> 1 <
Kırık Link Bildir! #239445 20-07-2007 19:57 GMT-1 saat
"Size ne oluyor ki, Allah'tan bir vakarı ummuyorsunuz? Oysa O, sizi gerçekten tavır tavır yaratmıştır. Görmüyor musunuz; Allah, yedi göğü birbirleriyle bir uyum (mutabakat) içinde yaratmıştır? Ve Ay'ı bunlar içinde bir nur kılmış, Güneş'i de (aydınlatıcı ve yakıcı) bir kandil yapmıştır. Allah, sizi yerden bir bitki (gibi) bitirdi. Sonra sizi yine oraya geri çevirecek ve sizi (diriltici) bir çıkarışla diriltip-çıkaracaktır. Allah, yeri sizin için bir yaygı kıldı. Öyle ki, onun içinde geniş yollarında gezip-dolaşırsınız, diye." (Nuh Suresi 13-20)
Göklerde, yerde ve insanın yaratılışında sayısız ayetler mevcuttur. Aklını kullanıp düşünen insanlar için bunların her biri Allah'ın varlığının birer delilidir. Tüm diğer elçiler gibi Hz. Nuh da insanlara Allah'ın varlığını ve birliğini anlatmak için bu hakikatleri kullanmıştır. İnsanlara Allah'ın varlığını ve birliğini anlatmak bütün müminlerin görevidir. Müminler her konuda olduğu gibi bu konuda da elçileri örnek almalı, Hz. Nuh ve diğer elçilerin yaptığı gibi insanlara bu iman hakikatlerini anlatarak onları düşünmeye davet etmelidirler.
Hz. Nuh Kendisine Atılan İftiralara Karşı Kavmine Allah'ı Hatırlatarak En Akılcı Cevapları Vermiştir
Tarih boyunca Allah'ın elçileri, gönderildikleri kavimlerin inkarcı ileri gelenlerinin çeşitli iftiraları ile karşı karşıya kalmışlardır. Hz. Nuh'un kavmi de peygamberlerine itaat etme konusunda direnmiş ve kendilerince onu yıldırmak için birçok iftira atmışlardır. İnkarcıların attıkları iftira ayette şöyle bildirilmiştir:
Kavmimin önde gelenleri: "Gerçekte biz seni açıkça bir 'şaşırmışlık ve sapmışlık' içinde görüyoruz" dediler. (Araf Suresi, 60)
Allah'ın elçileri karşılaştıkları her zorluk gibi bu iftiralara karşı da Allah'tan yardım dilemiş, hiçbir yılgınlık belirtisi göstermeden sabırla yollarına devam etmişlerdir. Hz. Nuh da kavminin bu çirkin ithamlarını tevekkül ile karşılamış, onlara güzel bir karşılık vermiştir. bu gerçek ayetlerde şöyle bildirilmiştir:
O: "Ey kavmim, bende bir 'şaşırmışlık ve sapmışlık' yoktur; ama ben alemlerin Rabbinden bir elçiyim." dedi." Size Rabbimin risaletini tebliğ ediyorum. (Ayrıca) Size öğüt veriyor ve sizin bilmediklerinizi ben Allah'tan biliyorum." (Araf Suresi, 61-62)
Ardından kavmi Hz. Nuh'u yalancılıkla suçlamıştır. Her devirde inkarcıların kendilerine doğruyu anlatan elçilere yönelttikleri bu iftiraya karşı Hz. Nuh'un şu cevabı verdiği bildirilmiştir:
"Dedi ki: "Ey kavmim, görüşünüz nedir söyleyin? Eğer ben "Rabbimden apaçık bir belge üzerinde isem ve Rabbim bana Kendi Katından bir rahmet vermiş de (bu,) sizin gözlerinizden saklı tutulmuşsa? Siz bunu istemiyorken biz sizi buna zorlayacak mıyız?" "Ey kavmim, ben sizden buna karşılık bir mal istemiyorum. Benim ecrim, yalnızca Allah'a aittir. Ben iman edenleri kovacak değilim. Onlar gerçekten Rablerine kavuşacaklar. Ancak ben sizi, cahillik etmekte olan bir kavim görüyorum." (Hud Suresi, 28-29)
İnkarcıların Çeşitli Koşullar Öne Sürmeleri
İnkar edenler kendilerine gelen elçilere tabi olmamak için çeşitli koşullar öne sürmüşler ve bunların yokluğunu bahane ederek inkarlarını devam ettirmişlerdir. Elçilerin mucize göstermelerini istemiş fakat gördükleri mucizeler karşısında da tavırlarında bir değişiklik yapmamışlardır. Ardından daha başka koşullar öne sürmüş, elçilerin toplumun ileri gelenlerinden biri olması veya malca kendilerinden üstün olması gerektiğini söylemişlerdir. Bununla da yetinmeyip onların insan değil melek olmaları gerektiğini iddia edebilmişlerdir.
