> 1 <
Transillivanya
Teğmen
809 ileti
Yer: Antartika
İş: yeniklasor.com
Kayıt: 05-02-2006 11:24
İş: yeniklasor.com
Kayıt: 05-02-2006 11:24
Kırık Link Bildir! #7296 29-03-2006 21:10 GMT-1 saat
2-İLİMLE İLGİLİ BAZI AYET ve HADİSLER
a-Ne de az düşünürsünüz!
b-Aklınızı kullanmaz mısınız?
c-Hiç bilenle bilmeyen bir olur mu?
d-İlk emir “Oku” dur
e-İlim ve hikmet müminin yitik malı gibidir. Onu nerede bulursa alır.
f-İlim öğrenmek kadın erkeğe farzdır.
g-Beşikten mezara kadar ilim öğreniniz.
h-İki günü eşit olan ziyandadır, zarardadır.
I-Hem dünyayı hem ahireti isteyen ilme sarılsın...
3-İLMİN BULDUĞU KUR’AN’IN İŞARET ETTİĞİ MUCİZEVİ AYETLER
Ozan tabakası
“Gökyüzünün korunmuş bir tavan kıldık” (Enbiya: 32)
Dünyamızı güneşin zararlı ışınlarından koruyan ozon tabakası gökyüzünün hemen dışarısında daire gibi gök yüzümüzü çevreler.
Ayeti kerime dünyanın tavanı olan gökyüzünün korunmuş olduğunu bizlere bildiriyor. Ne ile korunuyor Gökyüzü sorusuna cevap, ozon tabakasıdır.
Allah’u Teala çöl bedevisinin inkar edemeyeceğini fakat 2000 yılının teknolojisinin keşfedebileceği bir mucizeyi bir kelime ile bizlere bildirir.
Yüzey gerilimi
Furkan suresi 53. Ayet: Atlas okyanusu ile Akdeniz’in, Hint okyanusu ile Kızıldeniz’in birleşmediğini 1970-80’li yıllarda bilim teknik ile insanlık yeni bulmuşken Kur’an bunu bizlere 1400 sene önce bildirir.
Dünyanın dönmesi:
“Dağları yerinde durur görürsün. Halbuki onlar bulutlar gibi hareket ederler”. (Neml : 88) Dağların bulutlar gibi hareket etmesi için dağların bitişik olduğu dünyanın da dönmesi lazımdır.
Parmak izleri
Kıyamet suresi 4. Ayet. Parmak izlerinde ne gibi bir incelik vardır ki Kur’an onlara işaret etmektedir: Dünyadaki bütün insanların parmak izlerinin birbirinden farklı olduğu ancak 1884 yılında anlaşılmıştır. Oysa Kur’an bunu bize 600’lü yıllarda haber vermiştir.
Kainat genişliyor:
Zariyat suresi 47. Ayet. Big-bang, büyük bir patlama ile çevreye yayılan ve her biri birbirinden uzaklaşan gezegen güneş, yıldız kümeleri, birbirinden hala daha hızlıca uzaklaşmakta, evren genişlemeye devam etmektedir.
Yükseğe çıkıldıkça oksijen azalıyor:
En’am suresi 125. Ayet. Yüksek yerlerde oksijen azdır. Hareket halindeki bir insan az oksijen olan bir yerde ciğerlerine rahat oksijen alamadığı için daha derinden sık sık nefes alır. Bu anda kalbi daralır, sıkışır. Çölde yaşayan biri bu duyguyu bilemez, hissedemez. Fakat Kur’an-ı Kerim bunu hem Araplara hem bizlere bildirir.
Evren’de uyum ve düzen vardır:
Rahman suresi 5. Ayet Kainatta her şey, makro-mikro alemde bir düzen içinde hareket eder. Dev yıldız kümelerinden atom, elektron alemine tabiattan, insan vücuduna karadan denize her şeyde bir uyum, ahenk bütünün bir parçası olma özelliği vardır. Bu ahengi kuran Allah’tır.
Yağmurun oluşumu
Nur suresi 43. Ayet. Çölde hayatı boyunca bir iki kez yağmuru gören biri bunu nasıl bilebilir, Allah bildirmezse.
Aşılayıcı Rüzgar
Hicr suresi 22. Ayet Çiçek polenlerinin aşılanmasında rüzgarın büyük önemi vardır.
Her şey çift yaratılmıştır
Zariyat suresi 49. Ayet. Yani zıttı ile kaim olan çiftler: gece-gündüz, artı-eksi, siyah-beyaz, uzun-kısa...
Not: Zaman hızla ters orantılı olarak azalır veya çoğalır. Zaman, saat, gün, yıl... göreceli değişkendir. Dünyadaki bir insanın bir saati ile plütondaki bir insanın saati birbirinden farklıdır. Dişi ağrıyan bir insanın bir saati ile dostuyla sohbet eden bir insanın bir saati birbirinden çok farklıdır. Arabayla bir yere bir saatte giden biri ile aynı yere yürüyerek bir günde varan kişi için zaman çok farklıdır. En önemlisi bir cismin hızı arttıkça o cisim için zaman ters orantılı olarak azalır. Dünyadaki bir insan için bir gün uzayda seyahat halindeki bir insan için bir saat gibidir. Uzaydaki insanın sürati arttıkça dünyadaki insan ile arasındaki zaman farkı da artacaktır. Dünyadaki bir yıl uzayda bir güne tekabül edecektir.
Allahu Teala Kur’an da kainattaki iki nokta ile dünyadaki zamanı kıyaslar:
Hac suresi 47. Ayet: rabbin katında bir gün sizin sayacaklarınızdan bin sene gibidir.
Mearic suresi 4. Ayet: ....miktarı elli bin yıl olan bir gün....
Elektrik
Rahman suresi 35. Ayet:
Size dumansız bir alev: Alevin iki özelliği vardır: Isı ve ışık. Alev gibi ısı veren veya yakan ve yine alev gibi ışıkveren ama dumanı çıkmayan bir madde: elektrik, cereyan. Elektrik alev gibi ısı ve ışık (soba,lamba..)kaynağıdır fakat dumanı yoktur
Ve bakır gönderirde : Elektrik kablosunun içinde bakır bulunur.
Yakalanırsanız kurtulamazsınız: Elektrik akımına kapılan bir insan Kendini kurtaramaz.
Not: Kur’an da ayrıca insanın yaratılışında (müminun 12-14), petrolün oluşumuna ( A'la :4-5), kutuplardan (enbiya 44) yağmurun oluşumuna, kainatın oluşumuna (hud 7, fussılad 11, enbiya 30.) ...kadar pek çok konuda ayetler bulunmaktadır.
Kuran'ın şimdiye dek incelediğimiz mucizevi özelliklerinin dışında bir de "matematiksel mucize"si vardır. Bu mucizeye bir örnek, Kuran'daki bazı kelime tekrarlarının verdiği ortak sayıdır. Birbiriyle ilgili bazı kelimeler şaşırtıcı bir biçimde aynı sayıda tekrarlanırlar. Aşağıda, bu tür kelimeler ve Kuran içindeki tekrarlanış sayıları verilmiştir.
"Yedi Gök" tabiri 7 kere geçer. "Göklerin yaratılışı (halku semavat)" ifadesi de 7 kere tekrarlanır.
YEDİ GÖK
GÖKLERİN YARATILIŞI
7 kere
7 kere
"Gün (yevm)" tekil olarak 365 kere geçerken, çoğul yani "günler (eyyam ve yevmeyn)" kelimeleri 30 defa tekrarlanır. "Ay" kelimesinin tekrar sayısı ise 12'dir.
AY
GÜN
GÜNLER
yevm
eyyam, yevmeyn
12
365
30
"Hıyanet" kelimesi 16 kere geçerken, "habis" kelimesinin tekrar sayısı da 16'dır.
HIYANET
HABİS
16 kere
16 kere
"Bitki" ve "ağaç" kelimelerinin tekrar sayısı aynı: 26.
BİTKİ
AĞAÇ
26 kere
26 kere
"Ceza" kelimesi 117 kere yer alırken, Kuran'ın temel prensiplerden olan "affetmek" ifadesi bu sayının tam 2 katı kadar yani 234 kere tekrarlanıyor.
CEZA
AFFETMEK
117 kere
2x117= 234 kere
"De" kelimelerini saydığımızda çıkan sonuç 332. "Dediler" kelimesini saydığımızda da aynı rakamı görüyoruz.
DE
DEDİLER
332 kere
332 kere
"Dünya" kelimesi ve "ahiret" kelimesinin tekrarlanış sayıları da aynı: 115.
