SUDAKİ MASAL
Bana hep yağmur armağan edildi
Koynumu ısıran hayal makasları bir de
Anılar sokağından dışarı çıkamadım hiç
Uzun mektuplar yazdım, kimseler okumadı
Yine de bağışladım çocukluğumun kalbini kıranları
Kendimle söyleştim kimi zaman
Kimi zaman başkalarının düşleriyle yıkandım
Bahçeyi sevdim en çok
Bana gülümseyen ağaçları
Mavi bir keman sesiydi yutkunduğum
Eksikti şiirlerim, resimlerim, sevinçlerim
Kağıtlar, kelimeler ve renkler oyuncaklarımdı
Denize bakmayı severdim de içine giremezdim
Boğulmaktan korkardım, güz yaşındaydım
Kendi içimde kaybolmuş gibiydim
Kime şikayet etseydim korkularımı bilemezdim
Kimse maskesini çıkarmıyordu yüzünden
Ele vermiyordu kimse kendisini
Akdenizli bir hüzün yalıyordu yüzümü
İncinen bir anlam taşıyordu gözlerim
Taşıyordum başkalarından ve kendimden
Hiç kimseyi kıskanmadım ve sevmedim kalabalığı
Şiirin ve resmin evinde tenha durmak yetiyordu
Şair gibi yaşadım, kendi hayatımı yaşayamadım
Belki kendimi, belki hayatın sırrını, belki hiçliğin tadını
Belki birey olabilmenin kahredici yalnızlığını
Kim bilir belki de küçük avuntularla kendimi kandırıyor
Ya da kendime katlanmaya çalışıyordum
Belki de hızlı çeviriyordum sayfalarını ruhumun
Ve sonunda ben de kendime alıştım
Şarkılar mırıldanır aşklara tutunurdum
Beyhude olduğunu bile bile
Kelimelerin gurbetine düşerdim
Bazen küserdim kelimelere
Bazen şımartırdım onları
Arkadaşlığın lunapark gönlü konuşkandı
Saflığın çiçeği güzel ve derin kokardı
Asla somurtmazdı gecenin ışığı
Bahçeyi nasıl sevdiysem avluyu da öyle sevdim
Haddini bilmek konusunda üstüme yoktu
Fakat haddini bilmeyenlere en ağır cezaydı yokluğum
Yokluğun da bir fiyakası vardı çünkü
Ve bilirdi dostlarım bir heves çocuğu olduğumu