> 1 <
Kırık Link Bildir! #233628 01-07-2007 19:35 GMT-1 saat
İslam ilme çok geniş açıdan bakar. İslam'da ilim deyince yalnız, gerçekten çok derin dalları bulunan din ilimleri anlaşılmamalıdır. İslam din ilimleriyle birlikte dünyaya ait her türlü bilgiyi de teşvik etmiş, elde edilmesinin, tahsil edilmesinin yararını vurgulamıştır. Dünyamıza, fezaya, tüm evrene ait sırların keşfedilmesi, bunlardan insanlık yararına sonuçlar çıkarılması, tam anlamıyla İslami bir çabadır. Eğer bunu bugün biz Müslümanlar değil de gayri Müslimler yapıyorsa bu, Müslümanlığımızın ne kadar su götürdüğünün bir belirtisi sayılmalıdır.
İslam dini bilimsel çalışma ve araştırmalara hiçbir sınırlama getirmemiştir. Eğer bir sınırlama getirmiş olsaydı, bugünkü batının orta çağ karanlığından kurtulması demek olan Rönesans olmazdı. Avrupa, Rönesansı, İslam'ın getirdiği, engin ilmi hoşgörü çerçevesinde yapılmış, gerçekleştirilmiş çalışma ve araştırmalara borçludur.
Avrupalılara göre Rönesansın kaynağı eski Yunan ve Roma'dır. M. önceki 2-3 yüzyıl ve M. sonraki 2-3 yüzyıl eski Yunan ve Roma'da bilim sanat ve edebiyat alanında önemli eserlerin verildiği, büyük bilgin ve filozofların, sanatkarların yetiştiği yüzyıllar olarak tarihe geçmiştir. Rönesans, Avrupalılarca bu eserlerin yeniden canlandırılması ve benzer eserler meydana getirmesi demektir. Avrupa işte bunu yapabilmek için, İslam'ın doğuşunu, bütün ortaçağı kaplayan görkemli gelişmesini beklemek zorunda kalmıştır. Neden? Çünkü kültürün temelleri saydığı eski Yunan ve Roma'ya ait eserleri Müslümanlar tercüme etmişler, yorumlamışlar, analiz ve eleştirisini yapmışlar, Avrupalılar da bütün bunları tarihin seyri içinde (Haçlı seferleri, Endülüs Emevileri, İstanbul'un fethi gibi vesilelerle) Müslümanlardan öğrenmişlerdir. Eski Yunan ve Roma'yı niçin doğrudan doğruya kendi kaynaklarından öğrenmemişlerdir? Çünkü ortaçağda Avrupa'da tek otorite olan kilise buna izin vermemiş, tek gerçeğin kendi söylediklerinden ibaret olduğunu zorla kabul ettirmiştir. Oysa İslam ilim konusunda hiçbir zaman böyle bir fanatizme düşmemiş, bilakis, bilimsel çalışma ve araştırmaları teşvik etmiştir.
Kur'an bir sınırlama getirmeden bilmenin önemini dile getirmiştir:
De ki: Hiç bilenle bilmeyenler bir olur mu? (Zümer süresi, ayet 9)
Allah içinizden iman edenlerle ilme nail olanların derecelerini yükseltir. (Mücadele süresi, ayet 11)
Kur'an'da bizleri, düşünmeye, araştırmaya, evrenin sırlarını çözmeye davet eden nice ayetler vardır. Dünyamızın da içinde bulunduğu tüm evrenin, (sırlarını çözüp, istifade etmesi için) insanın emrine verildiği belirtilmiştir.
O (Allah), geceyi ve gündüzü, Güneş'i ve Ay'ı sizin hizmetinize verdi. (Nahl süresi, ayet 12)
Peygamberimizin ilim, alim, kitap konusundaki sözleri sayılmayacak kadara çoktur.