Hz. Nuh'un kavmi de bu bahaneleri öne sürmüştür. Hz. Nuh'un, kavminin inkarcı ileri gelenlerine verdiği cevap ise Kuran'da şöyle haber verilmiştir:
"Ben size Allah'ın hazineleri yanımdadır demiyorum, gaybı da bilmiyorum. Melek olduğumu söylemiyorum ve gözlerinizin aşağılık gördüklerine, Allah kesin olarak bir hayır vermez de demiyorum. Nefislerinde olanı Allah daha iyi bilir. Bu durumda (bunun aksini yaparsam) gerçekten o zaman zalimlerdenim (demek)dir." (Hud Suresi, 31)
Allah'ın görevlendirdiği elçilerin mal varlığının ve toplumsal statülerinin üstün olması gerektiğini ileri sürmek ve onlardan mucize göstermelerini beklemek, elçilere inanmayıp karşı gelen inkarcıların tarih boyunca sergiledikleri bir tavırdır. Bu onların akıllarını kullanmayan, derin düşünmekten uzak yüzeysel insanlar olmalarından kaynaklanmaktadır. Şahsi menfaatlerini her şeyin üzerinde gören bu insanlar elçileri, kurulu düzenlerine, toplumdaki itibar ve mevkilerine karşı bir tehdit olarak görmüş ve bu değerli insanları bunları ele geçirmeye çalışmakla itham etmişlerdir.
Oysa elçilerin dünyaya yönelik hiçbir beklentileri yoktur. Onların tek amacı Allah'ın emirlerini eksiksiz olarak yerine getirmek, insanlara doğru yolu gösterip onların sonsuz ahiret hayatında kurtulanlardan olmalarını sağlamaktır. Allah dünya hayatında zenginliği, makamı, ilmi ve dünyaya ait her türlü nimeti dilediği kişiye verebilir. Ancak bunlar birer üstünlük ölçüsü değil, yalnızca imtihan vesilesidirler. Bu tür dünyevi değerleri bir üstünlük alameti olarak değerlendirmek ise sonsuz ahiret hayatını göz ardı eden, geçici dünya hayatına razı olup ondan tatmin olan insanlara özgü büyük bir yanılgıdır. Allah bu kişilerin ahirette karşılaşacakları durumu şöyle bildirmektedir:
Bizimle karşılaşmayı ummayanlar, dünya hayatına razı olanlar ve bununla tatmin olanlar ve bizim ayetlerimizden habersiz olanlar; İşte bunların, kazandıkları dolayısıyla barınma yerleri ateştir. (Yunus Suresi, 7-
Hz. Nuh Tebliğ İçin Her Yolu Denemiştir
Hz. Nuh, büyük bir kararlılıkla, direnmelerine rağmen kavmini doğru yola davet etmekten vazgeçmemiştir. İman etmeleri için her türlü yolu denemiştir. Onları açıkça din ahlakını yaşamaya davet ettiği gibi, gizli yollarla da tebliğ yapmaya çalışmış, değişik yöntemler kullanmıştır. Ancak tüm çabasına rağmen kavmi inkarda direnmiştir. Nuh kavminin bu durumu ayetlerde şöyle bildirilmiştir:
Dedi ki: "Rabbim, gerçekten kavmimi gece ve gündüz davet edip-durdum. Fakat davet etmem, bir kaçıştan başkasını arttırmadı. Doğrusu ben, onları bağışlaman için her davet edişimde, onlar parmaklarını kulaklarına tıkadılar, örtülerini başlarına çektiler ve büyüklük tasladıkça büyüklük gösterip-direttiler. Sonra onları açıktan açığa davet ettim. Daha sonra (davamı) onlara açıkça ilan ettim ve kendilerine gizli gizli yollarla yanaşmak istedim." (Nuh Suresi 5-9)
Hz. Nuh gibi, Allah'ın gönderdiği tüm diğer elçiler de durmaksızın insanları Allah'ın yoluna çağırmışlar, çok çeşitli yöntemler deneyerek insanların vicdanlarını harekete geçirmeye böylece onların iman etmelerine vesile olmaya çalışmışlardır.
