Kırık Link Bildir! #27266 11-05-2006 18:29 GMT-1 saat
İstanbul’un fethinden sonra Endülüs’ten özellikle de Endülüs’ün Gırnata şehrinden ayrılmak zorunda kalan Müslüman Araplardan bir kısmı İstanbul’a gelerek Galata mevkiine yerleşirler. Sonra da bu semtte bulunan kiliseyi camiye dönüştürürler. İşte Arap Camii ismi de o dönemden yadigâr olarak günümüze kadar gelmiştir.
Arap Camii, Osmanlı da çeşitli dönemlerde pek çok tamirat görmüştür. Camiye girişte dikkati çeken ahenkli zarif şadırvan ise klasik bir Osmanlı dönemi eseri olup, Tanzimat döneminin önde gelen şahsiyetlerinden Damad Mehmet Ali Paşa adına, onun vefatından sonra rahmet vesilesi olarak refikası Âdile Sultan tarafından yaptırılmıştır. Şadırvanın uzun kitabesinde yer alan şu mısralar yaptıranın kimliğini vermektedir: “Bu mısraı tarihi tamamın eder ilân, Sahrancı metin kıldı bina Âdile Sultan.”
Aslında rivayete göre caminin ilk inşası Emeviler döneminde gerçekleşmiştir. Emevilerden Velid bin Abdülmelik ‘in serdarı Mesleme bin Abdullah, 50.000 kişilik orduyla İstanbul’u fetih için gelip Galata’yı fethettikten sonra bu cami, ilk olarak eski bir kilise enkazı üzerine inşa edilmiştir. Nitekim M. Salahaddin, Selamet Mecmuası’nda yazdığı bir makalede, cami içinde bulunan yeşil renkli bir kitabede şu tarihi malumatın verildiğini zikretmektedir ki, bahsi geçen kitabe de caminin inşası da izah olunmaktadır: “Kim altmış sene geçmiş idi hicretten, Henüz dine reha gelmiş idi fıtrattan… Çün oldu Hazreti Abdülmelik Halife-i din, Yezid’in eylediği fitneler olup teskin, Murad eyledi Kostantiniyye’ye ol sefer, Ki kıldı Mesleme’i namdarı serasker… Diyar-ı Rum’a gelip ol, bu şehri fethetti, İçinde bulunan malı cüyuşa bahşetti… Bu beyti, mal-i ganimetle eyleyip mamur, Ki namı oldu Arap Camii ile meşhur…” Ne var ki Mesleme komutasında ki Emevi ordusu muhasaranın uzaması üzerine (ki, bu muhasaranın 9 yıl sürdüğü rivayet olunmaktadır) Mesleme, muhasarayı kaldırıp İstanbul’dan uzaklaşınca cami Latinlerin eline düşmüş ve Dominiken Papazları tarafından yeniden tadil edilerek kiliseye dönüştürülmüştür. İşte İstanbul’un fethinden sonra Emevi mirası olan cami, bu kez de Endülüs’ten İstanbul’a hicret eden Müslümanlar tarafından tekrar camilik unvanına kavuşturulmuştur. Yukarıda zikrettiğimiz kitabenin de Divan-ı Hümayun kâtiplerinden Hacı Emin Efendi tarafından taşa işlenerek mihrabın sağındaki duvarda olduğunu da kaydeder. Kitabedeki manzumede ise yukarıda aktardığımız minval üzere caminin inşası konusunda Emevi komutanı Mesleme’nin ismi öne çıkmaktadır. İsmini Endülüs Emevi’lerden alan Arap Camii dikdörtgen planlı ve gotik üslupta bir yapıdır ve mimarisi oldukça cezp edici bir ahenktedir. Mihrabın yanındaki hücrenin “Mesleme Çilehanesi” olarak düzenlenmesi ve kaldırılan hünkâr mahfili merdivenin yerine, rüya ile keşfedildiği söylenen “Arap Baba” merkadinin yapılması yakın tarihlerde gerçekleşmiştir. Kilisenin çan kulesinden minareye dönüştürülen caminin çok değişik biçimli minaresi ise birkaç kez tamirat görmüştür. Bu minarenin Şam’daki Emeviyye (Ümeyye) Camii minarelerine çok benzemesi de camiyi Araplara bağlayan görüşü desteklemektedir. Ayrıca, VIII. Asrın başlarında Emevi kumandanı Mesleme tarafından büyük bir orduyla İstanbul’un uzun süre muhasara edildiği konusunda da bir ihtilaf yoktur. Caminin kitabesinde “Kostantiniyye”nin “İslâmbol” a dönüştürülmesinde en büyük amillerden biri olan büyük cihangir Fatih Sultan Mehmed Han da zikredilerek hakkı teslim edilmiştir: “Ki yani Hazret-i Sultan Mehmed’i sani, Cihanı eyledi âbâd, şevket-u şanı.” “Arap Camii”nin oldukça uzun kitabesindeki manzume ise şu mısralarla sona ermektedir: “Ricam odur ki, bu nakle nazar eden ihvan, Makale nâzımına fatiha ede ihsan…”