Üye Girişi
x

Giriş Başarılı.

Yanlış Bilgiler.

E-mail adresinizi doğrulamalısınız.

Facebook'la giriş | Kayıt ol | Şifremi unuttum
İletişim
x

Mesajınız gönderildi.

Mesajınız gönderilemedi.

Güvenlik sorusu yanlış.

Örnek Tiyatro Oyunu

Örnek Tiyatro Oyunu Hakkında Bilgi - Örnek Tiyatro Oyunu Nedir Özet


Araştırmalar



Tiyatromuzun Adsız Kahramanı Zeki Göker
 
Sahnelerimizin onlarca yıl emek harcayan adsız kahramanları vardır. Onlar ülkenin dört bir yanında oyunlar sergileyerek dolanır dururlar. Oyunlar sergilerler, bilgilerini, deneyimlerini paylaşırlar oyuncularıyla, izleyenlerle. Tiyatroya bir ömür verirler. Sıradan insanların, emekçilerin, gençlerin gizli kahramanlarıdır onlar. Medya onlardan pek söz etmez. Büyük kentlerde oyunları kalabalıklarla dolup taşmaz. Ama ülke çapında herkes bilir ve tanır onları. İşte o kahramanlardan birini, Zeki Göker’i yitirdik.
 
Zeki Göker bir Adana çocuğu. Adana’nın tozlu yollarında koşup oynarken sanata bulaşmış, o toprağın gücüyle kendini var etmiş, geliştirmiş bir sanatçı. Çukurova ekonomik ilişkilerinden sosyal yaşamına bir dolu sanatçıyı yetiştirmiş bir alandır. Yaşar Kemal’inden Yılmaz Güney, Orhan Kemal’e, Ali Özgentürk’ünden Nejat Uygur’una bir dolu sanatçı bu topraklarda büyümüş, sanata yönelmiş ve çok önemli sanatsal ürünler ortaya koymuşlardır.
 
68’in devrimci rüzgarıyla sanat alanında var olmaya ve üretmeye başlıyor Zeki Göker. O günlerde bir dolu tiyatro topluluğu kuruluyor, oyunlar üretiliyor, politik görüş ayrılıklarına düşülüp dağılınıyor. Göker ise bir yandan politik bilincini geliştirmeye çalışırken öte yandan da geniş kitlelerle bağ kurabilecek bir sahne estetiğinin peşine düşüyor. Özellikle halk tiyatrosu formları onu çok etkiliyor.
 
Halk tiyatrosu türükleriyle yoğrulmuş bir politik tiyatro yapmak üzere yola düşen Göker bir dolu tiyatro ile çalışmalar yaptıktan sonra düşlediklerini var etmek üzere 35 yıl önce Ankara Birlik Tiyatrosu(ABT) yi kuruyor.
ABT gerek oyunculuk gerekse estetik ve politik olarak baştan sona çizgisini kararlılıkla sürdüren bir topluluk olarak sanatsal mücadelenin içinde yerini alıyor.
Önceleri Aziz Nesin, Muzaffer İzgü’nün düz yazılı metinlerini oyunlaştırma yolunu seçen topluluk giderek yazarlarla işbirliği yaparak yeni oyun metinlerinin yazılmasını sağlıyor.
“Kara Düzen”, “Yeniden Doğarız Ölümlerde” “Güneşin Katli” ve “Bu Oyun Oynanmamalı” 70’li yılların politik ortamında üretilen yoğun izleyici kitlesinin desteğini alan çalışmalar oluyor.
12 Eylül darbesi ABT’nin de çalışmalarının bir süreliğine de olsa durmasına yol açıyor. Kısa süre içinde kendini toparlayan ABT, önceleri çocuk oyunlarıyla başladığı yeniden tiyatro pratiğine süreç içinde muhalif oyunları da katmayı başarıyor. Turhan Temuçin’in “Hastane mi Kestane mi?”, Yaşar Kemal’in “Teneke” si ile başlayan süreç “İcraatın İçinden İnsan Manzaraları”, “Savunma Öyküsü” ile sürüyor.
 
90’lı yıllarda Zeki Göker ve topluluğu Erol Toy’un “Pir Sultan Abdal” oyununu sahneliyor. Oyun hem on binlerce izleyiciyle buluşuyor hem de yüzlerce yasaklamayla engellenmeye çalışılıyor.
ABT son yıllarında oyuncu İlyas Salman’ı da kadrosuna alarak Mrozek’in “Sığıntılar”ını “Gurbet Kuşları” adıyla ve Refik Erduran’ın “Canavar Cafer” oyunlarını sergiliyor.
Bu arada acımasız bir hastalık Zeki Göker’in yakasına yapışıyor ve bir oyuncunun en önemli enstrümanı olan sesini elinden alıyor. Göker son yıllarında film öyküleri ve senaryolar yazarak üretimini sürdürürken sözsüz bir rolle de olsa sahneye çıkıyor. Ancak acımasız hastalık ona bu mutluluğu çok görüyor.
 
“Zeki Abi” 68’in ölümüne koşan çocuklarından biri. O yıllardaki devrimcilerin tüm yüreğiyle duyumsadığı arkadaşlık, paylaşmak gibi duyguları sonuna kadar muhafaza etmiş o değerlerden ödün vermemek için her türden zorluğu göğüslemiş bir savaşçı.
 
