Üye Girişi
x

Giriş Başarılı.

Yanlış Bilgiler.

E-mail adresinizi doğrulamalısınız.

Facebook'la giriş | Kayıt ol | Şifremi unuttum
İletişim
x

Mesajınız gönderildi.

Mesajınız gönderilemedi.

Güvenlik sorusu yanlış.

Kullandığınız Sosyal Medyayı Seçin
Yeni Klasör 8 yıldır sizin için en güvenli hizmeti veriyor...

Teknoloji dünyasındaki son gelişmeler ve sürpriz hediyelerimiz için bizi takip edin.

Çanakkale Savaşı - Bilinmeyenler

> 1 <

Gece mavisi

grup tuttuğum takım
Cezalı Grup
Hat durumu Cinsiyet Özel mesaj 1568 ileti
Yer:
İş:
Kayıt: 05-01-2007 23:08

işletim sistemim [+][+3][+5] [-]
kırık link bildirimi Kırık Link Bildir! #248978 24-08-2007 13:57 GMT-1 saat    
Alınamayan Gemiler: Sultan Osman I ve Reşadiye


Osmanlı Donanmayı Hümayunu, II: Abdülhamit'in kararıyla, 1877-78 Osmanlı-Rus Savaşı'ndan beri çürümeye terkedilmiş bir durumdaydı. Bunda, Sultan Abdülaziz'in çok önem vererek kurduğu donanmanın tehdidiyle tahttan indirilmesi ve Abdülhamit'in 'benim de başıma gelirse' düşüncesi büyük etken olmuştur. 1903 yılında İngiltere'ye bu konuda bilgi veren Kraliyet Armadası Birinci Lordu Earl Selbourne, Türk donanması için “Mevcut bile değil.” demişti.

Osmanlı Devleti'nin donanma açısından güçlenmesi gerekiyordu. Yunanistan da donanmasını güçlendirmeye çalışan bir başka devletti. 1900'lerin başında denizlerde üstün olmak her şeyden önemliydi. Çünkü kara yolları henüz o kadar gelişmiş değildi.

Drednod'un Agincourt adıyla İngiliz Donanması'na katıldığı yıllar.

Yine aynı dönemde İngilizler tarafından “drednot” tipi gemiler geliştirilmişti. Bu tip gemiler daha hızlı hareket edebiliyorlardı, yüzen bir filo gibiydiler, fakat yeni deneniyorlardı.

1911 yılı baharında, Arjantin ile yaşanan amansız deniz çekişmesi yaşanırken, Brezilyalılar dünyanın en büyük savaş gemisine sahip olmak istiyorlardı. Bu amaçla Brezilya; İngiltere, Newcastle'daki Armstrong şirketine bir drednot siparişinde bulundu ve adını Rio de Jenerio koydu. 1913'e gelindiğinde Brezilya ile Arjantin arasındaki sorunlar giderilmiş, 1913 Temmuzuna kadar Brezilya'nın yaptığı düzenli ödemeler bu tarihten sonra kesilmiştir. Brezilya gemiyi almaktan vazgeçmişti. Armstrong Şirketi çok fazla telaşlanmamıştı çünkü gemiyi alacak biri mutlaka bulunacaktı.


Sultan Reşat'ın Erin'e dönüşünü gösteren çizimler.

27 Temmuz 1914'te Reşit Paşa vapuru ile Sultan Osman'ı teslim almak üzere, Bahriye Nazırlığı'nı ve Osmanlı Devleti'ni temsilen Rauf Bey Newcastle' a varmıştır. Churchill Sultan Osman'a el koymanın çok büyük bir diplomatik karmaşaya neden olacağını bilmektedir ama İngiliz Armadasının önüne çıkabilecek böylesi bir gemiyi teslim etmek de istememektedir. Ve 3 Ağustos 1914'te Churchill'in açıklaması ile Sultan Osman ve Reşadiye'ye el konduğu resmi olarak açıklanmıştı. Rauf Bey anılarında şöyle diyordu:

“....Geminin son taksiti olan yedi yüz bin Lira da ödenmişti. İşleri bir an önce bitirmek için denemelerin bir kısmından vazgeçerek fabrika ile 2 Ağustos 1914 günü geminin, bize teslimi konusunda anlaşmıştık. Fakat parayı verişimizin ertesi günü için kararlaştırılan sancağımızı çekme töreni zamanından yarım saat önce İngilizler Sultan Osman'a el koydular.”
“....Gerektiği şekilde şiddetle protesto edildiyse de kimse oralı olmadı....”


