> 1 <
Kırık Link Bildir! #113781 13-08-2006 06:32 GMT-1 saat
Cem Ersever, kısaca JİTEM olarak anılan Jandarma Genel Komutanlığı'nın Güneydoğu Anadolu'daki İstihbarat biriminin kurucusu ve uzun süre yöneticisi olan bir Jandarma subayıdır. Mart 1993'te istifa etmiştir.
Ersever, Güneydoğu Anadolu'da uzun süren görevi esnasında PKK ile yapılan gerilla ve istihbarat çalışmalarının tümünde yer almıştır. Silahlı çatışmalara bizzat girmiş, tüm faaliyetleri yönetmiş, PKK'ya karşı ve yandaş olan kişi ve guruplarla iritbatlar kurmuş, bütün bunları tam yetkiyle ve Komutanlığa doğrudan bağlı olarak yürütmüştür.
Subay ve istihbarat sorumlusu olarak bölgedeki tüm faaliyetlerin ya içinde bulunmuş ya da içeriği hakkında bilgi sahibi olmuştur.
Ersever, önceleri normal bir Jandarma subayı olarak görev yapmış, sonraları çok önemli yetkilerle donatıldığı için tüm kuruluşlar ve yöredeki gayri kanuni guruplarla ilişikler geliştirmiştir. İlişkileri sınır ötesine de taşmış, IKPP lideri Barzani ve KYB lideri Talabani arasında sürekli olarak Barzani'ye yakın olmuş, ancak her ikisinin Ankara'yla ilişki kurmasında etkili rol oynamıştır.
Kerküklü olması sebebiyle Iraklı Türkmenler'le de yakın ilişkileri vardır. Irak İstihbarat Servisi ile de irtibat içinde olmuştur. Bu ilişkinin bölgede görev yaptığı 1976 yıllarından itibaren başladığını kendisi de reddetmemiş, irtibatı PKK ile mücadeleye bağlamıştır. Sık sık gittiği Kuzey Irak'ta İngiliz ve ABD istihbarat guruplarıyla da irtibatı hep düşünülmüştür.
Emekli olduktan sonra bir tepki içine girmiş, PKK ile mücadelede aksaklık, eksiklik ve yetersizlik olarak belirlediği hususlarda kamuoyu oluşturma faaliyetlerine başlamıştır. Tempo dergisi, Aydınlık, Tercüman ve Daily News gazetelerinde röportajları ve açıklamaları yayımlanmıştır.
Bu arada, IKPP'nin Ankara Temsilcisi Hayrullah Salih'ten partinin büro olarak kullandığı daireyi kiralamış (veya kullanmış) ve bir siyasi dergi çıkarma hazırlıklarına başlamış, Ahmet Aydın adıyla iki kitap yazmış, Tempo dergisindeki açıklamaları sebebiyle aleyhinde Askeri Mahkemede dava açılmıştır. Ersever bölgeye ve Kürt problemine ilişkin çeşitli görüşleri yanında Jandarma Genel Komutanlığı'nın ve Asayiş Kolordu Komutanlığı'nın atama, çalışma tarzı ve icraatlarını ayrıntılı şekilde eleştiren açıklamalarda bulunmuştur.
Ancak gelişmeler beklediği yönde olmamış, destek görmemiş, Silahlı Kuvvetler tepki göstermiş, mali yönden ve güvenlik açısından sıkıntıya girmiştir.
Cem Ersever'in öldürülmesi ise halen faili meçhul olaylar arasındadır. MİT'e göre; Hanefi Avcı "Mahmut Yıldırım'ı çağırarak gerekli yerlerde görüştüğünü söyleyerek, son dönemdeki faaliyetlerinden ötürü Cem Ersever'in ortadan kaldırılması gerektiğini bildirmiş, daha sonra Mustafa Deniz ve Neval Boz'a (sevgilisi, karısı) yönelerek onların işbirliğini sağlamış onlar da Avcı'nın talimatıyla Cem Ersever'i infaz grubuna teslim etmişlerdir."
Aydınlık dergisi Ersever'in öldürülüşünü kendi mantığı içinde bir yere yerleştirmekte ve "Kasım 1994'te, uyuşturucu trafiğinin elemanı ve tanığı olması sebebiyle, Abdullah Çatlı ve ekibi tarafından Başbakanlık Poligonu'nda sorgulandı ve arkadaşları Mustafa Deniz ve Neval Boz ile birlikte öldürüldü" şeklinde açıklamalar yapmaktadır.
MİT'in açıklamaları gerçeklerden uzaktır.
Mantıklı ve tutarlı açıklamayı ise -nedense MİT'in sürekli olarak itham ettiği- Hanefi Avcı yapmıştır.
Avcı, TBMM Susurluk Komisyonu'na 4.2.1997 tarihinde yaptığı açıklamada "Gümrük Müdürü Ali Balkan Metel'in şoförü (jandarma elemanı) Kemal Uzuner'in evinde Cem'in arşivinin muhafaza edildiğini,
jandarmanın Kemal'in evindeki malzemeleri, arşivi aldığı, Kemal'le randevulaşan Ersever'i yakaladığı, eve gelen Mustafa Deniz ve Neval Boz'u da ele geçirdiğini anlatmaktadır.
Sorgulamayı yapanlar arasında Mahmut Yıldırım'ın (Yeşil) olduğu iddiası yaygındır.
