Kırık Link Bildir! #128451 08-10-2006 18:14 GMT-1 saat
ESKİ DEVİRLERDEN BİRİNDE, bilge kral sarayda büyük bir davetin olduğu bir gün, saraya gelen yolun üzerine kocaman bir kaya koydurmuş, kendisi de sarayın geniş pencerelerinden bir kenarına oturmuştu.
Güneş yavaş yavaş yükselmeye başladığında, davetliler yola düşmeye başlamıştı. En zengin tüccarlar, en güçlü kervancılar, en meşhur sanatçılar, civarda oturan saray görevlileri, sair davetliler.. hepsi birer ikişer saraya doğru yola koyuldular ve yolun ortasında koca bir kaya parçası görünce de mecburen kayayı dolaşıp yollarına devam ettiler. Birçoğu kendi kendine söylendi, kendine kendine söylemekle kalmayıp güvendiği dostlarıyla da bu kayanın lafını edenler oldu. İçlerinde, “ Halktan bu kadar vergi alınıyor ama şu işe bak sarayın yolu bile doğru dürüst bakılmıyor” diye yüksek sesle konuşmaya cesaret edenler bile vardı.
O gün şehrin pazarına sırtında mal getirmekte olan bir köylü de o yolun yolcuları arasındaydı. Her hafta şehre mal indirdiği yolda kocaman bir kaya görünce, sırtındaki küfeyi yere koydu, ,iki eliyle kayaya sarıldı ve ıkına sıkıla itmeye başladı. Kaya öyle bir-iki hamle ile yerinden oynayacak gibi değildi. Ama, köylü, gelen,in gidenin rahatı için kayayı yerinden oynatmaya karalıydı. Öyle etti, böyle yaptı, yoruldu, terledi, ama en sonunda kayayı yolun kenarına etmeyi başardı.
Sonra küfesini almaya yöneldi ki, kayanın eski yerinde bir kesenin durduğunu fark etti. Merakla keseyi açtı. Kese altın doluydu. İçinde de kral adına yazılmış bir not vardı:
“Bu altınlar, başkalarının rahatı için kendi rahatından fedakârlık edebilen birine, yani bu kayayı yoldan çeken kişiye aittir. Güle güle kullansın.”