Bu gemiler paraları ödendiği halde teslim edilmemiş, paraları ise iade edilmemiştir. Sultan Osman gemisi derhal İngilizleştirildi ve ismi “Agincourt” olarak değiştirildi. Reşadiye ise Erin ismini aldı. Fakat kaderi oldukça hazin oldu. 22 Ağustos'ta seyre hazır olan geminin denenmesinde görülür ki silahları iyi çalışmamaktadır. 26 Ağustos 1914'te onarım için çekilir. Başarısız bir gemi olarak bir daha kimseye satılamaz ve 1922 yılında gemi sökücüler tarafından parçalanmaktan kendisini kurtaramaz.

İzmir Basınında Çanakkale ;

Çanakkale Muharebeleri,Birinci Dünya Savaşı içinde gerek İtilaf Devletleri, gerekse de İttifak Devletleri açısından önemli bir yere sahiptir. Birinci Dünya Savaşı'nın uzamasına yol açan ve Türk ordusunun başarısıyla sonuçlanan bu muharebeler, Türk halkı için bir moral kaynağı olmuştur. Bu kaynağı işleyen ve halka yayılmasını sağlayan basındır .Bu işlevlerini göz önüne alarak bir şehir basınının, özellikle İzmir basınının seçilmesindeki amaç, İzmir'in Çanakkale muharebeleri ile olan bağlantısıdır. İzmir İtilaf Devletleri donanmasınca Çanakkale ve İstanbul boğazlarını ele geçirmek için önemli bir koz ve baskı aracı görülerek bombalanmış, hatta dönemin İzmir Valisi Rahmi Bey' e İzmir'i teslim etmesi halinde prenslik bile önerilmişti.

İzmir basını, Birinci Dünya Savaşı'nda Çanakkale Muharebeleri'nin başladığı dönemde Ahenk, Anadolu, Köylü ve Duygu adlı gazeteler ile Muallim adlı bir dergiden oluşuyordu.

İzmir gazetelerinin haber kaynağı, Karargah-ı Umumi' den yayınlanan resmi tebliğler, yabancı gazetelerden ve haber ajanslarından ve İzmir dışındaki diğer şehirlerin basınından yapılan alıntılardır. Yabancı basın ve haber ajansları, Türkiye'deki gelişmeleri Türk basınından daha da iyi takip edebiliyor ve İzmir gazeteleri neredeyse haberlerinin çoğunluğu yabancı basından alıntılarla veriyordu. Ancak, bu İzmir basının pasif kaldığı anlamına gelmemekteydi.

Nitekim, boğazdaki gelişmeler oldukça iyi değerlendirmelerle yansıtılıyordu.
Bilindiği gibi, Osmanlı Devleti'nin Birinci Dünya Savaşı içinde tek kazandığı cephe olan Çanakkale Cephesi ve buradaki muharebeler savaşın uzamasına yol açmıştır. Osmanlı Devleti, bu cepheye özel bir önem vermiştir. Bu önem, cephedeki kötü gelişmelerin,devletin uyguladığı sansürle gizli tutulmasını, başarıların ise bütün yurtta coşkuyla kutlanmasını sağlamıştır. Bu coşku her yerde olduğu gibi, İzmir gazetelerinden de halka aktarılmıştır.

Cephedeki başarıyı aktaran yazılar,halkın savaşı sahiplenmesini arttırıp, bu haklı davanın kazanılması için yardımların yapılmasını teşvik etmiştir. Osmanlı Devleti'nin diğer cephelerindeki gelişmeler resmi tebliğler ve makalelerle bir iki paragrafla geçiştirilirken, Çanakkale'ye sütunlar ayrılmıştır.