DÜNYA
AHİRET
115 kere
115 kere
"Şeytan" kelimesi 88 kere geçiyor. "Melek" kelimesinin tekrar sayısı da 88.
ŞEYTAN
MELEK
88 kere
88 kere
"İman" (tamlama almadan) kelimesi Kuran boyunca 25 kere tekrarlanır, "küfür" kelimesi de...
İMAN
KÜFÜR
25 kere
25 kere
"Zekat" kelimesi 32 kere tekrarlanırken, "bereket" kelimesinin tekrarlanış sayısı da 32.
ZEKAT
BEREKET
79 kere
79 kere
"Rahmet" kelimesi 79, "hidayet" kelimesi de 79 kere tekrarlanır.
RAHMET
HİDAYET
79 kere
79 kere
"İyiler (ebrar)" 6 kere, "facirler" ise tam yarısı kadar yani 3 kere geçer.
İYİLER (ebrar)
FACİRLER
6 kere
3 kere
"Yaz-sıcak" kelimeleri ile "Kış-soğuk" kelimelerinin geçiş sayıları da aynı: 5.
YAZ-SICAK
KIŞ-SOĞUK
5 kere
5 kere
"Sizi (insanı) yarattı" ifadesi ve "kulluk" kelimesinin geçiş sayıları da aynı: 16.
SİZİ YARATTI
KULLUK
16 kere
16 kere
Şarap (hımr)" ve "sarhoşluk (sekere)" kelimeleri de aynı sayıda tekrarlanır: 6.
ŞARAP
SARHOŞLUK
hımr
sekere
6 kere
6 kere
"Zenginlik" 26 ve "fakirlik" ise yarısı kadar, 13 kere geçer.
ZENGİNLİK
FAKİRLİK
26 kere
13 kere
İnsan" 65 kere geçer; insanın yaratılış safhalarının sayısının toplamı da aynıdır:
İNSAN
TOPRAK
NUTFE
EMBRİYO
BİR
ÇİĞNEMLİK ET
KEMİK
ET
TOPLAM
turabun
nutfun
alak
meda'a
uzamun
lehmun
65
17
12
6
3
15
12
65
4-İLMİN BULAMADIĞI KUR’AN’IN İŞARET ETTİĞİ AYETLER
Güneş sisteminde on iki gezegen:
Yusuf suresi 4.ayet: bazı alimler on bir yıldızdan kastın on bir gezegen olduğunu vurgularlar.(Hz. Yusuf (as) ile beraber kardeşlerin sayısı - dolayısıyla gezegenlerin sayısı - on ikiye ulaşır.
Işınlama (eşya nakli ):
Neml suresi 38-39-40. Ayetler. Ayeti kerime ilim sahibi kişilerin bir maddeyi bir yerden başka bir yere nakledebileceklerini bizlere müjdeler. ayet bu konuda bizlere bir referans, bir hedef gösterme yapmaktadır. Yani kıyamet kopmaz ise ilim sahipleri ışınlamayı gerçekleştireceklerdir. Yeter ki ilim yolunda ilerleyelim.
Hayvanlarla iletişim:
Neml suresi 16. Ayet. Günümüz araştırmacıları Balinaların seslerinden, hayvanların hareketlerinden onların duygu ve düşüncelerini çözmeye çalışmaktadırlar. Her konuda olduğu gibi peygamberler bunu teknolojik gelişmelerden çok önce başarmışlardır.
Not: Pakistanlı profesör Abdüsselam Kur’an dan hareket ederek ondan aldığı ip uçları ile ileri sürdüğü bir tezle nobel fizik ödülünü almıştır.
Biz müslümanlar Kur’ana bakarsak ondan her konuda (iman, ahlak, ibadet, ilim, fen...) istifade edebiliriz. yeter ki “Oku” yalım.
5-KELİMELER MUCİZESİ
Kur’an’da hiçbir kelime gereksiz veya fazlalık olarak geçmez:
Yedi gök kelimesi Kur’an’da tam yedi kere geçer.
Ay kelimesi Kur’an’da toplam 12 kere geçer.
Gün kelimesi Kur’an’da toplam 365 kere geçer.
Melek ve şeytan kelimeleri Kur’an’da toplam 88’er kez geçer.
İman ve küfür kelimeleri 25’er kez geçer.
Dünya ve ahiret kelimeleri 115’er kez geçer.
Diriltmek ve Sırat 45’er kez geçer.
Cehennem ve azab 26’şar kez,
İlim ve iman 811’er kez,
Zekât ve bereket 32’şer kez,
Akıl ve nûr 49’ar kez,
Akıl ehli ve gönül ehli 16’şar kez
Şiddet ve sabır102’şer kez ...geçer.
İman etmek fiili Kur’an’da 811 kez geçer. Kâfir olmak fiili 697 kez geçer. Kur’an’da iman edenleri sayısı ile kâfir olanların sayısı arasındaki fark (811-697) 114’tür. Yani kâfirler ile Müslümanlar arasındaki fark Kur’an’daki sûrelerin sayısı kadardır. Kâfir olanlar (697), 114 sûreye iman edince, kabul edince iman edenlerin sayısına (811) ulaşırlar.
Kur’an’da Peygamber isimleri toplam 513 kere geçer. Peygamber (Resul) kelimesi de Kur’an’da toplam 513 kere geçer.
Kur’an’da insanın yaratılış safhaları toplam 65 kez geçer. İnsan kelimesi de Kur’an’da 65 kere geçer...
Not: Kur’an’da kelimeler mucizesi ile ilgili daha yüzlerce örnek vardır.
6-KUR’AN’DA HARFLER MUCİZESİ
Yâsin Sûresi 33. Ayette: Küllün fî felekin (Ay, güneş, dünya yörüngelerinde dönerler) buyrulur. Bilim şu an her üç gezegeninde hem kendi çevrelerinde hem de belli yörüngede döndüklerini ispatlamıştır.
Ay, güneş ve dünyanın döndüğünü söyleyen ayetin arapça harfleri baştan sona veya sondan başa okununca da bir daire çizmektedir ve aynı anlamı verecek şekilde okunmaktadır.........
Ayrıca Kur’an’da esrarı çözülememiş Huruf-u Mukattaa adı verilen harfler esrarını korumaya devam etmektedir.
7-HADİS-İ ŞERİFLER ve İLİM
Peygamber efendimiz İstanbul’un bir gün mutlaka fethedileceğini bizlere haber verir. Yaklaşık bin sene sonra bu müjde gerçekleşir. 1453’te İstanbul fethedilir. Olayın diğer bir ilginç yönü İstanbul’un fethedileceğini müjdeleyen hadisin harflerinin Ebced (Arapça’da her bir harfin karşılığı bir sayıdır.) hesabına göre toplamının 1453 olmasıdır. Yani hadisi şerif İstanbul fethedilecek derken hadisin harfleri de fethedileceği tarihi vermektedir...
Peygamber Efendimiz: “Sizin sesleriniz kaybolmaz, evrende boşlukta dolaşır” buyurmuştur. İlim bunu yeni keşfetmiştir.
Not: Peygamber Efendimizin deve sidiği ile tedavi etmesini diline dolayan T. Dursun, yıllar sonra “çişteki mucize” isminde bir kitabın piyasaya çıkacağını tahmin edemezdi.
Not: Niçin bunlar Kur’an da açıkça anlatılmadı?
İslam hem 1400 sene öncesinde çöldeki bedevilere hem 2000 yılının uzay çağı insanına hitap edebilecek ortak bir dil ile (teşbih-benzetme, çok anlamlı kelimeler kullanarak...) insanlığa evrensel ve çağlar üstü bir mesaj gönderir. Kur’an 570’li yılların bilgi seviyelerine uygun, uzay çağının bilgi seviyesinin üstünde ortak bir metindir.
İnsanlara akılları seviyesine göre konuşmayı emreden dinimiz insanların bilgi seviyesi arttıkça tazeliğini koruyacak bir iç dizayna sahiptir.
KUR’AN ; ÇAĞLAR ÜSTÜ, ESKİMEZ, TEK İLÂHİ KİTAPTIR
Kur’an nazil olalı 1400 sene olmasına rağmen tazeliğini, aktivitesini, güncelliğini asla kaybetmemiştir. Buna genel olarak 3 sebebe bağlayabiliriz.
Kur’an’ın kelimeleri değişmediği halde anlamı bilim geliştikçe yenilenir. Örneğin Enbiya Suresi âyet 32’de “gök yüzünü korunmuş bir tavan kıldık” buyrulmaktadır. Eskiden insanlar gökyüzünün meleklerce korunduğunu öğrenmiş olmaktadırlar.
