Süt Beyaz Köşkü'nü iyice dolaşmıştık. Çocuk odalarının çokluğu, köşkün ortasındaki minyatür saray ve inciler saçan fıskiye hayrete düşürmüştü beni. Köşkte çalışan Peri Kızı'na sorular sormaya başlamıştım. Fakat içimde çok bilgisiz olduğuma dair bir his vardı. Aklıma gelen bütün soruları yutmam gerekiyordu belki. Ama artık çok geçti! İlk soruyu sormuştum bile.
- Bu çocukların hepsi Hanım'ın mı, diye sordum.
- Sen burada yenisin galiba, dedi alay eder gibi köşkte çalışan Peri Kızı.
- Hı hı, dedim. Onun bu alayına razı olarak.
- Hayır, elbette Hanım'ın değil. Anlamadın mı daha, diye devam etti ısrarla
Burası Süt Beyaz Köşkü, Kaf Dağı'nın başladığı yer. Anla işte canım, insanların hayata sütle başlaması gibi, Kaf Dağı da Süt Beyaz Köşkü'nde başlıyor. Bunu herkes bilir! Bütün masallar sizin çocukluğunuzda başlıyor çünkü. Çocuklar olmasa biz de olmazdık.
Bu kez de ben alaya aldım Peri Kızı'nı.
- Hı hı, dedim. Çocuklar olmasa biz de olmazdık
O da aldırmadan devam etti.
- Bu çocuklar da sizin dünyanızdan gelen konuklarımız. Hanım onlardan bir kısmını burada diledikleri kadar konuk ediyor. Kaf Dağı'nı tanısınlar ve unutmasınlar, mutsuz olanlar neşelensin ve mutsuzluklarını biraz olsun unutsunlar diye.
- Hep aynı çocuklar mı konuk oluyor buraya, dedim.
- Hayır, dedi. Çocuklar hep değişir, değişmeyen şey çocuklukları. Kimi yaramazlıktan yorgun düşmüş, kimi bir masal arıyor, kimi hâlâ bir oyunun içinde, kiminin de annesi yahut babası yok. Kimi çok yoksul, kimi çok üzgün, kimi çok yaralı, kimi çok aç... Ama burada kaldıkları sürece bunların hiçbirini hissetmezler. Burada imkânsız hiçbir şey olmadığını hissederler. Dilerlerse uçabilirler, bir şehzade ya da sultan olabilirler ve diledikleri kadar şekerleme yiyebilirler.
- Niye, burada dişlerin çürüme sorunu yok mu, diye sordum arkadaşımın arkadaşı
olan Peri Kızı'na. Tuhaf bir şekilde yüzüme baktı. Böyle bir şeyden haberi yoktu sanırım. Ya da çok iyi bir dişçileri vardı. Sonra şöyle devam etti:
- İşte bu yüzden bu köşkün adı Süt Beyaz Köşkü, Kaf Dağı'ndaki en masum yer burasıdır. Tıpkı sizlerin çocukluğu gibi!
Bir an Kaf Dağı'na giden o gizemli yol canlandı gözlerimde. İçime garip bir his dolmuştu. Kaf Dağı nerede bitiyor? diyordu içimdeki bu garip his. Bütün masalların bittiği yerde mi? O yer neresiydi acaba? Ürperdim. Peri Kızı arkadaşım da, ben de neden bilmem biraz hüzünlenmiştik. Tam bu sırada Hanım içeri girdi.
- Henüz yolun başındayken, bu keder niye, diye sordu bize.
Hiçbir şey söylemedik. Söyleyecek bir şey yoktu ki!
Sonra bizi görmekten ne denli mutlu olduğunu söyledi Hanım nezaketle.
- Hizmetten memnun musunuz, bir arzunuz var mı, diye sordu.
Çok şefkatli bir anneye benziyordu Hanım. Yemekler için neden bir teşekkürle yetindiğini anladım o zaman. Bir annenin cömertliğiydi bu! Birden annemi hatırladım. İçim bir hoş oldu. Gidip başımı Hanım'ın dizlerine yaslamak geldi içimden. Tıpkı çocukluğumda anneme yaptığım gibi. Nasıl oldu bilmiyorum, başımı Hanım'ın dizlerine yaslamıştım bile. Saçlarımı okşuyordu. Çocukluğumun bütün ninnileri kulağımdaydı. Annemin güzel sözleri... İşte şuradaydı annem, tam karşımda. Anne! Anne! Anne!
Uzun bir yolculuğa çıkmıştı babam. Annemle onun yolunu gözlüyorduk. Babam dönecek ve bana rengârenk şekerlemeler, oyuncaklar getirecek. Daha uzun bir süre anne diyebilirdim böylece.
Başımı kaldırdığımda tarifsiz bir sevinç vardı içimde. Şimdi bahçede oynayan ve odalarda uyuyan çocukları daha iyi anlıyordum. Hanım gülümsedi. Kırlardaki bütün çiçekler gibi, şefkatle, bir anne gibi gülümsedi.
Artık gitmemiz gerekiyordu. Uçan Halı kalkmak üzere olmalıydı ki, İri Kıyım bizi arıyordu. Biraz da sinirlenmişti galiba. Her yolculukta olur böyle şeyler. Ayrılırken Hanım,bana ucunda parlak bir inci tanesi bulunan, güzel bir kolye armağan etti. Beyaz bir inciydi bu, ama bir farklılığı vardı diğer incilerden. Baktıkça belli belirsiz renk değiştiriyordu. Pembe, yeşil, mavi renklere bürünüyordu. Fakat beyazlığını hiç kaybetmiyordu. Gökyüzünün binlerce renge bürürken maviliğini hiç yitirmemesi gibi..