Üye Girişi
x

Giriş Başarılı.

Yanlış Bilgiler.

E-mail adresinizi doğrulamalısınız.

Facebook'la giriş | Kayıt ol | Şifremi unuttum
İletişim
x

Mesajınız gönderildi.

Mesajınız gönderilemedi.

Güvenlik sorusu yanlış.

Kullandığınız Sosyal Medyayı Seçin
Yeni Klasör 8 yıldır sizin için en güvenli hizmeti veriyor...

Teknoloji dünyasındaki son gelişmeler ve sürpriz hediyelerimiz için bizi takip edin.

Mehmet Ali Yaprak ve kaçırılması, Behçet Cantürk

mehmet ali yaprak

Forumlar / Güncel / Siyaset ve Tartışma

 
> 1 <

blackwolf

grup tuttuğum takım
Çavuş Grup
Hat durumu Cinsiyet Özel mesaj 254 ileti
Yer: izmir
İş: bilg. müh.
Kayıt: 06-08-2006 13:33

işletim sistemim [+][+3][+5] [-]
kırık link bildirimi Kırık Link Bildir! #113788 13-08-2006 06:36 GMT-1 saat    
MEHMET ALİ YAPRAK VE KAÇIRILMASI
Topal'ın öldürülmesiyle ilgili olarak Park Holding, Havaş ihalesi, Turgay Ciner'in servetinin kaynakları, Topal'ın Havaş ihalesine Park Holding arkasına gizlenerek ve gizli ortak olarak katıldığı ve Holding'in gizli ve kirli işlerinin bulunduğu iddialarıyla da çeşitli yorumlar getirilmeye çalışılmaktadır.
Ancak Topal'ın öldürülmesi ile Gaziantep'te Mehmet Ali Yaprak'ın kaçırılmasıyla gelişen olaylar arasında irtibat vardır.


¯¯-


Mehmet Ali Yaprak bir iş adamıdır. Radyo ve TV'si ve şirketleri vardır. Gerçekte ise fevkalâde güçlü bir çete reisidir.

Yaprak Holding'e ait bilgiler ilişikte sunulmaktadır.

Captagon'un dağıtımının ise Hidayet Turizm tarafından yapıldığı anlaşılmaktadır.

Mehmet Ali Yaprak gibi güçlü bir reisin kaçırılması kolay ve herhangi bir çetinin üstesinden gelebileceği bir iş değildir.

30 Kasım 1997 tarihli toplantıda MİT ve Yaprak grubu ilişkilerine atıf yapılmış daha önce de Eymür - Haluk Koral görüşmeleri nakledilmişti.

Mehmet Ali Yaprak olayı ile ilgili olarak MİT'in takdimi aşağıdadır.

"Mehmet Ali Yaprak 24 Aralık 1995 seçimlerinden önce seçim masrafları olarak Mehmet Ağar'a dolayısıyla DYP'ye 500 milyar lira yardımda bulunmuş, konuyu bilen Özel Harekat Dairesi Başkanı İbrahim Şahin de bilahare aynı şahıstan 100 milyar lira rüşvet almıştır. M. A. Yaprak Gaziantep'teki Yaprak TV ve Hidayet Turizm Firması'nın sahibi olup, esas gelirini Suriye ve Suudi Arabistan bağlantılı uyuşturucu ticaretinden sağlamaktadır.

M. A. Yaprak'ın seçimlerden önce Mehmet Ağar ve İbrahim Şahin'e verdiği paralardan haberdar olan Abdullah Çatlı adı geçenden kendilerinin de para almaları için Ercan (Ersoy) ve Ayhan isimli polis memurlarının da aralarında bulunduğu bir ekibe M. A. Yaprak'ı kaçırtmış, olayda altı, yedi şahıs polis maskesiyle görev almıştır. M. A. Yaprak'ın evi ve işyeri ile ilgili istihbarat, Abdullah Çatlı'nın isteği doğrultusunda, Gaziantep'te halı saha işleten ve Mehmet Ali Yaprak'la geçmişten sorunları bulunan Ülkücü görüşe mensup Yahya... adlı şahsa verilen talimatla temin edilmiş ve anılan ile yapılacak pazarlık sırasında olayın videoya kaydedilmesi planlanmıştır. Kaçırılma olayını erken saatlerde gerçekleştiren şahıslar, M. A. Yaprak'ı Siverek'e götürmüşlerdir. Olayın polise intikalini müteakip, olayın istihbaratını yapan Yahya (Efe) adlı şahsın kardeşi, polis tarafından Gaziantep'te gözaltına alınmıştır.