Kur’an isim, zaman, yer gibi değişken şeyleri değil de, özellik gibi değişmeyen şeyleri bizlere bildirir. Kur’an meselâ Yezit isimli bir kavmi yok ettiğini bizlere söylemezde (yani isimler üzerinde durmazda), haksızlık yapan, adaletsiz davranan, fuhuş,-ahlâksızlığı-a sapmış toplumları yok ettiğini bize bildirir. Meselâ, Yezit isimli bir kavmin yok edilmesi günümüz insanlarını direk olarak ilgilendirmez. Fakat, haksız, adaletsiz, ahlâksız toplumların geçmişte yok edilmesi aynı özelliğe sahip günümüz toplumların da helâka uğrayabileceğini, gelecekte de aynı özelliğe sahip toplumların yok edilebileceğini bizlere habere vermiş olur. Böylece Kur’an aktüalitesini kaybetmemiş, devamlı güncelliğini korumuş olur.
Kur’an değişmez doğruları bizlere bildirir. Kur’an-ı Kerim’in emretmiş olduğu ahlâk, iyilik, doğruluk, temizlik... her zaman doğru, yasakladığı cinayet, fuhuş, içki, kumar, rüşvet... gibi şeyler eskidende kötüydü, şimdi de kötüdür, uzayda da kötü olacaktır.
Kur’an Allah kelâmıdır, Allah sözüdür. Çağlar üstü faal, canlı hayatla iç içe dünya hayatının mutluluk anahtarı, âhirette cennete girmenin şifresi konumundadır. Kur’an’ın bir harfi bile değişmemiş, değiştirilememiş ve asla da değişmeyecek ve eskimeyecektir.
KUR-AN’IN YAZILMASI
Cebrail (a.s) vasıtasıyla,Allah’tan gelen ayetleri Hz. Muhammed hemen ezberlerdi. Sonra Hz- Resul bu ayetleri hem ashabına yazdırır.(tahta,taş,deri,papürüs,kağıt) hem de ezberlettirirdi.
Hz-Resul vefat ettiğinde bu ayetlerin hepsi yazılı ve ezberlenmiş) olarak bir arada bulunuyordu.
Hz-Ebu Bekir döneminde bu Kur’an ayetleri Zeyd bin Sabit liderliğindeki hafızlar komisyonunca toplanır,yine hafızlarca denetlenir ve bir kitap haline getirilir. Sonra bu tek ilahi kitap (Kur’an) yaklaşık 30 sene bir kadına (Ümmü Selemeye) emanet edilir.
Hz-Osman döneminde İslam coğrafyası genişlediği, çeşitli lehçeler ortaya çıktığı için her bölgeye gönderebilmek üzere Zeyd bin Sabit liderliğinde bir hafızlar komisyonu toplanır ve Kur’an hafızlar kontrolünde Kur’an kopyalanıp çoğaltılır. Günümüzde de ezber ve çoğaltım devam etmektedir. Kısaca Hz-Resul’dan itibaren Kur’an hem hafızlı, hem ezbere günümüze dek kesintisiz iki kaynaktan oluşmuştur.
KUR’AN VE ZAMAN
Kur’an-ı Kerim, (uzayın) ilk gaz kütlesinden başlayıp, kıyamet gününe ve cennet-cehennem hakkındaki bilgilere kadar insan öncesi ve insanın son mekanı hakkındaki bilgileri bizlere verir.
“ O Kur’an çok şerefli sahifelerdedir.” (Abese: 13)
“ Kur’an’ı göklerde ve yerdeki sırları bilen Allah indirdi.” (Furkan : 6)
Kainatın Oluşumu : Allah’ü Teala yer ve göklerden önce suyu yaratmıştır. İlk yaratılan madde sudur. Su daha sonra gaz haline dönüştürülmüştür. Gaz kümeleri kozmik çekimin tesiri ile sıklaşır. Yoğunlaşır, küçülür, toplanır. Gezegenler ve yıldızlar böylece oluşur.
Yer ve gök bir iken, gaz halinde iken Allah’u Teala bu ikisini, yer ve gökleri birbirinden ayırır. Allah’ın ayırdığı yer ve gökler, galaksiler, nebulalar ve gezegenler kozmik çekim etkisi ile sürekli dönüp, soğuyup katılaşmaya, küresel şekil olmaya başlar.
“Allah her şeyi yaratandır (Zümer : 62) “
“ Biz her şeyi sudan yarattık (Enbiya : 30) “
“ Sonra Allah duman (gaz) halindeki göğe yöneldi (Füssılat : 11)“
“ Yer ve gökler bitişik iken onları biz ayırdık (Enbiya :30) “
“ Üzerinizde yedi kat gök yarattık (Müminun 17 )”
“ Gökleri yedi kat üzerinde yaratan O’dur.Rahman olan Allah’ın yarattığında düzensizlik göremezsiniz. (Mülk : 3)“
“ Göğü gücümüzle biz kurduk ve şüphesiz biz onu genişleticiyiz (Zariyat : 47 ) “
“ Güneş ve ayın hareketleri bir hesaba göredir (Rahman : 5) “
“Yeryüzünü yaratıkların oturmasına, yaşamasına elverişli kılan Allah’tır ( Taha : 53) “
“ Yeryüzünü, size boyun eğdiren O’dur (Mülk :15) “
Zaman : Kur’an da zaman, gün, yıl kelimeleri devre, çağ, dönem anlamında kullanılır.
“Sizin saydığınız bin yıllık zaman, ona bir günde yükselir (Secde 5) “
“ Miktarı elli bin yıl olan bir günde ... ( Mearic: 4) “
Tarih bilimi için önemli olan yer ve zaman Kur’an için önemli değildir. Kur’an için önemli olan olayların oluşum neden ve sonuçlarıdır.
“ Bu sevinçli ve kederli günleri insanlar arasında döndürüp duruyoruz (Ali İmran : 140)”
“ Yeryüzünde gezin, öncekilerin sonunun nasıl olduğuna bakın. Onların çoğu müşriklerdir .
(Rum : 42 )
İnsan Öncesi Canlılar : İnsandan önce yer ve uzayda ateş kökenli cinler, nur kökenli melekler vardı. Daha sonraları, toprak ( çamur) kökenli insan yaratılır.
“ Can’ı (cinlerin atasını) dumansız ateşten yarattı (Rahman : 15)
“ Cinleri ve insanları bana kulluk etsinler diye yarattım ( Zariyat : 56)
İnsan : Her şeyi sudan yaratan Allah’ü Teala evreni gaz kütlesi halindeki sudan, insanı önce toprakla karışık su ( çamur ) dan , sonra nutfe halindeki su karışımından yaratır.
“ O (Allah ) her şeyi güzel yarattı, insanı yaratmaya çamur başladı (Secde : 7)”
“ Andolsun insanı kuru balçıktan, işlenebilir topraktan yarattık (Hicr : 26) “
“ O (Allah ), sizi merhalelerden geçirerek yarattı... (Nuh : 14 ) “
“ İnsanı nutfeden yarattı (Nahl : 4) “
“ (Sizi) nutfeden yarattı, şekil verdi ( Abese :19 )”
“ Sonra onu nutfe halinde sağlam bir yere yerleştirdik. Sonra o nutfeyi kan pıhtısı haline getirdik. Kan pıhtısını bir çiğdemlik et yaptık. Bir çiğdemlik etten kemikler yarattık. Kemiklere et giydirdik. Sonra onu başka bir yaratık yaptık.
(Mü’minun : 13-14) “
“ Sonra onu şekillendirdi. Ona ruh üfledi. Size kulaklar, gözler, kalpler verdi. (Secde : 9)”
“ Sonra ona, yolunu kolaylaştırdı ( Abese : 20 )
"Ondan erkek- dişi (iki cins) yarattı (Kıyame : 39) "
" Sonra zayıflığın ardından kuvvet (gençlik) verdi. Sonra kuvvetin ardından zayıflık (ihtiyarlık) verdi (Rum : 54 )"
" Sonra bunun ardından şüphesiz ölürsünüz. Sonra siz kıyamet gününde mutlaka diriltirilirsiniz (Mü’minun : 15- 16)"
Not : Big - Bang = Evren, sonsuz yoğunluğa ve sıfır hacme sahip olan bir noktanın patlamasıyla başlamıştır. Yokluk kavramını sıfır hacme sahip bir nokta olarak tarif eden bilim, aslında bir şeyi itiraf etmektedir : Hacmi olmayan nokta “yok” demektir. Yani evren “ yoktan var “ edilmiştir.
