> 1 <
Kırık Link Bildir! #90262 14-07-2006 13:43 GMT-1 saat
Edebiyatta özentili, yapmacıklı bir şiir akımıdır. Lirik Grek şairi Anakreon'a (M.Ö. VI. yüzyılın ikinci yarısı) mal edildiği için, bu adla anılagelmiştir. Anakreontizm, bir edebiyat türünden çok, belli bir hayat felsefesine dayanan bir şiir tarzını anlatmak için kullanılan bir terimdir. Bu görüşe göre, yeryüzünde her şey geçicidir; onun için de, insanoğlu yalnız en güzele karşı ilgi duymalıdır.
Oldukça basit zevkleri dile getiren bu şiir akımı, ilkin M.Ö. VI. yüzyılda, bir kralın sarayında doğmuş, boş, yüzeysel bir hayat süren prenslerce pek beğenilmiştir. Daha sonra, Latinler'den Catullus, Fransızlar'dan H. Estienne, Remy Belleau, Ronsard da bu modayı benimseyerek, anakreontizmin etkisi altında kaldılar. Bu şiir akımı, XVIII. yüz. yılda doruğuna eriştiyse de, yapmacıklığı, özentiliği yüzünden XIX. yüzyılda büsbütün bırakıldı.
2)Dandizm / Akımlar / Edebiyat
Yapmacık üslubu ifade eder. Dandizm 19. yy'ın ilk yarısında İngiliz sosyetesi mensuplarının bazılarına verilen ad idi. Şıklıklarıyla dikkat çeken bu kişilerin açtığı çığıra dandizm adı verilmiştir. Fransa'da da sosyetede yer alanlar, sosyal durumda estetik bir olgunluk aramışlar ve orta tabaka halkının duygularını hor görmüşlerdir. Edebiyatta ise "dandy"den ilham alınarak taklit edilmemesi maksadıyla yapmacık üslup kullanmaya dandizm denmiştir.
3)Postmodernizm ve Roman / Akımlar / Edebiyat
Postmodernizm sözcüğü ilk defa 1930'lu yıllarda görülmüştür. 1950'lilerde Anglo-Amerikan edebiyat eleştirisine girip, 1960'lardan sonra yaygınlaşmıştır. Modernite sonrası, sadece edebiyat alanında değil öteki sanat dalları başta olmak üzere hayatın her köşesini kapsayan bir "akım" haline gelen bir kavramdır.
Postmodernizmin kendinden önceki akımlar gibi net bir bildirgesi yoktur, zira eklektizm en önde gelen yönlerinden biridir ve pastish yöntemiyle önceki akımların bazı özelliklerini tek bir 'eser'de ironik olarak kullanabilir. Ayrıca postmodernizmle fert daha da ön plana çıkmıştır. İsmail Çetişli postmodernizm ilgili nitelikleri aşagida oldugu şekilde siralamiştir:
1. Rasyonalizm, pozitivizm, liberalizm, kapitalizm, marksizm, vb. bütün ideoloji ve felsefelere karşi olmak.
2. Modernizm ve değerlerine karşı sorgulayıcı bir tavır almak.
3. Evrensel bütünlük yerine her tür çoğulculuktan yana olmak.
4. "Her şey gider" felsefesini ilke edinmek.
5. Her alanda tam bir eklektizm anlayışı sergilemek.
6. Gelenek-modern, yüksek kültür-kitle kültürü, sağ-sol, şimdi-geçmiş gibi kutupluluk ortamında olmak.
7. Her alanda 'kural, düzen, ilke, yasa, adetlere karşi bozucu, ihlal edici bir tavir sergilemek.
8. Aşiri görecelik tavri benimsemek.
9. Tek bir gerçek, tek bir anlam vardır değil, çok gerçek ve anlam vardır, düşüncesinde hareket etmek.
10. İronik olmak.