İzmir gazeteleri boğazlardaki gelişmeleri yakından takip ediyordu. Bazen önemli haberleri yakalıyor bazen de isabetli tahminlerde bulunuyordu. Örneğin, Anadolu Gazetesi'nin ilk gerginlik döneminde yakaladığı önemli haberlerden biri, İtilaf Devletleri'nin kendi aralarında yaptıkları boğazlarla ilgili gizli bir askeri anlaşma idi.

Rusya ve İngiltere'nin yaptıkları bu anlaşmaya göre, harp çıkarsa Rusya, İstanbul ve Çanakkale Boğazlarına karşı askeri harekata girişecekti. Yapılan önem tahminlerden biri de boğaza yönelik zorlamanın artacağı idi . Ahenk' in 16 Ekim tarihli sayısında yer alan bu tahmin doğru çıkmış ve İtilaf Donanması 1 Kasım 1914'te İzmir Limanı'nı, ardından 3 Kasım 1914'te de boğazları top ateşine tutmuştu. Artık hızlı bir şekilde Çanakkale Muharebeleri'ne doğru gidiliyordu.

İtilaf Devletleri boğazı geçme konusunda planlar yapmaya başladılar. Bu doğrultuda , boğazdaki ve Ege Denizi'ndeki faaliyetlerini yoğunlaştırdılar. Çanakkale boğazını almaya kararlıydılar. Oysa İzmir gazeteleri daha önceki tahminlerinin ve haberlerinin aksine, İtilaf Donanması'nın fazla dayanamadan çekip gideceğini yazmıştı. Örneğin Ahenk, "İngiliz ve Fransızlar Çanakkale Boğazı'nı zorlamak için dört beş gemiden fazla feda edemezler. Bununla beraber iş bu fedakarlıkta beyhude olur. Çünkü Çanakkale gayr-i kabil teshirdir" diyordu.

İzmir basını saldırıya ihmal vermezken, 23 Kasım 1914 'te Fransız ve İngiliz donanmaların Çanakkale'ye saldırmıştı. Ancak ,hükümet sansürle bu ve bundan sonra olabilecek saldırıları yok göstermeye başladı. Örneğin ,23 Kasım 1914'te yapılan saldırı,Karargah-ı Umumi tarafından yok gösterildi. Sonradan Birinci Ordu Komutanı olacak olan Von Der Goltz Paşa da bu saldırıların olmadığına dair beyanat vermişti. Bu da Ahenk'te, "Von Der Goltz Paşa'nın Beyanatı"başlıklı yazıyla açıklanıyor ve Paşanın bu tür söylentilerden çabuk etkileneceği , dolayısıyla bunun önlenilmesini istediği bildiriliyordu.

İtilaf Devletleri Çanakkale'ye düzenlenecek saldırının hazırlığını yaptıktan sonra, planları doğrultusunda 19 Şubat 1915'te Gelibolu Yarımadası'nda Seddülbahir ve Ertuğrul, Anadolu tarafında da Kumkale ve Orhaniye giriş tabyalarını imha etmek için saldırıda bulundular. Bu saldırıda Türk ordusundan 4 kişi şehit olurken, 11 kişide yaralandı. Oysa, yayınlanan resmi tebligatta, sadece bir Türk askerinin bacağından yaralandığı;İtilaf Donanması'ndan "Amiral gemisi ağır surette olmak üzere üç zırhlı..."nın da hasara uğradığı bildirilmişti.

Sansür dolayısıyla gerçek sayılar saklanmıştı. Köylü saldırıyla ilgili haberinde, Türklerden sadece "bir nefer şehit ve bir neferin"de yaralı olduğunu bildirirken Ahenk'te, İngiltere'nin bu saldırıya Fransa'nın dört zırhlısına karşın sadece iki zırhlısıyla katılmasının "İngiliz kurnazlık ve korkaklığının yeni bir misali" olduğunu ve "İngilizlerin ciddi tehlike gördükleri yere sefain-i harbiyeleri yanaştırmaktan tehaşi eyledikleri (sakındıkları) bununla da sübut bulmaktadır (ortaya çıkmaktadır). Çanakkale gibi müstahkem bir mevkii bombardıman için Fransız zırhlılarını öne sürmüşler ve kendileri Fransızların altı zırhlısına bedel yalnız iki gemi göndermişlerdir.

