Anadolu, tarih boyunca topraklarında yaşamış tüm kültürlerin izlerini doğa koşullarıyla birleştiren sivil mimari örneklerinde zengin bir çeşitlilik sunuyor.
Tarihin ilk yıllarında avcılıkla geçimini sağlayan insanoğlu kendine korunmak ve sığınmak için mağaraları, dağ kovuklarını seçmişti. Doğanın sunduğu nimetlerin bu kadarla sınırlı olmadığını fark ettiğinde toprağı işlemeye başladı. Tarım ile beraber yerleşik bir hayat sürmek istedi; geçici çözümler yerine kalıcılık ve süreklilik arayışına girdi. Aradığı ne bir saray, ne bir köprü ne de bir kaleydi; sıcak, korunaklı, iklim ve coğrafi koşullara elverişli küçük bir evdi. Böylece mimarinin ilk adımları konutlarla atılmaya başladı.
Anadolu toprakları ta Neolitik dönemden itibaren gelişen ve değişen bir ev mimarisine tanık oldu böylece. Çatalhöyük örneğinde olduğu gibi birbirine bitişik, dikdörtgen planlı küçük evler neredeyse bir kent oluşturacak kadar çok sayıdaydı. Kapısız ve damlardan girişin sağlandığı bu ker**** evlerden günümüze değin çok yıllar geçecek, ama amaç hep aynı kalacaktı: Doğayla iç içe hatta onun sözünü dinleyen, yalın ama ihtiyaçlara cevap verebilecek nitelikte evler...