MİT de sonunda mantıklı bir izah yapmakta ve "Ersever ve arkadaşlarının teröristlerin harekat tarzı konusunda çok tecrübeli, kendi güvenlikleri yönünden de çok dikkatli oldukları bilinmektedir. Buna rağmen herhangi bir mücadele emaresi olmadan cinayeti işleyenlerce ele geçirilmiş olmaları dikkati çekmektedir. Bu durum Ersever ve arkadaşlarının kendileri açısından 'güvenilir' saydıkları kişilerce veya bunların aracılığı ile yakalanmış oldukları ihtimaline kuvvet kazandırmaktadır" demektedir.
Eylemin gerçekleşme biçimi, her üçünün fiziki bir zorlanmaya maruz kalmamaları, cinayette PKK ihtimalini yok etmektedir. PKK'nın çok şey bilen bu kişileri "konuşturmadan" öldürmesi beklenemez.
Basının, devlet içinde bir hesaplaşma olduğu veya devletin çok etkili görevlerde bulunanları dahi koruyamadığı veya kolayca feda ettiği kanaatine yol açan yayınlarını da bu vesileyle doğruluk payı olan yorumlar olarak kabul etmek yanıltıcı değildir. Birçok polis görevlisi "Cem'in öldürülmesini değil, son zamanlardaki faaliyetleri dolayısıyla sorgulanacağını, korkutulacağını tahmin ediyorduk" ifadesiyle olaya ışık tutmuşlardır.
Görüştüğümüz Gümrük Teşkilatı şoförü Kemal Uzuner, Cem'in evine geldiğini, kapalı valizini aldığını, diğer kişilerin de eve geldiğini sonra gittiklerini, anlatmakta ve Cem'le yıllara dayalı ilişkisini açıklamakta, ancak silahlı mücadeleye alışkın ve yatkın Cem ve arkadaşlarının o saatlerde ve ev dışında kaybolmasına hiçbir açıklık getirememektedir.
Aslında görüştüğümüz onlarca kişiden sonra olayın cereyan tarzı hakkında bir şüphe duymamak gerekir. Ersever'in zararlı olmaya başladığı, giderek devleti ve kurumlarını hedef tuttuğu, ilişkilerinin yanlış boyutunun büyüdüğü ve yargı önünde bir cezayı hakettiği muhakkaktır. Burada ve olayı uzunca anlatarak Sayın Başbakan'ın dikkatine sunmak istediğimiz temel husus; bu dönemde Ankara'da oluşan havanın göstergesi olması itibarıyla bu konunun taşıdığı önemdir.
MİT'in tabiriyle yakalayanlar Cem'i ve arkadaşlarını "infaz grubuna teslim" etmişlerdi. "İnfaz grubu" ibaresi kanaatimizce birçok olayın düğüm noktasıdır. "İnfaz grubu"na kim emir verebilir? Böyle bir grubu kimler kurabilir? Devlette bu yetki olacaksa sistem nasıl işleyecektir? Ve hangi amaçla bu sistem çalıştırılacaktır?
Şu husus bilinmektedir. OHAL bölgesinde bu karar mercii başçavuşlara, komiser yardımcılarına çok daha önemlisi bu yetki dünkü terörist yarınki potansiyel suçlu itirafçılara kadar inmiştir. 1996 yılında Kolordu Komutanı'nın her türlü düzensizliğe son vermek için harekete geçmesi bu adam öldürmedeki keyfiliği de bir noktaya kadar önlemiştir. Çünkü mahkemelere kadar gitmiş bir konu nedeniyle elden ele teslim edilen kişilerin devlet elindeyken köprü altında ölü olarak bulunmasının faili meçhul olamayacağı aşikârdır.
OHAL Bölgesi'nde bunlar olurken, Cem Ersever ve arkadaşlarının Ankara'da faili meçhul bir cinayete kurban olmaları artık kamu yararının dışında kamu zararı tevlit eder boyutlara gelindiğini ispat eden bir örnek oluşturmaktadır.
MAHMUT YILDIRIM (YEŞİL)
Sn. Başbakan'a hiçbir açıklama yapmadan, MİT'in Yeşil hakkındaki tesbitlerini, olduğu gibi takdim etmekte fayda görülmüştür. Burada yer almayan ancak devlet kurumlarımızın üzüntü verici ve mutlaka tashih edilmesi gereken tutumlarının delili olan farklı ilişkilere daha ileride temas edilecektir.
Aşağıdaki ifadelerin tamamı, değiştirilmeden Milli İstihbarat Teşkilâtı'mızın cümleleriyle sunulmaktadır.
Yeşil Kod Mahmut Yıldırım
Gerçek Adı: Mahmut Yıldırım
Kod Adı: Ahmet Yeşil-Mehmet Kırmızı
Tire-Sakallı-Terminatör
- Salih-Derdi oğlu, Bingöl/Solhan 1953 doğumludur.
- 08.04.1973 tarihi itibariyle Bingöl/Genç İlçe Jandarma Komutanlığı tarafından faydalanılmıştır. Aynı tarih itibariyle, verdiği bilgilerin anılan komutanlıkça değerlendirilmesinde güçlük çekildiği gerekçesiyle teşkilatımıza devredilmiştir.