Demek oluyor ki İngilizler Fransızları hala aldatmakta devam ediyorlar" şeklinde yorumluyordu. İzmir basınının, haberler konusunda bazen çelişkiye düştüğü de oluyordu. Örneğin Ahenk Gazetesi, İngiltere'nin iki zırhlı gönderdiğini yazarken Köylü Gazetesi de saldırıya dört İngiliz zırhlısının katıldığını belirmişti.

İzmir gazeteleri boğazların durumunu ve geleceğini tartışa dursun, İtilaf Devletleri Şubat ayındaki başarısız girişimlerinin ardından, 18 Mart 1915'te kalabalık bir donanmayla boğazı geçmeye çalıştılar ama başaramadılar. Bu saldırıda gerek İtilaf Devletleri gerekse de Türk kuvvetleri çok kayıp verdi. İzmir gazeteleri 18 Mart saldırısını önce Karargah-i Umumi'nin yayınladığı resmi tebliğlerle duyurdu. Tebliğlerde İtilaf kaybına yer verilirken Türk kaybına değinilmiyordu. Tebliğleri yorumlar izlemeye başladı.

Yorumlarda, 18 Mart'taki girişim, İtilafların Balkan devletlerini siyasi maksatla korkutup kendi yanlarına çekmek, Mısır ve Sudan'da uğradıkları hasarı telafi etmek için yapılmış boş bir çaba olarak değerlendirilmiş ve İtilafların bir kez daha başarısız olarak "Osmanlı ordusuna çatmanın kaça mal olduğunu Çanakkale hezimetinde" anladıkları ve bunu da itiraf ettiklerine değinmiştir. Öte yandan, itilafların bu harekatta da başarısız olmalarının Rus kamuoyunda İngiltere'ye karşı düşmanlığın oluşmasına yol açtığı yazılıyordu. Ruslar, başarısızlığın ve bütün kötü gelişmelerin sorumlusu olarak İngilizleri görüyorlardı. Rusların savaş sonuna kadar devam ettirecekleri bu tutumu, Ahenk Gazetesinin Rusların Türklerin "hasta adam" olmadığını görmekten duydukları telaş olarak değerlendirmişti.

18 Mart'ın ardından, İzmir basınında bir kara harekatının olacağına dair haberler gündeme gelmeye başladı. Buna ilişkin yorumlarda, genellikle kara desteği olmaksızın denizden yapılan saldırıların etkili olmayacağı, ancak buna da İtilafların cesaret edemeyeceği vurgulanıyordu.

Kara harekatının imkansızlıkları ve zorluklarıyla ilgili tartışmalar sürerken, İtilaf Devletleri 25 Nisan 1915'de Gelibolu Yarımadası'na çıkarma yaptılar. Kara çıkarmasında her iki tarafta çok kayıp verdi. Bu cepheye çok önem verildiği için morali yüksek tutmak amacıyla, önceden yapıldığı gibi Türk kayıpları bildirilmedi. Buna karşılık, İtilaf saldırıları ve verdikleri kayıplar, onları moral açısından çöküntüye uğratmak amacıyla sık sık haberlerde veriliyordu.

Ahenk'in, Daily Telegraph'dan alıntı yaptığı, River Clyde Gemisi'nden çıkartılan 300 kişinin tümünün öldürüldüğünü bildiren haber buna bir örnektir........Bu haberle birlikte bazı haberler de, Türklerin lehine propaganda aracı olarak veriliyordu. Bu haberlerden biri, İtilaf kuvvetlerinde yer alan Müslüman askerlerin Türk ordusuna katılmaları diğeri ise, esir edilen İtilaf askerlerinin Türkleri öven beyanatları idi. Örneğin, bir Fransız onbaşı beyanatında, Türkleri kırmızı fesli, şalvarlı uzun mavi püsküllü olarak bildiğini ama farklı olduklarını top ateşlerine iyi karşılık verip düşman ateşinden iyi korunduklarını, Türkler süngü hücumunda başarılı oldukları için de, Fransız ordu komutanlarının Türkleri iyi avlamak için yanlarına sokuluncaya kadar ateş ettirmeyip yakından hepsini tümden temizlemeyi amaçladıklarını buna rağmen Türklerin iyi savaştıklarını belirtip yakalandığına çok üzüldüğünü ama "Türkler gibi kahraman askerlere yakalandığı için bu üzüntüsünün geçtiğini" söylüyordu...

