> 1 <
Kırık Link Bildir! #114348 14-08-2006 05:45 GMT-1 saat
Bir kazayla ortaya çıkan karanlık ilişkiler ilk başta hepimizi sarstı. 'Sürekli aydınlık için bir dakika karanlık' eylemleri yapıldı, mitingler düzenlendi, liderler Çankaya'da toplanıp çözüm aradı, gazeteler sayfa sayfa tuhaf ilişkileri yazdı. Peki dört yılda ne değişti?
Susurluk'ta 3 Kasım 1996'da meydana gelen trafik kazasıyla ortaya çıkan polis-siyasetçi-mafya üçgeni dördüncü yılını doldurdu. PKK'ya yardım ettiği ileri sürülen Kürt kökenli işadamları Behcet Cantürk, Savaş Buldan, Hacı Karay, Adnan Yıldırım, Ömer Lütfü Topal, Avukat Medet Serhat, MİT muhbiri Tarık Ümit, İranlı uyuşturucu kaçakçıları Lazım Esmaili ve Askar Smitko'nun, Özel Timci polisler, kumarhane sahipleri, aranan katliam sanıkları ve bazı politikacılardan oluşan bir çete tarafından öldürüldüğü ileri sürüldü. Susurluk'un düğümü olarak MİT muhbiri Tank Ümit cinayeti ile kumarhaneler kralı Ömer Lütfü Topal cinayeti gösteriliyordu. Bu olayların çözülmesi halinde çetenin ortaya çıkacağı ileri sürüldü. Ancak kirli ilişkiler yumağı tam olarak çözülemedi. Olayı soruşturan İstanbul DGM savcıları Aykut Cengiz Engin ve Ahmet Gürses'in çabalarıyla açılan dava dördüncü yılına yaklaşırken, İbrahim Şahin'in son savunmasını yapmaması nedeniyle karar verilemiyor. Geçirdiği trafik kazasında beyin travması geçirdiği iddiasıyla ifade vermeyen Şahin'in af çıkmasını beklediği, bu nedenle davayı oyaladığı ileri sürülüyor. Türkiye'deki kirli ilişkileri ortaya çıkartması beklenen dava, engellemeler nedeniyle kilitlenmiş durumda. sekizi Özel Timci 14 kişinin tutuksuz olarak yargılandığı davanın sanıklarından yalnız Bahçelievler katliamı hükümlüsü Haluk Kırcı polis tarafından yakalandı. Diğer tüm sanıklar, hatta tutuklandığını anlayınca DGM binasından firar eden Özel Timci Ziya Bandırmalıoğlu dahil hiçbiri polis tarafından bulunamadı. Basına yakalanan sanıklar, kendiliklerinden teslim oldu. Ancak bu sanıklar hakkındaki deliller yeterince toplanamadı.
----------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------
SUSURLUK KAHRAMANLARI
*Korkut Eken dışında tümü tutuklanan ancak, sekiz ay süreyle Metris Cezaevinde kalan sanıklar bir grubun "Türkiye sizinle gurur duyuyor" sloganları eşliğinde tahliye oldu. Özel Timci sekiz polis haklarındaki dava nedeniyle açığa alınmış durumdalar. Şu anda yarım maaş alıyorlar. Ancak beraber yargılandıkları Sami Hoştan ve Ali Fevzi Bir'in karşısında ceketlerini ilikliyerek dolaşan bu kişiler lüks otomobillerde geziyor, ne iş yaptıkları, nelerle uğraştıkları bilinmiyor. Adları Susurluk skandalına karışan bazı kahramanlar ve şu andaki durumları şöyle:
Mehmet Ağar: Susurluk skandalının bir numaralı ismi. Elazığ Bağımsız Milletvekili. Eski emniyet genel müdürü, eski Adalet ve İçişleri Bakanı. Abdullah Çatlı'ya, Yaşar Öz'e, Nurettin Güven'e ve Tarık Ümit'e yeşil pasaport ve uzman silah taşıma belgesi vermekle suçlanıyor. Dokunulmazlığı kaldırılınca sanık olarak bir kez hakim karşısına çıktı. Vali sıfatı nedeniyle itiraz edince, nerede yargılanacağına karar verilmesi için dosyası Yargıtay'a gönderildi. Yeniden milletvekili seçilip dokunulmazlık zırhı aldığında, Yargıtay tarafından DGM'de yargılanmasına karar verildi. Ancak TBMM Adalet Komisyonu'nda DSP milletvekillerinin üstün gayreti ve oylarıyla aklandı. Dokunulmazlığının kaldırılması halinde davanın bir numaralı sanığı olarak yargılanması isteniyordu.
Sedat Bucak: Susurluk'ta meydana gelen trafik kazasında otomobilden sağ olarak kurtulan tek kişi. Önce otomobilden çıkan silahların sonradan koyulduğunu ileri sürdü. Bir ara hafızasın yitirdiğini de söyledi. Daha sonra silahları otomobile Abdullah Çatlı'nın koymuş olabileceğini ileri sürdü. Ağarla birlikte dokunulmazlığı kaldırıldığında DGM'de sanık sandalyesine oturdu. DYP'den Şanlıurfa Milletvekili olarak yeniden Meclis'e girince dokunulmazlık zırhına yine kavuştu. Yargılama için dokunulmazlığının kalkması bekleniyordu.