- Anılan tarihte Tatvan Bölge Müdürlüğümüz tarafından faydalanılmaya başlanmıştır.
- Ekim 1973-Kasım 1975 tarihleri arasında askerde olması nedeniyle temas kurulmayan adıgeçenden askerliği sonrası Milli Görüş konusunda istifade edilmeye başlanılmıştır. Ancak Mayıs 1989 ayında yaratmış olduğu çeşitli komplikasyonlar nedeniyle teşkilatımızla ilgisi yeniden kesilmiştir.
- Bilahare şahıs, Tunceli J.Blg.Komutanlığı'nın emirleriyle ve anılan komutanlık adına, Nazimiye ve Ovacık bölgelerinde istihbari bilgiler toplayarak, güvenlik kuvvetleriyle birlikte uygulamalara katılmıştır.
- Bu çalışmalar sonucunda bölgedeki vatandaşlar nezdinde deşifre olması nedeniyle, Jandarma Asayiş Komutanı tarafından Diyarbakır'a çekilmiştir. Bu dönemde Tunceli J.A.K.'nda bir personelimizle tanışan adıgeçen, Diyarbakır'daki Jandarma Asayiş Komutanı'na bağlı olarak kırsal alanlarda çalışmalar yaptığını ifade etmiştir.
- Mart 1992 ayında Tunceli Güvenlik Komutanı'na bağlı olarak faaliyet yürüten şahıs; ilgili birimimiz personeli ile yaptığı bir sohbette, Tunceli'deki PKK faaliyetini drije eden Aysel Doğan'ı illegal olarak sorguya alacağını, konuşmadığı takdirde ortadan kaldıracağını, ifade etmesi üzerine, personelimiz tarafından "böyle bir eylemi yapmaması" yönünde ikna edilmiştir. 17.03.1993 tarihinde ilgili birimlerimize, "adıgeçen ile komplikasyonlara neden olabilecek bir kişi olması nedeniyle, kati surette temasta bulunulmamasına azami özen gösterilmesi" yönünde talimat verilmiştir.
- 27.05.1992 tarihinde Muş ilinde güvenlik kuvvetlerince yakalanan 5 PKK mensubu, sorgu amacıyla Özel Harekât Şb. Md.'ne götürülmeleri sırasında adıgeçen tarafından öldürülmüşlerdir. Bingöl birimimizde görevli 2 personelin de adının geçtiği olayla ilgili olarak, 28.05.1995 tarihli Ahmet Yeşil adı, imzası ve "Asayiş Kolordu Komutanlığı Görevlisi" ibareli bir yazı bulunmaktadır.
- Olay sonrası şahısla ilgili olarak intikal eden bilgilere göre, adıgeçen Bingöl birimimiz tarafından, Asayiş Kolordu K.Yrdc'nın da bulunduğu bir ortamda, Bingöl İl Jandarma Komutanı'nın makam odasında tanınmış ve anılanın (M.Yıldırım) para talebi üzerine Asayiş Kolordu K.Yrdc. tarafından para verilmesinin emredildiği hususu müşahade edilmiştir.
- Adı geçen, 05.05.1992 tarihinde Muş Valisi, Emn.Md., İl Jan. K. ve Bingöl Blg. Md.'nün hazır bulunduğu İl Emniyet komisyonu toplantısına katılmıştır. Toplantıda Bingöl birimimizden yardım görmediğini ifade etmiştir.
- 07.12.1992 tarihinde Elazığ Emn. Md.'lüğü sorgu bürosunda karşılaşılan şahsın ısrarlı talebi üzerine yapılan görüşmede; 1991 yılı içerisinde Muş-Bulanık ilçesi arasında bulunan Jandarma Karakolu'na eylem yapma hazırlığındaki 3 teröresti Jandarma timleri ile birlikte ölü olarak ele geçirdiklerini, yine aynı yıl Muş'ta tesbit ettiği A.Öcalan'ın kuryesi olan Hatay'lı bir bayanı (muhtemelen Neval Boz) angaje ederek Ankara'da JİTEM'de görevli bir Binbaşı (Cem Ersever) ile tanıştırdığını belirterek, teşkilatımız ile çalışmak istediğini ifade etmiştir. Şahsın bu teklifi kabul edilmemiştir.
- 27.01.1993 tarihinde Tunceli'de PKK'nın para istediği şahıslar arasında yeralması nedeniyle gözaltına alınan ve bilahare serbest bırakılan Celal Yaşar adlı şahıstan, PKK militanı maskesi ile gönderdiği iki adamı vasıtasıyla para talebinde bulunmuştur.
- 16.02.1993 tarihinde Diyarbakır JİTEM Grup Komutanı Vekili, ilgili birimimizle yaptığı görüşmede; adıgeçenin teşkilatımızla ilişki kurmak istediğini, yanında Muş Alan Sorumlusu bulunduğunu, Şemdin Sakık'ı öldürmeyi planladığını ve eylemden sonra İsviçre'ye gitme garantisi istediğini belirtmiştir. Alınan teklif kabul edilmemiştir.
- 07.08.1993 tarihinde Elazığ/Karakoçan'da jandarmaya teslim olan PKK mensubu Salih Derviş adlı şahsın ifadesinde; Jandarma Komutanı tarafından tanıştırıldığı Mahmut Yıldırım'ın "MİT'e çalıştığını, Güneydoğu Anadolu Sorumluluğunu yürüttüğünü, kendisini eğiterek MİT'e alacağına söylediğini" belirtmiştir.
