Bu vatanı emanet ettiğin gençlerden biri olarak üzerime düşeni yapıyormuyum bilmiyorum ama,bu topraklarda çıkarcılarla,hayinlerle bölücülerle aynı havayı teneffüs ederken en çok senin eksikliğini hissediyorum...
kimse senin gibi yüreğini avuçlarına oturtup açmadı ellerini....
kimseye yakışamazdı bu kadar rengini denizden çalan gözlerin ışıltısı
şimdilerde kimse böyle içten sarılmıyor halkım dediğine...
kimsede yok sendeki asalet,kendine güven,geleceğe güven...
belkide kimseye bu kadar yakışmadı bu kasket ve çizmeler...
kimse seslenmiyor artık bize böyle,içimizdeki vatan aşkını açığa çıkarmak istercesine...
kimse senin kadar umutla bakmıyor artık gökyüzüne....
ve kimse özlememiştir seni belki benim kadar...
Ey Türk gençliği!
Birinci vazifen, Türk istiklâlini, Türk Cumhuriyet'ini, ilelebet, muhafaza ve müdafaa etmektir.
Mevcudiyetinin ve istikbalinin yegâne temeli budur.
Bu temel, senin, en kıymetli hazinendir.
İstikbalde dahi, seni bu hazineden mahrum etmek isteyecek, dahilî ve haricî bedhahların olacaktır.
Bir gün, istiklâl ve cumhuriyeti müdafaa mecburiyetine düşersen, vazifeye atılmak için, içinde bulunacağın vaziyetln imkân ve şeraitini düşünmeyeceksin!
Bu imkân ve şerait, çok nâmüsait bir mahiyette tezahür edebilir.
İstiklâl ve cumhuriyetine kastedecek düşmanlar, bütün dünyada emsali görülmemiş bir galibiyetin mümessili olabilirler.
Cebren ve hile ile aziz vatanın, bütün kaleleri zaptedilmiş, bütün tersanelerine girilmiş, bütün orduları dagıtılmış ve memleketin her köşesi bilfiil işgal edilmiş olabilir.
Bütün bu şeraitten daha elîm ve daha vahim olmak üzere, memleketin dahilinde, iktidara sahip olanlar gaflet ve dalâlet ve hattâ hiyanet içinde bulunabilirler.
Hatta bu iktidar sahipleri şahsî menfaatlerini, müstevlilerin siyasî emelleriyle tevhit edebilirler. Millet, fakr ü zaruret içinde harap ve bîtap düşmüş olabilir.
Ey Türk istikbalinin evlâdı! İşte, bu ahval ve şerait içinde dahi, vazifen; Türk istiklâl ve cumhuriyetini kurtarmaktır!