İbrahim Şahin: Özel Harekat Dairesi eski Başkanvekili. 28 Mart 2000'de geçirdiği trafik kazası nedeniyle tedavi görüyor. Sol kulağının duymadığı ve hafızası yerinde olmadığı gerekçesiyle son savunmasını yapmıyor. Bu nedenle Susurluk davasında karar verilemiyor. Sanıkların af çıkmasını bekledikleri, bu nedenle davayı sürüncemede bıraktıkları ileri sürülüyor. Şahin'in çetede emir ve talimat veren yönetici olması suçundan 10 yıla kadar hapsi isteniyor, İbrahim Şahin aynı zamanda 16-17 Nisan 1992'de Dev-Sol lideri Dursun Karataş'ın eşi Sabahat Karataş'ın da aralarında bulunduğu üç kişinin öldürüldüğü operasyon nedeniyle tutuksuz olarak yargılanıyor.
Korkut Eken: Emekli yarbay, eski MİT'çi, Özel Harekât Dairesi danışmanı. Bilindiği kadarıyla şu anda işsiz. MİT muhbiri Tarık Ümit'in öldürülmesinden birinci derecede sorumlu tutulan Korkut Eken'in de çetede yönetici olmak suçundan 10 yıla kadar hapsi isteniyordu. Az bir ceza aldı ve şu an cezasını tamamlamak üzere.
Yaşar Öz: İkinci Çatlı olarak tanındı. Susurluk kazası sonrası açılan davalar nedeniyle ceza alan tek kişi oldu. Teslim olduktan sonra Amerika Birleşik Devletleri'ne uyuşturucu satmak suçundan mahkûm oldu. Ancak cezası az bulunan Yaşar Öz halen bu suçtan tutuklu bulunuyor. Yaşar Öz, ayrıca Yığılca Adliyesinde, Savaş Buldan, Hacı Karay ve Adnan Yıldırım'ın öldürülmesine karışmak suçundan yargılandı. Tanıkların ifadesiyle çizilen robot resme benzerliği nedeniyle tutuklanan Öz, delil yetersizliğinden beraat etti. Bu davada Savaş Buldan'ın avukatları olayda İsrail'den alınan silahların kullanıldığını ileri sürerek, bu ülkeden istenecek balistik raporlarıyla karşılaştırma yapılmasını istedi. Ancak mahkeme heyeti bu isteği bir türlü kabul etmedi. Beraat dosyası temyiz için Yargıtay'a gönderildi..
Haluk Kırcı: Susurluk kazasında ölen Abdullah Çatlı'nın sağ kolu. Çete üyeleri içinde polisin yakaladığı tek sanık. Bahçelievler katliamı nedeniyle yanlışlıkla tahliye edildiği için bu suçtan halen cezaevinde. Topal cinayetine iştirak suçundan da yargılanıyor. Hükümetin çıkartmak istediği afta MHP'lilerin koyduğu özel bir maddeyle serbest bırakılmaya çalışılmıştı. Eskişehir Cezaevinde kitap yazmayı sürdürüyor.
Yeşil Kod adlı Mahmut Yıldırım: Susurluk çetesi adına tahsilat yapmak suçundan gıyabi tutuklu olarak aranan Yıldırım'ın yaşayıp yaşamadığı bilinmiyor. Eski İHD Genel Başkanı Akın Birdal'a düzenlenen silahlı saldırıyı azmettirmekten de aranıyor. 'Susurluk' ilişkilerinin en karanlık ismi, Yeşil olarak tanınan Mahmut Yıldırım (üstte). Birçok faili meçhul cinayette onun adı geçiyor. Devlet organlarınca 'kullanıldığı' kabul edildi. Yaşayıp yaşamadığı, şu anda nerede olduğu bilinmiyor. Bu ilişkilerin asker ayağındaki isim ise General Veli Küçük'tü (altta). Asker olduğu için bir türlü yargı önüne çıkmadı. Geçen 30 Ağustos'ta emekliye ayrıldı. Yargı karşısına çıkıp çıkmayacağı merak konusu...
Ali Fevzi Bir ve Sami Hoştan: Topal'ın eski ortakları. Çete suçundan ve Topal cinayetini azmettirmekten yargılanıyorlar. Yurtdışına çıkış yasağı nedeniyle KKTC'deki kumarhanelerine gidememekten yakınıyorlar. Sami Hoştan Hollanda'da sekiz yıl önce ele geçirilen 100 kilo eroinin sahibi olmak suçundan da yargılanıyor. Ali Fevzi Bir, bir süre başkanlığını yaptığı Özsahrayıcedit Spor Kulübünü bıraktı, inşaat işleriyle uğraşıyor.