Bunun yanısıra, söz konusu olayla ilgili olarak Mehmet Eymür tarafından; "Gaziantep'li Mehmet Ali Yaprak'ın kaçırılmasından sonra, Gaziantep'te ikamet eden Haluk Koral isimli bir tanıdığının telefonla kendisini arayarak, kaçırılan Gaziantepli zengin işadamının yakın tanıdığı olduğunu belirterek yardım istediğini, Adıgeçene (H. Koral) "direkt bir yardımının olamayacağını, ayrıca kaçırılan şahıs hakkında da müsbet şeyler söylenmediğini, ancak M. Ali Yaprak'ın Abdullah Çatlı tarafından kaçırıldığına dair bir duyum alındığını, adıgeçenin Siverek'e götürüldüğünün söylendiğini, bu nedenle Bucaklar'la görüşmesinin yararlı olabileceğinin" belirtildiğini, Bir süre sonra H. Koral'ın tekrar kendisini (M. Eymür) arayarak, M. A. Yaprak'ın serbest bırakıldığını, söylenenlerin doğru çıktığını bildirdiğini, Olaydan bir müddet sonra Operasyon Başkanlığı'ndan bir personelin gelerek; "eski elemanlarımızdan Müfit Sement'in isminin de kaçırılma olayına karıştırıldığını, Müfit'in bize bilgi getirmek için olay tarihinde Gaziantep'e gittiğini, olayda aktif rol almadığını bildirdiğini, Abdullah Çatlı'nın kendisinden (M. Sement) video kamerasını alıp Gaziantep'e gelmek istediğini, Gaziantep'e gittiğinde kaçırılma olayının gidişinden önce olduğunu öğrendiğini, bu nedenle aynı gün İstanbul'a geri döndüğünü" ifade ettiğini, Bu bilgiler üzerine H. Koral'la temasa geçilerek, ilk görüşmede verilen bilgilerin M. Sement'ten alındığını, bu nedenle yardımcı olan anılan şahsı olayın içine katmamalarının yararlı olacağını söylediğini, H. Koral'ın da bunu kabul ettiğini,

15.02.1997 tarihinde ise personelimiz yeni öğrendiği hususları ilgili olarak yaptığı açıklamada; "M. Sement'in olaya anlattığından daha fazla girdiğini, Siverek'e gidip M. A. Yaprak'ın sorgulanması sırasında videoya kaydettiğini, ayrıca M. A. Yaprak'ın iki kez kaçırıldığını, ilk kaçırmaya İbrahim Şahin'in ekibi ile Cengiz Cömert (Geçmiş dönemde bilgilerinden istifade edilmiştir) ve Hasan Aydostlu'nun (İngiltere'de Nafiz Bostancı işine karışan ve geçmiş dönemde Muğla'da bilgilerinden istifade edilen) de katıldığını, Cengiz Cömert'in kaçıran gruba, M. Eymür'ün de işin içinde olduğunu söyleyerek M. A. Yaprak'tan gasp edilen paradan namına para aldığını, olayın polisler arasında da böyle bilindiğini söylediği," hususları iddia edilmiştir.

Bu anlatımda çeşitli yanlışlar ve olayı farklı mecraya götüren ifadeler vardır. Yaprak, Hidayet Turizm'in sahibi değildir. Yaprak'ın kaçırılmasını Hidayet Turizm ilgililerinin organize ettiği, hedefin, captagon imalathanesinin yerini öğrenmek ve orijinal captagon'un içine ilave edilen ve "Hacı'nın malı" olarak Arap aleminde meşhur olan uyuşturucunun formülünü zorla almak olduğu bilinmektedir.