- 1994 yılı itibariyle Diyarbakır Cezaevi'nde tutuklu bulunan Muhsin Gül (Kod adı: Kekeç-Pepe-Metin,) 22.07.1994 - 16.08.1994 tarihleri arasında Diyarbakır Cinayet Büro Amirliği'nde verdiği ifadelerde Ahmet Demir ile ilgili olarak;
"- 06.04.1994 tarihinde Diyarbakır Şehitlik Mahallesi 75. Sokak 31 No'lu adresinden kaçırılan ve 01.06.1994 tarihinde Mardin yolu 10 Gözlü Köprü altında cesedi bulunan Bayram Kanat'ın, Diyarbakır Jandarma'da görevli bulunan Ahmet Demir'in planlamasıyla kaçırıldığını,
- Bayram Kanat'ın kaçırılışı sırasında Star marka bir tabancı ile Uzi marka otomatik bir tabancanın da adı geçenin evinden gasp edildiğini, bu olayda Ahmet Demir'in yanısıra Jandarma'da görevli Ali ve Kemal kod isimli şahısların da yeraldığını, kendisinin de (Muhsin Gül) zaman zaman Jandarma'nın bazı görevlerinde çalıştığını,
- Ankara Elmadağ İlçesi yakınlarında öldürülen Emekli Binbaşı: Ahmet Cem Ersever'i (Yeşil kod) Ahmet Demir, itirafçı (General Zinnar kod) Alaattin Kanat, (Mete kod) İbrahim Babat ile Hoca kod (ismi bilinmeyen) Antep şivesi ile konuşan gözlüklü 35 yaşlarında, kısa boylu şahısların öldürdüğünü, daha sonra A.C. Ersever'in arkadaşı Mustafa Deniz ve sevgilisi Neval Boz'un da aynı şekilde öldürülmelerini müteakip, adıgeçenlerin silahlarını Ankara Aydınlıkevler semtindeki jandarma istihbaratına bıraktıklarını ve otobüsle gidecekleri yerlere gönderildiklerini,
- Yeşil kod'un her zaman "23 yıldır bu işleri yaptığını, öldürdüğü ve öldürttüğü kişilerin komünist olduğunu" sürekli olarak kendilerine söylediğini, bu suretle her öldüreceği kişilere komünist damgası vurarak, çevresinde topladığı itirafçı ve diğer şahısların beynini yıkadığını,
- Ayrıca C. Ersever olayında kullanılmak üzere Mesut Mehmetoğlu ve Serdar Od isimli itirafçıların da aynı günlerde uçakla Ankara'ya götürüldüğünü, ancak adıgeçenlerin "bu olaya girmeyeceklerini" söylemeleri üzerine silahlarının alınıp, geriye gönderildiklerini, bu bilgilerin uçak kayıtlarından teyid edilebileceğini,
- Diyarbakır Jandarma sorgu bölümünden Devlet Güvenlik Mahkemesi'ne sevkedilen Muş Bulanık Hoşgeldi Köyü muhtarının, İstanbul'da dolmuşçuluk yapan ağabeyinin kızı Zeynep Baba ile, Bitlis ili Tatvan ilçesinde (babası marangozluk yapar) Şükran Mizgin'in, ilk sorgulamalarından sonra (serbest bırakılmalarını müteakip, A.Demir ile Elazığ'da ikamet eden Rezzak kodun, bu şahısları alarak bir müddet işkence ve zorla tecavüz ettiklerini, Şükran Mizgin'i Muş girişinde bulunan köprünün altında öldürdüklerini, Zeynep Baba'ya ise ne yaptıklarının bilinmediğini,)
- A.Demir ile A.Kanat'ın 1994 Mart ayı içinde Diyarbakır'da halk otobüsü şirketi kurmak amacıyla Yıldız Yapı Koop.'nde müdürlük yapan Ahmet Kaya ile aynı kooperatifte yetkili bulunan Musa Fidan'dan, şirkete üye yapmak bahanesiyle para aldıklarını, bunun yanısıra kandırdıkları kişilerden de toplam 3 milyar lira topladıklarını, MHP Dyb. İl Başkanı İbrahim Yiğit'in de 600.000.000 lirasını aldıklarını, ilk etapta topladıkları bu paranın 600.000.000 lirasını A.Demir'in Elazığ Ziraat Bankası'nda, A.Demir adına kayıtlı (3003-30) nolu hesabına yatırdıklarını, adıgeçenin bu hesabında trilyonları bulan parasının bulunduğunu,
- Mart 1994 ayı itibariyle A.Kanat'ın kendisini MHP Güneydoğu sorumlusu olarak tanıtmaya başladığını, bu dönemde Diyarbakır MHP İl Başkanı İbrahim Yiğit ile arasının bozulduğunu, o tarihlerde A.Demir ile A.Kanat'ın İ.Yiğit'i kalmakta olduğu turistik otelden alarak öldürmek amacıyla götürdüklerini, daha sonra bilinmeyen bir nedenle serbest bıraktıklarını, söz konusu şirket ile ilgili bir miktar parayı İ.Yiğit'den bu şekilde aldıklarını,