Allah'ın "iyiliği emredip kötülükten men etme" emrini mutlak surette yerine getirmek peygamberler gibi salih müminlerin de üzerine düşen önemli bir sorumluluktur. Müminler bu emri yerine getirirken çeşitli zorluklarla karşılaşabilirler. Burada önemli olan vazgeçmeden büyük bir kararlılıkla bu emri yerine getirmeye çalışmak, Hz. Nuh'un yaptığı gibi zamanın tüm imkanlarını kullanarak açık ve gizli her türlü yöntemi denemektir. Zira Allah kurtuluşa erenlerin bu görevi yerine getirenler olduğunu bildirmektedir:
Sizden; hayra çağıran, iyiliği (marufu) emreden ve kötülükten (münkerden) sakındıran bir topluluk bulunsun. Kurtuluşa erenler işte bunlardır. (Al-i İmran Suresi, 104)
Hz. Nuh'un Sabrı ve Kararlılığı
Hz. Nuh'un tebliğini yılmadan büyük bir sabırla ve kararlılıkla sürdürdüğünü gören inkarcılar O'nu çeşitli tehditlerle korkutup vazgeçireceklerini düşünmüşlerdir. Ancak gönderilen bütün elçiler karşılaştıkları tehditlerden dolayı hiçbir zaman geriye adım atmamışlardır. Dünya üzerinde var olan her şeyin sahibinin Yüce Allah olduğunu, Allah dilemedikten sonra kimsenin kendilerine bir zarar veya fayda sağlamaya güç yetiremeyeceğini bilen elçiler, karşılaştıkları her türlü zorlukta Allah'a dayanıp-güvenmişlerdir. Aynı durumla karşılaşan Hz. Nuh'un, kavminin inkarcı önde gelenlerinin tehditlerine karşı şu cevabı verdiği bildirilmiştir:
Onlara Nuh'un haberini oku. Hani kavmine demişti ki: "Ey kavmim, benim makamım ve Allah'ın ayetleriyle hatırlatmalarım eğer size ağır geliyorsa ben, şüphesiz Allah'a tevekkül etmişim. Artık siz ortaklarınızla toplanıp yapacağınız işi karara bağlayın da işiniz size örtülü kalmasın (veya tasa konusu olmasın), sonra hakkımdaki hükmünüzü -bana süre tanımaksızın- verin. (Yunus Suresi 71)
Kuran'da bildirildiğine göre, Hz. Nuh, tufana kadar 950 yıl boyunca kavmine tebliğ yapmıştır. (Ankebut Suresi, 14) Hz. Nuh'un böyle uzun bir süre göstermiş olduğu sabır ve kararlılık iman edenler için çok güzel bir örnektir. Hz. Nuh'un bu tavrını örnek alan müminler zorluklara karşı sabreder, asla yılgınlık ve gevşeklik göstermezler. Allah'ın yardımının her an yanlarında olduğunu ve mutlak zaferin her zaman iman edenlere ait olduğunu bilirler.
Hz. Nuh'un Duası ve Tufan
Daha önce de belirttiğimiz gibi, içlerinde olduğu sürece kavmini doğru yola davet etmesine ve onları Allah'ın azabına karşı uyarıp korkutmasına rağmen Hz. Nuh'un kavmi inkar etmekte direnmiştir. Bunun sonucunda Hz. Nuh, Allah'a inkarcıları cezalandırması için dua etmiştir. Hz. Nuh'un duasının bildirildiği ayet şöyledir:
Nuh "Rabbim, yeryüzünde kafirlerden yurt edinen hiç kimseyi bırakma." dedi. "Çünkü Sen onları bırakacak olursan, Senin kullarını şaşırtıp-saptırırlar ve onlar, kötülükten sınırı aşan (facir'den) kafirden başkasını doğurmazlar." (Nuh Suresi, 26-27)
Bu duasının üzerine Allah Hz. Nuh'a, inkar edip zulmedenlerin suda boğularak helak olacaklarını ve iman edenlerin kurtarılacağını bildirmiştir. Sözü edilen azap vakti geldiğinde, yerden sular fışkırmış, bunlar şiddetli yağmurlarla birleşerek her yeri kaplayan büyük bir sel felaketine neden olmuştur. Yüce Allah Hz. Nuh'un duasına icabet ederek böyle bir doğa olayını gerçekleştirmiş, bu vesileyle inkarda direnen Nuh kavmini helak ederek yeryüzünden silmiştir. Nuh kavminin helakı bir ayette şöyle bildirilmiştir:
Bunlar, hataları dolayısıyla suda boğuldular, sonra ateşe sokuldular. O zaman da Allah'ın dışında hiçbir yardımcı bulamadılar. (Nuh Suresi, 25)
İlmi Mercek Dergisi
Bunu ilk beğenen siz olun
Hata Oluştu