> 1 <
Kırık Link Bildir! #189607 14-04-2007 11:06 GMT-1 saat
a) Müdafaa
Evvela; İslâm bir millet veya ferdin, kendi varlığını tehdit eden, onu yok etmeye, öldürmeye çalışan mukabil güce karşı, nefis müdafaasını, karşı koymayı meşru kılar, hatta bazı durumlarda onu emreder. Biri sizin varlığınızı, malınızı, canınızı, dininizi, ırzınızı tehdit ediyorsa, onunla göğüs göğüse gelir, bu işin kavgasını verir ve kendisiyle hesaplaşırsınız. Meselâ, diyelim ki: Hasım bir ülke, kendisiyle sizin aranızdaki hudutları deldi ve içeriye girdi, ne yaparsınız? Ülkenizdeki bazı kimseleri yılan-çıyan haline getirip üzerinize saldırtsa ne düşünürsünüz? İşte, bu noktadan hareketle, Allah Resûlü tam 14 asır evvel kuvvet kullanmayı da bir disiplin olarak kabul etmiş ve Müslüman'ın, Müslümanca yaşayabilmesi için, hikmetin yanında kuvvetin, irşadın yanında caydırıcı gücün bulunması zaruretine de parmak basmış ve onurlu, haysiyetli yaşama yollarını göstermiştir.
b) Zulmü durdurmak
Saniyen; İslâm'da, mazlumun, mağdurun, mahkûmun, sahipsiz ve garibin imdadına koşmak için harp, meşru kılınmıştır. Zaten mü'minler imdada koşmazlarsa başka kim koşacak? Allah bizi yeryüzünde hakkı yerine koymakla vazifelendirmiştir. O noktayı tutmayı varlığımızın gayesi bilmeli ve elde etmeye çalışmalıyız. Biz, dünya muvazenesinde bize düşen vazifeyi temsil ettiğimiz günlerde, batılılar zulmen Hindistan'ı işgale yeltenmişler, "Donanma-yı Hümâyûn, şimdi Hind Denizi'ne açılıyor." dediğimiz zaman da, tıpkı çapulcular gibi hemen kaçmışlardı. Evet, o dönemde, dünya muvazenesinde bu kadar ağırlığımız vardı. Vardı.. ve Fransa'dan Hindistan'a kadar koskocaman bir dünyada, o müthiş hakemlik konumumuzla mazlumlar, mağdurlar bize koşuyor ve hak istirdadını, ihkak-ı hakkı bizim kapımızda arıyorlardı.
c) İrşad hürriyeti
Sâlisen; İslâm, hak ve hakîkati, doğruluk ve istikameti neşretme hürriyetinin birileri tarafından engellenmesi durumunda, o hürriyeti muhafaza etmek ve sağlama almak için harbe izin vermiştir. Dikkat ediniz; hak ve hakîkati neşretmek için muharebe yapılmaz! Hak ve hakîkati neşretme hürriyeti engelleniyorsa onun için muharebe yapılır. Dünyanın dört bir yanında, irfana açık mürşitleriniz harekete geçecek ve siz herkese İslâm mesajını ulaştıracaksınız. Şayet bunu, başkaları engellerse, o zaman da engelleri ortadan kaldırmaya çalışacaksınız. Çünkü onların bu davranışları, insanların hür iradeleriyle cennete gitmelerine manidir. Siz düşünce hürriyetini korumak ve muhafaza etmek için çalışacak ve sertliklerin, karşı koymaların bertaraf edildiği ölçüde dininizi neşredeceksiniz. Bunu yaparken de -isterseniz bunu dördüncü bir esas da sayabilirsiniz- insanlık şeref ve haysiyetini rencide etmeyecek, çoluk-çocuğa dokunmayacak, kadınlara ilişmeyecek, mâbedlere çekilen ve kendisini ibadet ü taata veren insanlara zarar vermeyecek.. harp etmeyenlerle de harp etmeyeceksiniz. Günümüzde sözde medeni dünyanın bu noktanın neresinde olduğu bütün âlemin malumudur.
Şimdi bir de bize bakın! Her halîfe ve tabiî başta Allah Resûlü olmak üzere etrafa asker gönderirken: "Yaşlılara, kadınlara, çocuklara, kendisini ibadet ü taate vermiş ruhbanlara ve mabedlere ilişmeyiniz.! Ağaçları yakmayınız.! Hayvanlara dokunmayınız.! Ve servetleri heder etmeyiniz." diye emirler veriyorlardı. Bombaların canavarca kullanılışlarını onaylayan kimselerin, bilmem ki bu disiplinlere riayet etmesi mümkün mü?
İnsafsız art niyet sahipleri
İnsafsız bir kısım art niyet sahiplerinin tarif ettiği gibi, Müslümanlık asla bir kılıç ve kan dini değildir. Vâkıa Efendimiz kılıç kullandı.. ve O'nun böyle gönderileceği, daha O gelmeden, geçmiş peygamberler tarafından haber verilmişti: Hazreti Mesih İncil'de, O'nu anlatırken şöyle der: "O'nun elinde kılıcı vardır." İcabında hak edenlerle yaka paça olacak ve savaşacaktır. Bu şartlar altında Allah Resûlü, cihada memur ediliyor ve hasımlarıyla da bu şartlar altında hesaplaşıyordu.
Âdeta O, inatçı muasırlarına: "Düşünce ve fikir hürriyetini engelleyemezsiniz; insanlığa giden yolları tıkayamazsınız." diyordu. Bin bir vahşet ve dalaletler tablosu olan Fransız İhtilal-i kebîrini, hürriyete açılmış bir kapı diye hâlâ alkışlarız. Hâlbuki içinde bin bir vahşet kol gezmiş ve her gün giyotinle binlerce insanın kellesi alınmıştır. Ve ihtilâl, âdeta kendi kendini yiyip bitirmiştir.
Oysaki, tam 14 asır evvel, Allah Resûlü'nün karanlıkları yırtan o aydınlık ve ışıktan eliyle zulüm ve istibdat bertaraf ediliyor, hürriyet de getirilip insanlığın önüne seriliyordu. Ancak Allah Resûlü döneminde bu yapılırken İslâmî cephede ölen insanların sayısı, sadece 100 küsurdu. Dikkat ediyor musunuz, sadece İkinci Cihan Harbi'nde, iki vahşet birbiriyle boğuşurken 40 milyonu aşkın insan ölmüştü. Rusya'da gayr-i insanî bir sistemin oturması için bir çırpıda yüz küsur milyon insan öldürülmüştü. Onların kanları üzerinde âdeta gemiler yürütüldü, enkazlarından binalar yapıldı ve bu binaya da "yeni sistem" denmek istendi ki, bu sistemin adı komünizm idi.
"Yamyamları geçmişti beşer yırtıcılıkta!
Dişsiz mi bir insan, onu kardeşleri yerdi."
ÖZETLE
1- Efendimiz, bütün hayatı boyunca, İslâm'ın getirdiği prensiplerden kıl kadar dahi inhiraf etmemiştir.
2- İslâm'da harp, mazlumun ve mağdurun imdadına koşmak için meşru kılınmıştır.
3- İslâm, hak ve hakikati, doğruluk ve istikameti yayma hürriyetini korumak için harbe izin vermiştir.
Bunu ilk beğenen siz olun
Hata Oluştu