11. Milli ve evrensel kültür anlayışını reddedip çoğulcu kültür görüşünü benimsemek.
12. Dine karşi olumlu bir tavir almak.
13. Geçmişin kendi şartlarina uygun bir şekilde yaşatilmasini istemek.
14. Geçmişle hal arasindaki baglari koparmamak.
15. Gerçekliğin yerine imajı koymak.
16. Sentez ve bütünleşmenin yerine parçayi veya parçalanmayi ikame etmek.
Oldukça zihin karıştırıcı ve üstünden süreç geçmemiş bir akım olan postmodernizmi bu şekilde maddelemek yetersiz olup yanlışlıklar içerebilir; ancak akılda net tanımların belirmesi için gerekli görülebilir. Postmodernizmde öne sürülenlerden biri gündelik gerçekliğin yetersiz bulunup daha alt katmanda asıl gerçekliği aranma iddiasıdır. Yalnız bu gerçeklik kurmacayla içiçedir ve çoğu zaman da kafa karıştırıcıdır.
Dikkati en fazla çeken yönlerinden biri içerikteki parçalanmışlığı kullandığı parçalanmış tekniklerle paralelleştirmesidir.Yalnız bu durum sanatsevere bütünlük duygusunu vermek için yapılmaz. İroninin yanında parodi de kullandığı belirgin yöntemlerden biridir.
Postmodern romanda ise yazar okuyucuya sürekli bir oyunun içinde olduğunu hatırlatır; daha önceleri teknik bir hata olarak görülen yazarın kendini belli etmesi bilhassa kullanılır. Kısaca okur da romanda aktif görev alır, zaman zaman onun tamamlaması gereken açıklıklar bırakılmıştır özellikle eserin sonunda. Bu gerçek okur kitlesinin dışında yazarın romanın içinde yer verdiği değişik okuyucular da vardır, bu okurlar romanda tıpkın bir yazar gibi anlatıcı görevini zaman zaman üstlenirler.
Esasında kitabı yazan kişi kendin biraz daha karanlıkta bir yer seçer yani, "varsayılan" yazardır artık. Bu geleneksel edebiyatta rastlanmayan bir durumdur. Sonuç itibariyle postmodernizm, tıpkı modernizmde olduğu gibi rahatlıkla sistematize edilemeyecek bir akımdır diyebiliriz.
4) Realizm (Gerçekçilik) / Akımlar / Edebiyat
19. yüzyılda ortaya çıkan bu akım gerçeği değiştirmeden; tüm çirkinlikleri, bayağılıklarıyla yansıtmayı amaçlamıştır. Toplumu incelemek, toplum ve insan gerçeklerini olduğu gibi yansıtmak, eleştirmek düşüncesiyle doğan gerçekçilik akımının oluşmasına olguculuk (positivizm) felsefesinin büyük payı olmuştur.
Sanat ve edebiyatta akımların başlayış ve bitişleri kesin çizgilerle birbirinden ayrılamaz. Bir akım varlığını sürdürürken onun yanıbaşında bir başka akım da oluşup gelişir. Nitekim Honore de Balzac Romantizm akımının egemen olduğu yıllarda yaşamasına karşın gerçekçiliğin öncüsü ve kurucusu olmuştur. Balzac "Goriot Baba" ve "Vadideki Zambak" gibi romanlarında dönemine eleştirel bir ayna tutmuştur.
Balzac gibi Henri B. Stendal da gerçekçilik akımının öncü yazarları arasında yer alır. "Bir roman yol boyunca gezdirilen ayna demektir" düşüncesinden hareketle döneminin çelişkilerini, insan ve toplum ilişkilerini süslemesiz bir anlatımla yansıtan Stendal, "Kırmızı ve Siyah" ve "Parma Manastırı" gibi romanlarında savaşı, sevgiyi, kiliseye karşı duyulan nefreti insan açısından gerçekçi bir biçimde ele almıştır.