Çin'de bile olsa ilmi alınız. Çünkü ilim kadın, erkek her Müslüman'a farzdır. (Keşfü'l-Hafa c. 1, s. 138)
İlim ve hikmet mü'minin yitiğidir, onu nerede bulsa alır. (Keşfü'l-Hafa c. 1, s. 369)
Kişinin ilimden bir konu öğrenmesi, bin rekat nafile namaz kılmasından hayırlıdır. (Et-Tergib ve't-Terhip, c. 1, s. 97)
Müslümanlar, bunlar ve benzeri sayısız ilmi teşvik eden esaslar paralelinde davrandıkları zaman gerçekten büyük bilimsel başarılar göstermişlerdir. Bunun, herkesi inandıracak açıklık ve bollukta belgelerini sergilemek mümkündür.
Kültür ve uygarlıkta ileri ülkelerin, geri ülkeleri çeşitli bakımlardan etkilediği, kültür ve uygarlığın bazı öğelerini geri kalmış ülkelere benimsettiği bilinen gerçeklerdendir.
Bugün ileri batı uygarlığı bu açıdan büyük bir etkilenme gücüne sahip. Bir çok ülkenin dilinde Batı'nın teknik, ekonomik, kültürel terimleri yer almıştır. Avrupa'nın yerinde saydığı, Müslümanların büyük bilimsel gelişme ve başarılar gösterdiği dönemde ise bunun tam tersi olmuştur. Bugün bütün Batı dillerinde ortak olarak kullanılan coton (pamuk), sucre (şeker), cebir gibi sözcükler Müslümanlardan alınmadır. Avrupa Müslümanlardan kağıt, pusula gibi teknik buluşları, çeşitli endrüstri bitkilerinin yetiştirilmesini öğrenmişlerdir. (Barthold-Köprülü İslam Medeniyeti Tarihi)
Müslümanların 15. yüzyıla kadar sürmüş olan bilimsel çalışma ve gelişmeleri niçin durmuştur?
Bunun sebebi Müslüman ilim ve kültürüne indirilen iki büyük darbedir. Bunlardan biri Cengiz soyundan Hülagu'nun Abbasi Halifeliğini yıkınca, Bağdat kütüphanesinde yüzyılların semeresi olarak birikmiş bulunan kitapları Dicle Nehri'ne döktürmesi, ikincisi de 15. yüzyıl sonlarında İspanya'daki Emevi egemenliğine son verirken İmparator Şarlker'in Müslüman İspanya'nın kütüphanelerindeki bütün kitapları yaktırmasıdır. Tarihin tanıdığı en büyük vandallıklardan ikisini Hülagu ve Şarlker yapmıştır. İspanya'da Granada'nın Babür-Remle Meydanı'nda bir milyon kitap yakıldığı tarihi kayıtlara geçmiştir.
Yüzyılımızın başında ünlü fizikçi Pierre Curie şunları söylemiştir:
Müslüman Endülüs'ten bize otuz kitap kaldı atomu parçalayabildik. Şayet yakılan bir milyon kitabın yarısı kalsaydı çoktan uzayda galaksiler arasında geziyor olacaktık.
13., 14., 15. yüzyıllarda bazı Müslüman bilim adamlarına ait kütüphanelerdeki kitapları bir yerden bir yere nakletmek için 400 deveye ihtiyaç duyulduğunu tarihler kaydetmektedir. El-Vahidi 600 sandık kitap bırakmıştır ki, bir tanesini iki adam zor kaldırıyordu. Bazı hükümdarların kütüphanelerindeki kitapların sayısından fazla idi. Dünyanın hiçbir yerinde Müslümanlardaki bu kitap aşkı görülmemiştir. Çünkü Peygamberimiz Müslümanlara İlmi kitap haline getirin (havada bırakmayın) emrini vermiştir.
Adı geçen yüzyıllarda Müslümanlık ilim hayatının zirvesine ulaşmıştı.
Kurtuba'dan Semerkand'a kadar uzanan bin camide çalısan ilim adamlarının sayısı camilerdeki sütunlardan daha fazlaydı. Belagatle konuşmaları dünyayı titretiyordu. Devletin yolları, daha fazla öğrenmek için ilim peşinde koşan ilahiyatçı, tarihçi, coğrafyacı, hukukçu ile doluydu
Bunu ilk beğenen siz olun
Hata Oluştu