> 1 <
Kırık Link Bildir! #12470 07-04-2006 15:37 GMT-1 saat
Ruh'un Varlığının İspatı
İnsan beden ( vücut) ve ruhun birleşiminden oluşur. Beden et ve kemik olan aslı toprak olup, topraktan gelen kimyasal ve fiziksel değişime uğramış proteinler sayesinden yaşayan ölünce yine toprak olacak olan bir kompleks yapıdır.
Ruh ise Allah’tan gelen, vücudu canlı, gören, hisseden kılan ilahi bir hediyedir.
Ruhun Varlığının İspatı :
1- Diş var, diş doktoru da vardır. Ruhta vardır ki ruh doktoru da vardır.
2-Ölü bir insan düşünelim. Eli, kolu, beyni, gözleri, kalbi... vücudu tam olarak yerindedir. Bu insana fıkra anlatsak, bilmece sorsak, korkunç hikayeler anlatsak, hüzünlü olaylar anlatsak ... bir tepki verir mi bu ölü insan?
Canlı iken her fıkraya gülen, hüzünlü her olaya üzülen , korkan-sevinen üzülen bu insana ne olmuştur. Daha doğrusu can alıcı soru şu : Ölürken insandan eksilen nedir ki o olmayınca neşe, sevinç, hüzünde ... olmuyor. İşte o ruhtur.
Bazıları kalp çalışmıyor kan dolaşımı duruyor, beyin faaliyetlerini sona erdiriyor o nedenle insan gülmüyor ... diyebilir. Onlara şunu sormak lazım. Tüm bunların sona ermesine neden olan vücuddan ayrılan, vücudun pilini bitiren nedir ? çünkü iri bir adama bakıyoruz ayağı taşa takılıp yere düşüyor beyin kanamasından ölüyor. Küçük bir bebek apartmanın 5. Katından düşüyor burnu bile kanamıyor, yaşıyor. Normalde vücutlarının sağlamlığına bakınca tersi olması gerekir. Demek ki insanları yaşatan beden ve onun işlevleri değildir. Bunlar hayatta olmanın göstergeleridir. Hayat nedeni, yaşatan ruhtur. Ruh çıkınca bu göstergelerde işlevlerini yitirirler.
Demek ki duygularımızı var eden, hissiyatın kaynağı olan ruhtur. Yoksa sevinme, üzülme, fikir, düşünce... gibi kavramları, kuru bir vücut organları arasındaki elektrik akımı ile izah etmek imkansızdır. Ruhla duygu vardır. Ruh emaneti geri alınca, duygu, his, düşüncede... vücudu terk eter.
3- Yine bir ölü düşünelim : Gözleri vardır fakat göremez. Halbuki canlı gözü ile aynı gözdür ölünün gözü de .
Soru şudur : Ölürken bu insandan ne eksilmiştir ki gören gözler görmez olmuştur. Eksilen ruhtur, ruh gidence görmede sona erdiğine göre görende göz değil, ruhtur. Ruh gözleri bir pencere, bir periskop gibi kullanır ve dışarıyı seyreder .
Bazı insanlar görme olayını şöyle açıklarlar : Bakılan cisimden trilyonlarca ışık parçacığı göze gelir, göz bu ışık parçacıklarını kimyasal etkileşime sokar ve beyine bu ışık parçacıklarını elektrik akımı olarak gönderir. Görme olayı böylece vuku bulur.
Soru ve sorun şudur : Beyin hücresinde görme olayı bir elektron coşkusundan ibarettir. Beynimizin görme ile görevli merkezini binlerce kez büyütsek, karşımıza sadece hücre içinde belli noktalara yığılan elektron dizilimine rastlarız. Peki bu elektrik sinyallerini anlamlı görüntü şeklinde gören nedir ?
Beyin, göz zaten bu oyun içinde birer figürandır. Oyunu seyreden gören kimdir ?
Gören beyin ( et parçası, protein, yağ moleküllerini ) olamaz. Gözden gelen elektronları anlamlı görüntüye beynimiz dönüştürür ama beyin hem ekran hem göz
( izleyici ) olamaz. Beyin televizyondur, kendi yaptığı görüntüleri kendi izleyemez. O halde beyin elektron sinyallerini tv gibi görünür kılar, ruhta o tv’yi seyreder.