" Allah bir şeyin olmasını isterse, ona "Ol" der, oda olur (Meryem : 35 )"
"Allah herşeyin yaratanıdır ( Zümer : 62 )"
"O Allah gökleri ve yeri yoktan var edendir (Enam : 101)"
DİN , AKIL VE BİLİM
İnsan dışında her canlı dünyaya kendi ihtiyaçlarını karşılayacak hazır bilgilerle ve iç güdü ile ( uçmak, yüzmek , avlanmak ... ) ile donanmış olarak gelir.Tüm bunlar Allah tarafından hayvanlara ve bitkilere programlanmıştır. İnsan ise iyiliği ve kötülüğü zamanla öğrenir. İyilik yapan cennete , kötülük yapan Cehenneme gider. Allah insanları programlamamıştır ama programına uygun , tabiatla uyum içinde olmasını sağlayacak bir program göndermiştir.Kur’an-ı Kerim bu programa uyan , programlanmış kainatla beraber uyum içinde yaşar. İnsan bu program sayesinde mutlu olur ve Cennete girer.
İnsan ; melekte olabilme kabiliyetine sahip , fakat aynı zamanda hayvanlardan daha aşağı inip , şeytanlaşabilme özelliğine sahip bir canlıdır. İnsan diğer canlılardan düşünme , duygulanma , irade gibi özelliklerle ayrılır.İnsanlar yaptıkları icatlarla beraber hayatlarını kolaylaştırırlar. Fakat yapılan bu icatların insanların zararında kullanılmasınaizin vermez. Atomunc bulunması insanların yararınadır , fakat islam , atom bombasına karşıdır. Çünkü islam insanlara zararlı olan şeyleri yasaklar .islam uçağı kabul eder , ama savaş uçağını ve onun kötü yolda kullanılımını reddeder ( Can , mal ,akıl , namus , ve dini korumak hariç ).
Dinsiz bir biilim , insanlara zarara verebilir : atom bombası ,bio-teknik savaşlar ...gibi.Bilimsiz din ise insanlar tarafından ilgi görmez.İslam ise bilimle içiçedir, bilime yol gösterir , öncülük eder , hatta bilimden üstün ve ileridir.
Kur’an’ın ilk emri “ OKU “ ‘dur.Kur’an’da düşünmeyi , aklı kullanmayı emreden bir çok ayet vardır: “ Hiç düşünmez misiniz ? , Aklınızı nede az kullanırsınız ! , Hiç bilenlerle bilmeyenler bir olur mu ? , ....” Peygamberimizde bilimi teşvik etmiştir : “ Beşikten mezara kadar ilim öğreniniz , bilim öğrenmek , kadın- erkeğe farzdır, ...hem dünyayı , hemde ahireti isteyen ilme sarılsın ...”
Kur’an ‘da fen’ne , tıp ve matematiğe işaret ve öncülük eden bir çok ayet vardır. İslam ibadeti yapmak için akıllı olmayı ve ergenlik çağına girmeyi önşart olarak kabul etmiştir
Bilim insanların rahat ve huzur içinde yaşamaları için çeşitli icatlar bulmuştur ( Araba ,Uçak , sigaranın yasak olması , uyuşturucunun kötü olması ... ) Kur’an-ı Kerim’de aynı amaca yönelik olarak insanların rahat ve huzur içinde yaşamaları için emir ve yasaklar bildirmiştir. Günümüzde bilim tıpkı Kur’an gibi içkiyi , uyuşturucuyu , sigarayı kötü kabul ederken , namaz kılmayı ( İsviçre ‘de üretilen , PROSİDAN KAPSÜL adlı ilaç ve Bernald SHOW ve M . LONTRA gibi bilim adamları namazı tavsiye eder . .. ) tavsiye eder , orucu tutmayı ( Avrupa’lı tıp doktorları sağlık için yılda ortalama 20 – 30 gün arası insanlara perhiz yapmayı tavsiye etmektedir. .. ) , Tanrı ‘nın bir olduğunu ( Batıda Tanrı’nın bir olduğunu kabul edenlerin sayısı hızla artmaktadır. .. ) kabul etmektedir. Batı faizsiz bir sistem arayışı içinde , İslamın hoşgörüsüne koşmaktadır.
Kısaca bilim , islam dininin emir ve yasaklarını hızla doğrulamakta , tasdik etmektedir.
İnsanlık İslama bilim vasıtası ile kavuşacaktır. O halde İslam dini insanların ilerisinde , Kur’an bilimin ulaşacağı son noktada insanların dünya ve ahiret mutluluğunu sağlamak için beklemektedir.
KUR'AN'DA TEZAT YOKTUR :
" Kur'an'ı düşünmüyorlar mı?Eğer o Allah'tan başkası tarafından indirilmiş olsaydı ,onda birbirini tutmayan çok şeyler bulunurdu."( Nisa :82 )
Kur'an bilime kılavuzluk eden bir din kitabıdır . Yani Kur'an'ı anlamak ta bir bilim ve emek,gayret gerektirir. Kur'an'ı anlama ve anlatma ilmine tefsir ilmi denir ve bu ilmin kürsüsü ,profesörleri , usûl - metodları , detayları vardır.bu detaylardan birisi de "Müşkilü'l-Kur'an " adlı bölümdür. Okuyucunun alt yapısı yoksa ayetlerde anlayamayacağı farklı anlamları daha açık ve detaylı okuyucuya açıklayan bilim dalıdır .
Okuyuculara tezatmış gibi gelen ve temelde tefsir ilminin bilinmemesinden kaynaklanan bazı meselelerin dört ana sebebi vardır :
- BİLDİRİLEN MESELENİN SAFHALARININ BULUNMASI :Mesela insanın yaratılış safhaları : Toprak( Âli imran :59 ),balçık ( Hicr :26 ),nutfe ( nahl :4 )...gibi yaratılışın çeşitli safhalarından bahsedilmesi ( DETAY ; KUR'AN VE ZAMAN BAŞLIKLI YAZIDA )
- KONU FARKLILIĞININ BULUNMASI :Mesela " Kadınlar arasında adaleti gerçekleştiremeyeceğinizden endişe ederseniz ,bir kadınla evlenin ." ( Nisa :3 ) ayeti ile " Ne kadar isteseniz de kadınlarınız arasında adalet yapamazsınız ." ( Nisa : 129 ) arasında bir fark yoktur :birinci ayet hukuki bir meseleyi anlatırken ikinci ayet kalbte duyulan bir temayüle işaret etmektedir ve aslında her iki ayette sonuçta tek eşliliği tavsiye eder.( DETAY; İSLAM VE KADIN )
- İŞİN İKİ AYRI YÖNÜNÜN OLMASI :" Attığın zaman sen atmadın ,lakin Allah attı."( ENFAL:17) :Yani ey Muhammed kumu sen attın ama isabet ettiren Allah'tı !hedefi tam onikiden vuran ve vurdurtan ,o olayı - mucizeyi asıl sana yaptırttan ,hatırlatan Allah'tır , O'nu unutma ve O'nu an ! ( OLAYIN DETAYI ;TÜM TEFSİRLER)
- KELİMENİN HAKİKİ VE MECAZİ ANLAMDA KULLANILMASI :Mesela :" Kıyamet günü insanları sarhoş görürsün, halbuki onlar sarhoş değillerdir." ( Hac :2 ): " Sarhoş " kelimesi birinci de mecazi( sarhoş gibi ;korkudan yalpalar,titrer,akıl dışı fiiller yapar...), ikincide gerçek manada ( yani onlar sarhoş değil ,ürkek ,korkak ;o nedenle öyle görünüyorlar...) kullanılmıştır!
TEMELİ OLMADAN KUR'AN'A YAKLAŞMAK YA KÜFÜR YA SAPIKLIĞA GÖTÜRÜR !