Kaçırma olayını Çatlı'nın bir grup polisle organize ettiği, Yaprak'tan serbest bırakılma karşılığı 1 - 2 milyon Mark alındığı, aslında Hidayet Turizm'in 10 milyon Mark ödediği, fakat bu miktardan kaçıranların haberdar olmadığı ve pay alamadıkları, gerçek ödemenin miktarının öğrenilmesi - duyulması üzerine Çatlı ve ekibinin Ankara ile ilişkilerinin bozulduğu hatta koptuğu iddia edilmektedir.

Bu durum karşısında polislerin ve Çatlı'nın Yaprak'ı ikinci kere kaçırdıkları, konuşturdukları, konuşmaları videoya kaydettikleri, bandın bir suretinin Bucaklar'a, bir suretinin Mehmet Eymür'e (Müfit Sement vasıtasıyla) teslim edildiği, orijinal bandın ise Ankara'yla yapılan pazarlık sonucu imha edildiği de iddialar arasındadır.

Haluk Koral'ın Eymür'ü aradığı ve yardım istediği de doğru değildir. Eymür Müfit Sement'i kurtarmak için devreye girmiş, yüzleştirme yapılması, araçta bulunan parmak izinin Sement'e ait olması sebebiyle olayın kapatılması yönünde gayret sarfetmiştir.

İkinci kaçırma olayının, Ankara'nın bilgisi ve tasvibi dışında olması, polisin sert reaksiyonunu çekmesi üzerine Eymür, Sement'in adının ortaya çıkmaması için Yaprak grubunun etkili isimlerinden Haluk Koral'la temasa geçmiştir.

Neticede savcının "yüzleştirme" kararı da uygulanmamış, tarafların olayın büyümemesi, kendi hesaplarını kendilerinin zaman içinde görme arzusu ile kapatılmıştır.

Başbakanlık, Gaziantep Savcısı'nın işlemlerindeki eksikliği Adalet Bakanlığı'na Ocak 1997'de bildirmiş olmasına rağmen Eylül 1997'deki yazımıza kadar Bakanlık, eski bakan Şevket Kazan'ın talimatına rağmen harekete geçmemiştir.

Bu kısa takdim, Devlet ilgili ve yetkililerinin uyuşturucu konusunu, kaçakçılığı, kirli parayı, Devlet'in tahribi pahasına nasıl ele aldıklarını gösteren ilgi çekici bir örnektir.

Bu arada saygın bir kuruluş olan MİT'in eski mensuplarının (Müfit Sement, Hasan Aydostlu) gibi şahısların nasıl bir ilişki içinde oldukları, yine saygın bir kuruluş olan Emniyat Teşkilâtı'nın uyuşturucu imalatını durdurmak değil, diğer uyuşturucu tacirlerinin hizmetine girdiğini gösteren acı bir örnek olduğu belirtilmelidir.

Kaçıran grupların her defasında işin içinden sıyrılabilmeleri ancak bu ilişkilerle mümkün olabilirdi.

Her iki kaçırma olayında güvenli bölge olan Bucaklar'ın kontrolündeki topraklara gidilmesi, üzerinde durulması gereken bir noktadır.

Osmanlı döneminin Beylerbeyliği ünvanı kullanılmıyorsa da Aşiret beyliğinin devam ettiği ve Siverek yöresinin devletin kontrolünün dışına terkedildiği aşikârdır.

Bu vesileyle ve durumun vehametini ortaya koymak üzere bir parantez açarak Yaprak ve Hidayet ailelerinin şemasını Sayın Başbakan'a takdim etmek ihtiyacı duyulmuştur.

Teknik olarak bu bilgilerin ek'te sunulması gerekirse de, yeraltı dünyasının bu kara, kirli ve kanlı paradan beslenerek nasıl legalize olmaya gittiğinin delili sunulmak istenmektedir. (Şemalar 58 ve 59. sayfalarda yer alıyor.)

Şemanın açık izahı (Ek: 7)'de sunulmuştur. Ek bilgilerde milyonlarca dolarlık uyuşturucu geliri sağlayan bir sistemin kurulduğu açıkça görülecektir.

Sistem; MİT'teki ve emniyetteki bilgilere rağmen çalışmaya devam etmektedir. Kaçakçıların devletten güçlü olamayacağı gerçeği karşısında, devletinin elinin kolunun nasıl bağlandığı araştırılmalı, soruşturulmalıdır.



