> 1 <
Kırık Link Bildir! #125606 01-10-2006 07:18 GMT-1 saat
Yukarıdaki cümle, büyük Fransız matematikçisi ve bilim insanı Henri Poincare’ye aittir. Her ne kadar Einstein kadar popüler olmasa bile en az onun kadar büyük bir deha olduğundan şüpheniz olmasın.
Poincare ’nin kendisi gibi çok da meşhur olmamış cümlesini ilk okuduğumda hemen ezberlemiştim. Poincare’nin bu sözü nerede ve ne amaçla söylediğini bilmiyorum. Oldukça basit görünen, hatta içinde kelime oyunu varmış gibi durduğu için insanda güvensizlik yaratan bu cümle, bence aslında bilimin görebileceğiniz en yalın ve açık tanımıdır. Bu nedenle de, her üniversitenin girişine asılmalı. Ama aslında tam bir demirden leblebi. Bu cümlenin neden bilimi açıkladığını anlatmak için öncelikle biraz üzerinde uğraşmamız şart. Öncelikle tanımlamamız gereken şey mucizenin ne olduğudur?
Mucize nedir?
Gerçekleşmesi doğa kanunlarına göre imkansız olan bir olay mucizedir. Örneğin, elimizden bıraktığımız bir taş, yere düşmeyip göğe yükselirse bu bir mucizedir çünkü yer çekimi kanunu ihlal edilmiştir. Bunun dışında doğa kanunlarına uygun ama gerçekleşme ihtimali çok düşük olan olaylara da mucize denir. Örneğin, bir odadaki gaz atomları rasgele hareket ederler. İstatistiki olarak atomların tümünün odanın bir yarısında toplanma ihtimali çok düşük olsa da vardır ama bu olasılık o kadar düşüktür ki benim bildiğim kadarıyla tarihte bu nedenle boğulan bir insan görülmemiştir. Örnekleri çoğaltmak mümkün, Cindy Crawford beni arayıp yemeğe çıkmamızı teklif ederse, bu da kendi çapında bir mucizedir.
İlginçtir ki Poincare cümlesinde iki mucize tanımını da kullanmıştır. Evrende olan biten her şey evren kanunlarına göre işler, bunun dışında hiçbir şey olmaz, olamaz. Bilimle uğraşıyorsanız, bu temel gerçekliği kabul etmeniz şarttır aksi halde bilim yapamazsınız. “Ben bir fizik kanunu buldum ama bu kanun bazı özel durumlarda geçerli değildir” diye bir dip not koyamazsınız.
İnancınız gereği mucizelerin var olduğuna ya da en azından bir zamanlar var olduğuna inanabilirsiniz. Yine de bir sihirbaz elindeki taşı bıraktığında yukarı doğru hareket ederse, bunun bir mucize değil taşa takılı şeffaf sicim gibi bir sihirbazlık numarasının olduğunu düşünürsünüz. Aklınıza bunun bir mucize olduğu gelmez.
Poincare de, benim ve sizin gibi “mucizeler yoktur” diyor “ama” diye ekliyor “mucizelerin olmayışı başlı başına bir mucizedir”. Bu bir paradoks değil mi? Hem mucizelerin olmadığını söylüyorsunuz hem de bir tane de olsa mucizenin var olduğunu öne sürüyorsunuz.
Poincare’nin bahsettiği mucize, evren kanunlarının olmasıdır, yani mucizelerin olmayışını sağlayan tek mucize. Evrenin başlangıcında veya kim bilir ondan öncesinde, evrenin belirli kanunları olacağı belirlenmiştir ve evren bu kanunlara hep uymuştur. Madde sürekli olarak belirli fizik kanunlarına göre hareket ettiğinden dolayı kanıksadığımız, daha doğrusu görmekte zorlandığımız bir gerçek var; o da maddenin fizik kanunlarına uymakta gösterdiği kesintisiz saygı. Neden iki kütle birbirini çekiyor da itmiyor? Bilmediğimiz başka bir evrende oyunun tüm kuralları farklı şekilde konulmuş olsun. Ve o evrende kütleler birbirini çekmesin, tam tersine birbirlerini itsinler. Ya da hayal gücünüzü çalıştırın, maddenin keyfince bir o kurala bir bu kurala uyduğu bir evren hayal edin. Kütleler birbirini haftanın tek günleri çekiyor ama çift günleri itiyor. Öyle bir evrende, güneşin yörüngesine bir yaklaşıp bir uzaklaştığınızı düşünün. Bir gün pişiyorsunuz, ertesi gün donuyorsunuz. Böyle bir evrenin asla olamayacağını söyleyemezsiniz, sadece bizim evrenimizden farklı ama hayali bir evren tasarımı olduğunu söyleyebilirsiniz.
Bütün bunların çok demli çay içtiği için uykusuz kalan bir yazarın fazla çalışan hayal gücünün bir ürünü olduğunu da söyleyebilirsiniz. Elbette içinde yaşadığımız evrenimizde böyle şeyler olmaz ama neden olmaz? Hiç düşündünüz mü?
Çünkü bizim evrenimiz mucizelere yer bırakmayacak şekilde fiziksel kanunları belirlenmiş bir sahnedir. Bu kanunların neden var ve nasıl oluştular? Eğer bir dini inancınız varsa cevap kolay: kuralları başlangıçta Tanrı koydu ama o da hiçbir şey karışmıyor. Kuralları o koymuş olsa bile, onun için de kuralları değiştirmek ve kurallara aykırı hareket etmek yasak. Kendi yarattığı sahneyi izlemekle yetiniyor. Ya da diyebilirsiniz ki evrenin oluşum anında, madde bizim bilemediğimiz nedenlerden dolayı bu kanunları benimsemiş ve o zamanda beri de yaklaşık on beş milyar yıldır kendi kanunlarına çok ama çok saygılı davranmıştır. Sebebini belki de asla bilemeyecek olsak da bu böyle.
İşte bu bir mucizedir çünkü maddenin bu “ahdi” olmasaydı ben ve siz olmazdınız, elbette bu yazı da. Belki şaşırtıcı ve ilginç başka bir evren olabilirdi ama bizi oluşturan şartları sağlayan bir evren olmazdı. Bu bildiğimiz antropik ilkedir yani maddenin temelindeki bu seçim var olduğu için, ben ve siz varız, başka türlü olmazdı. Olası sayısız evren olasılıklarının arasından maddenin bunu seçmiş olması bir mucizedir. Bu olasılık, Cindy’nin beni arama ihtimalinden bile çok ama çok düşüktür, bu yüzden bir mucizedir.
Peki bu sözün bilimin tanımıyla ilgisi nedir? Neden her üniversitenin girişine yazılmalıdır?
Bu söz dolaylı ama kesin olarak şu gerçeği ifade ediyor: Evrenin kanunları var ve bunlar asla değişmez. Rönesans’tan itibaren gelişen bilim bu temel üzerine kurulmuştur. Bilim bu temel gerçeklik üzerinden yükselir. Bu yüzden, bilimin en temel ve yalın tarifidir ve her üniversitenin kapısına yazılmalıdır diyorum.
Bunu ilk beğenen siz olun
Hata Oluştu