Kara muharebelerinin şiddetlendiği Mayıs ayından itibaren tarafsız devletlerin alacakları tavır da, İzmir basınının gündemini belirleyen konulardan idi. Gazeteler sık sık onların tavrı tartışan yayınlar yapıyorlardı...

Çanakkale Muharebeleri'nin devam ettiği ve Türklerin başarılı oldukları haberlerinin yoğunlaştığı günlerde, her yerde olduğu gibi İzmir basınında da, sık sık İtilaf ve tarafsız devletlerin gazetelerinin ve devlet adamlarının Çanakkale'deki Türk başarısını öven beyanat ve yorumlarına yer veriliyordu. Bu övgüler, Osmanlı devlet adamlarının beyanatları ile de destekleniyordu... İttihat Terakki yönetimi ve özellikle Enver Paşa Çanakkale'ye özel bir önem vermekteydiler.

Tespit edebildiğimiz kadarıyla bu özel önem üç farklı gelişme yaratmıştır. Birincisi, bu önem, cephedekilere moral veriyordu. İzmir gazetelerinde sık sık okuduğumuza göre, Enver Paşa zaman zaman hem Çanakkale Cephesi'ni, hem de orada yaralanan askerleri tedavi gördükleri yerlerde ziyaret ediyordu. Örneğin, Ahenk'te yer alan bir haberde Enver Paşa'nın Gelibolu'da yaralanıp, İstanbul'da Gümüşsuyu ve Gülhane'de tedavi altında olan askerleri ziyaret ettiği ve bunlara madalya verdiği bildiriliyordu. İkincisi, Enver Paşa'nın pek sempati beslemediği Mustafa Kemal Paşa ile ilgili idi.

Bu cephede başarının kazanılmasında, önce 19 ncu Tümen Komutanı ve sonra da Anafartalar Grup Komutanı olarak büyük rolü olan Mustafa Kemal Paşa'yla ilgili haberlere özel bir sansür konulmaktaydı. Bu Enver Paşa'nın Mustafa Kemal'e duyduğu kişisel hırstan kaynaklanıyordu. Örneğin, İtilaf Kuvvetlerinin şanslarını bir kez daha zorlamak amacıyla 6-7 Ağustos 1915'de yaptıkları çıkarmanın ardından gelişen Anafartalar ve Conkbayırı savaşlarındaki Türk başarısında, Mustafa Kemal Paşa'nın büyük rolü vardı. Ama, gazetelerde Anafartalar'daki gelişmeler genel bir yorumla verilmiş ve Mustafa Kemal'den hiç bahsedilmemişti. Üçüncüsü de, bu önem dolayısıyla ülke basınında İzmir örneğinde olduğu gibi yapılan yayınlarla, Türk halkı sahip olduğu her şeyiyle bu cephede savaşanlar için yardıma çağırılmıştı. Bu çağrı etkili olmuştu ve İzmir gazeteleri hemen hemen her gün bu yardım haberleri ile doluydu.

Kara muharebelerinin etkisini yitirdiği ve Çanakkale'den gelen çarpışma haberlerinin de azaldığı günlerdeyse, İzmir basınında, çarpışmanın başladığı Nisan ayından beri gündemini yitirmeyen barış olacağı söylentileri ile İtilafların Gelibolu'dan çekileceklerine ilişkin haberler daha sık yer almaya başladı. İngilizler, Çanakkale'de elde ettikleri başarı her neyse, bunu kendilerine mal etmek ve özverilerini kanıtlamak için verdikleri kayıplarını abartırken, sömürgelerinin ve Fransızların kayıplarını az göstermişlerdi.