- Sözkonusu olaya Devegeçidi'nde uzman çavuş ve Kürşad kod (Gültekin Sütçü), itirafçı İsmail Yeşilmen ve itiraçfı Burhan Şare'nin tanık olduklarını,
(- Batman'da milletvekili Mehmet Sincar'ı Alaattin Kanat, Mesut Mehmetoğlu, İsmail Yeşilmen ve Yeşil kod Ahmet Demir'in birlikte planlayıp öldürdüklerini,) bu olaydan sonra A.Kanat'ın "kendisinde garantili imzalı kâğıt olduğunu" söylediğini,
- A.Demir'in zaman zaman kendisi (M.Gül) ve diğer arkadaşlarına "İstanbul mafyasını çökerttiğini, Behçet Cantürk ve aynı şekilde öldürülen diğer mafya ve PKK yanlılarını kendisinin planlayıp öldürttüğünü" söylediğini,
- Vedat Aydın ve Musa Anter'in öldürülme olaylarını da bizzat A.Demir'in planlayıp uyguladığını,
- A.Demir ve A.Kanat grubunun PKK damgalı tehdit mektuplarıyla Diyarbakır ve çevre illerden çok miktarda para tahsil ettiklerini, bu tahsilatlardan 1993 yılında Melikahmet Caddesi'nde bulunan ve beyaz eşya ticareti yapan "Cezayir Ticaret, Öz Diyarbakır, Diyarbakır Sur, Diyarbakır İtimat" firmaları ile "Ceylan İnşaat, İntim İnşaat şirketleri"ne tehdit mektuplarını kendisinin (M.Gül) verdiğini, tahsilatın ise, Mesut Mehmetoğlu ve A.Kanat tarafından yapıldığını,
- 1993 yılında PKK davasından Diyarbakır E. Tipi Cezaevinde tutuklu bulunan "Sedef Ticaret Şirketi" sahibinin kardeşi Abdulkerim Avşar'ın, itirafçı koğuşuna alınmasını sebep gösteren A.Kanat tarafından, Sedef Ticaret'ten 1 milyar TL. tahsil edildiğini, 1994 yılında bu taleplerini yinelediklerini, ancak istenilen para verilmeyince, şirket ortaklarından M.Şerif Avşar'ı öldürdüklerini, bu olayın bilinmeyen bir nedenden dolayı ortaya çıkarıldığını,
- Yeşil kod Ahmet Demir'in planlaması doğrultusunda, 10 Ekim 1993 tarihinde Lokman Zuhurlı (Abdurrahman oğlu 1977 Lice doğumlu) ve amcasının oğlu Zana Zuhurlu (18 yaşında) ile PKK militanı maskesi altında irtibat kurulduğunu, adıgeçen şahısların daha sonra Mesut Mehmetoğlu, Alaattin Kanat ve sivil kıyafetli iki asker tarafından kendilerinde bulunan "81-82 telsiz kod"unu kullanmak suretiyle Şehitlik Mahallesindeki evlerinden alındığını, kısa bir sorgulamadan sonra Pağıvar beldesi, Saran Tuğla Fabrikasının Bismil istikametini 4 kilometre geçtikten sonra öldürüldüklerini,
- 20 Ekim 1993 tarihinde Av. Hüsniye Ölmez'in Bismil yolunda öldürülmesi ile ilgili Serdar Od, M.Mehmetoğlu ve kendisine (M.Gül) görev verildiğini, H.Ölmez'in öldürme eyleminin bizzat kendisi (M.Gül) tarafından gerçekleştirilmesi emrini aldığını, ancak eylemi gerçekleştiremediklerini,
- Diyarbakır Baro Başkanı Fethi Gümüş ile Elazığ/Karşıyaka Fen Lisesi'nde görevlendirilen öğretmen Suhpi Koç'un öldürülmesi yönünde de talimat aldığını, ancak her iki eylemi de gerçekleştiremediklerini,
- Bahsekonu olayların planlayıcısı ve yürürlüğe koyucularının J.İsth.'da Kerim Binbaşı olarak tanınan Abdülkerim Kırca, Ahmet Demir ve Alaattin Kanat olduğunu,
- Ülkeyi daha iyi günlere götürmek ve terörden temizlemek amacıyla kendisi gibi itirafçıları kandıran bu şahısların, daha sonra bu işleri şahsi amaçları için yaptıklarını, kadın ve kızlara tecavüz ettiklerini ve elde ettikleri para ile lüks hayat yaşayıp mülk edindiklerini öğrendikten sonra, kendisi ile birlikte itirafçılardan Adil Timurtaş, İsmail Yeşilmen, Burhan Şare ve Serdar Od'un gruptan ayrıldıklarını,
- Ancak geçim kaynakları olmadığı için gasp ve soygun gibi olaylara karıştıklarını,
- Her infaz sonrasında Kerim Binbaşı, Yeşil ve A.Kanat tarafından kendilerine 10.000.000 TL, harçlık verildiğini, geri kalanlarının ise teşkilata mal edildiğinin anılan şahıslarca söylenildiğini,
- Kendisi (M.Gül), A.Demir, İ.Yeşilmen ve B.Şare'nin ikamet etmeleri amacıyla, "Ofis Gevran Cad. Yeniçeri Apt. Kat.2 No: 6" adresinde ev tutulduğunu, aynı evde bulunan siyah ajandada da Yeşil'e ait birçok sırların saklığı olduğunu,
