Kırık Link Bildir! #186198 08-04-2007 08:33 GMT-1 saat
Melek ve Şeytan
Eshâb'ı kirâmdan Dıhye-i Kelbi, çok güzeldi. Seferlerden gelişinde Hazret-i Hasan ve Hüseyne hediyeler getirirdi ve onları sevindirirdi.
Cebrâil aleyhisselâm çok defa onun şeklinde Resûlullah'a gelirdi. Yine bir gün, bu şekilde geldiğinde hazret-i Hasan ile hazret-i Hüseyin, Dıhye zannedip yanına koştular, ceplerine ellerini sokup birşey bulamadılar. Resûlullah Efendimiz buyurdu ki:
-(Ey Cebrâil kardeşim! Torunlarımın bu hareketini kabalık ve edepsizlik zannetme! Onlar seni Dıhye sandılar. Dıhye ne zaman gelse hediye getirirdi. Bunları böyle alıştırdı..)
Cebrâil aleyhisselâm bunu duyunca çok üzüldü ve ''Dıhye, bunların yanına hediyesiz gelmiyor da, ben nasıl gelirim'' deyip, hemen Cennet ni'metlerinden bir salkım üzüm ile bir narı getirip çocuklara verdi. Çocuklar hediyelerini alıp, Mescidin bir kenarına çekilip, yiyecekleri sırada Mescidin kapısına ihtiyar, aksakallı, elinde baston, toz toprak içerisinde biri geldi ve dedi ki:
-Açım, yiyicek birşey verin. Hazret-i Hasan ve hazret-i Hüseyin ellerindeki meyveleri götürüp verirken, Cebrâil aleyhisselâm ayağa kalktı ve:
-''Vermeyin o mel'ûna! O şeytandır. Cennet ni'metleri ona yasaktır. Def ol, oradan!'' buyurup şeytanı kovdu