¯¯-

Mehmet Ali Yaprak olayının Ankara ve İstanbul gruplarının arasının açılmasında bir dönüm noktası olduğu iddiasına yer verilmişti. Bu anlaşmazlık 1996 yılında grupların birbirinden uzaklaşmasına yol açmış veya yeni gelişmeler grupların eski koordineli çalışmalarını zaten ortadan kaldırmıştır. Doksan altı yılı Çatlı'nın üzerindeki koruyucu örtünün incelemeye başladığı, OHAL bölgesindeki başıboşluğun da kontrole alınmaya çalışıldığı, keza Ömer Lütfi Topal'ın tedirginliğinin arttığı bir dönemdir.

Mehmet Ağar'ın milletvekili seçilmesi, daha aylar öncesinde bu hususun biliniyor olması, ne kadar nüfuz sahibi olursa olsun vatan - millet için yapılan işlerin koordinasyonunun zedelenmesine yol açmıştır.

Topal'ın öldürüldüğü dönem de işte bu oluşuma rastlamıştır.


( RAPORDAKİ 68, 69, 70, 71 NUMARALI SAYFALAR "DEVLET SIRRI" OLDUĞU GEREKÇESİYLE AÇIKLANMAMIŞTIR.)


BEHÇET CANTÜRK
Ermeni asıllı Behçet Cantürk'ün geçmişiyle ilgili kısa istihbarat bilgisi aşağıdadır.

Reşit - Hatun oğlu, 1950 Diyarbakır/Lice doğumlu olan adıgeçenin;

- 20.11.1975 tarihinde Lice bölgesinde meydana gelen deprem sonrasında devletin yöreye yeterli yardım yapmadığını ileri sürerek, halkı ayaklandırmaya çalışan Kürtçü şahıslardan olduğu,

- 1981 yılı itibariyle Suriye'de bulunan Asala mensupları ile sıkı ilişkiler içerisinde bulunduğu,

- 16.06.1983 tarihinde İstanbul/Kapalıçarşı'da gerçekleştirilen Ermeni terör eylemini organize eden şahıslardan olduğu,

- Temmuz 1984 tarihi itibariyle sorgulanan şahsın; uyuşturucu madde faaliyetlerini DDKD (Türkiye Kürdistan Demokrat Partisi'nin yan kuruluşu) örgütü namına yaptığını ve bu örgütün üyesi olduğunu itiraf ettiğini,

- 1984 sonunda uyuşturucu madde kaçakçılığı suçundan tutuklandığı ve 1985 yılında beraat ettiği,

- 1990 yılında bazı Kürt aydınlarıyla birleşerek "Ulusal Platform" adlı bir birlik oluşturdukları, bilahare Mezopotamya A.Ş Adlı bir şirketi kurdukları ve Mezopotamya isimli bir gazete yayınlamak üzere girişimde bulundukları,

- 1992 yılı itibariyle PKK'ya aktarılmak üzere uyuşturucu kaçakçılarından para toplanmasına aracılık yaptığı,

- Nisan 1992 tarihinde Türkiye'ye Pakistan'dan 6 ton baz morfin, 5 ton esrar getirdiği ve bu uyuşturucuların Savaş Buldan, Hurşit Han, Adnan Yıldırım, Cahit Kocakaya, Eyüp Kocakaya, Ferda Seven isimli şahıslar tarafından satın alındığı, B. Cantürk'ün yine bu şahıslardan muhtelif tarihlerde PKK'ya verilmek üzere para topladığı,

- 1992 tarihi itibariyle Özgür Gündem Gazetesi'nin finansörlerinden olduğu...

Bu özet bilgi adıgeçenin kimliği hakkında yeteri kadar aydınlatıcıdır.

Kim olduğu ve ne yaptığı aşikar olmasına rağmen Devlet, Cantürk'le başedememiştir. Yasal yollar yetmemiş neticede "Özgür Gündem gazetesi plastik patlayıcılarla havaya uçurulmuş, Cantürk'ün devlete biat etmesi beklenirken adıgeçenin yeni bir tesis kurmak üzere harekete geçmesi üzerine, Türk Emniyet Teşkilatı tarafından öldürülmesi kararlaştırılmış ve karar infaz edilmiştir."

