Güzel bir gündü. Yağmurun her şeyi yıkadığı ve pırıl pırıl parlattığı bir nisan günü
Yol kenarları papatyalar, gelincikler ve ismini bilemediğimiz sarı çiçeklerle dolmuştu çoktan. Üzerinde okul önlüğü olan bir çocuk, papatyaların, gelinciklerin ve isimsiz sarı çiçeklerin yanından yürüdü gitti. Toprak ıslaktı, çiçeklerin yapraklarında tek tük yağmur damlaları vardı. Kırmızı çiçekler üzerinde kelebekler uçuşuyordu. Gelinciğin birinin dalında da bir uğurböceği havanın keyfini çıkarıyordu. Belki de kendisiyle uç uç oynayacak bir çocuğu gözlüyordu. Ama çocuk bunların hiçbirini görmedi, beyaz papatyaların, kırmızı gelinciklerin, bir yavru kaplumbağanın, çocuk bekleyen uğurböceğinin yanından geçti gitti.
Onun kafasında bir fotoğraf vardı. Bir fotoğraf. O fotoğraf kaplamıştı kafasının içini. Gözleri kafasının içindeki o fotoğrafa bakıyordu sürekli. Siyah tenli, kıvırcık saçlı kendi yaşlarında bir çocuk. Öyle bakıyordu ki fotoğraftaki çocuk
Öyle işte
Göz pınarları dolu doluydu fotoğraftaki çocuğun. Dokunsan ağlayacak gibi. Öğretmenleri onun hikâyesini anlatmıştı. O çocuğun nerede ve nasıl yaşadığından söz etmişti. Onun ülkesi, susuzluktan çatlamış toprakların ülkesiydi. İnsanlar bir lokma ekmeğe muhtaçtı. Midelerine bir şey girmeden günler geçiriyordu o çocuklar. Ya bizim sahip olduklarımız
Öğretmen konuşmasını burada bitirmişti.
Önlüklü çocuk yavaş yavaş yürüyor, yürürken düşünüyor, sanki kafasının içindeki siyah tenli kıvırcık saçlı çocuğa bir şey söylemek istiyordu.
Beyaz papatyaların, kırmızı gelinciklerin yanından yürüdü sessizce. Usul usul bastı ıslak toprağa. Evine vardı. Odasına kapandı. Annesi şaşırmıştı. Birkaç kere seslendi, içeriden ses gelmiyordu. Odaya girdi, çocuğu, çantasını gelişigüzel odanın bir yerine atmış, sandalyeye oturmuş düşünüyordu. Ne olduğunu anlamak isteyen meraklı gözlerle çocuğu baştan ayağa inceledi. Bir şey düşünüyordu. Kafasının içinde bir şeyler vardı.
-Ne oldu yavrum, nen var? diye sordu. Çocuk annesine baktı.
-Anne, Afrika çok mu uzak?
-Epeyce uzak sayılır. Hadi gel, ellerini yıka, karnını doyur, sonra konuşuruz.
-Afrika'daki insanlar çok mu fakir?
-Bir kısmı öyle.
-Yiyecekleri, giyecekleri yokmuş öyle mi?
-Öyle.
Çocuk yerinden kalkarak ellerini yıkadı, yemek masasına oturdu. Sofradaki yemeklerin hepsine tek tek baktı. Bugün sofralarında ne kadar çok yiyecek olduğunu fark etti. Birkaç lokma yedikten sonra, annesine ders çalışacağını söyleyip odasına çekildi. Anne durumu anlamıştı. Günlerdir birçok yerde o da rastlıyordu Afrikalı çocuk resimlerine. Çevresinde oralara yardım etmeye çalışan insanlar da vardı. Demek ki Afrikalı çocukları anlattılar okulda diye düşündü. Sonra da ev işlerine dalıp gitti.
Epeyce sonra çocuğu aklına geldi annenin. Meraklandı. Çocuğun odasına girdi, girer girmez de şaşırıp kaldı. Çocuğu gülümsemeye başlamıştı. Üzerindeki üzüntü hali gitmişti. Masanın üzerinde de bir kutu duruyordu. Yanında kağıt parçaları, makas, yapıştırıcı filan
.
-Anne biz Afrika'ya gidemeyiz değil mi?
-İstersek gideriz; ama şimdi böyle bir şeye gerek yok. Neden?
-Ben elbiselerimi oradaki çocuklarla paylaşmak istiyorum da
-
-Kitaplarımı da
-
..
-Oyuncaklarımı da
-
-Olur mu?
-Olur tabii. Oraya yardım götüren insanlara verebiliriz bunları.
-Tamam.
-Ha, bir de harçlığımı..
-Ne?
-Harçlığımı da paylaşmak istiyorum onlarla.
-Nasıl yapacaksın bunu?
-İşte böyle.
Çocuk bunu söyledikten sonra, masanın etrafındaki kahverengi kutuyu eline alıp annesine gösterdi. Kutunun öteki yüzünde çiçekler ve bir de yazı vardı. Çocuk odasında olduğu sürede bu kutuyu yapmış, dışını da çiçeklerle süslemiş, üzerine de bir yazı yazmıştı. Anne dikkatle baktı ve yazıyı okudu:
Afrika kumbarası
Çözüm buydu. Çocuk her gün harçlığının bir bölümünü bu kumbaraya atacak, birikince de o fotoğraftaki çocuğa, siyah tenli, kıvırcık saçlı çocuğun ülkesine gönderecekti. Kim bilir, belki de bu yardım o fotoğraftaki çocuğa ulaşacaktı.
Anne çocuğunun çözümünü çok beğendi. Akşam vakti işe dönen babayı Afrika kumbarası karşıladı. İlk parayı da o attı. Çocuk ertesi gün harçlığını aldığında hemen kumbaraya atacaktı bir kısmını. Bunun hayalini kurarak yatağına uzandı. Rüyasında o fotoğrafı gördü. Bu defa siyah tenli, kıvırcık saçlı çocuk gülüyordu.