Abdulgani Kızılkaya: Çete sanığı. Sedat Bucak'ın şoförü. Kaza sonrası otomobilde bulunan silahlardan bazılarını kaçırmakla suçlanıyor. Daha öncede mermi kaçakçılığı suçundan mahkum olmuş. Halen Bucak'ın yanında çalışıyor
Ayhan Çarkın,Ercan Ersoy, Oğuz Yorulmaz, Mustafa Altunok, Enver Ulu, Ayhan Akça ve Ziya Bandırmalıoğlu: Özel Timci polislerin tümü tutuksuz. Çarkın, Ersoy, Yorulmaz ve Altunok, kumarhaneler kralı Ömer Lütfü Topal cinayetine iştirak suçundan idam istemiyle de yargılanıyorlar. Ziya Bandırmalıoğlu hakkında DGM'den firar etmek ve bir gece kulübü çıkışında silah teşhir etmek suçlarından iki ayrı dava açıldı. Ancak bu davalardan para cezasıyla kurtuldu
Astsubay Ahmet Altuntaş: MİT muhbiri Tarık Ümit'in kaçırılması olayını soruşturdu. Cep telefonu incelemeleri sonucu Ümit'i Kadıköy'deki bir pastaneden alan kişilerin İbrahim Şahin'in koruması ve şoförü Ayhan Akça ve Ziya Bandırmalıoğlu olduğunu belirledi. Ayhan Akca'yı Ataköy polis bölgesinde gözaltına almak istedi. Ancak yanında bulunan Ayhan Çarkın'ın direnmesiyle Ataköy karakoluna gittiklerinde arayan İbrahim Şahin tarafından tehdit edildi. Astsubay Altuntaş, Tank Ümit cinayetini çözmek üzereyken Gazi olayları başladı. Soruşturmaya ara veren Altuntaş buraya kaydırıldı. Olayların ardından da görevden alınarak Diyarbakır'a sürüldü. Halen Diyarbakır istihbarat şubesinde görev yapıyor.
Baha Şen: Kadıköy'deki Divan Pastanesinde Tarık Ümit'in alındığını gören kişi. İki yıl boyunca çağrıldığı mahkemede daha önce fotoğraflarından teşhis ettiği Özel Timci polisi teşhis edemedi. Mahkeme başkanı Sedat Karagül'ün neden iki yıldır tanıklığa gelmediğini sorduğunda Baha Şen, "Ben pastanede oturuyordum" diye cevap verdi. Belki halen orada oturuyordur.
Avşar Kederoğlu: Tarık Ümit kaçırıldığında kendisiyle en son görüşülen telefonun sahibi. Astsubay Ahmet Altuntaş tarafından gözaltına alındığında cep telefonun Özel Timci Ayhan Akça ve Ziya Bandırmalıoğlu tarafından kullanıldığını söyledi. Ağabeyi Ülkü Ocakları başkanı ve Abdullah Çatlı'nın yakın arkadaşı. TIR garajı sahibi. Otomobilini ve cep telefonunu Özel Timcilere kullandırtıyor.
Tuğgeneral Veli Küçük: Abdullah Çatlı, Yeşil kod adlı Mahmut Yıldırım ve Hadi Özcan'la ilişkisi oluduğu ileri sürülüyor. Kocaeli Jandarma komutanlığı sırasında Jitem'in kurucuları arasında yer alıyor. Çatlı öldüğünde hastaneyi arayarak cesedinin Sami Hoştan'a verilmesini isteyen kişi. Çatlı ile yaptığı telefon görüşmeleri nedeniyle yargılanması istenmiş ancak izin alınamamıştı. Tuğgeneralliğe yükseltilen Veli Küçük bu sene emekli oldu. Yargılanması için yeniden girişimler başlatıldı.
Hakkı Yaman Namlı: Tarık Ümit'in Kıbrıs'taki First Merchant Bank'taki ortağı. Orta Asya'dan getirilen uyuşturucu paralarını akladığı ileri sürülüyor. DGM'de verdiği ifadede, Ümit'in kaçırılması üzerine yaptığı araştırmalar nedeniyle Çatlı ve bir kısım Özel Timcinin otomatik silahlarla şirketini bastığını ve kendisini tehdit ettiğini söyledi. Banka dolandırıcılığı yaptığı iddiasıyla yakalanıp İtalya'ya iade edildi.
Dilek Örnek: Atatürk Havalimanı'nda 28 milyar lira değerinde dövizle yakalandı. Dövizleri İbrahim Şahin'in şoförü Ayhan Akça vasıtasıyla aklanmak üzere Kapalıçarşı'daki Azer Döviz'e getirdiği belirlendi. Halen uyuşturucu parası aklamaktan yargılanıyor. Yurtdışına çıkış yasağı kalkmadığı için Hollanda'ya gidip evlenemiyor.
Hanefi Avcı: Susurluk çetesi ortaya çıktığında Emniyet İstihbarat Daire Başkan Yardımcısıydı. Yaptığı açıklamalarla Mehmet Ağar'ın başında bulunduğu bir grubun PKK'ya yardım ettiği ileri sürülen işadamlarına karşı eylem yaptıklarını anlattı. Gazi olaylarını Yeşil kod adlı Mahmut Yıldırım'ın başlattığını, bunun da MiT muhbiri Tarık Ümit cinayetinin çözülmemesi için yapıldığını anlattı. Ancak anlattıklarının üstüne gidilmesi yerine tutuklandı. Bir süre cezaevinde kalan Avcı halen Emniyet Genel Müdürlüğü'nde kızak bir görevde bulunuyor.
Kemal Yazıcıoğlu: Susurluk skandalinin kilit olaylarından Ömer Lütfü Topal cinayetini soruşturdu. Cinayet sanığı üç Özel Timciyi gözaltına aldı. Ancak Ağar'ın talimatıyla bu polislerin Ankaraya gönderilip serbest bırakılmasına direnemedi. Özel Timci polislerin ifadelerinin kasete alındığı ve Yazıcıoğlu'nda olduğu ileri sürüldü ancak bant ortaya çıkmadı. Mesut Yılmaz tarafından birkaç kez Emniyet Genel Müdürlüğü'ne getirilmesine çalışıldı. Halen Ordu Valisi.