Ahenk Gazetesi bu iddiayı desteklemek için, Avustralya ve Yeni Zelandalı esirlerden aktardığı haberinde, Anzakların, verdikleri kayıpların doğru rakamlarla açıklanmamasının, memleketlerinde tartışmaya yol açtığını ve ebeveynlerinin gönderdikleri mektuplardan birinde yazıldığı gibi "Çanakkale'ye gönderdiğimiz Avustralya ve Yeni Zelanda askerleri demir zırh içinde midirler? Şimdiye kadar zayiat listelerinde bir şey görmedik" tarzında hayretlerini dile getirdiklerini biliyordu.

İtilaf kuvvetlerinin Gelibolu'dan çekilecekleri haberine, Osmanlı devlet adamları da yayınladıkları beyanatları ile katılıyorlardı. Enver Paşa bir yorumunda, "kemal-i emniyetle vaadedebilirim ki sulh görmezden evvel düşman ayaklarını oradan keseceklerdir. Ve geldikleri yere süreceğiz. Ve belki de daha ilerilere kadar süreceğiz" iddiasında bulunuyordu.

İtilaf kuvvetlerinin Arıburnu ve Anafartalar'dan çekilmeleri tüm yurt basını tarafından olduğu gibi, İzmir basını tarafından da büyük sevinçle aktarılmıştı. "Bu, Osmanlılık, Türklük namına ne büyük iftihara değer muvaffakiyetlerdir" sözcüğü bu yazılan ana temasıydı.

İtilaf basınıysa, Çanakkale seferini bir hata olarak kabul ediyordu. Örneğin, Daily Mail "Feci Bir Hayvanlığın Tarihçesi" başlıklı bir yazısından yapılan alıntıda Çanakkale Muharebeleri'ni" birçok cesur adamın kanı pahasına oynanan kumar oyunu ve efkar-ı umumiyenin iğfal edilişi" olarak değerlendiriyordu. Olayın İslam dünyasına etkili olacağı hatta, Hint, Afgan ve Iraklıları İngilizler aleyhinde ayaklandıracağı ve İngiltere'nin buraları bırakmak zorunda kalacağı yorumları yapılıyordu.

Muavenet-i Milliye ;

