İnsan kelimesinin unutmak anlamına gelen nisyan kökünden geldiğini söylüyor lügat âlimleri. İnsana insan denmesinin sebeplerinden birinin de Allah'ın(cc) verdiği nimetleri bile unutabilecek bir yapıya sahip olması olduğu belirtiliyor. Şöyle veya böyle insan unutkan bir varlık. Türk toplumu ise galiba normal insan ortalamasından daha fazla bir unutma hastalığına tutulmuş gibime geliyor. Yani toplumumuzun hafızası zayıf olduğundan geçmişteki hadiseleri çabuk unutuyor. Unutunca da birçok yeni slogana, birçok yeni diye yutturulmaya çalışılan fikre bile kanabiliyor. Siyasi tarihimiz bu türden hadiselerle lebalep doludur. Birkaç örnek verelim isterseniz:
Devlet Bahçeli geçtiğimiz günlerde tek başına katıldığı kongrede yeniden MHP'nin Genel Başkanı oldu. Genel Başkanı kavramını bilerek kullanıyorum. Zira biraz sonra da açıklayacağım gibi Devlet Bahçeli MHP'ye lider olacak bir donanıma, liderlik vasıflarına, söylediğini yapan, yaptığını söyleyen bir mizaca sahip değildir. İsterseniz bunun sebeplerini beraberce irdeleyelim:
Bahçeli liderliğindeki MHP'nin komünist Ecevit ile işbirliği yaparak iktidar olmasından başlayalım isterseniz. Meydanlarda, Ürkeğe değil erkeğe oy verin. Biz erkeğiz. Başörtüsünü ancak biz çözeriz diyen Bahçeli iktidara gelir gelmez gerçekten başörtüsünü çözdü. Hem de kendi milletvekili Nesrin Ünal hanımın başından. MHP'nin "erkekçe politika yapacağız" vaatlerine oy veren yüz binlerce insan, Bahçeli'nin bu erkekçe(!) tavrı karşısında şoke oldu. Gelin isterseniz o günlere gidelim ve Bahçeli'nin seçim meydanlarındaki nutuklarına bir göz atalım:
Tarih: 2 Nisan 1998. Yer: Bilecik'in Söğüt ilçesi. Bahçeli kürsüde asıp kesiyor: "18 Nisan'dan sonra yumrukların atıldığı, çetelerin kol gezdiği Meclis'i temizleyeceğiz. Başörtüsü yüzünden üniversite kapılarında bekleşen kızlarımıza üniversite kapılarını açacağız."
Tarih: 9 Nisan 1999. Yer: Kayseri. Bahçeli yine kürsüde, yine asıp kesiyor, sözler veriyor: "Türk milliyetçileri diğer siyasi partiler ihmal gösteriyor diye başörtüsüne ne kayıtsız kalabilir, ne vurdumduymaz olabilir. Milliyetçiliğin gereği buna müsaade etmez. Onun için milliyetçi olmak zor. Milliyetçi ülkücü kalmak da zor."
Bu sefer farklı bir yer. Neredeyse bütün seçmenlerin ülkücü, milliyetçi ve muhafazakâr olduğu Yozgat ilimiz. Bahçeli 12 Nisan 1999 tarihinde, başörtüsü meselesini Meclis'te çözmeyen diğer partilere yüklenerek şu konuşmayı yapıyor: "Birinin 149 (FP), diğerinin 100'ün (DYP) üzerinde milletvekili vardı. Başörtüsü meselesini niçin Meclis'te çözmediler?"
Tarih: 14 Nisan 1999. Yer: Mersin Bahçeli buradaki konuşmasında da sözü yine başörtüsüne getiriyor ve ürkeklerin çözemediği ve bir inanç meselesi olan bu sorunu kökünden çözeceğine söz veriyor: "Başörtüsü inanç gereği, insan hakları ve vicdan meselesidir. Devletle milleti zıtlaştırmamak, ordu ile milleti karşı karşıya getirmemek için bu sorun halledilmelidir." Evet, bu sözler belgeli olarak Bahçeli'ye ait.
Bahçeli'nin ülkücü olup olmadığını asla tartışmam. Kendisi ülkücüyüm diyorsa öyledir. Ama benim bildiğim Ülkücü asla insanları aldatmaz. Yapamayacağı sözü vermez. Verdiği sözü hayatı pahasına da olsa yerine getirir. Doğru sözlüdür. Erkektir. Sözü namus bilir. Ülkücünün üzerinde söz ve namus borcu yoktur. Eğer varsa bunu kanıyla. Canıyla temizler. Otuz senedir ülkücüleri tanırım. Gerçek ülkücüler hep böyleydi. Sırf arkadaşına söz verdi diye bile bile ölüme giden ülkücüler tanıdım. Rahmetli üstat Necip Fazıl gerçek ülkücülerdeki bu doğruluğu ve aksiyonu görünce hayran kalmıştır. Başkaları ülkücü kavramının içini ne ile doldurur bilmem ama bildiğim bir şey varsa, ülkücüyüm diyen Bahçeli'nin verdiği sözler doğrultusunda hareket etmediği gerçeğidir.