Böylece 100 kişiye yakın olduğu tesbit edilen ve zamanın Başbakanı'nın ifade ettiği "PKK finansörü iş adamlarının elde olan listesi"nden bir kişi eksilmiştir.

Behçet Cantürk'ün öldürülmesinin doğruluğu yanlışlığı veya gerekli olup, olmadığı tartışmasına girilmemiştir. Ancak zaruri bazı sualleri sormak gerekir. Cantürk'ün öldürülmesi emrini kim vermiştir? Bu yetki kim tarafından kullanılabilir? Ve hangi ahvalde kullanılabilir? Kim kime karşı sorumludur? Sistem nasıl çalışmalı sorumluluk nasıl paylaşılmalıdır?

"Hukuk devletinde bu suallerin yeri olamaz" itirazı da kanaatimizce geçerli değildir ve realiteye uygun düşmez. Bu uygulama tüm dünya ülkelerinde olduğuna göre bizde de olacaktır. Ama (cümle sayın Başbakan'a ters gelse de) Hukuk Devleti kuralları içinde bu tip kararlar alınacak ve Devlet ciddiyeti içinde uygulanacaktır.

Yoksa Yeşil ve benzerlerinin Türk Ordusu'nun bir subayını (Cem Ersever olayı) sorgulaması ve öldürdüğünü etrafa söylemesi, Tarık Ümit gibi bayağı ve bir kaçakçının "falancayı aldık, sorgulayıp, öldürdük" gibi bayağı ve kendini adam yerine koymalarını sağlayıcı çirkinliklerini, Abdullah Çatlı gibi devletin emrinde çalışan bir kişinin, kaçakçılık yapıp etrafa korku salmasını ve bundan istifade edip başkalarının da haraçtan pay almasını temin eden alaturkalık, basitlik, geri kalmış bir ülkenin ciddiyetten uzak operasyonlarına izin veren bir yapı, ülkemizin gerçekten haketmediği bir durumdur.

Bu davranışlara izin veren anlayış bir grup insanının -sivil ve kamu görevlilerinin- kısa sürede çizgiyi aşıp vatan - millet hizmetinden kişisel menfaate dönmelerine yol açmıştır.

Devletin ilgili tüm kurumları bu iş ve eylemlerden haberdardır. Başıboşluk, neticede ve Susurluk kazasının bardağı taşırmasıyla etrafa yayılmış ve devlet sırrı olacak konular gazete makalelelerinin ve haberlerinin ana konusu haline gelmiştir.

Her şeyin bu kadar kolay ortaya çıkması ve duyulması ise devlet adına yapılan işlerdeki ciddiyetsizliğin en önemli göstergesidir.

Mesela İzmit - Adapazarı - Bolu ekseninde meydana gelen cinayetlerin gerçekleşmesinde ortak noktalardan biri de, Polis - Jandarma - İtirafçı örgüt mensupları faaliyetlerinin yörede yoğunlaşmış olmasıdır.

Uygulayıcılar, bu ekseni değiştirmek ihtiyacını dahi duymamışlar, yarattıkları ürküntü, güçlerinin delili olmuştur.

Söz konusu eylemlerde öldürülen şahıslar özellikle dikkate alındığında; OHAL Bölgesi'nde öldürülen Kürtçü şahıslar ile diğerlerinin farkının ekonomik bakımdan arzettikleri finansman gücü olduğu ortaya çıkmaktadır.



¯--

Yukarıda ifade edilen hususların benzer konularda meselâ Savaş Buldan'ın öldürülmesi için de geçerli olduğunu ifade edebiliriz. Adı geçen kaçakçılığı, PKK yanlısı bölücü eylemleri ile tescilli bir şahıstır. Medet Serhat Yöş, Metin Can, Vedat Aydın için de aynı hususlar geçerlidir. Ülkenin birliğine, bütünlüğüne aykırı eylem sahipleri ağır bir cezayı haketmişlerdir. Yapılanlarla aramızdaki tek itilâf uygulamanın şekline ve neticelerine ilişkindir.

Nitekim Musa Anter'in öldürülmesinden -tüm olayları tasvip edenlerin dahi- pişman olduğu tesbit edilmiştir.