Muavenet-i Milliye , Çanakkale'de yaşanan en önemli olaylardan birinin, Goliath'ın batırılışının kahramanıdır. Müttefik ordularının komutanı olan General Ian Hamilton'un "Düşman madalyayı hak etti!" diye günlüğüne not düşmesine neden olan Muavanet-i Milliye'nin başarısı, Müttefik donanmasının Mondros limanına çekilmesine neden, Türk askerleri için de moral olmuştur.
Çanakkale Seferi süresince İngiliz donanmasının maruz kaldığı en büyük felaket Goliath'ın batışıdır. 13.150 tonluk ve yedi yüz elli mürettebatı olan bu muharebe gemisinden ancak yüz seksen kişi kurtulabilmiştir. Beş yüz yetmiş personeli, gemi ile beraber sulara gömülmüştü.
Bu geminin batışı ile verilen zayiat büyük olmuştu, ama asıl önemlisi bu felaketin doğurduğu olaylardı. Goliath'ın batırılışı üzerine İngilizler, Boğaz'ın zorla geçilmesi fikrinden tamamen vazgeçtiler. 18 Mart Harekatı'ndan sonra donanmayla Boğaz'ı bir kere daha zorlamayı planlıyorlardı. Çünkü kara harekatı da istenilen sonucu vermemişti ve kısa sürede de vereceği tahmin edilmiyordu. Bu geminin batırılışı, bu plandan vazgeçilmesine sebep oldu. Ayrıca geminin batırılışından iki gün sonra 15 Mayıs 1915'te, İngiliz Deniz Kuvvetleri Komutanı Amiral Fisher, ardından da 17 Mayıs'ta, Çanakkale Seferi'nin fikir babası Churchill'in isifasına vesile oldu.
Küçük bir Türk muhribi olan Muvanet-i Milliye Muhribi'nin başarısı, görüldüğü gibi, İngiltere kabinesinde kriz yaratacak şekilde etkili olmuştu.
Olayın amacı, İngiliz gemisinin batırlışı ve gemi komutanının kim olduğu Türk kaynaklarında şöyle yer almaktadır:
"13 Mayıs 1915 tarihi, Muavenet muhribinin Morta koyunda demirli Goliath İngiliz muharebe gemisini batırması, Çanakkale Muharebeleri tarihinde önemli bir yer tutar.
Fransızların Kerevizdere'de ele geçirmiş oldukları mevzileri geri almak için yapılan devamlı taarruzlara karşı, Fransızların harp gemilerinin yardımını istemeleri üzerine, her akşam iki muharebe gemisi Morto Koyu açığına gönderilmekteydi. Bu gemilerin ateşinden hayli zarar görülmesi üzerine, 5 nci Ordu Komutanlığı Boğazlar Genel Müfettişliği'ne başvurarak bu kötü durumun giderilmesini istedi. Bu amaçla, Muavenet Muhribi'nin görevlendirilmesine karar verildi.
Marmara'da denizaltı karakol görevi yapan Muavenet, Kıdemli Yüzbaşı Ahmet Saffet komutasında olarak 10 Mayıs saat 1330'da Çanakkale'ye geldi.
12 Mayıs'ta sona eren hazırlıklar arasında, kıyı boyunca seyir sırasında geminin dibe değmemesi için kömür ve yağın yarısı gemiden çıkarıldı. Doksan kilo şarjlı üç Şuvartskopf torpidosu kovanlara sürüldü; bir tanesi de yedek olarak güverteye alındı. Torpidolar, 1.200 metre mesafe, 34 mil sürat ve iki metre derinliğe ayarlandı. Düşmanın torpido ağı kullanmadığı saptanmış olduğundan, torpidolara ağ makası takılması ihtiyaç görülmedi. Bu sırada Morto koyunda Goliath ve Kornvolis muharebe gemileri demirli bulunmakta , iki İngiliz muhribi Rumeli, diğer ikisi Anadolu Kıyısında ve biri de boğaz ağzının ortasında karakol yapmSakta idi.
Müstahkem mevkideki bataryalar ile ışıldaklar ve diğer bütün ilgili birlikler, yapılacak taarruzdan haberdar edilmiş, Anadolu ışıldaklarının Muavanet'in seyir hattının aydınlatmamaları, Muavenet'i izlemeleri olasılığı olan düşman muhriplerini karşılamak üzere, bataryaların hazır bulunmaları, Muavenet'in dönüşte seyir fenerlerini yakacağı ve eğer izleniyorsa, baş tarafından beyaz işaret fişekleri atacağı bildirilmişti. Havuzlar mevkiinde demirli olan bir filika da kırmızı bir fener gösterecekti.
12 Mayıs saat 18.40'da harekete geçen Muavenet, saat 19.00-19.30 arasında mayın hatlarını geçtikten sonra , 19.40'ta Soğanlıdere önlerindeki mayın hatlarının hemen dışında demirleyerek, taarruz saati olan gece yarısını beklemeye başladı.
Morto'daki (Morto-Soğanlıdere=7 mil) gemilerin ateşi ve ışıldaklarla yaptıkları aydınlatma, saat 23.30'a kadar sürdü.
13 Mayıs saat 00.30'da demir alan Muavenet, sekiz mil hızla Rumeli kıyısına sürünürcesine seyre başladı. Onbeş dakika sonra, iskele tarafından 600-800 metre mesafede rastlanan ve ağır yolla karşı rotada seyreden bir düşman muhrip takımı, Muavanet'i görmedi. Saat 01.00'da tam pruvada, Eskihisarlık burnuna bordalarını vermiş yatan iki muharebe gemisi fark edildi. Torpido kovanları sancağa çevrilmiş durumda ağır yolla seyre devam olunurken, öndeki geminin (Goliath'ın) pırıldakla (O) işareti verdiği görüldü; görülmüş olan Muavanet'ten parola sorulmaktaydı. Bu işarette aynen karşılık veren Muavenet, vakit kaybetmeyerek hemen hücuma kalktı ve saat tam 01.15'te birbiri ardından üç torpidosunu işaretledi. Bu anda mesafe 300 metre kadardı. Torpidolardan biri Goliath'ın komuta köprüsü, ikincisi baş baca altına ve üçüncüsü de kıç tarafına vurdu. Kısa zamanda batan Goliath, yedi yüz elli kişilik mürettabatından, gemi komutanı dahil, beş yüz yetmişini de birlikte götürdü.
Muavenet, saat 05.00'te Çanakkale önüne demirlediği vakit, büyük sevinç gösterileriyle karşılandı. Aynı gün İstanbul'a hareket eden muhrip, ertesi günü istinye üssüne döndü ve merasimle karşılandı. 16 Mayıs'ta gemi mürettabatı, Başkomutan Vekili ve Bahriye Nazır Vekili Enver Paşa tarafından bir takdirname ile kutlandı. Bunu, nişan ve madalyalarla taltifleri ve gemi komutanının binbaşılığa yükseltilmesi izledi. Muavenet'in, bu başarısı, Çanakkale'yi savunanların morali üzerinde önemli etki yaptı. İngiliz harp tarihinin, (atak ve ustalıklı bir hareket) olarak kaydettiği bu olay, 14 Mayıs'ta toplanmış olan İngiliz Harp Meclisi'nde tam bir bomba etkisi yaptı.