Murat Demir-Murat İpek: PKK itirafçıları. Skandal sonrası ortaya çıkarak çeteyle birlikte çalıştıklarını ileri sürdüler. Ancak bir süre sonra bunların olayı saptırmak için ortaya çıktıkları anlaşıldı. Topal cinayeti davası sonrası suçladıkları Özel Timcilerin ellerini öptüler. Murat ipek, Bucak'ın şoförü adına tahsilat yaptığı iddiasıyla Denizli'de tutuklandı.
Kontrterör Daire Başkanı. Susurluk skandalını ortaya çıkartan ikinci MİT raporunu yazan kişi. Eski görevlisi Tarık Ümit'in Abdullah Çatlı ve arkadaşlarınca kaçırılıp sorgulandığını DGM'de anlattı. Ümit'in Abdullah Çatlı tarafından sorgulandığını Mehmet Ağar'a bildirdiğini, serbest bırakılması halinde mesele yapmacağını söylediğini açıkladı. Susurluk sanıklarının uyuşturucu kaçakçılarıyla işbirliği yaptıklarını ileri sürdü. MİT belgelerini ifşa etmek suçundan hakkında başlatılmış bir soruşturma var. Kızak bir göreve atanmak isteyen Eymür emekliye ayrılıp ABD'ye yerleşti. Eymür halen ABD'de kurduğu 'atin' adlı web sitesinden önemli açıklamalarda bulunuyor...
YILLAR GEÇTİKÇE
YENİ BAĞLANTILAR ORTAYA ÇIKIYOR
Türk polisinin Avrupalı meslektaşlarıyla birlikte gerçekleştirdiği 'Matador' operasyonuyla uluslararası uyuşturucu kaçakçısı Urfi Çetinkaya'nın Susurluk sanıklarıyla bağlantısı olduğu ortaya çıktı.
Matador operasyonu, Türkiye dahil beş Avrupa ülkesinde gerçekleştirilmişti. Operasyonda özellikle İspanya'ya tonlarca eroin gönderen bir şebeke çökertilmişti. Bu şebekenin de elebaşı Urfi Çetinkaya'ydı. Operasyon sırasında Urfi Çetinkaya'nın önemli adamlarından biri olan Ersin Zorluer'in adına kayıtlı cep telefonu, istihbarat birimlerinin dikkatini çekti... Bu cep telefonu, Yeşil'in amiri olarak bilinen ve bu nedenle bir süre önce MİT'le ilişkisi kesilen astsubay Duran Fırat tarafından kullanılıyordu, istihbarat birimleri Çetinkaya'nın adamı Zorluer'le Yeşil'in geçmişte yaptığı telefon görüşmelerini de inceledi. Bu incelemede de ilginç bulgulara ulaşıldı... Yeşil kod adlı Mahmut Yıldırım, 1994-97 yılları arasında Ankara'da kullandığı ev telefonuyla Ersin Zorluer'in evini aramıştı... Zorluer'in ev telefonuysa MİT'in lojmanlarına kayıtlıydı. Ersin Zorluer'in geçmişteki ilişkileri de Çetinkaya-Yeşil, hatta Çetinkaya-Susurluk bağlantısını güçlendirecek nitelikte, istihbarat birimlerine göre, Ersin Zorluer, Çatlı'nın da arkadaşıydı. Zorluer'in bir dönem Çatlı'yla birlikte MİT tarafından kullanıldığı da ileri sürülüyor. Zorluer üç ay önce İstanbul'da 80 kilo eroinle yakalanmış ve hakkında 36 yıla kadar hapis istemiyle dava açılmıştı.
Bu arada operasyon kapsamında İspanya'da yakalanan ve Urfi Çetinkaya'nın kuryesi olduğu iddiasıyla gözaltına alınan uyuşturucu kaçakçısı Lokman Gudsi Mahbuud Alam, Susurluk sanıkları ve kurye kız Dilek Örnek'le olan ilişkisiyle tanınıyor, İranlı kaçakçı Alam, emniyet kayıtlarına göre, uyuşturucu parasını aklayan bir şebekenin İstanbul ayağı. Alam, polis kayıtlarına ilk olarak 1993'te, İstanbul'da sahte pasaportla gözaltına alınarak geçti. Ertesi gün Ankara'ya götürüldü. Ancak dönemin Özel Harekât Dairesi Başkan Vekili İbrahim Şahin, Alam'ı, Özel Timci Ayhan Çarkınla aldırarak makamına getirtti ve serbest bıraktı. Şahin, aradan yaklaşık üç ay geçtikten sonra İranlı uyuşturucu kaçakçısını, sahte belgelerle, Gürbulak sınır kapısından Madrid'e gitmiş gibi gösterdi. Bu sahtecilik suçundan Şahin ve Çarkın, zaman aşımı nedeniyle kurtuldu. Bu olaydan üç yıl sonra, Alam bir kara para aklama operasyonuyla tekrar gündeme geldi, İstanbul Atatürk Havalimanı'nda 28 milyar liralık dövizle yakalanan kurye Dilek, ilk ifadesinde, taşıdığı dövizin eroin parası olduğunu kabul etti ve parayı, aklamak üzere Kapalıçarşı'daki Azer Döviz'e getirdiğini söyledi. Azer Döviz'in sahibi ise İranlı Alam'dı.