- ERNK mühürlü bloknot şeklindeki para tahsil makbuzlarının ise, 1.5 yıl önce Ankara'da uçakta yakalanan bir PKK'lıdan ele geçirilen makbuzlar olduğunu, bu makbuzların Ank.J.İsth. tarafından A.Demir'e intikal ettirildiğini, anılanın da bu koçanları kendisi ve diğer arkadaşlarının vasıtasıyla tahsil ettiğini, bu makbuzlarda tehdit şekli ve istenecek para miktarını, Yeşil, Kanat, Yeşilmen ve M.Mehmetoğlu'nun belirlediklerini,
- Cezaevine konulduğunun 2. günü A.Demir'in kendisinin (M.Gül) yanına gelerek "Çekoslavak marka 16'lı silah konusunu emniyet müdürlüğüne niçin söylediğini" ve "benim hakkımda başka neler söyledin" diye sorduğunu, kendisinin ise işkenceye dayanamadığı için söylediğini beyan ettiğini,
- Yeşil kodun açık kimliğini bilmediğini, ancak emekli Albay olduğunu tespit ettiğini,
- Halk otobüsü için yardım edilen parayı A.Kanat, Yeşil ve İbrahim Yiğit'in aldıklarını, bu paranın görgü şahitlerinin ise kendisi (M.Gül) Dalyan Ay, Hakan Pamuk ve Mustafa Pamuk'un olduğunu,
- Dalyan Ay'ın 05.08.1994 günü satırla öldürüldüğünü,"
beyan etmiştir.
- Bingöl birimimizde görevli bir personel aracılığı ile 1994 Haziran ayı içerisinde getirdiği bir teklifte, çeşitli Avrupa ülkelerinde faaliyette bulunan bir grubun istenildiği taktirde, yurtdışında bazı eylemleri taşeron olarak gerçekleştirilmesinin kendisi (M.Yıldırım) aracılığı ile sağlanabileceğini belirtmiş, bu konunun Mehmet Eymür'e iletilerek, görüşmesinin sağlanmasını talep etmiştir. Bunun üzerine adıgeçen ile Eylül 1994 ayında ilişkiye geçilmiştir.
- Şahıs, Ocak 1995 tarihinde Ankara Emniyet Müdürlüğü tarafından gözaltına alınmış, yapılan sorgusunda sürekli olarak, kendisinin Teşkilatımızla olan ilişkileri, ilişkide bulunduğu kişilerin kimler olduğu, verdiği bilgilerin neler olduğu, dönemin Ankara Emniyet Müdürü Orhan Taşanlar tarafından bizzat sorulmuştur. Sorgu sırasında adıgeçen Orhan Taşanlar'a nerede sorgulandığını bilmek istediğini, Türk Emniyet Teşkilatı'na ait bir birimde, Türkiye'nin güvenliği ile ilgili diğer kuruluşlar hakkında sualler yöneltilmesini yadırgadığını ifade etmiştir. Bahsekonu sorgu esnasında ayrıca, şahsın kendisine ait silahın kullanılması suretiyle boş yere atış yapılmış, bilahare sorgucular, bu atışlar sırasında silahtan çıkan kovanların, meydana gelebilecek bir eylem sonrasında olay mahallinde bırakılabileceğini söyleyerek şahsı tehdit etmişlerdir. Şahsın sorgu sırasında kırılan kaburga kemiği, Teşkilatımızı konu ile ilgili olarak bilgilendirmek üzere geldiği sırada tarafımızca tedavi ettirilmiştir. (6) Adı geçenle 30 Kasım 1996 tarihinden itibaren irtibatımız kalmamıştır.
MİT'in açıklamaları bunlardır ve oldukça ketum bir anlatımın hakim olduğu aşikârdır.
Sn. Başbakan'a bir husus tekraren azdedilmelidir. Açıklamalarımız asla MİT'in, Jandarma'nın, Emniyet'in veya Turizm Bakanlığı'nın yahut kişilerin tenkidi yoluyla yıpratılmaları anlamında değildir. Türk halkı sağduyusu ile Susurluk olayında devletin bazı yanlışlarını tesbit etmiştir. Bu yanlışların kabulünü ve galiba özür dilenmesini beklemektedir. Bizim amacımız da Sn. Başbakan'a bu konuda sadece doğruyu - veya kabiliyetimiz nisbetinde tesbit ettiğimiz doğruyu sunmaktan ibarettir.
¯¯
Yukarıda bahsi geçen Mahmut Yıldırım'ın takdim edilen 10 sayfada bahsedilmeyen başka işleri de vardır.
Etibank Teftiş Kurulu'nca düzenlenen 27.11.1997 tarih, 3/29 sayılı rapora göre "Yeşil kod Mahmut Yıldırım" Şubat 1977 tarihinden itibaren Şubat 1997 tarihine kadar Etibank Elazığ Ferrokrom Tesislerinde işçi olarak çalışmış, maaş almış, emeklilik primi ödenmiştir.