Bu akımın diğer büyük yazarları arasında Fransız edebiyatının usta ismi Gustave Flaubert'i, İngiltere'nin dünya edebiyatına kazandırdığı Charles Dickens'ı ve Amerikan edebiyatından Nathaniel Hawthorne ile Herman Melville'yi saymak mümkün.
5)Romantizm / Akımlar / Edebiyat
Klasik edebiyat akımına tepki olarak 18. yüzyılın sonlarında doğan ve Victor Hugo'yla birlikte büyük ün kazanan Romantizm, insanın yaratma özgürlüğü önündeki her şeye karşı durur. "En iyi kural, kuralsızlıktır" diyen romantikler, insanın duygularını, düş gücünü hayata geçimesini ve insanı düzeltmenin toplumu düzeltmekle olabileceğini savunurlar.
Romantizm akımı değişik ülkelerde değişik biçimlerde ortaya çıkmıştır. Alman edebiyatında 18. yüzyılın ikinci yarısında "coşkuculuk" hareketiyle birlikte gelişir. Bu hareketin öncüleri Klopstock ve Herder Romantizm'in müjdesini verir. Ancak Romantizm'e giden kapıyı dünya edebiyatının en büyük isimlerinden biri olan Johann Wofgang Goethe açmıştır.
"Genç Werther'in Acıları" romanında Goethe döneminin acılarını duygusal bir dille anlatmıştır. "Wilhelm Miester" ve "Wilhelm Miester'in Seyahat Yılları" adlı eserlerinde toplumun yeniden düzenlenmesi sorununa dokunur. Ama onun en büyük eseri "Faust"tur.
Goethe'nin açtığı yoldan ilerleyen Friedrich von Schiller ise yapıtlarında özgürlük, isyan, doğa, ihtilal gibi Romantikler'in yaslandığı temel kavramları yadsımadan tarih olgusunu zenginleştirmiştir. "Haydutlar", "Hile ve Sevgi", "Mary Stuart", "Wilhelm Tell" gibi yapıtlarında despot yönetime başkaldırma temalarını işleyen Schiller'in tarihe açılma yönelimi daha sonraki Alman romantiklerini geliştirmiştir.
Romantizmin Alman edebiyatında şiirdeki öncüsü Heinrich Heine'dir. İngiliz edebiyatında ise Romantizm kalın birer çizgi halinde kendini gösterir. Bu çizgide yer alan ilk isim tabiata karşı kutsal saygı düşüncesini benimseyen; şiirlerinde doğayı yapmacıksız bir dille anlatan William Wordsworth'tur. Onun dışında Samuel Taylor Coleridge, Percy Bysshe Shelley ve John Keats bu çizgide yer alır. Çizginin en kalın yerinde ise Lord Byron bulunur.
İngiliz edebiyatında daha çok şiirde kendini gösteren Romantizm, Fransız edebiyatında daha yaygın bir özellik gösterir. François Rene de Chateaubrian, Romantizm'in müjdecisi olan roman, deneme ve gezi yazıları türünden eserler vermiştir. Fransızların dünya edebiyatına kazandırdığı ve bu akımın en önemli yazarları arasında bulunan Victor Hugo dışında Benjamin Constant, Alphonse de Lamartine, Alfred de Vigny, Alfred de Musset ve Theophile Gautier sayılabilir.
Akımın öncüleri arasında bulunan Byron ve Schiller'den etkilenen Aleksandr Puşkin, Rus toplumunun renkliliğinden de yararlanarak bu akımı zengileştirmiştir. Yapıtlarında kullandığı yerel temalar nedeniyle kimi eleştirmenlerce Puşkin, Rus edebiyatında gerçekçiliğe giden yolun açıcısı olarak da değerlendirilir. İtalyan edebiyatında Romantizm akımı içinde anılması gereken iki isim vardır; Alessandro Manzonil ve Giacomo Leopardi.
