> 1 <
Kırık Link Bildir! #237342 15-07-2007 20:58 GMT-1 saat
Daha da acısı, insanın ana-temel yapısının, bilinçaltı-id (Özgür nefis) dünyasından ibaret oldu u, ego (Bilinçli benlik) ve süper egonun (Vicdan) ruha sonradan monte edildi i yolundaki, kimilerinde yerleşmiş olan, gerçe i tam yansıtmaktan uzak yüzeysel bir görüşün savunulmuş olmasıdır. Oysa, Din, ahlak, aile, e itim, gelenek gibi dış etkenlerden ba ımsız kalan Libido-nefsanîli in foto rafları, son yarım asırda dijital bir gelişme göstermiş; cinsellik, zevk, yeme-içme-e lence, israf, zulüm, kan ve ceset görüntüleri adına insanlı ın yüz karası katalo unu oluşturmuştur!..
Ve onca baskıya ra men, inanç kavramının insanlı ın içinden sökülüp atılamaması ve tekrar dine dönüşün yaşanması, aslında vicdanın ve dinin, insanın ana yapısına ve fıtratına ait oldu unu göstermiştir. İnsanlık id-varlık olmayı dışlamış, süper egoya dönüş yapmıştır!..
Ancak insan, kendini Psikoloji ilminde bulayım derken büsbütün kaybetmemelidir. İnsan, davranış sebepleri, süreçleri ve nitelikleri yönüyle oldu u kadar, çok yönlü şekilde davranışlara kaynaklık yapan (kalp ve nefis gibi) mekanizmalarıyla da irdelenmeli, ruhanî ve manevî boyutu dışlanarak sadece psikolojik kimlik, libidal benlik ve sosyal etkinlik çerçevesinde donuklaştırılmamalıdır.
Psikoloji ilmi, Allah inancına yer verirse kendini bulabilir. Avrupa kültürü bir yönüyle Helenizm etkisiyle tanrılara karşı bilgi savaşı açmış, di er yönüyle de ortaça boyunca tanrı adına kiliseden gördü ü baskı, bilinçaltına yerleşmiş oldu undan, "Ego" yu alternatif bir varlık gücü olarak öne sürmüş bilinçaltını özgürleştirme adına da insanı ve aklı tanrı yerine koyan (varoluşçuluk, pozitivizm gibi) akımlarla savrulmuş, sanayi, bilim, emek ve para amaç olmuş, özgür cinsel yaşam gayr-ı ahlakî olmaktan çıkarılmış; gelişen Psikoloji de bunlardan nasibini almıştır.
Allah'tan kopmuşlu uyla Psikoloji, köksüz ve meyve vermeyen kütük gövdesi durumuyla, kara ve kuru bir görüntü vermekten kurtarılmalıdır.
Buna ra men şayet bir öncelik düşünülecekse bu yine Kur'anî bilgiyle denge kazanmış ve kendini bulmuş Psikoloji ilmine verilebilir. Çünkü daha matematik, fizik, kimya, biyoloji gibi ilimlerin, konu edindi i madde alemi, hatta Hz.Adem yokken, Ruhlar aleminde, tamamen ruh buutlu diyaloglar, psikolojik boyutlu yaklaşımlar gerçekleşmekteydi.
Ve deyim yerindeyse ilk psikoterapi oturumları ve psikolojik iletişimler; dünya ötesi alemde, Allah ile Ruhlar, Allah ile melekler, Allah ile Şeytan, Allah ile Adem-Havva ve Şeytan ile Adem-Havva arasında gerçekleşmişti.
Hiç bir insan, insanın varlık yapısının, ruh dünyasının detayına şahit tutulmamıştır (18/51). Bu sebeple, insanın gerçek iç dünyasının keşfi ancak elimizdeki ilahî kelamla mümkün olabilecektir. Bu açıdan bakınca diyebiliriz ki Psikoloji ilmi hangi gelişme çizgisine ulaşırsa ulaşsın, belirledi i her do runun önünde, bir ayetin yol oldu unu, iz çizdi ini görecektir...
Kur'an'da gördü ümüz kadarıyla ilk iletişim Allah'ın ruhlara: "Ben sizin Rabbiniz de il miyim!" sorusunu yöneltmesi, onların da "Evet Rabbimizsin!" şeklindeki cevaplarıyla gerçekleşmiş olmaktadır(7/172). Bu, iç görü denilen bir benlik oluşumu, bilinç farkındalı ı, kendini ve kendini var edeni bir kabulleniş demektir. Bizce bu nokta ruhsal olayların çözümünde dikkate alınması gereken temel çıkış noktası olmaktadır. Ruhun kendini çözüşü, buluşu, bilişi, benli e erişi, varlı ını tadışı ve kendini, kendini var eden yüce Varlı a ba layışı ve adayışı...Bu bilincin eksikli i insan için en büyük bir boşluk olacak, kimlik ve kişilik çatışmalarına yol açacaktır.
İnsanın temel Psikolojik kimli inin adı, ilk var ediş oturumunda, Allah ve insan arasında belirlenmiş ve onaylanmış olmaktadır.
Ayette belirtildi i gibi (15/28-29) insan: "Ben bir toprak varlı ıyım, ben aynı zamanda bir ruh varlı ıyım, ben beni bana ve ren, bana nefes eden kendinden ruh ve sıfatlar verip var eden Rabbimin eseriyim!" bilincine sahip olursa, Psikolojik hayatına çok büyük bir adım ve avantajla hatta bir zaferle başlamış olacaktır.
