> 1 <
Kırık Link Bildir! #102067 29-07-2006 16:47 GMT-1 saat
Müthiş bir enerji, parlak bir mekân tasviri ve iyi şeçilmiş oyuncular... İnsanı düşünmeye çağıran Tanrıkent, görülmesi gereken çılgın ve coşkulu bir gerilim.
Tanrıkent filmiyle bir anda ün yapan genç Brezilyalı yönetmen Meirelles, son anda ellerine bırakılan bu John LeCarre uyarlamasına tümüyle kendi damgasını basmayı biliyor; iyi ve kötü yanlarıyla... Ünlü İngiliz yazarının Afrika'yı, daha açık biçimde de Kenya'yı dekor olarak alan romanı, yazarın tüm yapıtlarındaki uluslararası siyasete ilişkin ve paranoyalara açık bakışını daha da sert biçimde yineliyor. Bu kez, hemen tüm büyük ülkelerin katkısıyla, uluslararası ilaç sermayesinin bir büyük komplosu söz konusu. Tüm dünyaya, özellikle de az gelişmiş ülkelere satılan ilaçların ilk denemesi, kobay olarak seçilen Afrika halkı üzerinde yapılıyor. Sayısız ölüme yol açan olayı fark eden delişmen ve muhalif bir genç kadın, evli olduğu İngiliz diplomatına fark ettirmeden işin peşine düşüyor. Ama akıbeti hiç de parlak olmuyor. Genç diplomat da bu kez bizzat gerçeği araştırmaya başlıyor. Tipik John LeCarre unsurları içeren bu çılgın ve coşkulu gerilim, Meirelles'e özgü biçimde anlatılmış: Tanrıkent'te de çalıştığı görüntü yönetmeni Cesar Charlone'nin dijital çekimleri, oldukça kötü renkler, dur durak bilmeyen bir tempo, video klip estetiği, vs. Bu anlatım yerine türün diyelim ki Akbabanın Üç Günün'nden Panama Terzisi'ne ünlü örneklerindeki ağırbaşlı bir sinema dilini yeğlerdim, kendi adıma... Ama filmin bir kısmı yine yönetmenden gelen erdemleri de var. Müthiş bir enerji, parlak bir çevre-mekân tasviri, iyi seçilip yönetilmiş oyuncular, özellikle de dünyamızın yaşamsal bir sorununa getirilen iddialı bakış. Bilmiyorum, anlatılanların ne kadarı gerçek... Ama tüyler ürperten sonuçlara yol açan ve insanı düşünmeye çağıran eylemler söz konusu. Oscar'ını bence hak eden Rachel Weisz da filmin görülmesi için bir artı neden.
Bunu ilk beğenen siz olun
Hata Oluştu