KUR'AN'IN KAYNAĞINA DAİR İFTİRALAR
Hz peygamber vahiy beklentisi içerisinde değildi
Toplumun genelinde böyle bir beklenti yoktu. Bunun en açık kanıtı Hz Muhammed'in peygamberliğini ilan ettiğinde karşılaştığı tepkidir.İlk vahiy geldiği zamanki davranışları gösteriyor ki kendi dışından ve kendine rağmen bir kuvvet tarafından adeta yakalanıp kendisinin rağmına bir elçiliğe memur edilmiştir.Resulallah Hira mağarasında iken ansızın melek kendisine gelerek “oku” dedi. O “Ben okumak bilmem” diye cevap verdi. Melek kendisini canını acıtacak derecede sıktı ve tekrar “oku” dedi. Tekrar aynı cevabı alınca üçüncü defa sıktı ve bırakıp Alak suresinin ilk ayetlerini getirdi. Resulallah kalbi ürperti içerisinde eve döndü. Hz. Hatice'ye “beni örtün beni örtün” dedi. Örttüler, derken korkusu zail oldu. Kendisinden endişe ettiğini bildirince Hz Hatice, iyi sıfatlarını anlatarak Allah'ın kendisini mahcup etmeyeceğini söyleyip teselli etti. Bundan sonra Hatice O'nu hristiyanlığı seçmiş bir bilgin olan amcaoğlu Varaka bin Nevfel'in yanına götürdü. Hz. Peygamber olanı biteni anlattı. Bunun üzerine Varaka,“Bu gördüğün Allah'ın Musa'ya indirdiği en büyük kanundur. Keşke senin davet günlerinde genç olsaydım da kavminin seni çıkaracakları zamanı görseydim.” dedi ve o günlere yetişebildiği takdirde yardım edeceğini söyledi.Yaşanan olaydan anlaşılacağı gibi peygamber kendi dışından bir kuvvet tarafından adeta yakalanıp kendisinin rağmına bir elçiliğe memur edilmiştir. Bu durum birçok peygamberin bi'setinde görülmüştür.Eğer Resulallah haşa yalancı olsaydı önünde dilediği gibi şekillendireceği bir yalan alanı vardı. Cebrail'in üç kez kendisini sıkıp neredeyse canının çıkacağını söylemek yerine, dostça yanına gelip şefkatle elini tuttuğunu, mahiyetini ve amacını bilemediği “oku” şeklindeki kesin ve beklenmedik emir yerine arkadaşça sohbet ettiği gibi birşey söylemesi gerekirdi. Aynı şekilde tedirgin ve korku içerisinde eve dönmek yerine mütebessim ve sevinçli bir şekilde dönmesi daha makul idi.Peygamberliğini ilan ettiğinde müşriklerden hiç kimse çıkıpta “Peygamberlik iddiasında bulunacağı öteden beri belliydi” gibi bir iddiada bulunmamıştır. Aksine kendisi ve yakın çevresi tarafından hiç beklenmeyen bir durumdu. Bazı müsteşrikler de bu noktaya dikkat çekmişlerdir.İngiliz müsteşrik Alfred Guillaume Hz. Muhammed'in (a.s.m) peygamberliğine inanmadığı halde bu olayı onun samimiyetine ve Hira mağarasında kendisine görünenlerin kuşku götürmez bir gerçek olduğundan emin olma isteğine delil olarak değerlendiriyor.(1)Marksist Maxime Rodinson de söz konusu noktaya açıkça dikkat çekmekten kendini alamamıştır.Nitekim Rodinson Hz Peygamberin(a.sm) kendisine gelen şeyin Allah'ın vahyi olduğuna kesin kanaat getirmeden önce uzun bir süre tereddüt geçirdiğini kabul ediyor.(2)(1)Alfred Guillaume İslam Pelican Books (2)Maxime Rodinson Mahomet Editions du Seuil,
Hz. Peygamber Kur'anı Mekke'de oturan bazı yahudi ve hristiyanlardan edindi iddiası
Hiçbir tarihi kaynakta Mekke'de yahudi ya da hristiyan dini bir grubun bulunduğu bildirilmemiştir. Olayların gelişim süreci ve sonuçları da bunu ortaya koymaktadır. Olmayan bir şeyi varsayıp üzerine tartışma yapmak doğru değildir.Kölelik, satıcılık, hamallık gibi sebeplerle Mekkeye gelmiş Romalı ve Habeşistanlı bazı hristiyanlar mevcuttu.Fakat bu kişilerin herşeyden önce dili yabancı idi ve ortada ilmi olarak istifade edilebilecek kaynak niteliğinde hiçbirşey yoktu. böyle birşey olsaydı Mekke müşrikleri Hz Peygamberin arzusunu kırmak için Medineye gideceklerine diledikleri bütün malumatı o kaynaktan elde etmeleri gerekirdi. Ve Kur'an dil engelini bildirdiğinde (Nahl 103) kafirler susmazlar ve onu çürütmeye çalışırlardı.Kölelik, satıcılık, hamallık gibi sebeplerle Mekkeye gelmiş romalı ve habeşistanlı bazı hristiyanlar ise mevcuttu. Fakat bu kişilerin herşeyden önce dili yabancı idi ve ortada ilmi olarak istifade edilebilecek kaynak niteliğinde hiçbirşey yoktu. Böyle birşey olsaydı Mekke müşrikleri Hz Peygamberin arzusunu kırmak için Medineye gideceklerine diledikleri bütün malumatı o kaynaktan elde etmeleri gerekirdi. Ve Kur'an dil engelini bildirdiğinde (Nahl 103) kafirler susmazlar ve onu çürütmeye çalışırlardı.Yine görülüyor ki müşrikler Hz Peygambere Kuran'ın hangi yerinin öğretildiğini söylemek yerine genel bir ittihamla yetiniyorlardı. Halbuki elinde delil bulunan bir kişi böyle önemli bir ittihamda hedeflediği noktayı açıkça belirtir, şahitler getirir, gerçeğin açığa çıkmasını sağlayacak yer ve zaman gibi faktörleri belirtirdi. Halbuki kafirlerin sözlerinde genel bir ithamdan başka bir şey bulunmamaktadır.İttihamın geçersiz olduğunu gösteren akli bir gerkçe de şudur ki,Hz. Peygamber'in Kur'anı kendisinden öğrendiği iddia edilen kişi ya da kişilerin gelişen süreç içerisinde ya müslüman olmaları ya da olmamaları şıkkıdır. Eğer müslüman olduklarını düşünürsek kendilerinin kopya verdiği ve bu kopya sayesinde peygamberliğini iddia eden kişiye niçin iman edip onun maiyeti haline geldiler. Müslüman olmadıklarını düşünürsek o zaman niçin bunu açıklamayıp kendi verdikleri bilgilerle birinin peygamberliğini ilan edip kendilerini yalanlamasına ve bu şekilde binlerce insanı arkasından götürmesine razı oldular.Böyle bir itham doğru olsaydı Ubeydullah bin Cahş (daha önce müslümanlığı kabul etmişken habeşistanda hristiyan olan), Muhacir müslümanlara karşı Necaşi'yi kışkırtmaya giden Kureyş elçileri, Necaşinin sorularına muhatap olan Ebu süfyan ve beraberindekiler bu ithami yinelerlerdi. Çünkü bu ve benzeri durumlar Hz. Muhammed ve dini aleyhinde altın bir fırsattı. Üstelik bu karalamayı yapan çevredeki insanların çoğu müslüman oldu. Bir insan böyle bir ithamı gerçeklere dayanarak yaptıktan sonra dönüp müslüman olabilir mi?Herşeyden önemlisi Kur'anın 1400 senedir dünyaya ışık saçan hikmeti öyle bir kaç kişiden duymakla öğrenilecek bir şey olmadığı da söylemeye bile gerek bulunmayan bir gerçektir.Kısacası nereden bakılırsa bakılsın bu iddianın ele avuca gelen bir yönü yoktur... Ve en önemlisi tevrat ve incil'e zıt olan ayetler nasıl açıklanacak...Ya da günümüzde ançak anlaşılabilen bilimsel ayetler...!?Not: Kuran ve Hz Peygamber aleyhindeki iddialara cevaplar adlı eserden faydalanılarak hazırlanmıştır. **Dr. Abdülaziz Hatip
Mekke dışındaki temaslari ile yazdı iddiası
Hz Peygamber'in mekke dışına birkaç seyehatinin olduğunu kaynaklar yazmaktadır. Hz peygamber'in bu seyehatleri esnasında Hristiyan ya da yahudi fikirlerinden etkilendiğine ya da görüşmeler yaptığına dair herhangi bir bilgi kaynaklarda yoktur. Hatta hristiyan bir toplum ile karşılaşıp karşılaşmadığı dahi kaynaklarda mevcut değildir. Bu şekilde dışarıdaki diğer din sahipleri ile bir temas olsaydı Açığını arayan Mekke müşrikleri bunu ifade etmekten geri durmazlardı. Çünkü bu seyehatleri sırasında mutlaka yanınında Mekkeli hemşehrilerinden bazı insanlar vardı. Öyleyse neden böyle bir şeyden kimse söz etme gereği duymadılar. Hadi yanındakiler bahsetmedi temas kurduğu, bilgi aldığı kişilerden niçin herhangi bir haber gelmedi. Mekke'li müşrikler Mekkedeki dil bilmeyen bir rum köleden başkası için böyle bir iddiada bulunmadılar. Bu iddiaları da Kur'an tarafından cevaplandırıldı ve kuru bir itham olduğu için bunu isbatlamadılar ve sürdürmediler.
