> 1 <
Kırık Link Bildir! #204995 11-05-2007 13:00 GMT-1 saat
İnsanlık alemi, dünya kuruldu kurulalı çeşitli çalkantılarla ve birtakım istihalelere uğrayarak günümüze kadar gelmiştir. Tarihi seyri içersinde beşeriyetin hayatına baktığımız zaman harpler, tahakkümler, mezelletler ve herc-ü merclerle karşılaşırız.
Bu hadiseler zinciri, içerisinde, yeryüzünde "süper güç" olan ve dizginleri elinde tutan topluluklar ve devletler haktan ve adaletten yana ise, o devirlerde yukarıda zikrettiğimiz harpler, tahakkümler, mezelletler en asgari seviyeye inmiştir.
Bu mevzuda misal verecek olursak Asr-ı Saadet'i, Hulafa-i Raşidin devrini, Tabiin, Teba-i Tabiin ve onların akabinde Selçuki ve Osmanlı devirlerini gösterebiliriz. Beşeriyet sırasıyla bu devirlerde en parlak anlarını yaşamıştır. Bu devirler yeryüzünde hak ve adaletin hakkıyla temsil edildiği devirlerdir. İslam toplumu, 'sikkeyi basan' ve 'sözü söyleyen' kendisi olduğu müddetçe bu böyle devam etmiş; mazlumun yanında, zalimin karşısında olmuştur. Hakim olunan bütün coğrafyalarda, hatta girilemeyen coğrafyalarda bile hakkın ilasına, adaletin tesisine çalışılıyordu. Kanuni'nin "ben ki." diye başlayan ve esir Fransa kralının hemen serbest bırakılmasını sağlayan meşhur mektubu bunun en güzel misallerinden biridir.
Ne zaman ki iktidar (güç) hak ve adaleti değil de zulüm ve emperyalizmi temsil edenlerin eline geçmiş, işte o zaman; insanların bir taraftan açlıktan ölürken, diğer taraftan da alabildiğine lüks ve debdebe içinde yaşadıkları, köpeklerini ithal mamalarla besledikleri görülmüştür. Haksızlığı ve adaletsizliği temsil eden bu güçlerin 'Süper'ligi insanların karnının doymasına, cehaletten kurtulmasına, atom bombası ile ölmemelerine ve sakat kalmamalarına, hasılı huzur içinde yaşamalarına yetmemektedir. Haddizatında, insanların bütün bu huzursuzluklarına doğrudan veya dolaylı olarak sebeb olanlar da yine bu süper'lerdir.
Hakkın ilasının ve adaletin tesisinin esas alındığı bir düşünce de, insanları öldürme ve yok etme düşünülemez. O daima sulh yolunu tercih eder. Yüce Beyan'da Hudeybiye sulhu büyük fetih diye müjdelenir. O sulh içinde büyük bir fetih vardır. O gönüllerin fethiydi... Ondan sonradır ki, insanlar fevc fevc hak ve adalete koşuyorlardı. İnsanlar sulh içinde ebedi dirilişe eriyorlardı. Yıllarca hasretini çektikleri Beytullah'a girerken Nebiler Nebisi, kan akıtılmamasma azami dikkat gösteriyor, kendilerini yurtlarından, çoluk-çocuklarından ayıran bu insanları affediyor ve onların gönüllerini fethediyordu. En büyük fetih de bu değil midir?.. Bu ne büyük ruh, ne muhteşem düşüncedir. O'nun hakkı ila ve adaleti tesis uğruna zalim ve despotların burnunu kırmasını barbarlık diye tenkit edenler şu an dünyamızın halini hiç görmezler mi? Her yer barut fıçısı... İnsanlar açlıktan, lüzumsuz harplerden kırılmakta, zalimlerin tahakküm ve zulümleri altında inlemektedir.
O'nun ruhunda daima insanları elinden tutarak göklere çıkarma, onlara hakiki saadeti yaşatma arzu ve düşüncesi vardır. O bütün müsteşrik mülahaza ve tesbitlerinin üstündedir. O'nu anlayanlar ancak O'nun davasına sahip çıkanlardır.
Emareleri ufkumuzda parlayan geleceğin Fikir işçileri, mimarları ve geleceği omuzunda bayraklaştıracak muhteşem gençler topluluğu, O'nu gerçek hüviyetiyle insanlığa takdim edecek, bu da insanlığın hak ve hakikati bulma adına kurtuluşu olacaktır.
Fatih Demirpençe
Bunu ilk beğenen siz olun
Hata Oluştu