Musa Anter'in silahlı bir eylem içinde olmadığı, daha çok işin filozofisi ile meşgul olduğu, öldürülmesinin yarattığı etkinin, kendisinin gerçek etkisini geçtiği ve öldürülme kararının hatalı olduğu söylenmektedir. (Adıgeçenler hakkında bilgi Ek: 9'dadır.)

Öldürülen başka gazeteciler de vardır.


( RAPORDAKİ 75 NUMARALI SAYFA "DEVLET SIRRI" OLDUĞU GEREKÇESİYLE AÇIKLANMAMIŞTIR.)


(12) ...güvenerek Diyarbakır'a gittim. Bu arada Jitem çatısı altında illegal bir oluşuma gidildi. Diyarbakır ve çevresinde PKK ile ilişkili olduğundan şüphelendiğimiz hemen herkesi infaz etme yetkimiz vardı. Bu insanları yakalayıp suçu varsa tespit edip, adalete teslim etmek yerine faili meçhul bir şekilde öldürmeyi bir yöntem olarak benimsemiştik. Bizden istenen buydu bu tarzda talimat alıyorduk. Bu grup içersinde eski itirafçılardan Ali Ozansoy, Hüseyin Tilki, Abdulkadir Aygan, Hayrettin Toka, Recep Tiriz, Adil Timurtaş ve eski TİKKO'cu Fatih adındaki kişiler vardı. Antalya'da örgüt tarafından öldürülen Numan kod (Salahattin Görgülü) adındaki kişi bizim grubumuzun istihbaratçısıydı. Örgütle ilişkilidir tarzında bize gösterdiği ve getirdiği kişilerin hepsini değişik dönem ve zamanlarda infaz ettik. Bismil'de benzinci Talat, Diyarbakır Bismil yol kavşağında bir vatandaşı aynı gerekçelerle infaz ettik. Batman'da iki kişiyi; birini evinden, diğerini evin önünden alarak Batman Silvan arasında infaz ettik. Yine Hazro'da bir vatandaş infaz edildi. Bu çalışmalar beş ay sürdü. Yine o dönemde Salahattin Görgülü'nün verdiği istihbarat doğrultusunda bir şahıs Celil kod Aytekin Özel binbaşıyla Abdülkadir Aygan birlikte gidip infaz ettiler..." (Ek: 10)


( RAPORDAKİ 77, 78, 79, 80 NUMARALI SAYFALAR "DEVLET SIRRI" OLDUĞU GEREKÇESİYLE AÇIKLANMAMIŞTIR.)


Buradaki acımasızlık, gerçekten üzerinde durulması gereken bir husustur. "Çatlı'ya pekâlâ yeni bir profil, yeni bir hüviyet ve yerüstünde yaşama fırsatı -eğer hak etmişse- verilebilir veya -hak etmemişse- verilmez, yargıya teslim edilebilirdi."

Bunların hiçbiri yapılmamıştır. Çatlı Ankara'ya geldiğinde eski-yeni Bakanlarla, Milletvekilleriyle beraber olabiliyor, Meclis kulisinde çay içip restoranda yemek yiyebiliyordu ama Erdek'te çakırkeyif olduğunda havaya iki el ateş edince karakoldan iki polis, hakkında hemen yasal işlem yapmışlar, parmak izini alıp kendisini de nezarethaneye atmışlardır. Bilahare telefonlar çalışmış, serbest bırakılmışsa da haleti ruhiyesini anlamak zor değildir. Devletin savcısı, hakimi bir yana, tanıması imkânsız her polis ve karakol dahi kendisi için potansiyel bir tehditti. Devletin zirveleri ile irtibatlanmış bir kişi bu çelişkiler yumağı içinde ne yapmalıydı, ne yapabilirdi?

Güven Sazak'ın çiftliğine gittiğinde Ahmet Baydar'la, Drej Ali'yle, Hazine Müsteşarı Osman Ünsal'la birlikte olabiliyor, Sedat Bucak'ın yazıhanesinde siyasilerle bir araya geliyor ama BOTAŞ Boru Hattı temizliği için ihaleye girmek üzere Hadi Özcan'la finansman problemi konuşmak zorunda kalıyordu. (13)

Susurluk olayının pekçok görüntüsünde, Abdullah Çatlı vardır. Ama Çatlı'nın net resminin zemini, Ankara'nın silueti ile tamamlanmaktadır.