Romantizm, Türk edebiyatı üzerinde de etkili olmuş, özellikle Tanzimat dönemini yazarları bu akımı çağrıştıran eserler vermiştir. Namık Kemal ve arkadaşlarının Victor Hugo'dan etkilendiği bilinmektedir.
6)Romantizm ve Gerçekçilik / Akımlar / Edebiyat
Romantizmi "kapitalist-burjuva düzenine", "yitirilmiş düşler" düzenine, iş hayatı ve kazancın bayağılığına karşı bir ayaklanma, tutkulu ve çelişmeli bir ayaklanma olarak tanımlıyor Ernst Fischer. Bu ayaklanma tiyatroda ilk önemli örneklerini on sekizinci yüzyılın ikinci yarısında Almanya'da "Sturm und Drang" (fırtına ve atılış) akımıyla verdi (1767-1785). Goethe'nin ve Schiller'in öncülük ettikleri romantik yazarlar, Rousseau'nun doğaya dönüş öğretisini benimseyerek Corneille ve Rachıe'in neo-klasik kurallarına ve neo-klasisizimle uzlaşarak gelişen burjuva duygusallığına şiddetle saldırdılar.
Sayısız sahnelere bölünmüş oyunlarda, birkaç saat içinde, yıllan kapsayan olaylar anlatılarak yer ve zaman birliği bir yana bırakıldı. Avrupa'nın yaşamakta olduğu devrim bunalımı, romantiklerin oyunlarında ayaklanmalar, soygunlar, kadınların kaçırılması gibi heyecan verici olaylar biçiminde belirmeye başladı.
Romantizmin tiyatrodaki ilk örnekleri Almanya'dan gelmekle birlikte, bu oyunların en önemli esin kaynağı Shakespeare'den başkası değildi. Neo-klasisizme başkaldıran Alman yazarları, Shakespeare'in Almanca'ya çevrilen oyunlarında kendi coşkunluklarına biçim verecek üstün örnekler buldular.
Romantizmin düşünce ve duyguyu dizginleyen kurallara karşı bir ayaklanma hareketi oluşu, ilk bakışta bu akımın devrimci niteliğini çağrıştırır. Nitekim Rousseau, aynı zamanda Fransız Devrimi'ni hazırlayan düşüncelerin başlıca kaynaklarından biridir. Ama romantik akımı temsil eden yazarları ayrı ayrı ele alacak olursak, bu yazarların ortak yanının "devrimci ya da devrime karşı, ilerici ya da tepkici bir siyasal görüşü benimsemeleri değil, bu görüşe akıl ve diyalektik dışı, hayalci bir yoldan varmaları olduğunu" görürüz.
Romantizm, şiirin işleyebileceği konulan ve kullanabileceği dili sınırlayan neo-klasisizme başkaldırmakla birlikte, aşın bireysel tutumu ve öznel yöntemi yüzünden bu başkaldırısın temelinde yatan sorunlara olumlu bir çözüm getiremedi. Buna karşılık Romantizm, şehirle köy arasındaki kopuşu, bireyin toplum içindeki yalnızlığını, kazanç hırsının bayağılıklarını dile getiriyordu.
Burjuva değerlerine başkaldırının ikinci aşaması diyebileceğimiz gerçekçilik. Yalnız şehirleşmenin ve makineleşmenin değil, aynı zamanda yayılmakta olan demokrasi ve eşitlik düşüncelerinin. Bilim ve tekniğin getirdiği ve koşullandırdığı bir anlatım yöntemiydi. Gerçekçilik bir tutum olarak yeni bir kavram değildi. Tarihteki bütün önemli sanatçıların ortak bir özelliği olarak görebileceğimiz bu kavram romanla birlikte nesnel olgulara, deneye ve görgüye dayanan bir yöntem niteliği kazandı.
Bunu ilk beğenen siz olun
Hata Oluştu