyle... Hatta Allah-u Teala emretmeseydi dahi insanın insanlık vazifesinin bir gereği olarak, zayıf ve düşkün insanlara elinden geldiği kadar yardımcı olmalıydı. İmkanı olduğu halde bunu yapmayan insanın, demek ki insanlıktan haberi yoktur. Böyle birisi de cehennemi hak etmiştir. .
İşte bu yüzden Allah-u Teala zekatı, humusu Müslümanlara farz kılmış ve sadaka vermek, fakirlere yardımcı olmak için büyük sevaplar belirlemiştir.