Puantör olarak çalışan Yeşil, 1981 tarihinde Elazığ irtibat bürosunda görevlendirilmiştir. Mesai arkadaşları ve amirleri (!) görevine muntazam şekilde geldiğini söylüyor olmalarına rağmen, her tesis müdürünün, atandıktan kısa bir süre sonra Mahmut Yıldırım'ın dosyasına baktığı, hiçbir işlem yapmadan dosyayı iade ettiği, bir daha da Mahmut Yıldırım'ın adını telaffuz etmedikleri bilinmektedir. İşten çıkarma kararı da tebliğ edilememiştir.
Ahmet Demir adına Ziraat Bankası Heykel Şubesi'nde açılmış bir hesapta tehdit, şantaj ve cinayet sonucu toplanan haraçların bir bölümü yer almaktadır.
Ziraat Bankası Teftiş Kurulu yaptığı bir değerlendirmede şu hususları tesbit etmiştir.
"Ahmet Demir isimli şahıs Ziraat Bankası Heykel/Ankara Şubesine müracaat ederek ve 50 bin TL. yatırarak bir hesap açtırmış, Aydınlıkevler'de bilahare Bahçelievler'de adres göstererek ve Nüfus Hüviyet Cüzdanı ile çeşitli işlemler yapmıştır."
Hesaba, 20.06.1994 tarihinden itibaren adeta para yağmıştır.
Mustafa Ank 200 milyon, Ağa Yıldız 250 milyon, Hurşit Han (Uyuşturucu kaçakçısı) 250 milyon, Salih Ayten 249.7 milyon, Yusuf Tan 250 milyon, Mehmet İsen Kul 659 milyon, Şaban Bala 100 milyon, Ahmad Esma Eyili 300 bin DM ve 50 bin USD, Elazığ Yapı Kredi Bankasında görevli olduğunu belirten bir şahıs 500 milyon, Diyarbakır Şubesi havaleli ve Dicle Turizm Şirketi tarafından 110 milyon, Mehmet İsen Kul 995.6 milyon ve 737.2 milyon TL. yatırmışlardır. Yeşil bu paraları çeşitli tarihlerde tahsil etmiştir. Bazen Ankara'dan bazen Elazığ'dan şahsen ve tamamı nakit olmak üzere çekilmiştir. (Heykel Şubesi Hesap No: 301009-39782-9)
Yeşil'in cebinde milyar lira ile gezdiği düşünülmelidir. Ankara Polisi tarafından gözlem altına alındığında cebinden çıkan kartlarda Bosch Buzdolaplarının fiyatı ve indirimleriyle ilgili notlar da çıkmıştı. İki - üç milyon lira için bu kadar yoğun bir mesai vermesi ve milyarlık tahsilâtları yaptığı tarihte bu kadar uğraşması tahsilâtın kendisinde kalmadığının delilidir.
Polis tarafından gözlem altına alındığında üzerinde pekçok telefon numarası çıkmıştır. Mehmet Eymür (Ev, iş ve cep), İbrahim Şahin (İş, oto, oto özel, cep, çağrı ve İstanbul ev), muhtelif il ve ilçe jandarma komutanları, Sultan Tekstil, Aydın İpekli ve aynı numaralardan Mehmet Özbey (Çatlı olarak ilave edilmiş), Sırrı Sakık (Ev ve büro), Farma Tıp Malzemeleri A.Ş. gibi. (Yeşil'in kullandığı 542-211 89 82 nolu telefon irtibatları araştırılmış, MİT ve Jandarma ile yoğun bir telefon irtibatı görülmüştür. Emniyet Genel Müdürlüğü'nün temizliğini yapan Ertem firmasıyla da ilişkisi vardır.
Bir tarafta mafya üyeleri, bir tarafta kamunun özellik arzeden kurumlarının özelliği olan kişileri...
Yeşil'in Ankara, Antalya, Elazığ, mobil ve cep telefon irtibatlarının dökümü kalın bir kitap halindedir. Yeşil'i sadece yukarıda verilen numaradan arayanların listesi (Ek: 2)'de yer almakta ve Sn. Başbakan'ın tetkikine özellikle sunulmaktadır.
Yeşil'in üzerinde başka belgeler de vardır. Hasan Tanrıkulu adına sürücü belgesi ve İçişleri Bakanlığı İstihbarat Dairesi kimlik kartı. Bu kartın istihbarat uzmanı sıfatıyla, emekliliğine kadar geçerli olduğu da kayıtlıdır. Ayrıca boş ve Başbakanlık İstihbarat Dairesi kartı da üzerindedir.
Antalya Emniyet Müdürlüğü izleme biriminin kaydettiği telefon konuşmalarında Yeşil, Mehmet Eymür'le Duran Fırat'la bol küfürlü konuşmalarında bir kamu görevlisinin utanacağı bir çerçevede konuşmakta, Çatlı ile Topal'ın (eski Sheraton) otelinin kumarhanesinde ortak olduklarını, Veli Küçük'ün işlerine mani olabileceğini tartışmaktadırlar.
Emniyet Teşkilatı, MİT ve Jandarma bu kişiyi yakından tanımakta, takibetmekte, dinlemekte, bilgileri arşivlemekte sadece adamı frenleyip, durdurmamamaktadırlar. Neden? Bu haklı sualin en mantıklı cevabını Yeşil'in iş ve eylemlerinin kamu kurumlarının genel tercihlerine aykırı olmaması, ters düşmemesinde bulmak gerekir. Dolayısıyla Cem Ersever'e karşı alınan tedbirin bir örneğini Yeşil için düşünmenin bir gereği yoktur.