Görüldüğü gibi Bu iddiayı yapanlar hiçbir somut delile dayandırmadan tarihi ve akli gerçeklerle zıtlaşmak pahasına da olsa tamamen kafalarında tasarladıkları senaryoya göre (küçücük bir kemikten destan gibi bir evrim masalı yazdıkları gibi) küçük ve aslen alakasız bir şeyden yola çıkarak bir sürü hikaye oluşturmaktadırlar. Araştırmanın başında karar verdikleri yalanlama ve çürütme duygusunun etkisi ile iddialarının mantıkla ne kadar çelişki içerisinde olduğunun farkına varamamaktadırlar. Olayın geçtiği zaman ve mekan içerisindeki şiddetli muhaliflerin göremedikleri ayrıntıları yüzlerce sene sonra taraflı kurgularına malzeme yapmak isteyenlerin bilime, gerçeklere ve insanlığa ne kadar zarar verdikleri ortadadır.
Mesela Necran Hristiyanları ile tartışma sonunda yalancının lanetlenmesi şeklinde bir yola gidilmesine karar verildiğinde hristiyanlar bunu kabul etmediler. Yalancıyı lanetlememek için Resulullahın şartlarını kabul ettiler. Bu da onların gerçek niyet ve duygularını açıkça ortaya koyuyor. Durum bu iken niçin Necran hristiyanları ta baştan Hz Peygamber'e memleketine gelen, kilise ve rahiblerini ziyaret edip onlardan bilgi alan eski tüccar olduğunu hatırlatmadılar. Böylece cizye yolunu kapatmak mümkündü. Bu kadar büyük bir açık varken! Yenilgiyi kabul ettiler.
Öte yandan Hz. Peygambere büyük düşmanlık besleyen, Medine münafıkları ile gizlice toplantılar düzenleyen ve Mescid-i Dırar ayetlerinin kendisi hakkında indiği fasık rahib Ebu Amir neden böyle büyük bir fırsatı kaçırsındı. Düşmanlıkta o kadar ileriydi ki Hirakl'e gidip yardım dahi istemişti. Eğer yalan yanlış da olsa kulağına bu konuda birşeyler gelseydi bunu söz konusu etmez miydi. Özellikle yahudiler Mekke müşriklerine ruh, Zülkarneyn vs. konularda sorular empoze edip Resulullah'a sormalarını sağlıyorlardı. Ellerindeki Tevrat ilmine son derece cimri ve kıskanç olan yahudiler niçin bu bilgilerin kendilerinden alındığına dair bir ithamda bulunmadılar.Yahudiler kendilerinden zina eden iki kişi hakkında hakem olarak Hz. Muhammed'e başvurmuşlardı. Amaçları da bu çiftin recmedilmemesi idi. Eğer Hz. Muhammed'in Tevrat hakkında bilgisinin bulunmasında en ufak bir kuşkuları bulunsa idi hakem olarak ona başvurmazlardı. Çünkü o takdirde Tevratta yer alan recm ile hükmedeceğini tahmin ederlerdi. Hz. Muhammed kendilerine bu konunun Tevrattaki hükmünü sorunca onlar bunu gizlediler. Resulullah (s) Tevrat'ı getirmelerini emretti. Tevrat getirildiğinde onların bilgini Tevrattaki recm hükmü üzerine elini koydu. Kendince recm hükmünü Hz. Muhammed ve etrafındaki müslümanların gözünden kaçırabileceğini zannetti.(İbni hişam Es-Siretünnebeviyye).Bütün bu gerçekler gösteriyor ki, Hz Peygamber'in sözkonusu seyehatlerinde Ehl-i Kitab'ın dini kültüründen yararlanarak Kur'anı meydana getirdiğine ilişkin iddiar tarihsel ve mantıksal olarak geçersizdir.
Bahira-i Rahib
Hz peygamber 12 ya da 9 yaşındayken bir ticaret kervanıyla amcası Ebu Talibin yanında yola çıktı. Kervan Şam bölgesinde bulunan Busra'ya vardı. Orada bir manastırda yaşayan Rahib Bahira bu kervanı misafir etti. Yaşı küçük olduğu için kafilenin yüklerini beklemek üzere bırakılan Hz Muhammed dışındaki herkes davete katıldı. Bahira Onun da katılması konusunda ısrar etti çünkü onda bazı belirtiler görmüştü. Hz. Muhammed'e birtakım sorular sordu. Bunun üzerine onun peygamber olacağını kesin olarak anladı ve yahudilerin tuzakları konusunda Ebu Talib'e uyarıda bulundu ve Şam'daki ticaretini bitirir bitirmez Mekkeye geri götürmesini tembihledi.*
Tarihi kaynaklarda anlatılan bundan ibaret olmasına rağmen bu vakadan bir sürü senaryo üretilmiştir.
Bu iddialardan bazıları ise;
“-Hz peygamber Bahira'nın yanına defalarca gitti.” (hiçbir kayıtta olmayıp uydurulan bir iddia. Tarihi kayıtlara göre Resulullah bir daha Bahira ile görüşmemiştir)
“-Bahira ile görüştüğünde 12 yaşında olması ondan bilgi almasına engel değildi.”( bütün İslami ilimlere kaynaklık eden Kuran ve Sünneti bir görüşme ile 12 yaşına elde ettiği iddiasının komikliği zaten ortadadır.)
“-12 yaşında olduğu doğru değildi.” (Demekki tarihi kaynaklar yerine din karşıtlarının uydurmaları kaynak olmalı!)
Resulullah o karşılaşmadan sonra sadece bir defa ticaret için sefere çıkmıştır. Onda da tüm tarihçi ve siyerciler Bahira ile karşılaşmadığına ittifak ediyorlar. Rahib Bahira zaten bu karşılaşma sırasında gayet yaşlı idi. Hz Muhammed Bahira ile karşılaşmasında ve diğer ticaret seferinde yanında Mekkelilerden insanlar vardı ve gizli bir durum zaten söz konusu olamazdı. Yanındaki insanlar ya müslüman olmuş ya da olmamıştır. Müslüman olduysa böyle bir şeye şahid olmadığının kanıtıdır. Müslüman olmadıysa şahid olduğu böyle bir durumu mutlaka söylemeliydi. Rum bir köle için böyle bir itham yapana kadar bunu söylemek gerekirdi.İslamiyet karşıtlarında olayı objektif bir şekilde değerlendirmek yerine “belki buradan birşey çıkartırız” psikolojisi görülmektedir. Bu anlayışla yaklaşım gösterenlerin gerçeği görme şansının ne kadar az olduğu iddiaların mantıksal örgüden yoksunluğu ile açığa çıkmaktadır.*İbn-i Saad Tabakat, Taberi Tarih,
Varaka
Varaka bin Nevfel peygambere ders veren biri değil iman eden biridir. Bir insan kendi ders verdiği kişinin olağanüstü bir iddia ile karşısına çıkması karşısında ona iman ederek mi tepki verir... Hz. Peygambere ilk vahiy gelip eve döndüğünde Hz Hatice Varaka Bin Nevfel'in yanına gelip Hz Muhammed'in Hira mağarasında görüp işittikleri hakkında görüşünü sorduğunda,
“Kuddüs kuddüs!Varakanın canı kudretinin elinde bulunan Allah'a yemin ederim ki ey Hatice, eğer bana anlattıkların doğruysa, O na Hz Musa ya gelen Namus-u Ekber (Cebrail) gelmiştir, ve O bu ümmetin peygmberidir. Ona de ki sebat etsin.”
Daha sonra Hz peygambere dedi ki
“Kavmin seni şehrinden çıkardıkları zaman keşke hayatta olsaydım!”