Topal cinayetinde Çatlı'nın parmak izi ortaya çıkmıştır. Ama Çatlı'nın ailesine bıraktığı toplam paranın 2 milyon DM olduğu dikkate alınırsa, sadece Topal'dan sızdırılan milyonlarca doların akibetini sormak gerekir. (Bu tahmin Başkanlığımıza değil Çatlı sempatizanı bazı kişilere aittir.)

Çatlı'nın dosyası yeniden açılmalıdır. Tüm ilişkileri, irtibatları bilinmektedir. İsviçre'den Türkiye'ye nasıl geldiği araştırılmalı, görevlendirilmeleriyle ilgili tüm bilgiler derlenmeli, Topal'ı Çatlı'nın ve polislerin öldürdüğü bilgisini MİT'in nasıl elde ettiğini ve İstanbul Emniyet Müdürü'nü tek sayfalık bir not'la nasıl uyardığını, niçin bu sonuca vardıklarını, hüviyeti hâlâ sisler içinde kalan uyuşturucu irtibatlısı gerçek Mehmet Özbay - Çatlı ilişkisinin detayları ortaya konmalıdır.

Hatta Abdullah Çatlı'nın kullandığı 12 ayrı hüviyet, pasaport, muhtemelen sürücü belgesi vs.'nin nasıl elde edildiği de ortaya çıkarılmalı. Çatlı'nın hangi tarihten itibaren, kimlerin emrinde hangi işlerde bulunduğu tesbit edilmelidir.

Böylece kamuoyunun Çatlı hakkında objektif bir karara varması ve devlet kurumlarının hata ve sevaplarıyla - caydırıcı olmaksızın - yıkanıp aklanması sağlanmalıdır.

Bu konudaki öneriler son bölümde sunulacaktır.



¯¯

Çatlı'dan bahsederken, kamuoyunun ilgisini çekmemiş bir konuya ilişkin tesbitler (Ek: 11)'de Sn. Başbakan'ın dikkatine sunulmuştur.

Ek: 11'de yer alan konu, hukuk sisteminin tabii bir sonucu olarak ortaya çıkmış, sağ ve sol teröristler, eylemciler veya gruplar için kayda değer bir farklılık yaratmıştır.

Bir ceza hukuku profesörünün ve bir yüksek yargıcın katkısıyla hazırlanan notun Adalet Bakanlığı'nca değerlendirilmesi temenni edilecektir.


DİPNOTLAR
(12) İtirafçı İbrahim Babat, kendisine 7 yıl ceza alacağı vaadine rağmen 17 yıla mahkum olunca, İstanbul DGM Başsavcılığı'na ve Başbakanlık Teftiş Kurulu'na ifade vermek için dilekçe ile müracaat etmiştir. Müfettişlerin kendisiyle görüşmesinden önce (19.12.1997) de Kırklareli İstibharat Şubesi Müdürü ile Jandarma Alay Komutanı Iİ. Babat'ı ziyaret edip "hatırını sorup, geçmiş olsun" derken, "dikkatli olmasını, devlete zarar vermemesini, davanın Yargıtay safhasında olduğunu" da söylemek ihtiyacını duymuşlardır.


(13) Boru hattındaki petrol artığı 20 bin ton çökeltiyi, tonu 10 dolardan ihaleyle alıp İskenderun Demir Çelik Fabrikaları'na tonu 250 dolara satmak için yapılan organizasyonun boyutlarını da düşünmek gerekir.

Bunu ilk beğenen siz olun

Hata Oluştu


adaletinreisi

grup tuttuğum takım
Albay Grup
Hat durumu Cinsiyet Özel mesaj 2427 ileti
Yer: komuta merkezi
İş: TeşkilatiEsasiye
Kayıt: 25-06-2006 06:09

işletim sistemim [+][+3][+5] [-]
#116678 18-08-2006 20:38 GMT-1 saat    
çok güzel araştırmalara yer vermişsin teşekkürler

Bunu ilk beğenen siz olun

Hata Oluştu


Devlet-i Ebed Müddet

> 1 <