Soruşturmada ayrıca, Alam'ın otomobilini, Ayhan Akça'nın kullandığı belirlendi. Ayhan Akça halen Dilek Örnek davasından yargılanıyor. DGM'de görülen 'Susurluk çetesi' davasında esas hakkındaki görüşünü açıklayan savcı Aykut Cengiz Engin de, Susurluk sanıkları ile uyuşturucu kaçakçısı Alam arasındaki ilişkiye değinmişti. Halen gıyabi tutuklu olarak aranan Alam'ın, bu kez de Urfi Çetinkaya'nın kuryesi olarak yakalanması, Çetinkaya ile Susurluk sanıkları arasında bağlantı olup olmadığı konusunda soru işaretlerinin ortaya çıkmasına neden oldu.
Sedat Bucak yeniden yargılanıyor... Gizli zarfın içinde neler var?
Susurluk Davası kapsamında cürüm işlemek için teşekkül oluşturmak suçundan hakkında verilen beraat kararı Yargıtay tarafından bozulan DYP eski Milletvekili Sedat Edip Bucak'ın yeniden yargılanmasına devam edildi.
İstanbul 2. Ağır Ceza Mahkemesi'ndeki duruşmaya, tutuksuz sanık Sedat Edip Bucak katıldı.
Duruşmada Yargıtay'ın bozma kararına ilişkin görüşü sorulan Bucak, karara katılmadığını söyledi.
Bucak'ın avukatı Mahmut Şevket Küçük de, bozma kararında yasal dayanak olmadığını savunarak, Hiçbir hukuki terim kullanmadan, dava konusu olmamış mevzuları, dedikoduları Yargıtay, gerekçesinde belirtmiştir. Bozma kararına katılmak mümkün değildir dedi.
Mahkeme Heyeti Başkanı Ahmet Ulucak, avukat Küçük'ün, eski Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı Vural Savaş'ın bir televizyon programında Bucak ile ilgili yaptığı konuşmaya ilişkin kasetlerin incelenmesi için mahkemeye dilekçe ve bazı kasetler verdiğini tutanağa geçirdi.
Duruşmada daha sonra söz alan Sedat Edip Bucak, 8 yıldır sakladığını ve içinde çok gizli belgeler olduğunu söylediği bir zarfı mahkemeye sundu. Bucak, Bunlar gizli belgelerdir. Açtığımda, devletin sırlarını içeren şeyler olduğunu gördüm. Bunların okunması devlete zarar verebilir. Bunu hiçbir yerde söylemedim. Susurluk'taki kazadan sonra Mehmet Özbay'ın çantasında bulunan şeyler, bu zarfın içindedir. Bunları yıllardır gizliyorum dedi.
ZARFTAKİ FOTOĞRAFLAR
Bunun üzerine Mahkeme Heyeti Başkanı Ulucak, sanık Bucak'ın verdiği zarfı açtı.
Ulucak, zarfın içinde, merhum işadamı Sakıp Sabancı'nın bir kitabı, bir yemekte çekilen Korkut Eken, Mehmet Özbay ve Sedat Bucak'ın aynı karede olduğu fotoğraf, ayrıca yüksek rütbeli bazı subaylarla birlikte Özbay'ın da aralarında olduğu bazı kişilerin fotoğraflarının bulunduğunu tutanağa geçirdi.
Zarftan ayrıca, Sakıp Sabancı'nın 1994 yılında Mehmet Özbay adına imzaladığı bir kitabının da çıktığını belirten Heyet Başkanı Ulucak, seçkin isimlerin adres ve telefonlarının bulunduğu bir adres defterinin de zarfta yer aldığını tutanağa yazdırdı.
Bucak da, Bu adres defterini Mehmet Özbay'ın elinde her zaman gördüğünü bildirdi.
Başkan Ulucak, zarftan çıkan ve hangi ülkeye ait olduğu belli olmayan, üzerinde fotoğraf bulunan pasaportu da tutanağa geçirirken, Bucak Çantada başka pasaportlar da vardı. Ancak onlarda resim yoktu diye konuştu.
Yabancı bir başbakana ait olan ve Mehmet Özbay adına imzalanan bir belgenin de zarfın içinde bulunduğunu ifade eden Mahkeme Heyeti Başkanı Ulucak, bu belge ile zarfta bulunan başka bir fihristi de tutanağa geçirdi.
Ulucak, zarfın içinde ayrıca, üzerinde Gizli istihbarata verilen bilgilerin kopyası yazılı küçük bir zarf daha bulunduğunu, bu zarfın içinde de Korkut Eken'in daktiloyla yazdığı 21 sayfalık bir belge olduğunu tutanağa yazdırdı.
Başkan Ulucak, Bucak'ın zarfın saklı tutulması yönündeki talebini de tutanağa yazdırdı.
Mahkeme heyeti, Bucak'ın ibraz ettiği zarfın içinde, belirtilen tarihlerde Güneydoğu'da görev yapan rütbeli subayların fotoğrafları ve bilgileri olduğunu belirterek, bu belgelerin mahkeme karar verinceye kadar saklanmasını hükme bağladı.