Resulullah (s)
-Beni çıkaracaklar mı? Diye sordu,
“Evet senin getirdiğini getiren hiçbir kimse gelmemiştir ki düşmanlıkla karşılaşmasın. Eğer o güne ulaşabilirsem sana büyük bir destek vereceğim” Buhari- Müslim
Varaka daha önce hristiyan olmuş tevrat ve incil hakkında bilgisi olan bilge bir insandı. Varakanın ismi ilk defa peygamberliğin gelişiyle duyulmaktadır.Varaka ile ilgili tek bilgi islam kaynaklarında verilen yukarıdaki bilgidir. Görüldüğü gibi Varaka Hz. Muhammmed'in peygamberliğini kabul etmiştir. O sırada yaşı ilerlemiş bir ihtiyar olduğuna bakılırsa onun bu tasdik ve şehadetinin önemi daha iyi anlaşılır. Çünkü o yaştaki bir Mekke'li ihtiyarın yeni bir fikir ve inancı benimsemesi oldukça zordur. Bilhassa kendisiyle aynı şehirde yaşamış ve kendisinden çok küçük yaşta olan bir kişiden bunu kabul etmesi ve buna karşılık Hz Muhammed'in henüz daha bir iddiası yokken ve elinde de güç ve hakimiyette bulunmazken bunu itiraf etmesi gösteriyor ki , Varaka bu itiraflarında son derece samimiydi.Durum tüm açıklığı ile bu hal üzere iken Hz Muhammed'in ondan ders aldığını iddia etmenin ne tarihi kaynakta aktarılanla ne de olayın mantıksal sonucuyla bağdaşan bir tarafı elbette ki bulunmamaktadır.Rivayet Varakanın ona ders verdiğini değil ona iman ettiğini bildiriyor. Bir insan kendisinden ders alıp, daha sonra da aldığı bu derslerle peygamberlik iddia eden birine iman eder mi? ya da tepki gösterip onu reddetmez mi?
Burada rivayeti
- Ya kabul etmek,
-Ya reddetmek,
-Ya da olduğu gibi kabul etmemek. gibi üç şık mevcuttur.
Rivayeti kabul ettiğiniz zaman zaten onun Hz Peygamberin Nübüvvetini tasdiklediğini kabul etmişsiniz demektir.Rivayeti reddettiğiniz zaman iddia da söz konusu olamaz.Eğer rivayeti olduğu gibi kabul etmiyorsanız o takdirde Varaka'nın niçin tepki göstermediğini siz söylemelisiniz. Kendisinden ders alıp haşa halka bana vahiy geliyor diye kandıran birine niçin sesini çıkarmadı. Hadi o sesini çıkarmadı peki 1400 sene sonraki objektif!! din karşıtlarının görebildiği bir ders olayını o herşeyi dillerine dolayan şiddetli Mekkeli müşrikler nasıl oldu da hiç göremediler. Rum bir köleyi itham vesilesi yapan o müşrikler Varakayı niçin yapmadılar.Görüldüğü gibi ortaya atılan iddia rivayetin kabulüyle de, reddiyle de olduğu gibi kabul edilmeyişi ile de çelişmektedir. Buna rağmen din karşıtları bu iddiayı senaryolarının içerisine koymaktan çekinmemektedirler.
Haniflerden alındığı iddiası
Hz. peygamber devrinde mekkede parmakla sayılacak nicelikte ve toplum üzerinde etkileri görülmeyen hanifler mevcuttu. Hiçbir hanif Hz. Peygamberin İslamı kendilerinden öğrendiğine dair bir iddiada bulunmamıştır. Haniflerden bazıları ise İslamiyete kılıç ve sözle karşı koymuşlardır...Hz. Muhammed'den önce Hicaz bölgesinde hanifler denen ve Allah'ın birliğine inanan bazı kimseler vardı. Bunların bazısı İbrahim peygamberin dinine yakındır diye yahudiliğe ve hristiyanlığa meylederdi. Bununla beraber bu inanç çok yaygın değildi. Böyle düşünen çok az hatta sayılı idi.(1) Ümmi bir insanın hanifler, hristiyanlar ve yahudilerin kitabi bilgilerini kulaktan duyup sentezleyerek onların alimleri ile münakaşaya girip galip gelmesi ve bu galebenin sonunda bir kısım hristiyan alimlerin iman etmesi,(örnek; Necran hristiyanları) aynı şekilde yahudi alimlerinin grup grup gelip en müşkil sorular sorup cevaplarını almaları mümkün müdür?
Düşünce bakımından hanifler çok müphem ve dağınık vaziyetteydi. Nitekim gerek eski ve gerekse çağdaş hiçbir araştırmacı bunların özel kanunlarını gerçek anlamda açıklayabilmiş ve inançlarını tanımlayabilmiş değildir. Hiç kimse bunların kainatın yaratıcısına ve öldükten sonra dirilişe ilişkin tasavvurlarını bilemiyor.Toplum üzerinde hemen hemen hiçbir etkileri görülmemektedir. Çok az sayıda bulunmaları ve halkın tamamının onların endişelerinden uzak olmaları bunu açıkça gösterir. Bunu İslam öncesi arap edebiyatında görmek mümkündür. Her sene toplanan Ukaz panayırında ve Kabe duvarına asılan Muallekat-ı Seb'a denilen en edebi şiirlerinde tek bir dini düşünceye rastlamak bile mümkün değildir.
Hanifler gerçek ve mukaddes bir dinin özlemini çekiyorlardı. Ancak bu din hakkında uzaktan da olsa Kur'an-ı Kerimin doktirinini müjdeleyebilecek hiçbir mefhuma sahip değillerdi. Bunlar arasında azmi ve bağımsızlığı ile tanınan Zeyd b. Nufeyl bile Allah'a ne şekilde ibadet edileceği hususunda bir bilgisi olmadığını itiraf etmekteydi.(2)
Haniflerin inançları özellikle de Allah'ın varlığı ve birliğiyle ilgili olanları oldukça kapalı belirsizdir. Bunlar toplu bir birlik halinde olmadıkları, davranışlarında da dini bir özellikten ziyade ahlaki bir hava ağır basmaktaydı. İnançları böylesine kararsız ve mübhem olan bir topluluğun hüküm ve icraatlarının açık, net, karışıklık ve kapalılıktan uzak ibadet ve muamelelerinde bütün insanlık için tanzim edilen öğreti ve hükümleri içeren Kuran-ı Kerim'in kaynaklarından olması mümkün değildir.Haniflerden bazıları ise İslamiyete kılıç ve sözle karşı koymuşlardır. Bunların inançları Kuran'ın getirdiği ile aynı olsaydı elbette ki ona karşı koymazlardı.Hiçbir hanif Hz. Peygamberin İslamı onlardan öğrendiğine dair bir iddiada bulunmamıştır. En azından onlardan bir tanesi “Muhammed'e inanmayın çünkü o bilgilerini bizden öğrenmiştir. Bizim kendisine öğrettiğimizi almış ve bir din haline getirmiştir.” gibi bir söz etmemiştir. Özellikle Ümeyye b. Salt susmazdı. Çünkü kendisi bizzat peygamber olmak istediği için Hz. Peygambere iman etmek istememiştir. Durum böyle iken 1400 sene sonra birileri çıkıp (bütün tarihi ve mantıksal gerçeklerle zıtlaştığı halde) haniflerden alındığını iddia ediyorsa, bu kişilerin objektiflik ve gerçekçilikle bir ilgisinin olmadığı ve tamamen önceden kabullendikleri bir düşünceye destek bulmak için iddia ortaya attıkları açık olarak görülmektedir.
Haniflikte çok gayretli insanlar bulunuyordu fakat bunların hiçbiri çıkıpta peygamberlik iddiasında bulunmadı. Çünkü peygamberlik iddiası öyle kolay bir şey değildir. Peygamber olmayıp da bu iddiayı yapanlar maskara olmaktan kendilerini kurtaramazlar. Tarihten ve tarafsız, doğru akli muhakemeden çıkan netice şudur ki, hakiki bir din tesis etmek yalnız ilim ve zeka ve maharetle yapılacak bir iş değildir. Bunu yapacak olan kişi dünyaya peygamber olarak gelir. Bu mukaddes vazifeyi yerine getirmek için gerekli fevkelade bazı özellik ve meziyetler ona Allah tarafından fıtri olarak verilir. Onun muallime hiç ihtiyacı yoktur. Onlarda fıtri olarak yorulmak ve usanmak bilmeyen ve başka hiç kimsede olmayan bir azm, gayret ve metanet vardır. Hiçbir yaptıklarına hiçbir dünyevi karşılık beklemezler ve Allahtan başka kimseden korkmazlar. Bütün bunlar Hz. Muhammed (s.a.v) de açık bir şekilde görülmektedir.(1)Neşet Çağatay, İslam Öncesi Arap Tarihi ve Cahiliyye Çağı (2)İbn-i Hişam Essiretü'n-Nebeviyye
Ümeyye b Ebi's-Salt'ı kaynak edindiği iddiası
Ümeyye b Ebi's-Salt cahiliyye döneminin Taifli bir şairiydi. Eski kitapları okur, rahib elbisesi giyer, içki ve putlardan sakınırdı. Şam'a ve Bahreyn'e gider gelirdi. İslam dini ortaya çıkıp Hz Muhammed'in peygamberliği haberi kendisine ulaşıncaya kadar orada kalmıştır.Yeni dini haber alır almaz Mekke'ye dönmüş Resulallahtan Kuran ayetleri dinlemiştir. Mekke halkı kendisine Hz. Muhammed hakkındaki görüşünü sorunca “Kuşkusuz o hak üzeredir” cevabını vermiştir. Fakat bizzat kendi ifadesi ile meseleyi iyice düşününceye kadar ertelemiştir. Daha sonra Şam'a gitmiş ve bir süre sonra müslümanlığını ilan etmek üzere Mekke'ye döndüğünde dayısının iki oğlunun kafir olarak Bedir de müslümanlara karşı savaşırken öldürülmeleri onu bu düşünceden vaz geçirmiş ve ölümüne kadar taif de yaşamıştır.* Ümeyye'nin şiirlerinde hikmetler, dini öğütler, cennet cehennem tavsifi gibi ilahi kitaplarda anlatılan hususların bulunması bunların Kuran'ın kaynağı olduğunu gösteren bir durum değildir.Öncelikle Hz. Muhammed hakkında herhangi bir şekilde şüphe uyandıran bir şey Ümeyye'ye ulaşmış olsaydı sükut etmez hemen söylerdi. Hatta bu bizzat kendisine sorulduğunda “kuşkusuz o hak üzeredir” cevabını vermişti. Müslüman olmayışı ise yukarıdaki sebepten ya da nefsine ait başka bir sebeptendir. Çünkü ondan başka da hakikatı farkedip o bazı sebeplerden dolayı o hakikata tabi olmayan insanlar çıkıyordu.
