> 1 <
Kırık Link Bildir! #216246 25-05-2007 14:58 GMT-1 saat
Son bir haftamı burada geçirecektim. İsterseniz biraz öncesinden de söz edeyim size. Dedelerimizin kısaca Hicaz dedikleri kutsal topraklara dokuz yıl önce bir hac mevsiminde gelmiştim. Daha İstanbul'da havaalanında ihram dediğimiz beyaz giysileri giymiştim. Işıltılı bir Cidde sabahında Suudi Arabistan'daydık. Hacı adayları önce buraya geliyor, sonra Haremeyn dediğimiz kutsal mekânlara doğru yola çıkıyordu. Tabelaların Mekke'yi gösterdiği istikamette ilerledik. Şehre girdiğimizde gözlerim fotoğraflardan bildiğim minareleri ve içindeki siyah yapıyı arıyordu. Eşyalarımızı bırakmak için otele vardığımda henüz hiçbir şey görmemiştim. Allah'tan otelimiz yakınmış. Türk hacı adaylarının kaldığı Mesfele semtine çok yakınmış Kâbe. Koşarak değil, adeta uçarak otelden ayrıldım. Dev, lüks otellerin ve binaların arasından Kâbe'nin avlusuna girdiğimde şaşırıp kalmıştım. Kâbe'nin çevresindeki onlarca kapıdan batı yönünde olanından girdim. O siyah, altın işlemeli yapı göründüğünde gözlerimden sevinç gözyaşları dökülüyordu. Kâbe'yi ilk gördüğünüzde içinizden bir dua etmeli ve Allah'tan bir dilekte bulunmalısın, diye tembihlemişlerdi. Ne dua ettiğimi söylemeyeceğim müsaadenizle. Ama bugün biri 8, diğeri 4 yaşındaki kızlarımın gözlerine baktığımda, duyduğum mutluluk için her zaman Allah'a şükrediyorum.
Âdeta insan denizi
Bembeyaz giysilerimle kendimi Kâbe'nin etrafında dönen nehre bıraktım. Tavaf ettim. Dünyanın dört bir yanından gelen küçük küçük dereler, çaylar, nehirler sanki bu büyük denize akıyordu. Her dilden, her ırktan, her renkten insanlarla yan yana, omuz omuza dönüyordum. Yorulduğumda ise Kâbe'nin içinden girilen 'zemzem' çeşmesine gidiyor, kana kana içiyordum. Safa ve Merve tepeleri arasında yedi defa gidip gelirken İsmail Aleyhisselam'ı düşündüm. Biliyorsunuz Hz. İbrahim eşi Hz. Hacer ve küçük bebeği İsmail'i o zamanlar da çöl olan Mekke'de bırakıp gitmek zorunda kalmıştı. Çok geçmeden suları bitince Hacer annemiz bebeğine su bulmak için o zamanlar küçük birer tepecik olan Safa ve Merve arasında çaresizce koşuşturdu. İşte bereketli zemzem suyu o zaman, beklenmedik bir zamanda ortaya çıktı ve hâlâ aynı özelliklerde yüzyıllardır akıyor. Hacda say dediğimiz ve iki tepe arasında gidip gelmeyi o olayın anısına da yapıyoruz.
Daha sonra Sevgili Peygamberimiz'e Kur'an-ı Kerim'in ilk indirildiği yer olan Hira Dağı'ndaki mağarayı, Kıbleteyn denilen iki kıbleli camiyi ile Mekke ve yakınlarındaki diğer mukaddes yerleri ziyaret ettim. Ayrıca atalarımız Osmanlı'nın bu güzel beldelere hizmet etmek için kaldıkları tarihî kışlayı, şimdi yıkılmış olan Ecyad Kalesi'ni görmeyi ihmal etmedim tabii ki
Medine: Misafirperver ve güler yüzlü
Artık, Kurban Bayramı'ndan bir gün önceydi. Arife günü Arafat Dağı'nda bulunduk. Bu da haccın şartlarındandı çünkü. Orada milyonlarla ifade edebileceğimiz insanlarla birlikteydim. Dağ-taş insandı. Kimi bir tepenin üzerinde, kimi bir taşın yamacında sessizce dua ediyordu. Ardından Müzdelife'de geceyi geçirdik. Ve Mina'da da bulunarak şeytan taşlamaya geldik. Büyük, orta ve küçük şeytan olarak belirtilen temsili yerlere ellerimizdeki küçük taşlarla geldik ve bizi kötülüklere yönelten şeytana attık. Tekrar yeryüzünün merkezine, Mekke'ye dönüp, kurbanı kesebilirdik artık. Milyonlarca insan adaylıktan çıkmış ve hacı olmuştu.
İşte böyle hızlı, yoğun, gece ile gündüzün birbirine karıştığı günlerden sonra Medine'ye geldik. Medine bir şehrin adı olmanın da ötesinde şehir demek zaten. Karmaşa ve kargaşadan uzak, sessiz, huzurlu bir belde. Bu beldenin insanları zamanında Mekke'de zor günler yaşayan Sevgili Peygamberimiz'e de kucak açmışlar ve evlerinde misafir etmişlerdi. Ensar dediğimiz o Müslümanlar gibi şimdiki Medineliler de misafirperver ve güler yüzlü. Medine'de Efendimiz'e komşu olmak için yerleşen binlerce Türk var. Türkçe eğitim yapan pırıl pırıl bir okul da Unutmadan; burada da atalarımız Osmanlı'nın izlerini bulmak mümkün. Camiler ve şirin tren istasyonu bunlardan sadece ikisi. Artık dönüş vakti gelmişti. Aklımız da, kalbimiz de oralarda kalmıştı. Ama en büyük sevincimiz bu duyguları yaşamak, bir de dünyanın her tarafından gelen Müslümanlarla iki hafta beraber olmaktı. Günde beş vakit bizimle aynı kıbleye yönelen milyonlarca Müslüman'ın yüzlerinden kareler kaldı hafızamda.
Bunu ilk beğenen siz olun
Hata Oluştu