Heyet daha sonra duruşmayı, avukat Küçük'ün sunduğu kasetlerin incelenmesi için erteledi.
Bu arada sanık Bucak, davanın daha önceki bir duruşmasında verdiği ifadede, Mehmet Özbay takma adıyla bilinen Abdullah Çatlı ile 1994 yılında emniyet müdüründen daha üst düzeyde yetkililerin bulunduğu bir yemekte 'işadamı' olarak tanıştırıldığını söylemişti.
DAVANIN GEÇMİŞİ
İstanbul DGM Cumhuriyet Başsavcılığı, Susurluk'ta 3 Kasım 1996 tarihinde bir kamyona arkadan çarpan Mercedes marka otomobilden ağır yaralı halde kurtulan dönemin DYP Şanlıurfa Milletvekili Sedat Edip Bucak hakkında çete kurmak iddialarından dolayı yasal işlem yapabilmek için Bucak'ın dokunulmazlığının kaldırılması amacıyla 11 Şubat 1997'de Adalet Bakanlığı aracılığıyla TBMM Başkanlığı'na başvurmuştu.
TBMM Genel Kurulu'nda 11 Aralık 1997'de dokunulmazlığı kaldırılan Sedat Edip Bucak hakkında Başsavcılık, gıyabi tutuklama kararıyla aranan Abdullah Çatlı'nın yerini bildiği halde yetkili mercilere haber vermeyerek saklamak, cürüm işlemek amacıyla teşekkül oluşturmak ve vahim nitelikte silah bulundurmak suçlarından, 11 yıldan 20 yıla kadar ağır hapis istemiyle dava açmıştı.
Susurluk Davasının görüldüğü İstanbul 6 No'lu DGM, 4 Mayıs 1998 tarihindeki duruşmada, Bucak'ın dosyasını Özel Harekat Dairesi eski Başkanvekili İbrahim Şahin'in de aralarında bulunduğu bazı sanıkların yargılandığı ana davayla birleştirmişti.
Ancak bu mahkeme, 18 Nisan 1999'da yeniden Şanlıurfa Milletvekili seçilen Sedat Edip Bucak hakkındaki yargılamayı 3 Mayıs 1999 tarihinde durdurarak, dokunulmazlığının kaldırılması istemiyle dosyasını TBMM'ye göndermişti.
3 Kasım seçimlerinde milletvekili seçilemeyen Bucak'ın dosyası, Adalet Bakanlığı aracılığıyla İstanbul DGM'ye iade edilmişti.
TCK'nın 313. ve 314. maddelerinin DGM kapsamından çıkarılmasını dikkate alan İstanbul 6 No'lu DGM, görevsizlik kararı vererek dosyayı İstanbul 2. Ağır Ceza Mahkemesi'ne sevk etmişti.
Davayı 26 Haziran 2003 tarihinde karara bağlayan mahkeme heyeti, Bucak'ın, hakkındaki cürüm işlemek için teşekkül oluşturmak suçlamasından beraatını, vahim nitelikli silah bulundurmak ve gıyabi tutuklama kararıyla aranan Abdullah Çatlı'nın yerini bildiği halde yetkili mercilere haber vermeyerek saklamak suçlamalarına ilişkin ise 4616 Sayılı Şartla Salıverilmeye, Dava ve Cezaların Ertelenmesine Dair Kanun kapsamında davanın kesin hükme bağlanmadan ertelenmesi kararını vermişti.
İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı'nın, suçun unsurlarının oluştuğu gerekçesiyle temyiz başvurusunda bulunduğu Yargıtay 8. Ceza Dairesi, beraat kararını oybirliği ile esastan bozmuştu.
Bozma gerekçesinde, dosyadaki bilgi ve belgeler karşısında, sanık Sedat Edip Bucak'ın, 'cürüm işlemek için teşekkül oluşturmak' suçundan mahkum olan ve haklarındaki mahkumiyet kararları kesinleşen diğer sanıklarla birlikte aynı teşekkül içinde yer aldığı ve konumu itibariyle yönetici durumunda bulunduğunun gözetilmesi gerektiği belirtilmişti.
Kararda, Bucak'ın, TCK'nın 313. maddesinin 2, 3 ve 4. fıkraları uyarınca mahkumiyeti gerekirken, dosya içeriğine uygun olmayan gerekçeyle beraatına karar verilmesinin bozmayı gerektirdiği kaydedilmişti.
HÖNK DEDİRTEBİLİR
SUSURLUK KAZASI...
Susurluk Davası Yargıtay İlamı...
15 Ocak 2002
Yargıtay 8. Ceza Dairesi, İstanbul 6 Numaralı DGM'nin, "Susurluk Davası"nda verdiği kararları 15 Ocak 2002'de onadı. Onamaya ilişkin "Yargıtay İlamı" 23 Ocak'ta açıklandı.
İstanbul 6 No’lu DGM, 12 Şubat 2001'de, aralarında İbrahim Şahin ile Korkut Eken’in bulunduğu 14 sanık hakkında 4 ile 6 yıl arasında değişen hapis cezaları vermişti.
Yargıtay İlamı'ndan...
