> 1 <
Kırık Link Bildir! #121305 12-09-2006 12:33 GMT-1 saat
Aklıma, Hakan Kalkan’ın “sigaramı söndürüp attım denize” dizesi geliyor. ‘Bu ne incelik böyle’ diye mırıldanıyor; sonra sigaramı söndürmeden denize atıyorum.
Bir kitapta, oltayla balık tutmanın caiz olmadığını, çünkü işin içinde, karşı tarafı, yani balığı aldatmak olduğunu okumuştum. “Harp hiledir” diyorsanız ve geçim mücadelesini harp olarak görüyorsanız, diyeceğim yok.
Yok ama... Oltayla balık tutanların arasında cübbeli, takkeli, haliyle sakallı dindarları görmem; biraz canımı sıkıyor.
Onları uyaracak oluyor, sonra cesaret edemiyorum. Neme lazım. Şimdi biri çıkar, ters bir şey söyler...
Yine de bir tanesinin yanına usulca sokuluyorum. Amacım, biraz hoş beş etmek, kendisine bir iki soru sormak. Mesela, “güneşin altında bütün gün dikilmekten ne anlıyorsun” sorusunu. Bu tip soruları her zaman sevmişimdir.
Tam yanına yaklaşmışken, bir ayağımı kaldırıp da “bereketli olsun” demeye hazırlanırken, bu kardeşimizin yanındaki arkadaşına yaptığı espiriye şahit oluyorum.
Ve bu espiri, Türk halkının espiri anlayışı konusunda, ciddi endişelere sevkediyor beni. Haliyle, bu girişimimden vazgeçiyorum.
Oltasının başını bekleyen onlarca insanı bir arada görünce, “yoksulun sırtından doyan doyana” türküsü aklıma geliyor. Ama şu şekilde: “Balığın sırtından doyan doyana...”
Sahi, balıksırtı’nın anlamı neydi?
Şimdi, bilgisayarın başından kalkıp, Türkçe sözlüğün yanına gitmeye hiç niyetim yok.
Kovaların içinde çırpınan balıkları görünce, aklıma ne kova burcu, ne de balık burcu geldi. Şu geldi:
Ah akılsız balık,
elin adamı sana;
Olta yedirir ancak,
metal bir olta...
Bunu ilk beğenen siz olun
Hata Oluştu