Bahçeli'nin Genel Başkan olduktan sonraki icraatları sadece başörtüsüyle bitmiyor elbette. Bankaların içi Bahçeli'nin Başbakan yardımcılığı yaptığı dönemde boşaltıldı. Yolsuzluklarla ilgili mücadele gensoruları Bahçeli'nin Başbakan yardımcılığı yaptığı dönemde reddedildi. Kanlı terörist Abdullah Öcalan, Bahçeli'nin Başbakan yardımcılığı yaptığı döneminde İmralı beş yıldızlı oteline yerleşti. İmam-Hatip'lere yönelik saldırılar Bahçeli'nin Başbakan yardımcılığı yaptığı döneminde iyice hızlandı, sanki terörist yuvasıymış gibi İHL çatılarına keskin nişancılar bile yerleştirildi. 15 yaşından küçüklerin Kur'an kurslarına gitmelerini engelleyen kanunun altında bizzat Bahçeli'nin imzası vardır. Başbakan yardımcılığı yaptığı hükümet, 22 Haziran 1993'de Kopenhag zirvesinde Avrupa Konseyi'nin idam cezasının kaldırılması kararına imza attı. Bu imzanın sahibi bizzat Devlet Bahçeli'dir.
Devlet Bahçeli binlerce ülkücünün katili olan ve manevi değerlere asla saygısı olmayan Ecevit'le işbirliğine giderek manevi değerlerin ayaklar altına alınmasına sebep oldu. Başbakan yardımcılığı yaptığı dönemde Bahçeli, sadece manevi değerlere değil, milli değerlere de sırtını döndü. Ülkenin onurunu ayaklar altına alan birçok uluslararası anlaşmalarda sesini çıkaramadı. Binlerce Doğu Türkistanlının katili olan Çin Devlet Başkanı Zemin'e devlet nişanı bile verdirdi. Hatta yapılan yürüyüşlerde tekbir getirmekle birlikte Doğu Türkistan bayrağı açılmasını bile yasakladı. Rusya ile yapılan anlaşmada Çeçenistan'da mücadele veren Müslümanların terörist olarak ilan edilmesine ses çıkarmadı.
İktidarı döneminde Yusufiye'lerde olan ülkücülere sahip çıkmadı. Hatta Birkaç çapulcu için hükümeti mi bozalım gibi hiçbir ülkücünün ağzına almayacağı/alamayacağı cinsten herzeler savurdu. Yani anlaşılan Başbakan yardımcılığı yaptığı dönemde adeta Ecevit'in koltuk değneği olarak görev yaptı. Zaten erkek zannederek oy verenler de, ne derece ürkek olduğunu anlayınca ilk seçimde gereken dersi vermekten çekinmedi. Böylece ülkücü hareket adına çok zor yakalanan bir trend, Bahçeli sayesinde tam bir fiyaskoyla sonuçlandı.
Bu fiyaskoyu kaldıramadığı ifade eden ve bu yenilgiden kendini sorumlu tutan Bahçeli siyaseti bırakacağını belirten açıklamalar yaptı ve MHP Genel başkanlığını bırakacağı sözünü verdi. Çünkü yanlış politikaları yüzünden yüzde 18 olan oy oranı birden yüzde sekize düştü. Ama tıpkı diğer sözleri gibi (gerekçe ne olursa olsun) bunu da tutmadı ve yeniden MHP'nin Genel başkanlığına geldi. Maateessüf bunun hayırlı olmayacağını bilecek kadar meseleleri biliyorum.
Bahçeli MHP'ye Genel başkan oldu ama o kendini ebedi şef zannediyor. Bunun en açık delili geçirdiği üç kongredir. Her kongrede kendi rakiplerini antidemokratik yollarla susturmasını becerdi ve koltuğunu kimseye kaptırmadı.
Bahçeli kendi kaprislerine kapılarak ve verdiği sözleri tutmayarak ülkücü harekete büyük zarar vermiştir ve vermeye de devam etmektedir. Verdiği zararların en büyüğü ise, ülkücüleri birbirine düşürmesi olmuştur. Kısaca Bahçeli, vitrinine sonradan olma bazı sözde ülkücüleri de alarak MHP'yi kendi şahsi Bahçeli bahçesi haline getirmiştir.
Evet, başta da değindiğim gibi insan unutkan bir mahlûk. Yapılan bunca aymazlığı ve sözünde durmamayı unutup görmezden gelen ve hâlâ Bahçeli'nin bahçesinde avunan bazı Yusufiyelileri görünce üzülüyorum. Çünkü onlar bu davanın çilesini çekmiş, ızdırabını yaşamış insanlardır. Ama ne hikmetse hiçbir ızdırap çekmemiş, değil Yusufiye, karakol yüzü bile görmemişlerin peşine gitmekten imtina etmiyorlar. Doğrusu bu durumu da hayretle karşılıyorum.
Gazeteci-Yazar Selim Çoraklı
---Alinti---