Çanakkale Cephesinde Türk Kadın Savaşçılarımız ;

Çanakkale Savaşları'nın henüz araştırılmayı bekleyen bir çok siyasal, sosyal ve askeri yönünün daha olduğu bir gerçek. Örneğin; bu savaşların bizde belki de hiç bilinmeyen bir diğer yönü, Çanakkale'de bazı kadın Türk kadın savaşçılarının da, Mehmetçik ile birlikte çarpıştıklarıdır.

Konuyla ilgili ilk belgesel bilgilere Avustralya ve Yeni Zelanda arşivlerinde, Anzac askerlerinin Çanakkale'de siperlerde yazdıkları günlük ve mektuplarda rastlanmaktadır. Örneğin, The Age adlı Avusturalya gazetesinde, 8 Eylül 1915 tarihinde şu başlıkta bir haber yer almaktadır.

“Kadın bir keskin nişancı: ilk günkü çarpışmada vuruldu: J. C. Davies adlı bir asker annesine yazdığı mektupta şöyle demektedir: “... Vurulduğum 18 Mayıs günü, keskin nişancı bir Türk kızı vardı. Güzel, iri yapılı ve 19-21 yaşları arasında görünüyordu. Günün uzunca bir bölümünde sürekli olarak ateş etti. Gerçi bir çok adamımızı vurdu ama gün bitiminden önce Avusturalyalı bir asker tarafından vurulunca, gene de üzüldüm. Ölüsünü ele geçirdiğimizde yanında bir Türk erkeğinin cesedini de bulduk. Kadının vücudunda tam 52 kurşun vardı... Bu savaş korkunç”

Arşivlerde aynı konuyu dile getiren birkaç mektup ya da günlük daha bulunmaktadır. Gerçi bu tür haberlerin Anzak askerlerinin, zor siper koşullarında, aylarca süren çarpışmaların yıpratıcı etkisinde geliştirdikleri hayal ürünü şeyler olduğu da düşünülebilir. Ancak, “Keskin nişancı Türk kadınları” ve “Türk kadın savaşçılarını” anlatan diğer asker mektupları da incelenip, birbirleriyle karşılaştırıldığında, anlatılanların doğru olma olasılığının çok yüksek olduğu söylenebilir. Kısacası, Çanakkale Savaşları'nın daha birçok yönü, genç araştırmacılarımızın çalışmalarını ve aydınlatılmayı beklemektedir.

Bunu ilk beğenen siz olun

Hata Oluştu


> 1 <