"Sanıkların ‘terörle mücadele’ adı altında yola çıkıp, bir süre sonra yasaların kendilerine verdiği yetkileri tam bir sorumsuzluk içinde ve kendi çıkarlarını gözeterek, her türlü yasa dışılığı meşru sayıp amaçlarına ulaşmak için her yöntemi uygun yöntem olarak benimsediği görülmüştür."
"Sanıkların yanlarına kamu görevlisi olmayan kumarhane işleticisi, uyuşturucu kaçakçısı ile katliam sanığı ve hükümlüsünü de alarak tam bir dayanışma ve işbirliği içinde hareket edip çeteleşme sürecine girmeleriyle Türk Ceza Kanunu’na karşı bir örgütlenme ve yetki kullanımı yoluna gittikleri görülmüştür."
"Bu durumun, hukuk devleti kuralları içinde savunulur yeri yoktur. Terörle mücadele adı altında da olsa, devletin meşru güçleri gibi güç kullanarak, yürürlükteki yasalar yerine, kendi güç ve kuralları ile sözde yasalar oluşturmak, devleti hukuk devleti olmaktan çıkarır."
Yargıtay 8. Ceza Dairesi'nin onama kararının gerekçesi şöyle:
(15 Ocak 2002)
T.C.
YARGITAY
Sekizinci Ceza Dairesi
YARGITAY İLAMI
ESAS NO: 2001/ 16176
KARARNO: 2001/125
TEBLİĞNAME NO: TK/2001-84555
Cürüm işlemek için silahlı teşekkül oluşturmak, hakkında tevkif ve yakalama müzekkeresi bulunan kişileri yetkili mercilere haber vermemekten sanıklar İbrahim Şahin, Ayhan Çarkın, Ercan Ersoy, Oğuz Yorulmaz, Enver Ulu, Mustafa Altunok, Abdulgani Kızılkaya, Ziya Bandırmalıoğlu, Ayhan Akça, Mehmet Korkut Eken, Yaşar Öz, Ali Fevzi Bir, Sami Hoştan, Haluk Kırcı’nın yapılan yargılanmaları sonunda; Sanıklar İbrahim Şahin, Ayhan Çarkın, Ercan Ersoy, Oğuz Yorulmaz, Enver Ulu, Mustafa Altunok, Abdulgani Kızılkaya, Ziya Bandırmalıoğhı, Ayhan Akça, Mehmet Korkut Eken, Ali Fevzi Bir, Sami Hoştan haklarında tevkif ve yakalama müzekkeresi tanzim edilmiş şahısları saklamak suçlarından TCK.nun 296. maddesi gereğince hükümlülüklerine, Sanıklar İbrahim Şahin, Mehmet Korkut Eken, Ayhan Çarkın, Ercan Ersoy, Oğuz Yorulmaz, Enver Ulu, Mustafa Altınok, Abdulgani Kızılkaya, Ziya Bandırmalıoğlu, Ayhan Akça, Ali Fevzi Bir, Yaşar Öz, Haluk Kırcı ve Sami Hoştan’ın silahlı teşekkül oluşturmaktan hükümlülüklerine, silahlı teşekkülün yöneticiliklerini yapmaktan sanıklar İbrahim Şahin ve Mehmet Korkut Eken’in hükümlülüklerine, sanıklar İbrahim Şahin, Mehmet Korkut Eken’in TCK.nun 31. maddesi gereğince müebbeten kamu hizmetlerinden yasaklanmalarına, aynı yasanın 33. maddesi gereğince cezalarının infazı süresince yasal kısıtlılık altında bulundurulmalarına, sanıklar Ayhan Çarkın, Ercan Ersoy, Oğuz Yorulmaz, Enver Ulu, Mustafa Altınok, Abdulgani Kızılkaya, Ziya Bandırmalıoğlu, Ayhan Akça, Ali Fevzi Bir, Yaşar Öz, Haluk Kırcı ve Sami Hoştan’ın TCK.nun 31. maddesi gereğince takdiren 3’er yıl müddetle geçici olarak kamu hizmetlerinden yasaklanmalarına, sanıklar İbrahim Şahin, Mehmet Korkut Eken, Ayhan Çarkın, Ercan Ersoy, Oğuz Yorulmaz, Enver Ulu, Mustafa Altınok, Abdulgani Kızılkaya, Ziya Bandırmalıoğlu, Ayhan Akça, Ali Fevzi Bir, Yaşar Öz, Haluk Kırcı ve Sami Hoştan’ın yurtdışına çıkışlarının yasaklanmasına dair (İSTANBUL) 6 Nolu Devlet Güvenlik Mahkemesinden verilen 12.2.2001 gün ve 180 esas, 36 karar sayılı hükmün süresi içinde Yargıtay’ca incelenmesi tüm sanıklar vekilleri tarafından istenilmiş olduğundan dava evrakı C.Başsavcılığından tebliğname ile 26.6.2001 günü daireye gelip sanıklar hakkındaki mahkumiyet hükmü eksik soruşturma nedeniyle esası incelenmeksizin bozulması sonucu Yargıtay C .Başsavcılığının itirazı üzerine Ceza Genel Kurulunca incelenip Daire bozma kararının kaldırılarak esasının incelenmesi için dosya 28.12.2001 tarihinde dairemize intikal etmekle esası incelenerek yeniden yapılan incelemede;