Öncelikle ülke tiyatrosunun yetiştirdiği önemli bir oyuncu. Alaylı eğitiminini aldığı bir dolu usta sanatçı var. Nejat Uygur, Tevfik Gelenbe’den halk tiyatrosu oyunculuğunu öğrenen Göker, yoğun bir çabayla kendini geliştiriyor. Sahnede sesini kullanmadan gövdesel anlatıma bir dolu teknik yanını yıllar içinde ustalıkla yetkinleştiren Göker özellikle bazı oyunlarda sahnede unutulmaz rollere imzasını atıyor.
 
40 yılı aşkın sanat yaşamında Yaşar Kemal’in “Teneke”sinden, Turhan Temuçin’in “Hastane mi Kestane mi”sine, Mrozek’in “Gurbet Kuşları”ına unutulmaz kompozisyonlar yaratıyor.
Bir rolü ele alırken onun ayrıntılarını usta oyunculuğuyla işleyen, sahnede “rol kesmek” yerine kanıyla canıyla yaşayan bir karakteri ortaya koyan Göker, var ettiği oyunculuk estetiği ile de Anadolu illerinde on binlerce izleyicinin gönlünde yer etmesini biliyor.
 
Kendi çocuklarından çok gözetip yaşatmaya çalıştığı Ankara Birlik Tiyatrosu’nun sıradan bir emekçisi gibi çalıştı. Oyunların metninin oluşturulmasından dekorlarının var edilmesine boyanmasına, oyun yönetimine dek tiyatral sürecin her aşamasında emek harcadı.
 
Özel yaşamı tiyatronun içindeydi. Öncelikle iyi bir okur olarak edebiyat alanını dikkatle izlerdi. Bir metnin içinde oyun olabilecek malzemeyi hemen fark eder onu oyunlaştırmak için harekete geçerdi. Özellikle ’80 sonrası politik oyun yokluğu onu yeni metinler üretmeye zorladı.
 
Bir oyunu üretirken onun paralelinde oyunun afişi ve dekoru üzerine de düşünceler üretirdi. Elindeki kısıtlı olanaklarla en fazla bir minibüse sığacak dekor malzemesiyle dünyalar yaratmaya çalışırdı.
 
Onun için büyük kentlerdeki izleyiciden çok Anadolu izleyicisi önemliydi. Oyunlarını üretirken o izleyiciyi düşünürdü. Anadolu’da sahneye çıkmadığı il ve ilçe yok gibidir. Topluluğu ABT ile 35 yılda Anadolu’nun her yanında perde açmıştır.
 
Ülke yönetimi ise Zeki Göker ve ABT’nin bu çabasına “duyarsız” kalmamış tüm il ve ilçelerde onun oyunlarını yasaklamıştır. Zeki Göker’in sanat yaşamı ve mücadelesi bir yanıyla da ülkede sanatın devlet yaptırımıyla boğuşmasının tarihidir. Göker ülkedeki sorumsuz sanat düşmanı yöneticilerin tüm yasaklamalarına karşın tek bir geri adım atmamış, tümüne de hukuk ve demokrasi mücadelesiyle karşı koymuştur. Onun bu çabasına sanat alanından ne yazık ki tek bir destek gelmemiş kimi sanatçılar handiyse yasakçıların haklı olduğunu söylemekten utanmamışlardır.
 
Göker sanatını üretirken kaynağını hep izleyiciden alma yolunu seçti. 80’li yılların başında 12 Eylül yönetimi sanat alanına parasal destek vermeye başlarken geçmişte mangalda kül bırakmayan bir dolu tiyatro insanı para yardımı almak için bir yanda devletin öte yanda sermaye çevrelerinin kapısında kuyruk oldular. Onlarca yıl izleyicinin desteği ile ayakta durmuş topluluklar aldıkları üç kuruş destek için para verenlerin önünde yüz takla atarken Göker oyun afişlerinin altına devlet ve sermaye çevrelerinden destek almadan oyunu var ettiğini yazarak muhalif geçinen bir dolu düzenbazın ipliğini pazara çıkardı.
 
Bulundukları mütevazı yerlerden büyük kentlere kaçarak “yaşamak adına” safsatasıyla her türlü yozluğun içine dalıp iki kadeh içince mangalda kül bırakmayanların korkulu rüyası oldu Zeki Göker.
 
Her gün içine battıkları bataklıkta onun da oraya düşeceği günü bekleyip durdular. Zeki Göker ise 60 Yıllık yaşamında hep anlının teriyle, kendi emeğiyle ayakta durmaya çalıştı. Onu toprağa verdiğimiz 21 Aralık günü ondan tiyatroyu öğrenmiş, onu yarı yolda bırakmış, yaşamı boyunca ona karşı durmuş herkes tabutunun yanına gelerek ona hakkını teslim etti.
 
Zeki Göker duruşuyla, dövüşüyle gelecek kuşaklara önemli bir örnek bıraktı. Devrimci tiyatro yapmaya soyunanlar mutlaka onun yolu ve yöntemini de gözden geçirecekler. Geri adım atmama ve sonuna dek savaşma konusunda ondan öğrenecekleri bir tarih var.

Bunun hakkında hemen düşüncelerinizi ya da sorunlarınızı yazabilirsiniz...

Hızlı Yorum Sistemi
x

Mesajınız gönderildi.

Mesajınız gönderilemedi.

Güvenlik sorusu yanlış.

İsim Email Şifre Kuran'daki ilk sure

Yorumlar :

Henüz yorum yapılmamış