Milli İstihbarat Teşkilatımız "Adı geçenle 30 Kasım 1996 tarihinden itibaren irtibatımız kalmamıştır" demektedir. Aslında arşivindeki iç karartıcı bilgilere rağmen bu kişiyle olan irtibatı sebebiyle MİT'in sorgulanması gerektiği düşünülmektedir. Jandarma ilgililerinin durumu ise aynıdır. Bu kişiyi devlet görevine gönderenlerin (MİT'in) 30 Kasım 1996'ya kadar yaptığı her türlü işlem kontrol edilmeye değer. Ankara'dan 09.02.1996'da yeniden pasaport verilmesinden sonra Metin Atmaca'nın gerçek kimliğini bilen Ankara polisinin bu dosyayı bir milyon dosya arasında adeta kaybetmesinin sebebi de bellidir. Bu pasaportu alan MİT'in hangi Devlet problemini çözdüğü de araştırılabilir.
Daha sonra 23 Kasım 1996'da MİT'in Diplomatik Pasaport taşıyan Murat Tunç ve Gürcan Bora kod isimli mensuplarının beraberinde Metin Atmaca (Yeşil) ve Vahdet Özer'le TK. 137 sefer sayılı İstanbul uçağında 3 A.B.C. ve D numaralı koltuklarda oturan, İstanbul'dan da TK 320 sefer sayılı uçakla Beyrut'a giden ve VİP-Başbakanlık işaretiyle uçan 5 B.C.D ve 5 F'de oturan bu 4 kişinin hangi devlet görevini ifa ettiği sorusu, haklı ve yerinde bir sualdir.
30 Kasım 1997 tarihinde Sn. Başbakan'ın başkanlığında ve MİT'te yapılan toplantıda, bu noktadaki tenkidimiz ve MİT'in saygın bir kurum olduğu, bu tip işlerinden üzüntü duyulduğu belirtilince Müsteşar Sn. Sönmez Köksal;
"- Siz MİT'in her zaman saygın kişilerle mi çalıştığını sanıyorsunuz?"
şeklinde bir soru sormuştu.
Kendilerine açıklanmaya çalışılmıştı; MİT uygun kişilerden, o alanı bilen kişilerden bilgi toplayacaktır. Ancak kişiler MİT'e hizmet etmekle saygınlık kazanamayacağı gibi, MİT'te o kişilerin seviyesine inmiş olamaz. Oysa Yeşil'in Mehmet Eymür'e "Baba, Babacığım" demesi, Kocaeli Emniyet Müdürü'yle Hadi Özcan'ın durumunu tartışması problemin varlığına işaret eden bir ilişkidir. Çeşitli iddialar ise problemin ciddiyetine işaret etmektedir.
Son yıllarda ortaya çıkan ve Susurluk olayı dediğimiz olay da işte budur. Bunca bilgiye rağmen itlâf edilmesi gereken bir kişinin VİP salonundan devlet görevine gönderilmesi anlayışı da Susurluktur.
¯¯¯
Konu ve irtibatlar sadece Yeşil'le de sınırlı değildir. Hadi Özcan'ın bir MİT görevlisiyle yaptığı telefon görüşmesinin bir bölümü, bu sahifelerde yazılanlardan daha etkili olsa gerektir.
... - Efendim.
Hadi - Nasılsın.... abi?
... - Aaa Hadi hocam sen misin?
Hadi - Benim abi...
........
Hadi - Abi bir ricam var senden.
... - Söyle
Hadi - Bu Veli Albay anormal derecede yükleniyor şimdi. Özellikle bu Kürşat hadiselerinden sonra yükleniyor. Tahminim Sedat Peker bağ kurdular herhalde. Veya Kürşat kendisi ona bir şeyler dedi.
... - Sedat'ın kanalıyla olmuştur.
Hadi - Belki de. Buna bir şey söylettiremez miyiz abi ya?
... - Şimdi Veli Albayla Hacı'nın (Yeşil) durumu nasıl, iyi mi onunla?
.........
Hadi - Burda abi 30-40 kişiyiz biz. Tombala davasına bir ay içinde en az 10 milyar lira kazandık. Şimdi biliyor bunu. Kadın satmak serbest. Tombalalara engel oluyorlar. Şimdi kış günü. 50'şer milyon versen 40 kişiye 2 milyar yapıyor. 4 milyar para dağıttım. Kimsede bir lira yok, vallahi billahi abi.
... - Sen Hacıya söyle. Onun jandarmada tanıdığı çok. Benim yok valla.
Hadi - Kasıt yapıyor bu Veli Albay bunu.
Bu telefon konuşması Sn. Müsteşar'ın saygınlık konusundaki sualinin de cevabıdır.
DİPNOTLAR
(6) Mehmet Eymür, İçişleri Bakanı Meral Akşener'e yazdığı 12.2.1997 tarihli mektubunda, Hanefi Avcı4yı şikayet ederken, Ankara Emniyet Müdürü Orhan Taşanlar'ın kendisini gece 00:03'te arayıp Yeşil'in teslim alınmasını istediğini Ankara Bölgesi'nde kendisinin de ilgileri olmadığını söylediğini naklediyor.
Bunu ilk beğenen siz olun
Hata Oluştu