Susurluk kazasından sonra Mehmet Özbay sahte kimlikli şahsın, yurt dışında uyuşturucudan mahkum olmuş ve yurt içinde de katliam sanığı olarak aranan Abdullah Çatlı olduğunun anlaşılması, araçı kullananın Emniyet görevlisi, araç sahibinin de Milletvekili olması karşısında, söz konusu kazanın, ilk değerlendirmede dahi olayın derinliğine, devlet içini de kapsayacak şekilde çok yönlü araştırılmasını gerekli kılmakla, bu bağlamda yapılan soruşturmalarda, ulaşılan bilgi ve belgelerin olayın arkasındaki ilişkilerin çözülmesinin güç, karmaşık ve duyarlı makamları ve görevlileri de kapsayacak ölçüde olduğunu ortaya çıkardığı, haklarında mahkumiyet hükmü kurulan sanıklar dışındaki kimi görevliler ile bunlara yardım edenlerin yargı önüne çıkarılmaları görevi devletin yetkili organlarında olmakla birlikte emniyet teşkilatında görevli olup haklarında kamu davası açılan sanıkların terörle mücadele adı altında yola çıkıp bir süre sonra yasaların kendilerine verdiği yetkileri tam bir sorumsuzluk içinde ve kendi çıkarlarını gözeterek her türlü yasa dışılığı meşru sayıp amaçlarına ulaşmak için her yöntemi uygun yöntem olarak benimseyerek yanlarına kamu görevlisi olmayan kumarhane işleticisi, uyuşturucu kaçakçısı, ile katliam sanığı ve hükümlüsünü de alarak tam bir dayanışma ve işbirliği içinde hareket edip çeteleşme sürecine girmeleriyle eylemlerinin suç tarihi itibariyle TCK.nun 313. maddesindeki suçu oluşturmasının ötesinde Anayasanın 6. maddesindeki “Hiçbir kimse veya organ kaynağını Anayasadan almayan bir devlet yetkisi kullanamaz” hükmüne karşın bir örgütlenme ve yetki kullanımı yoluna gittiklerinin görüldüğü, bunun ise hukuk devleti kuralları içinde savunulur yerinin olamayacağı, terörle mücadele adı altında da olsa açıklandığı gibi hukuk dışı bir örgütlenme ile devletin meşru güçleri gibi güç kullanarak yürürlükteki yasalar yerine kendi güç ve kuralları ile sözde yasalar oluşturmanın, devleti, hukuk devleti olmaktan çıkaracağı, bu koşullarda da güçlünün sözünün geçtiği, nerede başlayıp nerede sona ereceği belli olmayan her türlü yasadışılığın egemen olduğu bir sistem oluşacağı, sonuçta yurttaş-devlet ilişkisinde hukuk kuralları yerine korku ve kaygının geçerli olacağı, bunun da bir Anayasa ve Yasa ihlalinin ötesinde tanı bir hukuk ihlali niteliği taşıyacağı ve hukuk devletinin bütünü ile ortadan kalkması sonucunu doğuracağı göz önüne alındığında mahkemenin sanıkların eylemlerini TCK.nun 313. maddesine uyar nitelikte görüp karar yerinde gösterdiği gerektirici nedenlerde de bu nedenle bir isabetsizlik bulunmamış ve sanıklar İbrahim Şahin ile Mehmet Korkut Eken haklarında TCK.nun 33 maddesi uygulanırken ceza süresince yasal kısıtlılık altında bulundurulmaları yerine “cezalarının infazı süresince” kısıtlılık altında bulundurulmalarına karar verilmesi aykırılığı da karşı temyiz olmadığından bozma nedeni sayılmamıştır.
Yapılan duruşmaya, toplanıp karar yerinde gösterilen delillere, mahkemenin tahkikat neticelerine uygun olarak tecelli eden kanaat ve takdirine, tetkik olunan dosya münderecatına göre sanıklar ve vekillerinin yerinde görülmeyen temyiz itirazları ile duruşmalı inceleme sırasındaki sözlü savunmalarının reddiyle tüm sanıklar hakkındaki hükmün istem gibi (ONANMASINA), 15.1.2002 gününde oybirliğiyle karar verildi.
yorumlarınızı bekliyorum
Bunu ilk beğenen siz olun
Hata Oluştu
adaletinreisi
Albay
2427 ileti
Yer: komuta merkezi
İş: TeşkilatiEsasiye
Kayıt: 25-06-2006 06:09
İş: TeşkilatiEsasiye
Kayıt: 25-06-2006 06:09
ben bundan bi kaç ay önce korkut ekenle görüştüm bi mahkeme dolayısıyla adana ya gelmişti bana söylediği şey
-ben hiç bir zaman ülkeme hıyanet etmedim biz ülkemizi sevdik diye bu hallere düşürülüyoruz bizim itlerle çakallara işimiz yok ama bazıları bizi onlarla karıştırıyor
bu arada bilgileri güncellesen iyi olur çünkü eski bilgiler
-ben hiç bir zaman ülkeme hıyanet etmedim biz ülkemizi sevdik diye bu hallere düşürülüyoruz bizim itlerle çakallara işimiz yok ama bazıları bizi onlarla karıştırıyor
bu arada bilgileri güncellesen iyi olur çünkü eski bilgiler
Bunu ilk beğenen siz olun
Hata Oluştu
Devlet-i Ebed Müddet