İkinci olarak ayetlerde, Allah'ın yaratma konusundaki ilmini meleklerle paylaştı ı sezilmektedir.
Üçüncü olarak, Adem ile Havva'ya hitap ve yasaklama emri gelir. Adem ve Havva'nın yasak meyveye dokunmaları ve ayıp yerlerinin açılması sonucu, ruh dünyalarında utanma, pişmanlık suçluluk, üzüntü ve özür dileme gibi duygular oluşur. Allah'ın affı ile ruhlarına huzur verilerek bir çeşit tedavi uygulanır ve yeni hedefler gösterilir.
Dördüncü olarak da, Allah'ın secde emrine muhalefet eden Şeytanın ruhsal bozukluk durumu, oluşturdu u kimlik ve kişilik yapısı ve davranışları rapor edilir. Benzetmekte hata olmasın, bir psikologun empatiyle sorular sorması ve hastasının duygu ve düşüncelerini açmasını sa laması gibi, Allah şeytana, kendisini secde etmekten men eden şeyin ne oldu unu sorar(15/42), duygusunu ifadede yardımcı olması adına da; bu sebebin kibir mi yoksa ulûhiyete yakışan bir yücelik mi oldu u sorusunu yöneltir (38/75).
Bu yaklaşım şekilleri bize, insan psikolojisini anlamada, insan dışı varlık olarak, insan psikolojisini en iyi okuyan tek yaratık olan şeytanın da ayrı bir kategoride incelenmesi gerekti ini düşündürmektedir. Şeytan, kıyamet noktasına kadar sürdürebilece i üstün do al bir kariyere ve özel yetkiye sahiptir. O, İnsanı bütün ruhsal yönleriyle okuyabilen bir varlıktır.
Şeytan, Psikoloji uzmanı tek varlıktır denebilir. Çünkü o, bir psikiyatristin veya psikologun kullandı ı ilaç, iletişim ve terapi gibi dolaylı yöntemlerin ötesinde, do rudan insanın iç dinamiklerine yönelmekte, duygu ve düşüncelerle, bilinçaltı ve hayallerle ve özellikle de nefis boşluklarıyla, yakından ilgilenmektedir. Bu durumda psikolojik ruhsal rahatsızlıkların ve kişilik bozuklukların temelinde çıkış noktası olarak gördü ümüz nefsin arka planında tüm üstün yetenekleriyle oturan şeytan olgusu da irdelenmelidir.
İnsanın kendindeki nefis, nefisle göbek ba ı bulunan şeytan kaynaklı tüm ruhî rahatsızlıkları karşısında tutunabilecek ve baş edebilecek bilgi ise ancak Vahiy bilgisi, eylem olarak da inanç, ibadet ve hayır hizmetleri olabilir.
Kur'an bilgisi de işmez. Kıyamet noktasına kadar geçerlidir. De işmez fakat de işik anlaşılabilir. Çünkü her asrın ilim ve anlayış düzeyi hep farklıdır ve durmadan gelişme kaydetmektedir. Dünkü çok bilgimiz bugün de işti i gibi, bugünküler de yarın de işebilir veya gelişebilir. Bu sebeple hem ilahiyatçılar hem de psikologlar birbirine esnek, hoşgörülü ve objektif yaklaşmalı, önyargılı olmadan konuları tartışmalı ve birbirlerinden yararlanmalılar...
Psikiyatrist ve psikologlar ön yargıyla davranıp, ruhsal hastalıkları sadece beyin hücrelerine ba lamamaları, ilaçla tedaviyi yeterli görmemeleri inanç ve ibadet konularına da açık olmaları ve konuyu sadece ruh hastalıkları kavramıyla sınırlı tutmayıp "Nefis hastalıkları", belki de eşde er bir tanımla "Şeytan hastalıkları" yaklaşımına da yer vermeleri, onlara hem hastalarıaçısından bir ufuk hem de erdem, aynı zamanda gelece e uzanacak meslekî gelişim ve başarı kazandıacaktır diye düşünmekteyiz.
Aynı şekilde İlahiyatçılar da peşin hükümle davranıp, ruh-nefis hastalıklarına ve kişilik bozukluklarına yaklaşırken, tefsir çalışmalarının yanında mutlaka psikoloji ilmine ve bilimsel yöntemlerle çalışan uzmanların görüş ve bilgilerine başvurmalıdırlar. Kur'an'ın psikolojik yaklaşımlarla anlaşılması için bu alanın akademisyenlerinden yardım almalıdır.
Kuran'ın insan hakkındaki de erlendirmelerini iyi anlamak için psikoloji ilmine kesinlikle ihtiyaç vardır. Zira farklı dille de olsa Allah'ın yarattı ı insanın ruhsal yapısını anlamaya, kişili ini, duygu ve düşüncelerini çözmeye, ruhsal bozukluklarını gidermeye ve iletişim kurarak, davranışlarına en uygun biçimi vermeye çalışması yönüyle Psikoloji; denebilir ki, ça ımızda Kur'an'ın anlaşılmasında e insanlarla iletişim kurmada baş rolü oynayabilecektir...
Gelen açıklamalarda eksik ve kusur varsa bize aittir. Uyarılmayı yürekten beklemekteyiz. Çalışmalarımızda Yazır tefsiriyle İ.Canan"ın Hadis Ansiklopedisinden yararlandık. Tefsir eserlerinden, uzun yılların birikimi notlarımızdan, Doktora çalışmamızdan, Psikolojik, Pedagojik ve kişisel gelişimle ilgili kitaplardan yararlandı ımızı da söyleyelim.
Bunu ilk beğenen siz olun
Hata Oluştu