Mekkeli müşrikler ise Hz Peygamberin Mekke'de yaşayan hristiyanlar arasında bulunduğunu sandıkları bilgi kaynağını çok araştırdılar. Fakat Ümeyye ile ilgili en küçük bir iddia yapmadılar, Rum bir köle ile ilgili karalama niteliği taşıyan bir tek ithamdan başka bir suçlamada bulunamadılar. Halbuki cinlenmiş, kahin, büyücü, şair gibi ithamları yapmaktan çekinmiyorlardı. Bunları yapana kadar 1400 sene sonraki muhaliflerin tarihi kayıtlara uygun olmasa bile yaptıkları kurgular sayesinde gördükleri bir gerçeği!! nasıl göremeyip söylemediler.
*Zarikli Alam, “Ümeyye b. Ebissalt” maddesi
Kur'anın kaynağı iddialarının geçersizliğinin ortak noktası nedir?
Bu iddiaların geçersizlğinin en önemli ortak noktası o zamanın şiddetli muhalifleri olan Mekke müşriklerinin geçersizliği kanıtlanmış birçok iddiada bulunmalarına karşın böyle bir iddiada bulunmamış olmalarıdır. Böyle bir durumun vukuu halinde en önce bu iddiaya muhtaç olan onlardı. Hem de Hz Muhammed hayatını yanlarında geçirmişti. Hz Muhammed'in bütün islami ilimleri netice verecek kadar bir ilimi tahsil etmesi ve bunu yanıbaşındaki insanların görmemesi düşünülemez. Halbuki asılsız ve karalama nitelikli ithamlar yapmaktan geri durmuyorlardı. Bunları yapana kadar şahidi oldukları böyle bir ithamdan niçin geri dursunlardı.
Bu iddiaların geçersizliğini gösteren diğer bir delil ise kendisinden öğrenildiği iddia edilen kişilerin müslüman olmaları ya da olmamaları durumudur.Eğer müslüman olduysa zaten iddianın geçersizliği ortadadır. Kimse kendisinden öğrendikleri ile peygamberlik iddia eden birisine iman etmez.Müslüman olmadıysa buna en büyük tepkiyi onun vermesi gerekirdi. Fakat iddia edilen kişilerde en küçük bir tepki geldiğini tarih ve olayların gelişim süreci hiç bir şekilde göstermiyor.
Bütün bunlara rağmen 1400 sene sonra bu konuda iddialar yapılıyorsa bu iddialarda art niyetin hakim olduğunu anlamak zor değildir...İslam Tarihine " nereden saldırabilir, nerede hata bulabilir, nereden kafalarda istifham bırakabilirim " mantığı ile yaklaşılan bu bakış açısı aslında sadece acziyet ve yenilginin ifadesi , tezahürü olmaktadır...Müflis Yahudinin eski defterleri karıştırması iflasını engellemez !
KUR’AN HAKKINDA BATILI AYDINLARIN BAZI SÖZLERİ
Prof. Ennest Renan:’Bu kitap dini bir inkılap kadar,edebi bir inkılaba da işarettir’.
Rene Basset:’Kur’an ebedi güzelliğin ezeli ve ebedi güzelliğin ezeli vs ebedi timsalidir. Meleklerde,insanlarda o mukaddes kitabın her hangi bir ayeti ayarında tek bir cümle bile yazmaktan acizdirler.’
Gustose Le Ban:’Kur’an ,insanlara zorla kabul ettirilmekten tamamen uzaktır. Ancak inanç ve kanaatle yeryüzüne yayılmıştır.’
Prof. Cement Huart:’Bütün Kur’an’da konuşan yalnız Allah’tır. Peygamber ise yalnız vahyin tebliğine vasıta olmuştur.’
Prof.İ. Goldziher:’Kur’an ismiyle bilinen ve Allah tarafından vahyedilmiş olan bu kitap aynı zamanda bütün cihan edebiyatının bir abidesidir.’
Prof. Nathan Södenblom: ‘Kur’an muayyen zamanlarda Hz-Muhammed (a.s.m) tebliğ edilmiş Allah kelamıdır.’
Jhon Davenport:’Bu Kur’an iledir ki Hazreti Muhammed (a.s.m) Resullüğünü doğrulamış O’na bir nazire getirmekten aciz bırakmıştır.’
Bertram Thomas:’Kur’an edebi üslübu da insanı vecde getiren bir güzelliktir.’diyor.
Prof. Reğis Blachere:’Arapça bilinmeyen avrupalı bir dinleyici bile bazı sureler okunurken heyecana gelmektedir. Dinleyicileri manevi bir tesir altında bırakır.
Emile Dermenghem: Kur’an Hazreti Muhammedin (a.s.m) en büyük mucizedir.’Kur’an mucizedir ve eşsizdir der.’
Arthur Pellegnin:’Kur-an’ın mukaddes metni,hiç şüphesiz ki bütün fikir hareketlerinin ilham kaynağıdır.’
Prof.Armand Abed:’ En basit kinayelerine varıncaya kadar,bütün üslübu ilahi olduğu için,insan bu kitaba hayran olur.’
Will Durant:’Kur’an saf ve sade ruhlara dünyada mevcut imanların en safını ,en açığını ;dini merasimi en sade alanını ve bilhassa putperestlik ve papazlıkla alakası olmayan şeklini etmiştir.’
Prof. Edouard Mantet:’Bu din kitabının güzelliği göklere çıkarılacak derecededir.’
Prof. Jacgues C. Rister:’Onun insanlara tesir kudretiyle manevi yüceliği,Hazret’i Muhammed’i (a.s.m) Allah’ın nuru ile azametine (büyüklüğüne) uymuş göstermektedir. Bunu hiç kimse inkar edemez.’
Prof. Guadefroy-Domomlaynes:’O eşsizAllah kelamının heyecan verici bir tarzda yükselmesi, ondaki kuvvet ise kudretin dinleyeni sarması yegane muciceşi demektir. Resülullah’ın peygamberliğinin doğruluğu da işte bununla sabittir.’
Raymand Charles:’Öyle tasvirleri vardır ki,onların ahenkli seslerinden hasıl olan musikinin dokunaklı güzelliği insanların zihinlerini vahyin kabulüne hazır hale getirir.’
Dominigue Soundel:’Kur’an’ın başlıca özelliği,edebi bakımdan taklidine imkan olmamasıdır,der.’
Jacgues Jamier:’Kur’an üslübune tercüme imkanı yoktur.’
Baswonth-Simith:’Gerçekliğin hikmetin ve üslüp sadeliğin mucisesi,diyor.
Prens Bismarc:’Ben kur’an’ı her bakımdan inceledim,her kelimesinde büyük bir hikmet gördüm.’
Corsel: “Kur’an bütün insanlığın tılsımını çözmekten aciz kaldığı muazzam bir sır olarak yaşamaktadır.”
Kont H. De Castri: “Kur’an sonsuza dek bir mucizedir. Bu kutsal kitabın ta kendisi kaynağının ilâhi olduğunu ispata kâfidir.”
Bunu ilk beğenen siz olun
Hata Oluştu