Ruh vücuddan ayrılınca, oyun devamda etse seyreden kimse kalmadığı için göz görme işlemindeki fonksiyonunun önemini kaybeder görmeye aracı olma hali sona erer.
Kendimize soralım : “Ben, dediğimiz varlık kimdir ? Et-kemik, yağ, protein yığını olan bu beden kendi kendine ben deyip düşünüp, görüp sevinip üzülebilir mi? Et yığını kendine ben diyebilir mi ? O halde kendine ben diyen bedenimiz değil ruhumuzdur.
" Bir ben vardır benden içeru "
Gören, düşünen, duygulanan, hisseden (6.his, telepati, psikometri) hep ruhtur. Buna en en güzel örnek çizgi filmlerdeki dev robotlardır. Robotun baş tarafında da bir insan bilgisayar tuşları, çeşitli kollar, düğmelerle dev robotu yönetir. Dövüştürür, yürütür, hareket ettirir. Fakat o robottan o insan çıkınca geriye paslanmaya başlayan bir metal yığını kalır. Tıpkı onun gibi ruhumuzda robotu yöneten insan gibidir. Bedenimizde robot gibi. Ruhumuz beynimizi bilgisayar tuşları gibi kullanıp bedenimizi yönetir. Ruh çıkınca geriye çürümeye başlayan et ve kemik yığını kalır. Bazı alimler bunu ruh binici çesed attır diye özetlemişlerdir. Kısaca ruh vardır. Vücudu yönetir, düşünce, görme, his merkezidir.
Not : Parapsikoloji adlı ilim dalı ruhun faaliyetlerini pozitif bir bilim dalı olarak inceler, insanların bakışlarıyla kaşık, çatalı eğmesini, bir kişinin bir eşyasına dokunup, o kişi hakkında doğru bilgi vermeyi, karşıdaki insanın düşüncelerini okumayı, bazı olayları önceden sezebilmeyi, astral seyahati...vs. gibi paranormal (normal ötesi) olaylarla ilgilenir. Bizim evliya kerametleri dediğimiz olaylara rasyonalist (akılcı) bir açıklama getirmeye çalışır. Bunda özellikle kuantum fizik teorisi ve izafiyet teorisini hareket noktası olarak kullanır.
Gören ruhtur dedik. Bizler uyur iken bazen ruhumuz, bedenimizden ayrılır. Fakat “altınımsı renkte ince bir bağ ” ile vucudla beden arasındaki bağlantı koparılmaz. (Yoksa insan ölür...). Ruh gezer, görür, semayı seyreder sonra vücudumuza geri döner. Aradan bir süre (gün, yıl, yıllar ...) geçer. Sonra uyanık iken (beden+ruh) ruhumuzun gezdiği yerlere ilk kez gideriz ve Aa! Ben daha önce bu yerleri görmüştüm deriz. Evet görmüştük ve görende ruhumuzdur. Ruhumuz uykumuzda (rüya -ı satıka ile ) yakın geleçeği sembollerle sezebilir. Rüya tabirleri ilmi bu sembolleri açıklar.
Ruh ile beden , devamlı bir mücadele, savaş halindedir. Beden durmadan bir şey ister. Acıkır, yemek, susar, su, üşür, elbise, evi varken yat, yatı varken kat, mark... dolar... ister . Ta ki gözünü toprak doldurana (ölüne) tek. Ruh ise bir şey istemez. Acıkmaz, susamaz... ölmez... Ruh, beden mücadelesini beden kazanırsa o insan artık kötü ruhlu, bencil, egoist biri olur. Eğer ruh savaşı kazanırsa (vücudun midesini oruçla, ağzını kötü söz, yalan, gıybet yerine zikirle, fikirle, gözünü haramdan sakınarak, elini ayağını harama uzatmayarak, kalbini Allah’ın zikri ve aşkı ile doldurarak ...) ne zamanki beden ruha teslim olur ona itaat ederse, vucud bu defa ruha benzemeye başlar. Ruhun uçabilme, görünmeme, şiş batınca kan çıkmaması, su üzerinde yürüme, bir anda iki yerde olabilme... özellikleri bedene yansır. Keramet adı verilen olaylar tezahür eder. Ruha sahip her insan belli disiplin ( et yememe, oruç tutma, zikir, namaz...) ile keramet denilen aslında tüm canlı insanların yapabilme yeteneğine sahip olduğu (çünkü ruhları vardır), belli bir aşamayı gerektiren bu hallere sahip olabilirler. Tabii ki tüm fiiller Allah rızası için ve Allah rızasına uygun yapılmalıdır. Keramet... peşin sıra gelir. İslam’da önemli olan rızaullahtır. Yoksa keramet denilen istidracı gösterse de Allah rızasını kazanamayan, insanın yeri ebedi Cehennem olur.
Ruh bu gücü, bu kapasiteyi, potansiyel, statik enerjiyi nereden alır ? Kur’an-ı Kerim de bu soruya şöyle çevap vardır : Adem’i yarattığım zaman ona ruhumdan üfledim. Çamur halindeki Hz. Adem’e Allah-u Teala kendi ruhundan üflüyor.(Üflemek asla bir parça anlamına gelmez, yani üflenen ruhla Allah’ın bir parçası bize geçmez, ama nasıl ki dağlardan gelen rüzgarda tabiatın korkusu vardır, üflemede de o ulvi, yüce yaratıcının sıfatlarının izleri mutlaka vardır.). O çamur ruh ile birleşince insan diriliyor. Ruh çıkınca (ölünce) insan yeniden çamur-toprak oluyor.
Demek ki ruh bize Yüce Yaratıcıdan bir hediye, onunla yaşıyor, duygulanıyor, “ben” im diyoruz. O çıkınca kokuşan, çürüyen bir çeset kalıyor geriye.
Demek ki önemli olan ruhtur, ruh güzelliğidir. Beden ve beden güzelliği değildir.
Hz. Resul’un evlendiği annelerimiz belki dul ve yaşlı idiler ama ruhları güzeldi. Bir kadın düşünelim güzel mi güzel tıpkı ay parçası... Bu kadın bir gün evlenir ve ertesi gün başlar eşinin başını ütülemeye, durmadan bir şey istemeye, eşini eleştirmeye, eşini aldatmaya ... eşi olan insan mutlu olabilir mi ? Asla. Ama kadın ay parçası gibi masum görünür ve güzeldir. Fakat ruhu kirli ve kötütür. Bu nedenle o kadınla asla mutlu olunamaz.
Evet beden güzelliği de iyidir ama asıl ve önemli olan ruh güzelliğidir.
Hz. Resul’de evlenilecek kadında sülale, mal ve güzelliğe değil öncelikle ahlak, huy (ruh) güzelliğine bakın buyururlar.
Özetlersek, İnsan = Beden + Ruh
Beden = Et + Kemik = Çamur
Ruh = Rabbimizden hediye
Çamur + Ruh = İnsan
Çamur - Ruh = Ölüm ( Geriye çamur-toprak kalır.)
Asıl olan ruhtur. Onu da her şeyimizi olduğu gibi, Hayy olan Allah-u Teala (C.C) vermiştir.
Bunu ilk beğenen siz olun
Hata Oluştu
#15969 08-04-2006 10:29 GMT-1 saat
Fahoo anlasıldı sen anlatcan artık din dersini saol fahoo cok iii paylasım...
Bunu ilk beğenen siz olun
Hata Oluştu
#15985 08-04-2006 10:42 GMT-1 saat
Güzel payşaiım emeğine sağlık keşke herkes okusa bunu ........
Bunu ilk beğenen siz olun
Hata Oluştu
Casper
Esmâ ül Hüsnâ
Yüzbaşı
1897 ileti
Yer: 192.168.0.1
İş: ½ - Abidik Gubidik :)
Kayıt: 22-10-2006 18:52
İş: ½ - Abidik Gubidik :)
Kayıt: 22-10-2006 18:52
Alıntı:
HaKaN :
Güzel payşaiım emeğine sağlık keşke herkes okusa bunu ........
biraz eski bir konu * arama yaparken gözüme takıldıı * biraz uzun bir yazı ama okumaya deger* sagol.;)
Bunu ilk beğenen siz olun
Hata Oluştu
Ömer Hayyam'ın dünya ve insan hallerini en kestirme yoldan anlatan bir dörtlüğü.
Yıkık bir saray bu dünya dedikleri,
Gece ve gündüz atlarının durak yeri,
Yüz cemşitten arta kalmış bir dünya bu,
Yüz behram kendinin sanmış bu gökleri.
Yıkık bir saray bu dünya dedikleri,
Gece ve gündüz atlarının durak yeri,
Yüz cemşitten arta kalmış bir dünya bu,
Yüz behram kendinin sanmış bu gökleri.